Domatesler zehirlendi

Güncelleme Tarihi:

Domatesler zehirlendi
Oluşturulma Tarihi: Eylül 12, 1999 00:00

Haberin Devamı

Ahmet İsvan'ın çiftliği, Aksa'daki deprem sonrası sızıntıdan etkilendi, ürünler çürümeye terkedildi

Aksa Akrilik Kimya

Sanayi ve Ticaret A.Ş.'nin depolarında bulunan son derece zehirli akrilonitril, depremle birlikte dışarıya sızdı. İlk etkilenen fabrikanın hemen yanında 485 dönümlük çiftliğinde tarım yapan İstanbul eski belediye başkanlarından Ahmet İsvan oldu. Yalova'ya 12 kilometre uzaklıktaki Taşköprü Çiftliği'nde tam 32 ton patlıcan ve domates çürüyor. Akrilonitril şimdi hem TÜBİTAK hem de Aksa'nın isteği üzerine Amerika'da araştırılıyor.

Fotoğraflar: Senih Gürmen

Nasıl etkilendiniz?

- Çok tarihi bir depremden biz çok az zarar gördük. Evimizde, canımızda bir şey yok. Depremden gördüğümüz asıl zarar bitişiğimizdeki fabrikanın depoladığı akrilonitril denen gazın sızmasından oldu. Sızıntı nedeniyle alarm verildi, 5-6 köy boşaltıldı ve buralara girmek yasaklandı. Bu sürede çiftliğimize evimize giremedik, ürünlerimizi toplayamadık, sulayamadık kurudular. Sonra tehlike geçti, dönün dediler ve döndük ve işimize başladık. Derken ayın 31'inde Altınkum'dan telefon etiler. Aksa personelinden bazılarının oraya gittiğini ve ölü kuş, kedileri topladıkların, bu meyanda domates tarlalarını gördüklerini ve ‘‘Sakın bunları yemeyin, zehirlidir,’’ dediklerini bana aktardılar. Ben domates, patlıcan üretiyorum ve satıyorum. Bunun üzerine vilayete dilekçe verdim ve bilgi istedim. Bu tarihten itibaren de ürünlerimi topluyor ve bir boş alana yığıyorum, satmıyorum. Biraz önce fabrikadan geldiler ve bu zararımı tazmin edeceklerini söylediler, tazmin edeceklerine de inanıyorum.

Bu zarar kalıcı mı, ne kadar süre daha ürünlerinizi dökmeye devam edeceksiniz, bu konuda bir açıklama yapıldı mı?

- Ben bilmiyorum, onlar biliyorlar mı bundan da emin değilim. Kızım İnternet'e girdi, oradan bu madde hakkında öğrenebildiklerimiz genel bilgiler. Dilekçeme bugün cevap getirdiler: Depolardan 500 metreye kadar olan mesafedeki bitkileri satmamamı tavsiye ettiler, satmıyorum zaten.

500 metreden sonraki alandan çıkarılan ürünler kullanılabilir mi yani?

- Biz hiç birini satmıyoruz. Cevap aydınlatıcı değil, ‘‘biz tahlil ettik, hiç bir zararlı etkiye sahip değildir,’’ diyecek bilgiye şu dakika sahip değiller. Numuneler alındı TÜBİTAK'a gönderildi, sonuçlar gelince daha rahat edeceğiz.

Çevrede üretim yapan kaç çiftlik var?

- Sayısını bilmiyorum ama çok fazla. Ama onlar ürünlerini satıyorlar çünkü, ‘‘Satmayın!’’ diyen bir otorite yok. Hazırladıkları raporda, ‘‘satılmaması tavsiye edilir,’’ diyor. Ben tavsiyeye uyuyorum ama bu rapordan haberi olmayan, tavsiyeye uymayan ne yapar bilemem.

İnternet'ten aldığınız bilgiler çok genel de olsa bu maddenin özellikleri nasıl anlatılıyor?

- Bu gazın çok zehirli, patlayıcı, yanıcı olduğu anlaşılıyor. Kimsayal özellikleri veriliyor ayrıntılı olarak. Teknik Üniversite'den bir profesör, ‘‘Bu suya da, toprağa da, bitkiye de geçer,’’ demiş. Bu korkular içinde biz tedbirli davranarak elimizden geleni yapıyoruz.

Koruma bandının fabrikanın kuruluşuyla birlikte oluşturulması gerekmiyor muydu?

- Yasa tamamen böyle söylüyor ama uygulama öyle değil. Yasa, ‘‘bir fabrika çevresine tehlike saçarsa, saçtığı tehlike kadar güvenlik bandı sağlamalıdır,’’ diyor. Bakanlık bu bandı yeterli bulacak, işletme kendi mülkü üzerinde bu boş alanı yaratacak, ondan sonra bu boş alanı belediyeye devredecek. Belediye bu alanın boş kalmasını sağlamakla yükümlü. Burada iş tam tersi olarak yapılıyor. Hiç boş alan yok, fabrikaya ruhsat veriliyor ve sonra da belediyeye gidilip buna boş alan bul deniyor. Nasıl bulsun?

Buradan gidecek misiniz?

- Şahsi kararıma bağlı, bilmiyorum ama herhalde gitmeyeceğim. 1950'de aldım burayı. Burada yaşamaya devam edeceğim sanıyorum. Ya da burayı satıp başka bir hayat kurarsam belki. Aslında ya bu kaç bin dönüm yeri satın alacak fabrika, ya da kapanacak. Ama biz hem satın almayacağını hem de kapanmayacağını biliyoruz. Bakalım nasıl yapacaklar.

İmar planlarında istenen değişikliği yapacak birilerinin bulunmasına kadar yetkinin elden ele geçmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Bu düpedüz yasayla alay etmektir, çirkin bir komedidir. Plan yetkisi tabi ki yörenin belediyesinindir; yapılan planları onaylamak ya da reddetmek de İmar İskan Bakanlığı'nın. Ama yetkiyi alıp deniz aşırı, 130 kilometre uzaktaki vilayete bağlamak, böylelikle koruma bandını kurdurmak yasayla alay etmektir. Asıl önemlisi koruma bandı gerçekte yok, kağıt üzerinde çizilmiş. Koruma bandı üzerinde insan yaşamadığı sürece iş yapar. Biz yaşıyoruz burda, üstelik kaçak olarak da yaşamıyoruz.

İsvan’ın hukuk mücadelesi

17 Ağustos'un bir milat olacağı umuluyor. Bu deprem yıkılan binalarıyla nasıl hırsız müteahhit ve rüşvetçi kontrol mühendisleri ilişkilerini ortaya koyduysa, aynı şekilde, bitişiğimizdeki fabrikanın gaz kaçağı yüzünden binlerce kişinin evlerinden çıkarılarak, bir hafta süreyle ormanlarda açıkta yatmaya zorlanması da, fabrikanın sağlaması gereken ve kağıt üzerinde varmış gibi gösterilen 'sağlık koruma bandı'nın gerçekte mevcut olmadığını açıkça ortaya koydu. Bu vahim suçu, fabrikaya ruhsat verirken, yıllar önce, Sağlık Bakanlığı, İmar İskan Bakanlığı ve İstanbul Vilayeti el birliği ile işlediler ve yargı bütün gayretlerimize rağmen hakkımızı teslim etmedi. Bu yüzden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvurmak zorunda kaldım.

Bu fabrika 1968'de yanımıza kuruldu ve bir süre sonra çalışmaya başladı. Neyle uğraştığını, ne yaptığını bilmiyorduk.

Galiba 12 yıl sonra fabrikanın ruhsat işlemleri sırasında Sağlık Bakanlığı Yalova Belediyesi'ne başvurarak fabrikada tehlikeli bir gaz depo edildiğini, o yüzden çevresinde 1200 metre yarı çapında bir alan boş bırakılması gerektiğini söyledi.

Yalova Belediyesi de o tarihte imar planını yeni yapmıştı ve ‘‘sağlık koruma bandını kurma görevi bakanlığınızındır, bizim böyle bir yetkimiz de görevimiz de yok,’’ dediler. Bakanlık ısrar etti, fabrika gerekçeler gösterdi biz şöyle tehlikeliyiz, böyle tehlikeliyiz diye. Belediye direndi. Fabrika bunun üzerine İstanbul İdare Mahkemesi'ne başvurarak Yalova Belediyesi'nin yaptığı imar kanunu iptal ettirdi. Ama amacına ulaşamadı.

Plan iptal edilince alan yeniden tarım arazisi oldu. Bu kez İmar İskan Bakanlığı fabrikanın da içinde bulunduğu alanı kapsayan 5 köyün imar yetkisini Yalova Belediyesi'nden aldı, İstanbul Vilayeti'ne bağladı.

İstanbul Vilayeti yetkiyi alır almaz plana koruma bandını işledi. Yani benim arazim koruma bandı oldu. Koruma bandı, üzerinde katiyen konut yapılamayan, kimsenin yaşamadığı bir alan olmalıdır yasaya göre. Çünkü ölüm tehlikesi var.

Yalova Belediyesi koruma bandına itiraz etti, idare mahkemesine dava açtı, Danıştaya başvurdu ve bütün davaları kaybetti.

Ben devreye girdim. 95 yılıydı sanıyorum, İstanbul Vilayeti'ni mahkemeye verdim, benim arazim üzerinde haksız bir koruma bandı kurulmuştur diye. Açtığım dava önce İdare Mahkemesi'nde görüldü, sonra Danıştay'a gitti. İki davayı da kaybettim. İlginç olan İdare Mahkemesi'ndenki bayan yargıç bu arada terfi etmiş ve Danıştay'a üye olmuş. Aynı dosyaya Danıştay'da da baktı. Oysa hiçbir yargıç temyiz yargıcı olarak ilk sefer verdiği kararı inceleyemez.

Akrilonitril nedir?

Ne büyüklükte bir alanı, ne şekilde etkilediği henüz yetkililer tarafından açıklanmayan akrilonitril, sentetik tekstil ürünleri hammaddelerinden biri. Havayla karşılaştığında gaz haline geçiyor. Yanıcı ve patlayıcı olan maddenin insan sağlığı açısından en büyük tehlikesi ise kanserojen olması. Solunum ve temas yoluyla geçiyor. Kısa süreli temasta etkisi zehirlenme, uzun dönemde ise akciğer ve sindirim sistemi kanserleri ile genetik deformasyon.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!