Hepimiz zamanında, Avrupa Konseyini kışkırtmıştık

Geçen hafta, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisinin AKP’nin kapatılmasıyla ilgili bildirisi muhalefet, medya ve kimi Sivil Toplum Örgütleri tarafından yerden yere vuruldu. Oysa unutmayalım, aynı guruplar, 12 Mart ve 12 Eylül süreçlerinde aynı parlamentoyu kışkırtmışlar ve T.C. Devleti aleyhine direnmeye, bildiri yayınlamaya çalışmışlardı. O dönemlerin canlı tanıklarından biri de benim.

Haberin Devamı

Geçen hafta, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) Ak Parti hakkındaki kapatma davasının Anayasa Mahkemesi tarafından ele alınması üzerine yayınladığı bildiri kıyametler kopardı.

          

Konsey Parlamenter Meclisi Başkanı bir demecinde, bu yönde bir talep olduğunu açıklayıp, bunun da AKP’li üyelerden geldiğini ima edince, birbirimize girdik.

          

Medya’daki yorumlar ve manşetler, bu girişimi vatana ihanetle eş değerde tuttu. Bazı Sivil Toplum Örgütleri ayaklandılar ve AKP’li Milletvekillerinin Türkiye’yi gammazladıklarını öne sürüp protesto ettiler. Tabii en şiddetli tepki, muhalefetten geldi. Özellikle de CHP’liler ayaklandılar. AKP’yi yerden yere vurdular. Dünkü yazımda, yaşananların AKP’lilerin beceriksizliklerinden veya deneyimsizliklerinden kaynaklandığını ileri sürmüştüm. Bugünkü yazımda olaya farklı bir açıdan değineceğim. Biraz gerilere gideceğim ve bazı tanıklıklarımı hatırlatacağım.

Haberin Devamı

          

Geçen hafta AKP’yi taşlayan gurupların tümü (yani Medya, Sivil Toplum Örgütleri ve Muhalefet partileri)- eğer AKPM’yi harekete geçirmek bir suç ise- bu suçu geçmişte işlemiş veya bu suçlar işlenirken seyirci, hatta teşvik edici olmuşlardır.

          

12 Mart 1970 muhtırasında hükümetin istifaya zorlanmasından sonra olsun, 12 Eylül darbesinden sonra partilerin kapatılıp liderlerinin sürgüne gönderilmesinden sonra olsun, her defasında, Avrupa Konseyi Parlamentosunda üye olan ve  mağdur duruma düşen partilerin milletvekilleri, Parlamentoyu tahrik etmişler ve Türkiye Cumhuriyeti Devletine karşı direnmeye, protesto etmeye çağırmışlardır.

          

Bütün bu dönemlerde ben de oradaydım. Bunları bizzat gözledim. Medya olarak, Türk parlamenterlerin kulis faaliyetlerinin içinde yaşadık, ancak yazmadık. Bunları vatana ihanet gibi görmedik.

          

Haberin Devamı

Avrupa Konseyi Parlamentosu aslında bunun için vardır.

          

Görevi , Parlamenter Demokrasiyi korumak ve kollamaktır.

          

Herşeyin başında da, mağdur duruma düşen parlamenter arkadaşlarına arka çıkar. Onlarla dayanışmasını gösterir. Teröre bulaşmadığı sürece, hangi parti olursa olsun, hangi gerekçeyle kapatılırsa kapatılsın, karşı çıkar. Anlayışı budur ve değiştirmekte imkansızdır.

          

Geçmişte Avrupa Konseyi Parlamentosunu kullandık, bugün de kullanıyoruz.

          

Gayet tabii iki süreç arasında önemli bir fark var: 12 Mart ve 12 Eylül’de askeri bir darbe söz konusuydu. Bu defa, Anayasa Mahkemesi’nin vereceği bir karardan söz ediyoruz.

Haberin Devamı

          

Ancak dikkat edilecek olursa, Avrupa Konseyi Parlamentosunun, 21 gibi cılız bir oyla yetinen açıklaması, Anayasa Mahkemesi’nin herhangi bir kararına karşı çıkmıyor. Sadece bir hatırlatma yapılıyor:

          

...Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ilkelerine göre hareket edin. Demokrasi içinde kalın. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) bundan önceki kararlarına uygun şekilde karar verin...Laik Demokratik rejimi koruyun .” diyor.

          

Biz bu olayı tam tersine okuduk.

          

Eskiden, farklı koşullarda olsa dahi , bizim bizzat kullandığımız Parlamentoyu AKP’liler de kullanmaya kalkınca kıyameti kopardık. Oysa şunu çok iyi bilelim ki, Uluslararası ilişkilerde oyun böyle oynanıyor.

Haberin Devamı

          

Göreceksiniz, dün sadece 21 oyla cılız bir açıklama yapan Parlamento, yarın AKP kapanır ve bunungerekçesi de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırı olursa, bu defa 221 imzayla zehir zemberek bir bildiriyle karşımıza dikilecek ve Türkiye’nin Konsey’den çıkarılması sürecini dahi başlatabilecektir.

          

Beğenelim veya beğenmeyelim, Avrupa’daki Demokrasioyunun kurallarından biri de budur. Partiler - teröre bulaşmadıkları, faşizmi getirmedikleri, laik demokrasiyi yıkmadıkları sürece- korunur.

          

Rahmetli Metin Toker bu mekanizmaya “emme basma tulumba” adını takmıştı.

          

İçerde bir takım yazılar yazılır. Demeçler verilir. Bu yazılar veya demeçler üzerine, Strasburg’daki Türk parlamenterler veya medya veya Sivil Toplum Örgütleri Parlamentoyu kışkırtırlar ve Türkiye’deki bu gelişmeyi eleştiren bir bildiri çıkmasını sağlarlar. Sonra da, aynı medya büyük büyük “Avrupa parti kapatmasına karşı- Avrupa Türkiye’deki gelişmeyi kınadı” manşetleri atarlardı.

Haberin Devamı

          

Bugünkü durum da farklı değil.

          

Bence tek farkı, AKP’lilerin yarı yolda korkup kaçmaları veya işi beceriksizce başka taşeronlara (Azeri heyetine) bırakmaları oldu. O kadar...

          

 Sonuç olarak, şu kadarını bilmemizde yarar var: Eskiden bu oyunu bizler oynamıştık, şimdi AKP’liler oynuyor.

          

 

Yazarın Tüm Yazıları