İki aradan bildiriyorum

AÇIKÇA ilan ediyorum:

Ben bu itiş kakışta taraf değilim!

"Ergenekoncular" ile "Kapatmacılar" arasındaki "kılıç kalkan oyunu"nun tarafı olmak istemiyorum...

Savcılardan savcı beğenmek istemiyorum...

Davalardan dava seçmek istemiyorum...

İddianamelerden iddianame tercih etmek istemiyorum...

"Kılıç şakırtıları" arasında cereyan eden şu tuhaf "güç oyunu"nun ateşli tarafgirlerinden biri olmaya "hayır" diyorum...

"Ya ’Kapatmacı’ olacaksın ya da ’Ergenekoncu’... Seç safını!" şeklindeki tercih dayatmasına var gücümle itiraz etmek istiyorum...

Düşünce özgürlüğünü ayaklar altına alan "Kapatma Davası" iddianamesine de...

Ortada bir iddianame olmadan bazı insanların 8 aydır tutuklu bulundurulmasına da...

Gür bir sesle "Hayır" demek istiyorum...

En tartışmalı gerekçeleri, en sudan sebepleri "iddianamesi"ne yazarak bir partinin kapatılmasını talep eden "savcı" da...

80 yaşını aşmış bir yazarın sabahın dördünde evine baskın yapılması talimatını veren "savcı" da...

Gelecek Türkiye’si adına...

Beni umutsuzluk girdabına sürüklüyor...

"Sizin savcınız bizim partiye kapatma davası açarsa, bizim savcı da sizin adamlarınızı işte böyle gözaltına alır" tarzındaki yaklaşımın hiçbir yerinde olmak istemiyorum...

"Dün ben mağdurdum, sen oh olsun diyordun; şimdi sen mağdursun, ben oh olsun diyorum" şeklindeki ilkel rövanş histerileri karşısında safını seçmiş bir adam pozisyonuna düşmek istemiyorum...

Ne dünün "savcı odalarında çay içerken" sözüm ona ele geçirdiği iddianamelerle adam asan Tuncay Özkan’ı olmak istiyorum...

Ne de bugünün "Durun bakalım... Daha kimler gözaltına alınacak!" falan diyerek "avcı gazlaması" yapan Şamil Tayyar’ı olmak istiyorum...

"Parti kapatma" davasıyla sandıkta bükülemeyen elin mahkeme salonunda bükülme gayretine de...

"Ergenekon" operasyonu adı altında düzenlenen "cadı avı partileri" eliyle muhaliflere gözdağı verilmesine de...

Şiddetle karşı çıkıyorum...

* * *

Bir "savcı"ya karşı başka bir "savcı"nın...

Bir "dava"ya karşı başka bir "dava"nın...

Bir "iddianame"ye karşı başka bir "iddianame"nin...

Piyasaya sürüldüğü ya da devreye sokulduğu bu çok tehlikeli savaşın, geleceğimizi karartacağını görüyorum...

Dehşete kapılıyorum...

Yüzde 47 oy almış, 6 yıldır iktidarda olan bir partinin liderinin bu tehlikeyi fark etmemesi karşısında kapıldığım dehşet duygusu bin kez daha artıyor!

Bu durumda "safımı seçmek" yerine "saf seçme" durumunda kalmaya isyan ediyorum... Kısacası...

Kılıç şakırtıları arasında geçen bu tuhaf güç oyununda "kılıçsızım" demeyi...

Herkesin tarafını seçtiği şu fitne zamanında "iki arada bir derede" kalmayı...

Şeref sayıyorum...

Ne oldu Başbakan’ın o meşhur vicdanına

BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan, bazı olaylar karşısında vicdanının isyan ettiğini herkese kanıtlamış bir insandır...

Mesela...

Bir ödül töreninde sırf türbanlı olduğu için kürsüden indirilen ortaokul öğrencisi Tevhide’nin durumu karşısında vicdanı isyan etmiştir...

Ve bu vicdan isyanı ile Tevhide’yi telefonla arayıp, "Merak etme... Düzelecek bunlar" falan diyerek teselli etmiştir...

Mesela...

Yine bir ödül törenine ancak türbanını çıkararak katılabilen imam hatip öğrencisi Rizeli Emine’nin durumu da Erdoğan’ın vicdanını tetiklemiştir...

Bu vicdan tetiklemesiyle de hem Emine’yi, hem de Emine’nin babasını telefonla arayarak bir teselli vermiştir...

Sonra?

Sonra "Hep türbanlıları arıyorsun... Alevi olduğu için ayrımcılık gören öğrenciyi de arasana" şeklindeki eleştirilerin etkisiyle de olsa...

Alevi olduğu için öğretmeninden baskı gördüğü iddia edilen öğrenci B.K.’yı da telefonla arayarak teselli etmişliği söz konusudur...

Şimdi soruyoruz:

Tayyip Erdoğan’ın bazı trajik olaylar karşısında harekete geçen o meşhur vicdanı, 83 yaşında, kaçma ihtimali olmayan, yeri yurdu belli, ülkenin tanınmış bir gazetecisinin sabahın saat dördünde evine baskın yapılması karşısında hiç mi sızlamadı?

Bazı devlet yetkililerinin neden oldukları olaylar karşısında vicdanı harekete geçen Erdoğan, başka bazı devlet görevlilerinin neden oldukları bu olayla neden hiç ilgilenmedi?..

Hadi kamuoyunun karşısına geçip, "Bu şık olmamıştır" falan türünden bir açıklama yapmadı...

Hiç olmazsa Cumhuriyet Gazetesi’ni arayıp üzüntülerini bildiremez miydi?

Yoksa Erdoğan da "Bu bir savaştır... Dün bana bugün onlara" mantığıyla mı hareket ediyor?
Yazarın Tüm Yazıları