Üç valizde bir mühendis

5 Mayıs 2004 günü doktorun fazla bir işi yoktu. "Otopsileri üçe kadar tamamlar, sonra kulübe giderim" diye düşündü. Boşuna heveslenmişti. Doktorluğu kadar, aikido ustalığıyla tanınan genç kadın üç yıl sürecek bir kabusun kendisini beklediğini henüz bilmiyordu.

Kızılderililerin "Chesapeake" (Çespik, Büyük Dalgalar) adını taktığı körfezin şimdilerde iki yakasını birleştiren 40 kilometrelik köprüsünün altında, baba ile oğlu balık tutmaktaydı. Saat 11.30’da, hiç beklenmedik bir şey olacak, çocuğun oltasına koyu yeşil renkte, tekerlekli, orta boy bir valiz takılacaktı. Valizi tekneye çekecek, açacak, siyah plastik torbayı görecek, onu da açacak ve çok korkacaklardı. İçinde bir çift bacak vardı.

"Aikido planlarım suya düştü" dedi Dr. Wendy Gunther, otopsi masasına bırakılan valizi gördüğünde. "Lütfen not alın. Mavi koli bandı sarılı siyah plastik torba, torbada diz kapağının altından düzgünce kesilmiş iki çıplak erkek bacağı. Ayrıca mavi renkte küçük el havlusu. Antropolog Dr. Steven’ı arayın. Bacakların neyle kesildiğini o anlar. Çok taze görünüyorlar. Sanki bir-iki gün önce kesilmişler gibi." Yanılıyordu. "Mafya işine benziyor" dedi. Yine yanılıyordu. "Umarım kalan parçalar yakında gelir de kim olduğunu anlarız" diye sürdürdü. İşte, bunda haklıydı.

GÖVDEYLE BACAKLARIN ÖLÜM ZAMANI FARKLI

İkinci valiz, 11 Mayıs’ta çıkageldi. İlkinden bir boy büyüktü. Balıkçı Adası’nın kumsalına vurmuş, kuş yumurtası toplayan bir yüksek lisans öğrencisi tarafından bulunmuştu. Yine koyu yeşil ve tekerlekliydi. İçindeki siyah çöp torbası bu kez metalik gri koli bandıyla sarılmış, su yüzüne çıkmaması için yanına 10 kiloluk demir ağırlık konmuştu. Valizi suya atan her kimse, Chesapeake Köprüsü’nün altındaki okyanusun yer yer sadece birkaç metre derinliğinde olduğunu hesaplamamıştı anlaşılan.

Torbadan, sarı battaniyeye sarılı, göbek hizasından düzgün biçimde kesilmiş, midesi, bağırsakları dışarıda, kafası, kolları yerinde, çıplak bir erkek bedeni çıktı. Dört mermi isabet etmişti. Bedenin içinde kalan ikisine zeytin yeşili iplikçikler yapışmıştı. Mermilerin üçüncüsü, adamın alnından girip başın arkasından; sonuncusu da göğsünden girmiş, sırtından çıkıp gitmişti. "Öldürenler, işte bu ikisi" dedi doktor, "Gövde, 28 ya da 29 Nisan’da öldürülen birisinin. Bacaklardan daha önce kesilmiş. Etrafta bir seri katil var herhalde." Yine yanılıyordu.

16 Mayıs sabahı, aynı köprü yakınlarında, balıkçıların oltasına, öncekilerin aynısı bir valiz takıldı. Birkaç saat geçmeden adamın geri kalanı, siyah bokser şortuyla, siyah çöp torbasında, otopsi masasının üzerindeydi.

BUZDOLABINDA BEKLETMİŞ

Valizlerle torbaların aynı imalatçıya, parçaların 35-40 yaşlarındaki aynı kişiye ait olduğu kesindi. Büyük bir olasılıkla, nisanın son günlerinde öldürülmüştü. Kesin olan bir başka şey, önce kurşunlandığı, ölümünün ardından parçalandığıydı. Üç yıl sonra, 14 Mart 2007’deki duruşmada, adli antropolog Dr. Steven Symes, bu işin insan anatomisini iyi bilen biri tarafından, önce orta büyüklükte bir bıçak, ardından elektrikli tilki kuyruğu testere kullanılarak yapıldığını anlatacaktı. Valizlerden çıkan mavi el havlusuyla sarı battaniye, hastanelerde kullanılan malzemelerdi.

Başlangıçta, bacakların başka birine ait olduğunu sanan Dr. Wendy, mahkemede bu hatasını, "Katil, bacakları soğutmuş, sonra paketlemiş olmalı" diyerek açıklayacaktı. Katil, adli tıp uzmanlarının ölümden sonra geçen zamanı belirlerken beden üzerindeki değişiklikleri incelediğini ve bu değişikliklerin çevre sıcaklığından ciddi biçimde etkilendiğini bilen biriydi. Hemşire ya da doktor olabilirdi. Belki de, birkaç kişiydiler.

KUMARBAZ BİR MÜHENDİS

Ölenin kimliği çabuk belirlendi. "Televizyondaki robot resim, kocamın askerlik arkadaşı."dedi polisi arayan bayan Susan Rice. "Adı, William McGuire. New Jersey Teknoloji Enstitüsü öğretim üyesiydi. Atlantic City’ye kumar oynamaya giderdik. Hep kazanırdı. 28 Nisan’da New Jersey’deki iki katlı bahçeli eve yarım milyon dolar ödediler, 29’unda taşınacaklardı. Karısı da, iki oğullarından biri otistik olduğu halde, gece gündüz çalışırdı. Adı Melanie. Tüp bebek hemşiresi."

Virginia savcısı derin bir nefes aldı. Valizler, kendi sorumluluk bölgesinde ortaya çıkmış olsa da cinayet büyük bir olasılıkla McGuire’lerin oturduğu 300 kilometre kuzeyde işlenmişti. Soruşturmayla ilgili elinde ne varsa toparladı, New Jersey başsavcısına gönderdi.

GÜZEL HEMŞİRE TUTUKLANIYOR

McGuire cinayetini soruşturan New Jersey eyaleti dedektiflerinden David Dairymple ve ekibi, bir yıl uğraştılar, sonunda karar verdiler. Mühendisi, belki tek başına değil ama, karısının öldürdüğü muhakkaktı. 2 Haziran 2005 sabahı, 32 yaşındaki esmer güzeli, ufak tefek hemşire, iki küçük oğlunu otomobiliyle yuvaya bıraktıktan sonra, eve dönerken tutuklandı. Kefaletle serbest bırakıldı ve özgürlüğünü 2006 Ekim’ine dek sürdürdü.

4515 yaka numaralı dedektif David Dairymple, bu soruşturmada öylesine başarı gösterecekti ki, 2007 sonlarında "Yılın Polisi" nişanıyla onurlandırılacaktı. Sadece dedektif değil, 76 tanığın dinlendiği, 7 hafta süren yargılamanın savcısı bayan Patricia Prezioso da, dava karara bağlandığında ülke çapında ün sahibi olacak ve sonraki yaşamında avukatlık yapmayı tercih edecekti.

13 saat 57 dakika tartışan jüri üyeleri, 23 Nisan 2007 saat 13:45’te kararını açıkladı. Hemşire, "Ben yapmadım, ben yapmadım, bebeklerim, bebeklerim" diye hıçkırdı.

CEP TELEFONU VE OTOYOL KARTI

Hemşire, yarım milyon dolarlık evi satın aldıklarından iki gün sonra 30 Nisan 2004’te polisi aramıştı: "Evi aldığımız gün kavga ettik. Beni dövdü, basıp gitti. Atlantic City’de kumar oynuyordur, diye düşündüm. Dün sabah arabamla oraya gittim. Otomobilini buldum. Onu kızdırmak için yerinden kaldırdım, Flamingo otelinin önüne park ettim. İçindeki cep telefonunu çöpe attım. Kendi arabamı kullanamayacak kadar yorgun ve sinirliydim. Bir taksiyle eve döndüm. Bu sabah, yine taksiyle Atlantic City’ye gidip arabamı aldım, ayrıca boşanmak için mahkemeye başvurdum. Bunları öğrendiğinde, bana ve çocuklara zarar verir. Oturduğumuz evi boşaltıyorum, küçük bir yere taşınıyorum. Lütfen bizi koruyun."

Savcıya göre, hemşire yalan söylüyordu. Kocasını 29 Nisan sabahı öldürmüştü ve daha sonraki günlerde hálá yaşadığı sanılsın diye hikayeler uyduruyordu. Bir kere, 13 kumarhane ve çok sayıda otel, motel ve barın bulunduğu Atlantic City’de, mavi Nissan’ı eliyle koymuş gibi nasıl bulmuştu? Adına kayıtlı paralı otoyol geçiş kartı E-Zpass, 2 Mayıs gecesi 00:54’te Atlantic City ekspres yolunun gişesinde kullanılmıştı. O saatte nereye gidiyordu? Aynı gece, saat 1:10’da, "çöpe attım" dediği telefondan, mühendisin çalıştığı işyerine "Rahatsızım, yarın gelemeyeceğim" yazılı bir mesaj gönderilmiş, ancak e-posta adresi yanlış girildiğinden, yerine ulaşamamıştı. Savcıya göre, mühendisin adreste yanılması mümkün değildi. Yanlışlığı yapan, kocasını canlı göstermeye çalışan hemşireydi.

Hemşirenin avukatları bu iddiaları çürütemedi ama genç kadının uyuttuğu, öldürdüğü, testereyle doğradığı, bacaklarını soğuttuktan sonra parçaları poşetleyip üç valize dağıttığı kocayla, 300 kilometre yol gitmesine, suya atıp aynı yolu gerisin geriye dönerek çocuklarını yuvaya götürmesine ve bu arada olan biteni, kimsenin duyup görmemesine pek akıl erdiremediler.

GOOGLE’DA UYKU İLACI ARADI

8 Mayıs 2004 günü polis, Flamingo Oteli’nin önüne park edilmiş Nissan’ı inceledi ve torpido gözünde iki enjektör ve bir şişe kloral hidrat buldu. Reçeteyle satılan, genellikle ameliyat edilecek hastaları rahatlatmak amacıyla, anestezi öncesi kullanılan, bir uyku ilacı.

El konan bilgisayarları araştıran uzman Jennifer Seymour, nisan ayında hemşirenin evindekinden "kloral hidrat", "hızlı etki eden zehirler", "ipucu bırakmayan cinayetler", "Pensilvanya silah yasaları" gibi cümlelerin Google’da arandığını bildirdi.

Savcı Patricia’ya göre, nisan ayı sonunda hemşirenin elinde kloral hidrat vardı. İlacı, tüp bebek merkezine gelen bir hastanın adına düzenlenmiş reçeteyle satın almış olmalıydı. Toksikoloji uzmanları, öldürülen mühendisin vücudunda ne kloral hidrat, ne de başkaca bir uyutucu, uyuşturucu madde bulabildi. "Mutlaka bulunur muydu?" diye sordu savcı. "Hayır" dediler.

Kloral hidrat reçetesindeki imza, hemşirenin çalıştığı tüp merkezde görevli Dr. Bradley Miller’indi. El yazısı uzmanları, imzanın sahte olduğunda karar kıldı. Ancak sahte imzayı, hemşirenin atıp atmadığı anlaşılamadı. Aslında Dr. Miller, hemşirenin sadece şefi değil, iki yıllık aşığıydı. Uzunca bir süre polislerden bunu saklayacak, meydana çıkınca onlarla işbirliği yapacaktı.

Savcıya göre, hemşirenin silahı da vardı. Evinde, 26 Nisan 2004 tarihli, yani cinayetten üç gün öncesine ait, 0.38 kalibrelik Taurus marka tabanca ile bir kutu mermi satın aldığını kanıtlayan bir fatura bulunmuştu. Hemşire, bu silahı kocasını öldürmek için değil, önceki bir mahkeme kararı nedeniyle, silah almasının yasaklandığını söyleyen kocası için satın aldığını ve kendisine teslim ettikten sonra bir daha görmediğini öne sürdü. "Bay William’ın, silah satın almasını engelleyecek suç kaydına rastlanmadı" dedi savcı. "Mermiler, otopside çıkartılanlarla aynı marka ve çaptalar." Tabanca, hiçbir zaman bulunamadı.

ÇÖP POŞETİ, LİF, KOLİ BANDI

Hemşire, polisi arayıp kocasının evi terk ettiğini bildirdiği gün, oturdukları evi alelacele boşaltmıştı. Koltukların bazılarını ve altı büyük siyah çöp torbasına doldurduğu kocasının elbiselerini, taşınmasına yardım edene hediye etmişti. Uzman Thomas Lesniak, bu çöp torbalarını ve sadece hemşirenin değil, onunla bir şekilde bağlantısı olanların ev ve işyerlerinden toplanan yüzlercesini, valizdeki çöp torbalarıyla karşılaştırdı. "Elbiselerin konduğu altı torbadan üçünün fiziksel özellikleri, valizdekileri tutuyor" dedi. Ancak ne koli bantlarının, ne biri üzerindeki kırmızı tırnak cilasının, ne mühendisin vücudunda kalan mermilerin üzerindeki yeşil liflerin tıpatıp benzeri; ne de valizlerin içinde ya da çöp torbalarının üzerinde, herhangi birinin parmak izleri bulunabildi.

Mavi el havlusu ile sarı battaniyenin, hemşirenin çalıştığı tüp bebek merkezinde kullanılanlara benzediği anlaşılmakla birlikte, aynı malzemenin, bölgedeki yüz kadar sağlık birimine satıldığı ortaya çıktı.

Koli bantlarından birine kesik saçlar yapışmıştı. Mitokondriyal DNA analizine göre, çoğu mühendisin, bazıları hemşirenindi. Savcı, hemşireyle kocasının daha önce banyoda saçlarını kesmiş olabileceğini, saç kırıntılarının fayans araları ve duvar kenarlarına toplanmış olabileceğini, hemşirenin cinayeti burada işlediğini, etrafta uçuşan saç kırıntılarının koli bandına yapıştığını iddia ediyordu.

TESTERE YOK, KAN DA YOK

Soruşturma sırasında, cinayete karışmış olabileceklerin evlerinden 24 testere toplanmış, incelenmek üzere New Jersey polis kriminalden Thomas Lesniak’a teslim edilmişti. "Cesedi parçalamakta, bu testere kullanılmış olabilir" dedi uzman. Kuşkulandığı, hemşirenin aşığı Dr. Miller’in evinde bulunmuş olandı.

Polis, doktoru ziyaret etti. Hemşireyle yapacağı telefon görüşmelerini mahkeme kararıyla kaydedeceğini bildirdi. Kadını, cinayeti üstlenecek biçimde konuşturmasını tavsiye etti. Hemşireyle doktor, o günden sonra defalarca telefonda görüştüler. "Onu sen mi öldürdün?" diye sordu doktor. Hemşire hep "Hayır" dedi. Doktor, boşuna korkmuştu. Kemik ve kıkırdaklarda, bıçak ve testerelerin bıraktığı izler konusunda uzman adli antropolog Dr. Steven Symes mahkemede "Bay William’ın parçalanmasında kullanılan testerenin bunlardan hangisi olduğu söylenemez" diyecek ve testere delil olamayacaktı.

Olay yeri inceleme ekipleri, hemşirenin kocasını öldürdüğü düşünülen ve cinayetin hemen ardından boşalttığı evi, üç yılda beş kez aradı. Havalandırma tesisatını, fayansların arasını, hatta pis su borularının içini bile inceledi. Bir tek kan lekesine rastlamadı. Dört el ateş edilerek vurulan, testereyle dörde bölünen adamın bunca kanı nereye gitmişti? "Evden kesif bir çamaşır suyu kokusu geldiğini söyleyen tanıklar var" dedi savcı. "Mutfaktaki baharat şişelerin üzeri bile tertemiz. Hemşire Melanie McGuire, kocası William’ı, duşkabini içinde öldürmüş ve kesmiş, daha sonra tabanı ve duvarları çamaşır suyuyla silmiş olmalı."

19 Haziran 2007 günü hemşire, 66 yıl 4 ay hapse mahkum oldu. Eğer ömrü yeterse, 101 yaşında çıkacak. Temyize başvuracağı söyleniyor.

Birkaç hafta önce, otopsileri yapan Dr. Wendy ve antropolog Dr. Symes ile birlikteydim. Her ikisi de, hemşirenin katil olduğuna, ancak olay yeri inceleme ekiplerinin delilleri bulamadığına inanıyordu.
Yazarın Tüm Yazıları