Sarışın tango

Sarışınlar tarafından baştan çıkartıldığımızı duyuruyoruz.

Böylelikle de, hem esmer, kara, kumral, kızıl kadınların cazibe ıskalasını aşağıya çekiyoruz, hem de onlarda, doğal olmayan bir sarışınlaşmak içgüdüsü kamçılıyoruz. Peki de, biz erkekler acaba neden sarışınlar tarafından cezbediliyoruz?

Ne cevap verse beğenirsiniz?

"Eh, artık yaşlanıyor sayılırım. Herifleri hálá baştan çıkartabilecek cazibeye sahip olduğumu kendime ispatlamak için böyle boyandım" demez mi!

Anladınız, hani geçen pazar, hep esmer olarak tanıdığım eski bir eski göz ağrısına tesadüfen rastladığımı ve sarışın halini görünce de pattadak "Bu değişiklik nereden icáp etti" türünden bir soru sorduğumu söylemiştim ya, işte onun verdiği cevap da yukarıdaki gibi oldu.

İmdi, buna nasıl bir tepki göstermem gerektiğini lütfen kulağıma fısıldayın?

Çünkü, şimdiki gudubet haline bakıp ve gerçek düşüncemi açıklayıp "üç kuruşluk yüksek kaldırım yosmasına benzemişsin" desem, ciddi bir papara yiyeceğimi biliyorum.

Zaten lafını sakınmayan Osmanlı hatunudur. Mutlaka "Eşek hoşaftan ne anlar. Suyunu içer tanesini bırakır" cinsinden bir söz yumurtlayacaktır.

Üstelik, bana karşı geçmişten kalma bir intikam hırsı beslediğini de tahmin ediyorum.

Dolayısıyla, aşağı yukarı, "Sanki esmerken kadrimi bilmiş miydin ki de şimdi sarışınlığıma toz konduruyorsun, zevksiz adam" gibisinden bir cümle daha ekleyecektir.

Hatta geçmişteki domuzluğu nüksettiği takdirde, bam telime basmak için, "Efendi, ben yaşlanıyorsam, sen tam morukluyorsun. Ağzının suyunu akıtarak tasvir ettiğin o sarışın bomba Anita Ekberg’ler şimdi gelse, havaya bakarsın" diye devam edecektir.

Şimdi farz edelim ki, bu yenip yutulmaz küstahlığın altında kalmak istedim.

Ve tuttum, "Yahu, kör müsün ki altı kaval, üstü şişhane bir kadına dönüştüğünü fark etmiyorsun? Kenar mahalle dilleri kokan şu platin saçlarının, koyu gözlerinle ve esmer kaşlarınla çeliştiğini göremeyecek kadar estetik yoksunusun. Bari lens tak ve de kaş boyat. Bir de bana zevksiz diyorsun? Asıl senin zevkine kitakse" cevabını verdim.

Artı, yiğitliğe toz kondurmamak için de, "Ayol eğer sen o Anita Ekberg’in saçının teli olabilmiş olsaydın seni hemen, esmerken ettiğimden daha beter ederdim" dedim.

Eminim, bu takdirde iş karakola varırdı. Zerre kadar çekinmez ve yaradana sığınıp oracıkta tokadı nakşediverir ki, sokağın ortasında rezil-i rüsva olacağımın resmidir.

Üstelik, işte "herifleri baştan çıkartan" cins sarışına dönüşmüş ve mihráp yerinde duruyor ya, elalem de kaldırım kalabalığından istifade benim bir halt karıştırdığımı sanırdı.

Yaka paça zaptiyeye teslim ederdi ki, ne o, gerçekte esmer olan eski bir göz ağrısına rastladığımda ona şimdi niçin "sarılaştığını" sormuşum ve de soluğu kodeste almışım.

SAHTE CENTİLMENLİK

Dolayısıyla, neme lázım, yukardaki cevabı karşısında çenemi kapattım.

"Keyfin bilir, inşallah yeni sarışınlığın hálá cazibeye sahip olduğunu sana ispatlatmıştır" demekle yetindim. Hatta, sahte centilmenliğe soyunmayı dahi unutmadım.

"Canım, esmer, sarışın, kumral senin için fark etmez! Her daim güzelsin. Üstelik, sakın öyle yaşlanmaktan falan bahsetme. Bu takdirde kendimi Sarayburnu’ndan atmam gerekir" gibisinden riyakár bir kompliman yumurtladım.

Çok hoşuna gitti ve az biraz hoş beşten sonra, "Hálá herifleri baştan çıkarttığına beni ikna etmek istiyorsan, eski göz ağrına bir telefon aç" dediğimde ağzı kulaklarına varmış biçimde, o ucuz ve o avam platin saçlarını sallayarak yoluna devam etti.

Arkasından bakakaldım. Üzüldüm. Hüzünlendim.

Hayır hayır, bitmiş aşkların, kapanmış defterlerin, yırtılmış sayfaların nostaljiyasında ağlamayacak yaşa çoktan erdiğimden, hüznüm, eski göz ağrımın artık neden "eski" sıfatı taşıdığı düşüncesinden kaynaklanmadı.

Sahte sarışınlığından sırıtan dehşet zevksizlik bir yana, esas üzüntüm, geçen hafta değindiğim gibi, ben dahil erkeklerin o sarışınlara duyduğu genel zaaftan kaynaklandı.

Çünkü, aslında son derece güzel ve estetik bir kadın olarak tanımış olduğum şahıs eğer bugün böylesine hazin hallere düşüyorsa; üstelik de bunu, asla yabana atılmayacak bir "herifleri baştan çıkartabilecek cazibeye sahip olmak" dürtüsüyle açıklıyorsa, hiç şüphe yok ki bunun sorumluluğunu ben ve hemcinslerim taşıyoruz.

SARIŞINLAŞMAK İÇGÜDÜSÜ

Evet, ben sorumluyum ve biz sorumluyuz, zira son tahlilde "erkek hakimiyetçi" değerlerin hüküm sürdüğü toplumlarda yaşıyoruz.

Dolayısıyla da, kadınlara yine "erkek hakimiyetçi" imajlar empoze ediyoruz.

Bu empoze etmek fiilini de öyle zorlamayla, hatta iknayla falan gerçekleştirmiyoruz.

Yalnız, "herifler" olarak sarışınlar tarafından "baştan çıkartıldığımızı" duyuruyoruz.

Modern efsanelerde bağırıyoruz ve postmodern imajlarla haykırıyoruz.

Böylelikle de, hem esmer, kara, kumral, kızıl kadınların "cazibe ıskalası"nı (!) aşağıya çekmiş oluyoruz, hem de onlarda, doğal olmayan bir "sarışınlaşmak" içgüdüsü kamçılıyoruz.

Peki de, biz erkekler acaba neden sarışınlar tarafından cezbediliyoruz?

Her şey "uçkur meselesi"ne mi odaklanıyor? "Sex-appeal"de mi düğümleniyor?

Yoksa yoksa, o "uçkur meselesi" ve o "sex-appeal" dahil, çok fena halde tongaya basarak, hákim kültürlerin yine hákim imajlarına ve estetiklerine mi tapınıyoruz?

Açıkçası, Kádim Yunan, Antik Mısır, Eski Roma erkeklerinin de "aynı dert"ten (!) mustarip olduklarını bildiğimden, cevaptan kesin emin değilim.

Fakat yine de, bana bu ikinci şık ağır basıyormuş gibi geliyor.

Demek "hakim kültür estetikleri" öylesine bir raddeye varmış ki, esmer güzeli bir eski göz ağrısı "herifleri baştan çıkartacak cazibeye sahip olmak" kaygısıyla, müthiş kaknem ve dehşet gudubet bir sarışına dönüşmeyi dahi kabullenebiliyor.

"Güzel"i çirkine dönüştürürken, o çirkini güzel sanabiliyor ve de buna inanabiliyor.

Neyse canım, her halükárda da bana, "Sarışın esmer, gelip geçtiler / Demedim bir gün, elverir yeter" diyen eski Seyyan Hanım tangosunu mırıldanmak kalıyor.
Yazarın Tüm Yazıları