Bizim toplumun aynası!

KAVGA dövüş, hır gür! Televizyonlar bu tür programlarla doluydu.

"Ne oldu? Hangi dağda kurt öldü ki birden değişime uğradı?" diye düşünürken RTÜK’ün sabah kuşağının dedikodulu, kavgalı dövüşlü programları için televizyon yönetimlerini uyardığını öğrendim... Lisans iptali tehdidinin sonucu programlar önemli ölçüde değişime uğradı...

Peki, doğru mu oldu bu? Ben sansüre her zaman karşıyım. İktidar, medya üzerinde katı bir baskı uyguluyor. Bugün televizyonlarda başlayan sansür, yarın her alana yayılabilir.

Sabah programlarında ölçünün kaçtığı da doğru... Ancak, doğal bir sürecin sonunda o programlar ömrünü tamamlar, yok olurlardı. Dolaylı da olsa, sansür yanlıştır!

* * *

Toplum, hayran olduğu şarkıcıların, oyuncuların, artistlerin, mankenlerin seviyesizliğini bu programlardan anlıyordu. Çeşitli toplantılarda hep şu mealde konuşuluyordu:

"Nedir televizyonlardaki rezalet? Zulümdür bu zulüm. Ateşböceğini gece görse yangın sanan, her şeye inanan, her şeyi yutan bir toplumda yaşıyoruz. Sabahları televizyonu açtığımızda bağıran, çağıran, ona buna hakaret eden insanlarla karşılaşıyoruz. Programlardaki ilkelliğin, dipte sürünen insanların hali ne?"

Şikáyetler böyleydi ama ben bu programların yararlı bir iş yaptıklarını düşünüyordum. Toplumumuzda sivrilmiş birçok kişinin seviyesizliğini ortaya koyuyorlar, halkımızın gözünde büyüttüğü, sanatçı diye hayran olup göklere çıkardığı bazı kişilerin gerçek yüzünü gösteriyorlardı.

Bunları söylediğimde, "Peki, ya o üçkáğıtçılar? Halkın cehaletinden faydalanan astrolog-mastrolog gibi hokkabazların yüceltilmesine ne demeli?" diye soruyorlardı.

Oysa, bence yüceltmiyorlardı. Onları toplumun gözüne sokup, "Bu sahtekárlara inanmayın. Sizi aldatıyor, paralarınızı kapıyorlar" diye halkı uyandırıyorlardı.

Biraz sabredilseydi, bu tür programlar zamanla sıkıntı vermeye başlayacak, kendi kendini tasfiye edecekti. Böylece olay doğal yoldan çözülecek, Radyo Televizyon Üst Kurulu da ifade özgürlüğünü engellemek gibi bir töhmetten kurtulacaktı.

* * *

Gelelim TV’lerdeki dizilere... Bunların tamamına yakını basit ve kalitesiz. Tüm kanallardaki yapımlar birbirinin kopyası gibi. O kadar benzerlik içindeler ki, hangi birini izleseniz diğerinin devamı gibi bir hisse kapılıyorsunuz.

Herhangi bir diziyi üç hafta izlemeseniz, yine de bir şey kaybetmiş sayılmazsınız. Diziler hep boş konuşmalarla, gereksiz muhabbetlerle, sıkıcı diyaloglarla dolu.

Dizilerin kahramanları da birbirinin benzeri... Hemen hepsi kirli sakallı, şirket sahibi, işadamı ya da mafya mensubu. Tamamına yakını aşk peşinde koşan çapkın kişiler. Kolay áşık oluyor, nefret ediyor, intikam duyguları içinde çalkalanıyorlar.

Kadınlar da çapkın... Erkekleri avlıyor, korkusuzca ilişkiye giriyor, ihanet ediyor, ona buna kazık atıp duruyorlar. Uzun diyaloglar, öfke ve kin, ıstırap gözyaşları... Tema hep bu!

Kadın-erkek ilişkileri aşk, sevgi ve nefretle dolu! Zengin mekánlar, şık bürolar, özenilecek zengin yaşamın arkasındaki çirkin ilişkiler...

* * *

Diziler genelde böyle... Buna rağmen faydalı olduğu kanısındayım. Her toplum böyle bir süreçten geçer. Hiç kimse ilkokulu, ortaokulu, liseyi bitirmeden üniversiteye gidemez.

Toplumumuzun bu basit dizilerle ilk ve ortaöğrenimini tamamlayıp liseye ve üniversiteye gitmesini, orayı da bitirip aydınlanmasını bekleyeceğiz. Bu uzun bir zaman alabilir. Fakat halkımızın belirli bir kültür düzeyine ulaşması, kurtuluşumuzun tek yoludur. O zaman, ülke yönetimine seçilenlerin kalitesi de üst düzeyde olacaktır.

Hayat merdiveninin yukarı basamaklarına çıkabilmemiz için bunları yaşamamız gerekiyor. Bilgisiz başarı olmaz! Toplum olarak önce hayat okulunu bitireceğiz!
Yazarın Tüm Yazıları