İki bisikletli öğretmen dört ülke, üç bin kilometre

Güncelleme Tarihi:

İki bisikletli öğretmen dört ülke, üç bin kilometre
Oluşturulma Tarihi: Aralık 17, 2007 00:00

Bursa’da ilköğretim okulu öğretmeni İnci-Soner Sarıhan çifti bugüne kadar birlikte 6 bin kilometreden fazla pedal çevirdi. Bu yıl rotalarını yurtdışına çevirdiler. Avrupa’nın güvenli asfaltları yerine, İpek Yolu’ndan medeniyetlerin beşiğine yöneldiler. İki aylık gezide İran, Pakistan, Hindistan ve Nepal’i geçen çift, onlarca din, yüzlerce dil, binlerce renk, doku ve tat olarak niteledikleri maceralarını anlattı.

1994 yılında, Konya Selçuk Üniveritesi’nde, Eğitim Fakültesi’ne kayıt yaptırırken tanıştılar. İlişkileri okulda başladı, 1998’de mezun olduklarında evlendiler. 2006’ya kadar İstanbul Kağıthane’de görev yaptılar. Bursa’ya atanmaları hayatlarında yeni bir dönüm noktası oldu.

İnci Sarıhan (30), Bursa Çimento Fabrikası İlköğretim Okulu’nda sınıf öğretmeni, Soner Sarıhan (31) ise Bursa Osmangazi Faik Yılmaz İpek İlköğretim Okulu’nda sosyal bilgiler öğretmeni olarak çalışmaya başladı. Çocukluklarında izledikleri TRT belgeselleriyle kanlarına girmişti gezginlik. En çevreci, sağlıklı, ucuz, temiz, maceralı, eğlenceli gezme yöntemini ararken bisiklette karar kıldılar. 195 kilometrelik Bursa-İznik-Gemlik parkuruyla başladılar. 230 kilometrelik Bursa-Eskişehir yolunu denediler daha sonra. Başardıkça, hedefleri büyüdü, parkurları uzadı. Samsun-Trabzon-Rize arasında 600 kilometreye, Denizli-Muğla-Antalya arasında 900 kilometreye çıktılar.

Deneyimlerini öğrencileriyle paylaşıp, seyahat tutkusunu onlara da aşıladılar. Sarıhan çifti, bu yıl yeterli tecrübeyi kazandıklarına karar verince rotayı yurtdışına çevirdi. Soner Sarıhan, Avrupa’nın güvenli yolları yerine, İran - Nepal rotasını kültürel çeşitliliği nedeniyle tercih ettiklerini söylüyor. "Batı’ya gitsek, İran’ın, Selçuklu ve Perslerden kalan tarihi eserlerini, her şehirde yüzlercesi bulunan meyve suyu satıcılarını, Hindistan’da yanyana inşa edilmiş Hindu-Müslüman-Budist-Sih tapınaklarını, Sihler’in kutsal mekanı Altın Tapınağı, renkli giysilerle seyahat eden rahipleri, festival yerlerindeki coşkuyu, yollarda özgürce dolaşan inekleri, Pakistan’daki süslü kamyonlar göremeyecektik."

İMECEYLE BÜTÇE TOPLADILAR

Sarıhan çifti "Öğretmen maaşıyla bu hayali gerçekleştirmek imkansızdı" diyor. Buldukları yöntem imece. Bursa Nilüfer Belediyesi bisiklet maliyetlerini, Aslı Bisiklet malzemelerini üstlenir. Biletleri THY karşılar, çadır, mat, GPS, telsiz gibi ihtiyaçları, üyesi oldukları Zirve Dağcılık Kulübü temin eder. Soner Sarıhan’ın ablası Almanya’dan bagaj gönderir. Yeşil Bisiklet bagaj ve giyim malzemelerini karşılar. Arkadaşları bisiklet lastiklerini, ilkyardım malzemelerini, hatta mp3 ve ses kayıt cihazlarını verir.

Ardından hazırlık dönemi gelir. Diş bakımlarını yaptırıp, 12 farlı aşı olurlar. 103 kalemden oluşan malzemeler yedi ayrı çantaya yerleştirir. "Rotayı Google Earth’te günlerce inceledik. Bu kadar çabaya rağmen yolculuk sabahı hálá elimde takımlar, vidalarla uğraşıyordum. İnci ise yükümüzü hafifletecek çareler arıyordu" diyor.

Ağrı’ya uçan İnci-Soner Sarıhan çifti 7 Temmuz sabahı Gürbulak Sınır kapısından İran’a geçerek iki ay sürecek gezinin ilk aşamasına başlar. İran’dan geçiş 15 gün sürer. Gezinin en güzel günleridir bunlar. Soner Sarıhan, beklemedikleri kadar misafirperverce karşılaştıklarını anlatıyor. "İran’ın kuzey bölgesinde Azeri Türkleri çok yoğun. Her konuştuğumuz kişi, Türkiye’den geldiğimizi öğrenince evine davet etti. Lokantalar yemek ücreti almadı, yol boyunca su, meyve ikram ettiler. Hava çok sıcak, iklim kuraktı. Sadece Hazar denizi kıyısında, Karadeniz bölgesine benzer iklim ve bitki örtüsü vardı. İranlı sürücüler şehirler arası yolda bisikletlere karşı çok saygılı davranıyordu."

İsfahan’ı, Selçuklu ve Perslerden kalan tarihi eserleri ve her şehirde yüzlercesi bulunan meyve suyu satıcıları kazınıyor hafızalarına. Tebriz-Astara kentleri arasındaki yüksek dağı bir kilometrelik tünelden geçiyorlar. Hazar Denizi’ne giderken, bir otobüs sıkıştırınca, çift bankete kayıp düşüyor. Kıyafetleri yırtılıyor. Bu kazadan sonra çift, iki gün bisiklete binemiyor. Çadır yeri ararken, fark etmeden Azerbaycan sınırını aştıklarını öğreniyor.

Hindistan’a geçtiklerinde en büyük korkuları şiddetli muson yağmurları oluyor. Televizyonlarda sürekli sel ve ölüm haberleri geçerken, şansları gülen karı-koca, 3-4 gün parmakları buruşacak kadar ıslanmak dışında tehlike yaşamıyor. Türkiye’den macerayı takip eden yakınları ise en çok bu bölümde endişeleniyor. Hindistan’da, nüfusu 1 milyonu geçen 100 şehir olduğunu söyleyen Soner Sarıhan, bu şehirlerden geçerken, aşırı ve düzensiz kalabalıklar, bozuk yollar, araçların çaldığı havalı kornalar, hiçbir kurala uymadan sürülen rikşaların (üç tekerlekli motor) yarattığı terör yüzünden oldukça zorlandıklarını belirtiyor. Ama her durduklarında çevrelerini saran ve gülümseyerek geleneksel selamlarını verip "Namaste" diyen halk onları da gülümsetiyor. Yiyecek aşırmak için yanlarında koşan maymunlar, sık sık görünen yılan oynatıcıları, her köşeden çıkan dev cüsseli fillerle aynı yolda pedal çevirmek ise masal diyarında gibi hissettiriyor. Buradaki en unutulmaz anları ise Amritsar şehrindeki Altın Tapınak’ı ve ölümsüz sevginin simgesi olan Taç Mahal’i gördükleri anlar oluyor.

Nepal’in yüksekliği ise bisikletle yapılacak fazla bir şey bırakmıyor. Dünyanın çatısı sayılan bölgede bisikletleri aşağıda bırakan İnci-Soner Sarıhan, Katmandu ve Pokhara’nın eşsiz doğal güzelliklerini, Himalaya eteklerindeki Budist tapınaklarını ve Cithwan Milli Parkı’nı da gezilenler listesine ekliyor.

Tekrar Hindistan’a geçen İnci-Soner Sarıhan 2 Eylül’de kendilerini üç bin kilometre taşıyan yorgun bisikletlerini THY’nin uçağına koyarak Türkiye’ye dönüyor.

İki ay süren yoldan beş saatte geri dönmenin tuhaf bir his olduğunu söylüyor Soner Sarıhan: "5000’e yakın fotoğraf, yüzlerce anıyla döndük. Bunları öğrencilerimizle paylaşacağız. Amacımız, öğrencilerimizde büyük eksikliğini gördüğümüz özgüven ve yapabilirim duygusunu arttırmak, Türkiye’de bisiklet konusunda özellikle kadınlar için oluşmuş sınırları kırmaktı. Turumuzun sosyal amacı ise küresel ısınmaya karşı tepkisel bir eylemdi."

İnci-Soner Sarıhan çifti maceralarını www.macerakolik.com adlı sitelerinde gezginlerle paylaşıyor.

ZORUNLU TESETTÜR TERLETTİ KORNA KULAKLARINI ZEDELEDİ

İnci Sarıhan, bu gezide muhafazakar ülkelerden geçerken kadın olmanın zorluklarını yaşadı. "En büyük sıkıntım İran ve Pakistan’da örtünmek zorunda kalmaktı. Sıcak havada pedal çevirirken çok zorlandım. Özellikle başım çok terledi" diyor. Hindistan’da motorlu gençlerin tacizine uğrayan çift, çalınan kornalar yüzünden geçici duyma kaybı yaşadı.

PAKİSTAN’DA ÖNCE DOSTLUK SONRA BOMBA SÜRPRİZİ

Pakistan’da kirlilik yüzünden pek çok şehirde maske takmak zorunda kalan Sarıhan çifti, yolların kötü olması nedeniyle defalarca patlayan lastiklerini tamir etmek zorunda kaldı. Arızalanan parçaların yenisini bulamadıklarında yaratıcı çözümler geliştirdi. Tüm olumsuzluklara rağmen, Pakistanlıların, Türk olduklarını öğrendiklerinde "Brother’s country" diyerek sarılmaları, deprem sonrası Türkiye’nin yaptığı yardımları gözyaşları içinde anlatmaları ve Atatürk Caddesi’ni görmek onları mutlu etti. "Otoyolda rastladığımız Komiser Seyyid’in evine davet etmesini, eşi ve iki küçük kızının en iyi şekilde ağırlayabilmek için koşturmalarını, Ravalpindi kentinde yol sorduğumuz polislerin araçlarıyla önümüze geçip siren çalarak, gideceğimiz otele kadar eskortluk etmesini asla unutmayacağız" diyorlar.

Unutmayacakları bir başka olay İslamabad’da meydana geldi. Pazardan alışveriş yapıp dönen Soner Sarıhan’ın 60 metre kadar arkasında büyük bir patlama oldu. Onlarca kişinin öldüğü bombalı saldırıdan sonra ortalık karıştı. Ertesi sabah tekrar yola çıkan çift bu üzücü görüntüleri hatırlamak yerine, torunlarına Pakistan’ın simgelerinden süslü kamyonlarla yan yana bisiklet sürdükleri anları anlatmaya kararlı.

YOLDA TOPLAM 21 KİLO VERDİLER

Üç bin kilometrelik turda Soner Sarıhan 15, İnci Sarıhan ise 6 kilo verdi. Pakistan ve Hindistan’da yemeklerde yoğun acı ve baharat kullanımından pek hoşlanmadıklarını anlatıyorlar. Üç ülkede aynı isimle satılan pilav yiyip, çay içtiler. Hindistan ve Pakistan’da temizlik endişesi nedeniyle, kimi kentlerde kendi ocaklarında yemeklerini pişirdiler. Hastalığa karşı şişe suyu içip, ucuz ve kolay bulunabilen meyveleri tercih ettiler. Pakistan’da şeker kamışı suyunu, İran’da gazlı ayranı, Hindistan’da mercimek çorbası "dal"ı, Nepal mantısı "momo"yu sevdiler. Hindistan’da tadını çok beğendikleri sütle demlenen çayı artık evlerinde de yapıp içiyorlar.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!