Göç müzesi kurulmalıdır

2011 Almanya’ya işgücü göçünün 50’nci yılı.

İlk kitlesel göç, 1961 yılında Bülent Ecevit’in çalışma bakanlığı döneminde Almanya ile imzalanan İşgücü Göçü Anlaşması ile başladı.

İstanbul Tophane’deki İş ve İşçi Bulma Kurumu’nun eski adıyla Almanya İrtibat Bürosu’nun "Göç Müzesi" yapılmasını öneriyoruz.

Öneriyoruz, diyorum çünkü Almanya’da Ruhr Kitap Fuarı’nda bu öneri arkadaşlardan geldi, ben de bu öneriyi destekliyorum.

Kalıcı bir "Göç Müzesi" ekonomik, kültürel, toplumsal bir hareketi bütün kuşaklara anlatacak, öğretecektir.

Türkiye’de yaşayanlar "Almanya olgusu"nu öğrenecekler, Almanya’da yaşayanlar bu müzeyi gezerken, ilk göç edenlerden bugüne kadar olan süreci daha iyi kavrayacaklar.

Kurumun önünde kırık bir işçi heykeli vardı, çoğu kimse o heykeli kimin yaptığını bile bilmez, hiçbir yetkili de onu onarmayı düşünmemiştir.

O heykeli yapan, Muzaffer Doğan Ertoran’dır.

Anadolu’nun bir köyünden birçok yurttaşımız, Türkiye’nin tek büyük şehrini görmeden, kendini, bilmediği bir dilin konuşulduğu bir toplumda buldu.

Maden ocaklarında çalıştılar, ağır koşullarda yaşamlarını sürdürdüler, şimdi yorgun bedenleriyle çocuklarını, torunlarını görüyorlar.

Ruhr Kitap Fuarı’nda "Türkalman Edebiyatı" sergisi, göçle birlikte oluşmaya başlayan edebiyata görsel bir bakış sunuyor.

Sergi panolarında kullanılan alıntıların kaynakları bibliyografyada yer alıyor.

Göç edebiyatı konusunda çok şey yazıldı. Onlara Türkiye’de gereken ilgi gösterilmedi.

Müze önerisini getiren ekibin gerekçesi şöyle:

"Bu anlaşma gerek Türkiye’de, gerek başta Almanya olmak üzere tüm Avrupa’da kalıcı izler bırakarak toplumsal, kültürel, demografik değişikliklere neden oldu.

Kapitalizm öncesinin gelenekleriyle şekillenmiş yoksul köylüleri büyük bir cesaretle postendüstriyel toplumların metropollerinde kendilerine ve çocuklarına yeni bir gelecek aramaya başladılar. Bu göç geçen yarım yüzyıla karşın hálá sürüyor. Türkiye’yi ve Avrupa’yı, Avrupa’nın yerleşik kültürlerini etkiliyor, değiştiriyor."

Yarım yüzyılda bu ilişki, karşılıklı etkileşim, küreselliğin reddedilemez bir öğe olduğu çağda mutlaka incelenmelidir. Sonuçları Türkiye ve Almanya için de belirleyici.

Göç deneyimlerinin her kuşakta yarattıkları bilimin ve edebiyatın gündemine gelmedikçe, çalışma malzemesi, başvuru kaynağı sıkıntısı varoldukça, doğru teşhisler koyamayacağız.

Bu müze, belgesel çalışmalar için çok önemli bir başvuru niteliği taşıyacaktır: "Almanca yazılan ve Almanca’ya çevrilen yapıtların eksiksiz olmasa da bugün birkaç akademik arşivde derlenmekte olduklarını sevinçle görüyoruz. Aynı şeyi Türkçe yayınlanan yapıtlar için söylemek ne yazık ki mümkün değildir. Üstelik çoğunluğu küçük yayınevlerinde, derleme bilgilerinden uzak, ISBN’siz veya yazarının bireysel çabalarıyla yayınevsiz yayınlanan bu yapıtların artık yok olmaya başladıklarını, biraz da uyarı amacıyla söyleyebiliriz. DOMİT çok sınırlı olanaklarla küçük bir arşivin ilk adımlarını atmış bulunuyor. Ancak kalıcı bir mekána sahip, kurumsallaşmasını tamamlamış bir yapının bu işi üstlenmesi kaçınılmaz gözüküyor."

* * *

İLGİLİ kurumların çalışmaya şimdiden başlamaları gerekmektedir.
Yazarın Tüm Yazıları