Mandalina yemiş görünmek için kabuk toplardı, şimdi 60 milyon dolar cirosu var

MALATYA’nın Pötürge İlçesi... 30-35 yıl kadar önce... Mehmet Duman adlı ilkokul öğrencisi, yerde gördüğü mandalina kabuğunu kimseye çaktırmadan aldı, defterinin arasına koydu.

Mehmet Duman’ın babası İstanbul’da hamallık yapıyor, ailesini oradan gönderdiği parayla geçindirmeye çalışıyordu. Aile, ilçede yetişen sebze-meyvenin sezonu dışında başka ürünleri ancak manavda görebiliyor, almaya gücü yetmiyordu.

Mehmet Duman, o günkü çocuk aklı ve duyduğu eziklikle, arkadaşlarının karşısında "mandalina yiyebiliyorum" havası yansıtmayı uygun görüyordu.

Duman, Pötürge’deki yıllarında bir yandan okula gitti, diğer yandan okul sonrası bakkal çıraklığı yaparak, ailesine katkıda bulunmaya çalıştı. Daha sonra ilçenin eczanesine çırak olarak geçti.

Eczane o yıllarda ilçe dışından bir eczacının diplomasıyla çalışıyor, işleri daha çok kalfa yürütüyordu. Eczacı, ortaokulda fen derslerine giriyordu.

Mehmet Duman, ilkokulu bitirdikten sonra ortaokula da başladı. Fen dersi öğretmeni, çalıştığı eczanenin diploma sahibiydi. İlk sınav günü 50 sorudan 48’ini yaptı, ikisinde zorlandı, "Eczacı Bey’e iki soruyu eksik yaptığım kağıdı vermek ayıp" diye düşündü.

Sıranın gözündeki fen kitabına elini uzattı. Amacı o iki soruyu tamamlamaktı. Kopya heyecanıyla sıradaki kitapları yere düşürdü. Kızardı, bozardı, kağıdını öğretmene verip çıktı.

Duman için okuldan çıkış, o çıkış oldu. Akşam evde annesine, "Ben artık okula gitmeyeceğim. Yarın İstanbul’a gidiyorum. Orada çalışacağım" dedi, sabah yola koyuldu.

Mehmet Duman, İstanbul’daki ilk yıllarında Sabri Özel’in yanında çalıştı. Sonra babası rahatsızlanınca, Eminönü’nde hamallık işini devraldı. Eminönü’nde hamallık yapmak kolay değildi. "Hamal sırtlığı" hava parasıyla el değiştirebiliyordu.

Zamanla Mehmet Duman’ın iki erkek kardeşi de İstanbul’un yolunu tuttu. Sabahları 05.00’ten itibaren yük taşıyor, akşamları kardeşleriyle birlikte turistlere kemer satıyordu.

Başta Polonyalılar olmak üzere eski Doğu Bloku ülkelerinden gelenler, Laleli’de ticareti canlandırmış, Duman kardeşler kemer yetiştiremez olmuştu. Öyle günler oluyordu ki, Duman kardeşler kemer aldıkları atölyede üretime yardım ediyor, ürünleri kapıp, Laleli’ye koşuyordu.

Bu deneyim, Duman kardeşleri kemer üretimine yönlendirdi. Sonra Laleli’de bir iş merkezinin merdiven altında 3-5 metrekarelik dükkan kiralayıp, giyim eşyası satışına girdiler. İşleri iyi giderken, ani bir yangın, her şeyi silip süpürdü. Duman kardeşler, o sırada mal aldıkları iki işadamının desteğini hiç unutamadı. Biri, "Alın bu malları satın sermaye yapın" dedi. Diğeri, alacağı varken para dolu çantayı "İşlerinizi toparlayın" diye verdi.

Mehmet Duman’ın önderliğindeki üç kardeş, işe asıldıkça asıldı, ticaretten triko, iç çamaşırı ve takım elbise üretimine geçti... Böylece 60 milyon dolar cirolu Duman Group doğdu...

"Yiyebiliyorum" havası vermek için yolda bulduğu mandalina kabuğunu defterinin arasına koyan çocuktan, 60 milyon dolar ciroya...

Öykü etkileyici değil mi?..

Uçakta mankenin yanı Kürşad Tüzmen’e ’beleş’

TÜRKİYE İhracatçılar Meclisi’nin (TİM) Ankara’daki mali genel kurulundan önceki akşam kahkahaların yükseldiği gruba yöneldim. Kahkahanın kaynağı Akdeniz İhracatçıları Birliği Başkanlar Kurulu Başkanı Ali Rıza Hasoğlu’ydu...

Hasoğlu, İstanbul Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçıları Birliği (İTHİB) New York’taki fuarlarından birine katılmış. Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen’in de katıldığı seyahatin uçak bölümünde Hasoğlu’nun yanına ünlü mankenlerden biri denk gelmiş. Arkadaşları takılmış: "Hadi iyisin Ali Rıza Abi..."

Ali Rıza Hasoğlu
ihracatçı arkadaşlarına, "Yerimi 100 dolara satıyorum" demiş. Rakama yanındaki manken itiraz etmiş: "Benim yanımda oturmanın değeri sadece 100 dolar mı?"

Hasoğlu,
gönül almaya çalışmış: "Bu koltuk 1000 dolar eder ama arkadaşlar yabancı değil..."

Bir süre sonra Kürşad Tüzmen’le İsmail Gülle, ekibe "İyi yolculuklar" dilemek için uçakta dolaşmaya başlamış. Hasoğlu’nun yanına gittiklerinde İsmail Gülle, Tüzmen’e dönmüş: "Sayın Bakanım, Ali Rıza Bey yerini 100 dolara satıyor."

Tüzmen,
şakayı sürdürmüş: "Bana da mı 100 dolar Ali Rıza Bey..."

Hasoğlu,
iki elini kaldırmış: "Ağaya beleş... Ağaya beleş..."

THY, ihracat ve ithalatın 11 milyar dolarlık yükünü taşıyor

MALİYE Bakanı Kemal Unakıtan, "THY grevi, ekonomiye darbe vurur" deyince, Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin (TİM) Başkanvekili ve THY Yönetim Kurulu Üyesi olan Mehmet Büyükekşi’yi aradım.

Büyükekşi, grevin ihracat ve ithalatı da aksatacağını vurguladı: "THY, ihracat ve ithalatın 11 milyar dolarlık yükünü taşıyor. İthalat yükünün çoğu üretimde kullanılan ara mal."

Hava-İş Sendikası Başkanı Atilay Ayçin, arkadaşlarıyla grev kararını astıktan sonra, THY zam teklifine 77 milyon YTL daha ekleyip, açıkladı: "Daha yukarı çıkamayız. Umudumuz oylamadan greve ’hayır’ çıkması."

Hava-İş de karşı atağa geçti, THY’nin itibarını dışarda ve içerde zedeleyecek "güvenli uçuş" ilanları verdi.

Bu tartışmalar aklıma Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’nun şu sözünu getirdi: "Rica ettik, DİSK Başkanı Süleyman Çelebi ’işyerimi seviyorum’ pankartı taşıdı..."

Hava-İş de sendikacılık üslubunu biraz "işyerimi seviyorum"a çeviremez mi?
Yazarın Tüm Yazıları