Laik ve sivil

"TÜRKİYE laiktir ve laik kalacaktır"!

Tabii ki öyledir ve tabii ki öyle kalacaktır!

Yoksa, yine durumdan vazife çıkartıp "web muhtırası" veren "cihet-i askeriye" başta, Tandoğan ve Çağlayan meydanlarında dile getirilen bu ilkeden şüphesi olanlar mı var?

Olmasın! Bir nebzecik, bir zerrecik, bir damlacık olmasın!

Benim asla olmadı, çünkü evet, sivil "Türkiye laiktir ve laik kalacaktır"!

* * *

EVET öyle kalacaktır, zira ne mutlu ki, o laiklik toplumumuz mayasına işlemiştir.

Belki belki Bosna ve bazı Orta Asya devletleri hariç, sekülarizm dünyanın hiçbir İslam ülkesinde Türkiye’deki kadar dal budak salmamıştır. Böylesine etle kemik olmamıştır.

Üstelik de, bunun kökeni Cumhuriyet Devrimi’mizin çok öncesine uzanmaktadır.

Başka bir deyişle, dini-dünyevi ayrışması gökten zembille ve bir çırpıda inmemiştir.

* * *

ÖYLE, çünkü tek tük direnişler aslında devede kulak kalır, eğer Cumhuriyet laisizmi böylesine çabuk ve böylesine kolay yerleşiklik kazanabildiyse, bunun tek bir nedeni var:

Sosyolojik zemin tarihi ve beşeri planda mevcuttu!

Yani, velev ki, bazı abartılara kaçılmış olsun, 1928 Anayasa’sıyla hukukileştirilen modern kavram öz itibariyle ruhi - mánevi açıdan zaten hazırdı. "Ehli" bir temele oturdu.

Zira, şimdinin Türkiye sekülarizmi geçmişin Şamanist töre ve geleneklerinden; emperyal "millet" kavramından; yeniçeri ve devşirme mekanizmalarından; áhi loncalarından; köyde Alevi, şehirde Bektaşi inançlarından soyutlanarak açıklanamaz.

İmparatorluğun Bizans’tan devraldığı ve Şeyhülislam’ı Sultan’a bağlı kılan "sezaro papist" uygulamadan da bağımsız düşünülemez. Piyano çalan halifeler de yabana atılamaz.

Dolayısıyla, Türk laisizminin "sopayla empoze edildiği" tezi inandırıcı değildir!

* * *

DEĞİLDİR, zira kısmi zorlamaların gerçekleştirildiği doğrudur ama, eğer o laisizmin toplumsal mayası olmasaydı, en zorba diktatörlük dahi inanç bağlamında sulta kuramazdı.

Hele hele, Müslüman inançta hiç dayatamazdı. Dayatmaya kalkışsaydı, tutturamazdı.

Nitekim, Mustafa Kemal’i emsál alan İran, Afganistan, háttá Mısır, Tunus ve Cezayir örnekleri ortada, laikliğin oralarda tutmaması, háşá, Pehlevi’nin, Emanullah’ın, Nasır’ın, Burgiba’nın veya Bumedyen’in "esnek" (!) davranmasından falan kaynaklanmadı.

Onların sekülarizme açık Türk-Osmanlı dokusuyla benzeşmemesinden kaynaklandı.

Zaten bu ülkelerde de hiçbir zaman "Müslüman demokrat" partiler doğmadı.

Onu bile reddeden Tandoğan ve Çağlayan türü "sivil seferberlikler" ise asla olmadı.

* * *

EVET evet, Türkiye’yi laik kılan ve daima laik kılacak olan diğer olgu da işte budur.

Çünkü şüphe yok ki, yukarıdaki iki gösteri de birer "sivil seferberlik" oluşturuyor.

Bu gerçek, kürsü ve sloganları tekele alan "aktif azınlıklar"ın dániská bir "resmi ağız" kullanmış veya "web muhtırası" doğrultusunda şiar yaymış olmasıyla değişmez.

Zira, başta kadınlar, ezici çoğunluğun bunlarla hiç ilgisi olmadığı gibi, o çoğunluk oraya "kahrolsun öteki" demek için değil, "sivil kaygı" ifade etmek için gitti.

Ve yine şüphe yok ki, buradaki kaygı "laik hayat tarzı"na ilişkindir!

Konuyu yarın ayrıntısıyla irdeleyeceğim ama, söz konusu kaygı da asla es geçilemez.

Ve her halükárda, evet sivil "Türkiye laiktir ve laik kalacaktır", çünkü "Müslüman demokratlar"ınki de dahil, bin şükür, o laisizm o Türkiye’nin genetik formülüne kazınmıştır.

Zaten Tandoğan ve Çağlayan meydanları da bunun ispatıdır ki, aynı sivil Türkiye’nin kaygı dile getirmek için dahi, "web muhtıracısı" bir askeri Türkiye’ye ihtiyacı yoktur.
Yazarın Tüm Yazıları