Sinemanın baharı geliyor

Güncelleme Tarihi:

Sinemanın baharı geliyor
Oluşturulma Tarihi: Mart 30, 2007 14:14

Film tutkunlarının heyecanla beklediği Uluslarası İstanbul Film Festivali 31 Mart'ta başlıyor. 20 farklı bölümle izleyenleri 51 ülke sinemasından örneklerle buluşturacak olan festivalde toplam 235 film, Beyoğlu’nda Emek, Yeni Melek, Atlas, Sinepop, Beyoğlu ve Kadıköy’de Rexx Sineması olmak üzere toplam altı sinemada gösterilecek. 15 Nisan'a kadar devam edecek olan festivalde ayrıca düzenlenecek olan beş konser, parti, söyleşi ve sergilere de katılabilirsiniz.

Haberin Devamı

Geçen yıl 150 bin izleyicinin katıldığı Uluslararası İstanbul Film Festivali, 26. yılında da sürprizlerle dolu bir program sunuyor. Bunların ilki 30 Mart'taki açılış gecesinde olacak. Festival bu yıl tarihinde ilk kez bir Türk yönetmenin filmiyle açılış yapmış olacak.

Sinemanın baharı geliyor
Karaç Kitap, Paul Verhoeven'in imzasını taşıyor.


Ferzan Özpetek'in Bir Ömür Yetmez adlı filmi açılış gecesi gösterilecek. Bu yılla ilgili bir diğer ilginç not ise ilk kez 30'dan fazla Türk filmine yer veriliyor olması. Festivalde ayrıca 20 filmden oluşan Dünya Festivallerinden, Cannes’da SACD-Senaryo, Genç Eleştirmenler, Münih’te En İyi Senaryo, Brüksel’de RTBF En İyi Film ödüllerini kazanan Matthias Luthard’ın ilk uzun metrajlı filmi Pingpong'un da içinde bulunan 11 filmlik Genç Ustalar bölümü, NTV Belgesel Kuşağı ve Hayatımız Müzikal bölümleri yine vazgeçilmezleriniz arasında yer alacak.

Haberin Devamı

YENİ BÖLÜMLER GELİYOR

Festivalin bu yılki yeni bölümlerinden biri de dünya sinemasının en saygın yönetmenlerine adandı. Yıllara Meydan Okuyanlar adı verilen bu bölümde altı ustanın en son filmlerine yer verilecek. Yönetmen Istvan Szabo’nun Macar liselerinin zorunlu okuma listesindeki ünlü bir romana dayanan son filmi Akrabalar, bölümün dikkat çeken filmlerinden. 1992 yılından beri ilk kez Macaristan’a dönen Szabo’nun son filminde Çek yönetmen Jiri Menzel de, Macarca seslendirmede Szabo’nun konuştuğu kısa bir rolle karşımıza çıkıyor.

Fransız sinemasının önde gelen yönetmenlerinden Alain Resnais’nin Venedik’te Gümüş Aslan-En İyi Yönetmen ve En İyi Kadın Oyuncu ödüllerine layık görülen son filmi Kalpler ve emektar yönetmen Otar Iosseliani’nin son filmi Güz Bahçeleri ise bölümün diğer öne çıkan filmlerinden. İstanbul Film Festivali’nde bu sene ayrıca Kafkaslar ve Akdeniz halklarının yaratıcılıklarını sergiledikleri yapıtlara dikkat çekmek için de özel bir bölüm ayrıldı.

Bölümde yer alan dokuz film arasında; senaryosunu yazmak, yönetmek ve kurgulamanın yanı sıra başrol oyunculuğunu da üstlenen Fevzi Bensaidi’nin www, What a Wonderful World, Michel Kammoun’un savaş sonrası Beyrut’u anlattığı Lübnan/Fransa ortak yapımı filmi Falafel ve Dror Shaul’un Sundance’de Jüri Ödülü’nü kazanan İsrail/Almanya/Japonya ortak yapımı filmi Tatlı Çamur dikkat çekiyor.

Haberin Devamı

İLK KEZ BİR TÜRK FİLMİYLE BAŞLIYOR

İstanbul Film Festivali, 30 Mart Cuma akşamı Lütfü Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nda gerçekleşecek Açılış Töreni’nin ardından Ferzan Özpetek’in son filmi Bir Ömür Yetmez/Saturno Contro‘nun Türkiye’deki ilk gösterimi ile başlıyor. Böylece İstanbul Film Festivali 26 yıllık tarihinde açılışını ilk kez bir Türk yönetmenin filmiyle yapmış olacak. Ferzan Özpetek, Cahil Periler’deki olağanüstü oyunculuklarıyla hatırladığımız Stefano Accorsi ve Margherita Buy’la bir kez daha çalışma fırsatı bulduğu yeni filminde, kırklı yaşlarına gelmiş bir grup arkadaşın dostluklarını, aşklarını ve hayatlarını sorgulamalarını konu ediniyor. Festivalin Açılış Galası’na konuk olarak da katılacak olan Pierfrancesco Favino, Ambra Angiolini, Luca Argentero Milena Vukotic ve Serra Yılmaz’ın da rol aldığı Bir Ömür Yetmez, hayatının bir noktasında herkesin yaşadığı ortak duygulara hitap eden, fakat tüm hüznüne karşın insanı güldürmeyi de başaran son derece keyifli bir film.

Haberin Devamı

KAPANIŞ SODERBERGH'DEN

Festivalin 14 Nisan'daki kapanış gecesinde ise ödül töreninin ardından Steven Soderbergh’in İyi Alman/The Good German filmi gösterilecek. Erin Brockovich, Traffic, Ocean’s Eleven, Sex, Lies and Videotape ve Bubble gibi farklı tarzlarda yapımların yönetmeni Steven Soderbergh bu kez de 40’lı yılların klasik kara filmlerini hatırlatan ve o yılların tekniğiyle çekilen İyi Alman’la karşımızda olacak. Joseph Kanon’ın ünlü romanından sinemaya uyarlanan film, İkinci Dünya Savaşı sonrası Almanya’sının yozlaşmanın hakim olduğu kaotik atmosferini etkileyici bir siyah-beyaz görsellikle ve esrarengiz bir cinayeti konu alan labirent misali hikâyesiyle yansıtıyor. George Clooney ile Cate Blanchett’ın başrollerini paylaştıkları İyi Alman, ustaca oluşturulmuş estetiğiyle Casablanca ve Üçüncü Adam gibi başyapıtları akla getiren etkileyici bir film.

Haberin Devamı

YAZI ÖZLEYENLERE

*Yaz Sarayı / Summer Palace: Yönetmenliğini Ye Lou’nun üstlendiği Yaz Sarayı, Çin’in 1980’li yıllarda demokratikleşme yolunda geçirdiği çalkantıları ele alıyor. Fonda öğrenci hareketlerinin ve protesto gösterilerinin yer aldığı, Almanya’ya göç eden Zhou Wei vesilesiyle Berlin Duvarı’nın yıkılmasına da değinen film, tarihsel süreci ve iki gencin aşk hikâyesini başarıyla harmanlıyor.

*Sonsuz Yaz / Eternal Summer: 26 yaşındaki Tayvanlı yönetmen Leste Chen’in ikinci filmi Sonsuz Yaz, ilkokulda tanışan ve dostlukları yıllarca süren iki arkadaşın hikâyesini anlatıyor. İkilinin eşcinsel bir ton da taşıyan ilişkilerinin genç ve güzel Carrie’yle tanışmalarının ardından geçirdiği değişimi ele alan film, etkileyici müzikleri ve görselliğiyle başarılı bir karakter analizi sunuyor.

Haberin Devamı

*Yaz Yağmuru / Summer Rain: Ünlü İspanyol oyuncu Antonio Banderas’ın 1999 tarihli Crazy in Alabama’dan sonraki ikinci yönetmenlik denemesi olan Yaz Yağmuru, yetişkinliğe adım atma sürecindeki üç genç adamın cinsellik ve aşka dair deneyimlerini şiirsel bir dille aktarıyor. Antonio Soler’in aynı adlı kendi romanından senaryosuna imza attığı film, 70’li yılların sonunun İspanya’sını etkileyici bir atmosferle yeniden canlandırıyor.

NOSTALJİ SEVENLERE

Sinemanın baharı geliyor
Sofia Coppola'nın Marie Antoinette'i ilgi çekici bir yapım.

*Marie Antoinette: Virgin Suicides ve Lost in Translation’la birlikte, Francis Ford Coppola’nın kızı olmanın ötesinde oldukça yetenekli bir yönetmen olarak kabul gören Sofia Coppola, Kirsten Dunst’ın Fransa’nın deli dolu ve nev-i şahsına münhasır kraliçesi Marie Antoinette rolünde boy gösterdiği bu son filminde, insanlık tarihinin en ilginç kadın figürlerinden birinin hayatını son derece enerjik bir sinema dili ve Oscarlı kostümler eşliğinde beyazperdeye yansıtıyor.

*Kral ve Soytarı / The King and the Clown: Koreli yönetmen Jun-ik Lee ikinci uzun metrajlı filminde, Tae-woong Kim’in Yi adlı tiyatro oyununun beyazperde versiyonuna imza atıyor ve kralı alaya aldıkları için cezalandırılan iki soytarının öyküsünü, 16. yüzyıl atmosferini oluşturan incelikli tarihi öğelerle gerilim türünü buluşturarak anlatıyor. Gizliden gizliye karakterleri arasındaki eşcinselliğe vurgu yaparak Güney Kore’de tartışmalara neden olan filmi, ülkesinde 12 milyon kişi izledi.

SİSTEME ÇOMAK SOKANLAR

*Delicesine / Delirious: Jim Jarmusch’un Stranger than Paradise’ının sinematografisine imza attıktan sonra Living in Oblivion ve Box of Moonlight gibi 90’lar Amerikan bağımsız sinemasının önde gelen filmlerini yöneten Tom Dicillio, her zamanki gibi deli dolu mizah unsurları taşıyan bir insan ilişkileri filmiyle karşımızda. Steve Buscemi’nin bir paparazziyi, Michael Pitt’in oyuncu olma hayalleri kuran bir evsizi, Alison Lohman’ın ise bir pop yıldızını canlandırdığı film, hem olağanüstü oyuncu kadrosuyla hem de keyifli olduğu kadar derinlikli de olabilen hikâyesiyle göz kamaştırıyor.

*Hollywoodland: Hollywood tarihinin en büyük sansasyonlarından biri olan, televizyon dizilerindeki süperman rolleriyle tanınan George Reeves’in 1959 yılındaki intiharını konu alan Hollywoodland, pek çok televizyon dizisinde çalışmış olan Allen Coulter’ın ilk uzun metrajı. Tıpkı Cehennem Çiçeği / The Black Dahlia gibi Hollywood’un karanlık yüzünü gözler önüne seren Hollywoodland, filmdeki rolüyle Venedik’te ‘En İyi Erkek Oyuncu’ ödülünü alan ve Altın Küre’ye aday gösterilen Ben Affleck’in oyunculuğuyla da dikkat çekiyor.

FANTASTİK FİLM SEVENLERE

Sinemanın baharı geliyor
Labirent, fantastik bir film.

*Labirent / Pan’s Labyrinth: Blade ve Hellboy’un yönetmeni Guillermo Del Toro, İkinci Dünya Savaşı döneminin İspanya’sında geçen Labirent’te, politik bir arka plana sahip modern bir peri masalı anlatıyor. Diktatör Franco’ya karşı mücadele veren solcuların direnişini küçük bir çocuğun gözünden aktaran Del Toro, mitolojik, siyasi ve fantastik motifleri etkileyici bir görsellikle bir araya getiriyor.

*Paprika / Kon Satoshi: Perfect Blue (1998) ve Tokyo Godfathers (2003) ile tanınan anime ustasi Satoshi Kon, yeni filmi Paprika’da rüyaların gizemini ve bilinçaltının gücünü araştırıyor. Paprika adını verdiği alter-egosu ile hastalarının rüyalarına girmeyi başaran psikolog Dr. Atsuko Chiba, çalıştığı laboratuvardan yanlış ellerde büyük hasarlara neden olabilecek bir makinenin çalınması üzerine bu olayı araştırmaya başlar.

*Kaynak / The Fountain: Pi ve Requiem for a Dream filmlerinin yönetmeni Darren Aronofsky, ölümsüzlüğün sırrı ve insanoğlunun yeryüzündeki varlığı üzerine bir bilimkurgu filmiyle karşımızda. Hugh Jackman, Rachel Weisz ve Ellen Burstyn gibi isimleri kadrosunda barındıran Kaynak, insanlık tarihinin farklı dönemlerini ziyaret eden destansı arayış hikâyesi ve çarpıcı set tasarımlarıyla dikkat çekiyor.

FİLMLER KISA GELİYORSA BUNLARA GİDİN

Sinemanın baharı geliyor
Fanny ve Alexander, 188 dakikalık bir film.

Bentler Yıkılınca: Dört Perdelik Bir Ağıt / When the Levees Broke: A Requiem in Four Acts: Amerikan bağımsız sinemasının önemli yönetmenlerinden Spike Lee, HBO televizyonu için dört bölümlük bir seri olarak çektiği, Venedik Film Festivali’nde iki ödül kazanan bu belgeselde, ABD’de yaşanmış en büyük doğal afetlerden olan Katrina Kasırgası’nı mercek altına alıyor. Kasırganın sosyoekonomik, siyasi ve insani yanlarına ışık tutan belgesel, Amerikan hükümetinin bu felaketle başa çıkma konusundaki yetersizliğini de gözler önüne seriyor. (240 dak.)

Lady Chatterley: İlk filmi ile Cannes’da Altın Kamera, ikinci filmi ile Venedik’te FIPRESCI ödüllerini kazanan Pascale Ferran, 10 yıllık bir aradan sonra bir D.H. Lawrence uyarlamasıyla karşımızda. En İyi Film dahil olmak üzere beş dalda Fransa’nın prestijli César ödülünü kazanan filmde Ferran, Birinci Dünya Savaşı sonrasında kocasıyla evlilikleri çıkmaza giren Lady Chatterley’nin özgürleşme hikâyesini, cinsellik temasına yoğunlaşarak ele alıyor. (158 dak.)

Fanny ve Alexander / Fanny and Alexander: Ingmar Bergman’la çalıştığı filmlerle, sinema tarihine unutulmaz görüntüler hediye eden Sven Nykvist, Cries and Whispers / Çığlıklar ve Fısıltılar’dan sonra ikinci Oscar’ını kazandığı Fanny ve Alexander’da her zamanki gibi basit ışık ve renk kullanımlarıyla yönetmenin ifade dünyasına müthiş zenginlik kazandıran bir görüntü yönetimine imza atmış. Babasının ölümünün ardından annelerinin bir rahiple evlenmesiyle dünyaları tamamen değişen iki kardeşin hikâyesini konu alan film, Bergman’ın yaşamından da izler taşıyor. (188 dak.)

ÜNLÜ YAZAR PAUL SCHRADER İSTANBUL'DA

Amerikan Jigolo filmiyle sinema tarihinde yer eden senaryo yazarı ve usta yönetmen Paul Schrader, 26. Uluslararası İstanbul Film Festivali’nin konuğu olarak İstanbul’a geliyor. Paul Schrader’a, 30 Mart Cuma akşamı Lütfi Kırdar Sergi ve Kongre Merkezi’nde gerçekleşecek İstanbul Film Festivali’nin Açılış Töreni’nde “Sinema Onur Ödülü” sunulacak. Martin Scorsese’nin yönetmenliğini üstlendiği Taksi Şoförü, Kızgın Boğa, Günaha Son Çağrı ve Yaşamın Kıyısında filmleri de senaryosu Paul Schrader imzası taşıyan filmler arasında. Ünlü yönetmenin son filmi Entrika/The Walker da İstanbul Film Festivali kapsamında seyirciyle buluşacak. Entrika’nın 31 Mart Cumartesi günü saat 13.30’da Emek Sineması’nda gerçekleşecek gösteriminden önce yönetmen Paul Schrader izleyiciyle buluşacak. Entrika festival kapsamında daha sonra 7 Nisan Cumartesi günü saat 11.00’de Yeni Melek’te gösterilecek.

YILIN EN İYİ TÜRK FİLMİ SEÇİLECEK

İstanbul Film Festivali’nde bu yıl geçen yıllara göre çok daha fazla Türk filmi yer alıyor. Yaklaşık 40 Türk filminin gösterileceği festivalde düzenlenecek ulusal yarışmaya Türkiye'den Barda, İklimler, Kader, Takva ve Mavi Gözlü Dev gibi 16 film katılıyor. Uluslararası Film Eleştirmenleri Birliği (FİPRESCİ) Jürisi tarafından Ulusal Yarışma’ya katılan filmler arasından seçilecek bir filmin yönetmenine bir sonraki filminin yapımında kullanılmak üzere “Onat Kutlar’ın anısına” bir para ödülü verecek.

FESTİVALİN MERKEZİ YENİ MELEK

26. Uluslararası İstanbul Film Festivali’nin bu yılki merkezi Yeni Melek olacak. 900 kişilik Yeni Melek salonunda film gösterimlerinin yanı sıra festival konuklarıyla söyleşiler de düzenlenecek. Beyoğlu’nun en geniş ve yeni mekânlarından Yeni Melek, sabah yapılacak basın gösterimleri ve festivale akredite olan tüm basın mensuplarına açık olan basın odasıyla festivalin basın merkezi olarak da hizmet verecek. Bu mekân ayrıca festival boyunca bazı geceler film gösterimlerinin ardından düzenlenecek After Party’lere de ev sahipliği yapacak. Festival Merkezi Yeni Melek’te İstanbul Film Festivali boyunca açık olacak kafeyi Asmalımescit’in gözde mekanlarından Otto işletecek. Festival izleyicilerinin iki film arasında buluşma noktası Yeni Melek’teki Otto olacak.

BİLETLER BU YIL DA UCUZ

İKSV'nin geçen yıl başlattığı 2,5 YTL'lik seanslar bu yıl da devam ediyor. Hafta içi 11.00-13.30 ve 16.00 seansları 2,50 YTL olacak. Ayrıca İstanbul Film Festivali bilet fiyatları tam 12 YTL; Akbank Galaları hariç tüm seanslarda öğrenci ile 65 yaş ve üstü sinemaseverler için 8 YTL olarak saptandı. Gala filmleri 15 YTL, geceyarısı filmleri 20 YTL olacak.

Biletler; Emek, Atlas ve Rexx sinemalarından, biletix çağrı merkezinden (0216 556 98 00), www.biletix.com ve biletix satış noktalarından alınabilir.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!