Açılma Saati: 11.20BAŞKAN: Halide İNCEKARASÖZCÜ: Mustafa ATAŞ..." />Açılma Saati: 11.20BAŞKAN: Halide İNCEKARASÖZCÜ: Mustafa ATAŞ..." />

İşte kelepçe polemiğinin tam metni

Güncelleme Tarihi:

İşte kelepçe polemiğinin tam metni
Oluşturulma Tarihi: Şubat 23, 2007 17:59

Haberin Devamı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 11.20

BAŞKAN: Halide İNCEKARA

SÖZCÜ: Mustafa ATAŞ (İstanbul)

KATİP: Mehmet YÜKSEKTEPE (Denizli)

-        - - 0 - - -

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, değerli basın mensubu arkadaşlarımız, değerli bürokratlar; hepiniz hoş geldiniz.

Toplantı yeter sayımız vardır, toplantımızı açıyorum.

Geçen hafta hepimizi üzen bir olay yaşandı, biliyorsunuz İskenderun Endüstri Meslek Lisesinde bir öğrenci öğretmenini vurdu. Komisyonumuz adına ben öğretmenimizi aradım, kendisine geçmiş olsun dileklerimi bildirdim ve olayla ilgili biraz bilgi aldım. Bu üzücü olayların inşallah yaşanmaması için elbirliğiyle gayret gösteriyoruz.

Bu arada olumlu olan gelişmelere atıf yapmak istiyorum. Komisyonumuzda hem gelen değerli konuklarımızın katkısı, milletvekili arkadaşlarımızın ve basının desteğiyle son günlerde ekranlarda olan olumlu gelişmeleri kıvançla karşılıyoruz. Özellikle, özeleştiri yapan televizyon programlarının artması, gençlere ait konuların daha tartışılır olması ve görüntülerin kirlilikten arındırılır duruma gelmesi kamuoyunu da, bizleri de çok çok memnun etmiştir.

Haberin Devamı

Bildiğiniz gibi, geçen haftalarda, cezaevinden başlayan daha sonra yargı mensuplarını dinlediğimiz bir seyir izledik. Bugün de Emniyet Genel Müdürü Asayiş Daire Başkanı Sayın Müslüm Saylı Beyi dinleyeceğiz ve Komisyonumuzun kapsamında bilgi alacağız.

Komisyonumuzun Ankara’da gerçekleştireceği çalışmalar aşağı yukarı tamamlanmak üzere önümüzdeki Perşembe günü Reklam Verenler Derneği Başkanı ve Yönetim Kurulu üyelerini, Uludağ Üniversitesi öğretim üyelerinde Hayati Hökelek Beyi ve akabinde de Televizyon Yayıncıları Derneği Başkanı Nuri Çolakoğlu beyi dinleyeceğiz ve akabinde de inşallah, Komisyon üyeleriyle birlikte alt komisyon çalışmalarıyla araziye ineceğiz. Hepinize çok çok teşekkür ediyorum ve toplantıyı başlatıyorum.

Efendim, hoşgeldiniz Müslüm Bey. Biz, tabii ki, bu yaşadığımız olayların ne emniyete kadar intikal etmesini de ne yargıda, inanıyoruz ki, hiçbir yasal düzenleme ve artırılan cezalar bu fiillerin işlenmesine engel değil. Biz, çocuklarımızı emniyete gelmeden, mahkeme karşısına çıkmadan, ıslah evlerinde ıslah etmek zorunda kalmadan, inşallah, hem aile içinde hem de okullarımız içinde eğitecek planlarımızın olması gerekiyor. Bunun için de çocuklarımızı en çok etkileyen, anne-baba-aile efradı ve çocuklarımızın rol aldığı ekranların hassasiyetlerini umutla bekliyoruz. Son günlerdeki gelişmeler de bizi gerçekten çok çok memnun ediyor.

Haberin Devamı

Buyurun efendim.

MÜSLÜM SAYLI (Emniyet Genel Müdürlüğü Asayiş Dairesi Başkan Yardımcısı) – Sayın Başkan sizi, heyetinizi ve tüm katılımcıları saygıyla selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum. Bence, gerçekten, Türkiye’mizi, Türkiye’nin geleceğini ilgilendiren çocuklarımızla alakalı böyle çok duyarlı bir konuyu Türkiye’nin gündemine getirdiğiniz için teşkilat olarak takdir ve şükranlarımızı arz ediyoruz. Sizler için müsaadenizle hazırladığımız bir sunum var, onu anlatmaya çalışayım ve sorularınız olursa da, bu arada, cevap vereyim.

Teşkilatımızın çocuk yapısından söz etmek istiyorum. Daire Başkanlığımız bünyesinde bir çocuk şube müdürlüğümüz var. Yine, merkezi çocuk şube müdürlüğüne bağlı bütün il ve ilçelerimizde çocuk yapılanmamız söz konusu, yansıda gördüğünüz gibi. Bu çocuk birimlerimizde; sosyal hizmet büro amirliği, suç önleme büro amirliği, kayıp çocuklar büro amirliği, adli işlemler büro amirliği şeklinde bir yapılanma var. Yine, tüm bu birimlerimizde amir-memur 2. 386 polisimiz görev almakta.

Haberin Devamı

Bir de, çok önemsediğimiz çocuk polisi personel eğitiminden söz etmemiz gerekirse; çocuk hakları sözleşmesi, uluslararası mevzuat, insan hakları, çocuk yargılaması, ulusal mevzuat, gelişim psikolojisi, halkla ilişkiler, toplu destek, polistik bu bağlamda, güç koşullardaki çocuklara yardım, polis meslek etiği gibi buna benzer birçok dalga çocukla ilgili polislerimiz eğitim görmekte.

Yine, bu manada, Türkiye’deki çocuk potansiyelinde son aldığımız veriler 18 yaş altı yüzde 25’in üzerinde yaklaşık 24 milyon çocuğumuz var. Yaş dağılımını görüyoruz yansımada.

Daha çok polise getirilen çocuklarla ilgili yaklaşık yılda 100-120 bin arasında çocuk polise gelmekte, getirilmekte. Maalesef getirilen çocukların yaklaşık yüzde 54’i suça içilmiş veya suç işlemiş çocuklardır. Yine bu gelen çocuklardan yüzde 16’si koruma ve yardımca muhtaç çocuklar, yüzde 30’u ise, bu kitlenin içinde suç mağduru çocuklardır. Polise getirilen çocuklara üç ana temelde kategorize edebiliriz. Suça sürüklenmiş çocuklar, suç mağduru çocuklar, koruma ve yardıma muhtaç çocuklar olmak üzere.

Haberin Devamı

Çocuk şube müdürlüklerine gelen çocukların sevk edildiklere yerlere göre dağılımına baktığımızda, yıllara göre, cumhuriyet savcılıklarına sevk ettiklerimizi düşünecek olursak, 2002 yılında 35 bin küsur, 2003 yılında 40 bin küsur, 2004 yılında 39 bin küsur, 2005 yılında 42 bin küsur, 2006 yılında yine 46 bin küsur gibi tabloda yansıda gördüğünüz sevk edilen çocuklarımızı görüyorsunuz.

BAŞKAN – Suç itilmiş ve suç mağduru ifadesini bize biraz açabilir misiniz?

MÜSLÜM SAYLI – Suçlu çocuk kavramını çok kabul etmiyoruz. Çocuk mutlaka bir başkasının etkisinde kalarak suç işlemiş kabul ediliyor, genel akademik literatürde de kendi şartları içerisinde böyle geçiyor. Malumuz 18 yaş altı herkesi ülkemizde çocuk kabul ediyoruz. Ondan dolayı çocukları masumiyeti içinde değerlendirdiğimizde, işledikleri suçun ağırlığı ne olursa olsun, suç işlemiş çocuk değil, suça itilmiş kavramını kullanıyoruz biz.

Haberin Devamı

Suç mağduru çocuk da, yine polise getirilen boyutta baktığımızda, herhangi bir suçtan mağdur olmuş çocuk, yani suçun tarafı olmuş çocuk, suçtan zarar görmüş çocuk olarak tanımlayabiliriz.

BAŞKAN – Bu iki tanımda yaş farkı var mı?

MÜSLÜM SAYLI – 18 yaş altı olarak görüyoruz.

Çocuk ve gençlerin suçlardan korunması ve eğitim kurumlarında güvenli ortamın sağlanmasına yönelik Emniyet Genel Müdürlüğümüzce planlanan, kısmen hayata geçen, kısmen aşaması devam eden projelerden söz etmek istiyorum. Açıkçası bugünün konusuyla örtüştüğünü düşündüğüm projeler.

Eğitim ortamlarında güvenliğin sağlanmasına yönelik bilimsel analizlerin yapılması ve koruyucu ve önleyici faktörlerin güçlendirilmesi işbirliği projesi, Gazi Üniversitesi, Millî Eğitim Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü olarak ortaklaşa götürdüğümüz bir proje. Amacımız nedir: Ülkemizde yaklaşık 14 milyon olan ilköğretim çağı çocuklarımızın ülkemizin geleceği olduğu gerçeğinden hareketle, ülkemizde yaşayan eğitim çağı çocuk ve gençlerimizin güvenli ortamda yetiştirilmesi, şiddet olaylarına karşı korunması ve muhtemel şiddet olaylarının önlenmesine yönelik Emniyet Genel Müdürlüğü, Millî Eğitim Bakanlığı ve üniversitelerle birlikte okullarımızda mevcut güvenlik durumu ile meydana gelen şiddet içerikli olayların bilimsel analizlerinin yapılmasıyla elde edilen sonuçlar doğrultusunda koruyucu, önleyici faktörlerin güçlendirilmesiyle, okullarımızda güvenli ortamın iyileştirilmesi amaçlanmaktadır.

Ne yapmak istiyoruz dersek, bilindiği üzere Millî Bakanlığının Eğitim Ortamlarında Şiddeti Önlenmesi ve Azaltılması Eylem Planı var, 2011 yılına kadar devam edecek, birçok kuruma da bu konuda bir görev ve paylaşım düşüyor. Daha çok polis olarak, Emniyet Genel Müdürlüğü olarak bu plandan hareketle biz ne yapabiliriz tezinden hareket ettik ve Millî Eğitim Bakanlığımıza bir proje sonduk. Proje kabul gördü ve paylaşım olarak birçok üniversite ile görüştük. Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesiyle götürülmesine karar verdik ve birçok bölümü de destek verdi. Projenin kapsamına baktığımızda, Emniyet Genel Müdürlüğü, Millî Eğitim Bakanlığı ve üniversite işbirliğinde halen okullarımızda alınan güvenlik önlemlerinin yeterliliğin tespiti ve bilimsel analizi yapılacak. Okullarda güvenli ortamı olumsuz etkileyen şiddet ve şiddet içerikli olaylarının potansiyel boyutunun belirlenmesine yönelik ulusal veri tabanı hazırlanması ve sorunun tespitine yönelik bilimsel analizlerin yapılmasıdır. Bu projenin süresi 2 yıl olarak planlandı, dördüncü toplantımızı yaptık. Muhtemelen bir ay içinde projenin startı verilmiş olacak. Şu anda ARGE ve tespit aşamasındayız. Rakamsal değer olarak iki yıla sığdıralım istiyoruz. Maliyetini tamamen Millî Eğitim Bakanlığınız kendi kaynaklarından karşılayacak. TÜBİTAK Projesi olarak da düşünmüştük.

BAŞKAN – Bu iki yıl içinde eylem planı hayata geçmiş olacak mı? Biz onları okulda hissedebilecek miyiz?

MÜSLÜM SAYLI – Şiddet deyince açıkçası biraz medyanın yönlendirdiği, çoğu zaman belki de gerçek olmayan verilerle hareket ediyoruz. Şu an şiddet kavramının tanımlanması, akademik olarak tanımlaması belki bu proje içinde olacak.

Bugün açıkçası halen polis boyutuyla biliyoruz, ama şiddet potansiyelini daha Türkiye’de ölçemedik. Potansiyel nedir, illere göre dağılımı nedir, okullara göre dağılımı nedir? Gerçekten, şiddet kavramının içine giren suçla, diğer suçları birbirinden ayırt edebiliyor muyuz? Bakanlık verileri bir web sitesinde toplamaya çalışıyor, ama oraya da baktığımızda, kendileri de kabul ettiler, yani şiddet kavramı içine girmeyen olayların da şiddet olarak değerlendirildiğini gördük. Yani, iki çocuğun birbirleriyle basit bir şeyden dolayı kavga etmesini şiddet olarak görmeyiz. Yani, şiddet kavramının içine baktığımızda, gerçekten şiddeti nedenleri ve niçinleriyle kavrayan bir şiddet olgusunun da olması lazım. Yoksa, zaten enerji potansiyeli dolu bir gençliğin, çocukların, zaman zaman itişmesi yani basit bir kavga niteliğinde davranmasını biz şiddet olarak görmüyoruz. Eylemin biraz ileri boyuta gitmesi lazım. Maalesef, yaşanan olaylar var, vahim sonuçlar doğuran neticeler de var, ama şiddet kavramı üzerinde durduğumuzda, önce akademik olarak biz neye şiddet diyeceğiz? Bugün medyanın ön plana çıkardığı gibi şiddet patlamasından söz edebilir miyiz dediğimizde de, şiddet patlamasını hangi veriye dayanarak, Türkiye’de şiddet patladı diyoruz? Elimizde şu an bazı verilerimiz var. 2004-2006 yıllarına baktığımızda, olmamasını isteriz, ama yani normal periyotta, yani 24 milyon çocuğun olduğu bir ülkedeki normal bir periyotta bir yükseliş var.

HASAN AYDIN (Giresun) – 2002-2006 arasında savcılığa sevk edilen çocuk sayısında bir hayli artış var. Demek ki, bir artış söz konusu.

MÜSLÜM SAYLI – Artıştan söz etmeyiz, yani sürekli bir nüfus artışının olduğu bir Türkiye’de, yani suç olgusunun sürekli değiştiği bir ülkede bir artış her suçta olduğu gibi şiddette de vardır. Ama, oradaki yansıttığımız tablo, çocukların tümden karıştığı suçlardır. Bu daha çok mala karşı, hırsızlık türü suçlardır. Yani, şiddet olarak ayırdığınızda, Türkiye’de bugün belirtildiği gibi çok ciddi bir şiddet patlamasından söz edemeyiz. Çocuk suçluluğu ile şiddet aynı oranda gitmemektedir. Çocuk suçluluğunda belirgin bir yükselme var, kendi şartları içinde, ama şiddet olarak düşündüğünüzde de, bir patlama dediğinizde, yüzde 50-70’lerden söz etmemiz lazım, böyle bir patlamadan söz edemeyiz diye düşünüyorum.

Yine, bu proje kapsamında, ilk defa bu projeyle gerçekten biz şiddetin fotoğrafını çekmiş olacağız. Gerçekçi veriye dayalı, bilimsel analizlere dayalı, yani Türkiye’de şiddet patlaması var mı, yahut şiddetin faktör olarak nedenleri, niçinleri nedir dediğimizde de, tümden bir fotoğraf çekmeye çalışacağız. Maalesef, bugün, hiçbir kurumumuzda, biz dahil, şiddetin fotoğrafını çeken bir bilimsel veri tabanımız, bilimsel analizlerin yapıldığı bir yer yok.

BAŞKAN – Emniyet olarak baktığınızda bu fotoğraf nasıl çekilir diye düşünüyorsunuz?

MÜSLÜM SAYLI – Okullarda güvenliği olumsuz etkileyen iç ve dış faktörler tespiti ve bilimsel analizlerin yapılması, bu kavramda değerlendirilecek, şiddete karşı koruma ve şiddet olaylarının önlenmesine yönelik alınması gereken koruyucu, önleyici güvenlik önlemleri tüm tarafları, polis, okul ve okul yönetimi, okul aile birliği, veli, sivil toplum ve kuruluşları, yani şiddeti önleme, suçu önleme, açıkçası sadece milli eğitimin ya da polisin işi değil diye düşünüyoruz. Bu proje kapsamında, belki akademik olarak tüm tarafların rolleri de belirlenmiş olacak. Bununla ilgili kamuoyunun duyarlılığının artırılması ve bilinçlendirilmesine yönelik etkinlikler, seminer, panel, sempozyum ve buna benzer etkinlikler de yine bu akademik çalışma kapsamında yapılacak.

Okullarda güvenli ortamın oluşturulmasında polisin rolü, güçlendirilmesine yönelik eğitim ve diğer hizmet ihtiyaçlarına karşılanmasına gerekli desteğin sağlanması, proje kapsamında.

Eğitim ortamlarının güvenliğinin sağlanmasına yönelik alınması gereken ideal önlemleri, standardı ve ilgili tüm tarafların sorumluluklarını kapsayan eğitim ortamlarının güvenliğinin sağlanmasına yönelik ulusal uygulama rehberi hazırlanması. Bu projenin belki de en önemli çıktısı bu olacak. Şu an gerek bakanlık cephesinde gerek polis cephesinde ve diğer kurumlarda mutlaka farklı farklı şeyler yapılıyor. Hiç yapılmıyor diyemeyiz, ama tümden baktığımızda standart bir uygulamadan söz edemeyiz, yani İzmir’de, Kars’ta farklı uygulamalar görmekteyiz. Yine, bu projeyle birlikte, akademik olarak tümden bir ulusal uygulama rehberinin bir çıktı olarak oluşturmasını sağlayacağız.

Gerekçeler belirgindir. Eğitim çağı çocuk ve gençlere yönelik şiddet olayları, yürütülmekte olan eğitimi ve öğretimi olumsuz yönde etkilediği ve konunun ülkemizde öncelikli bir öneme sahip olması, ülkemizde eğitim çağı çocuk ve gençlerimize yönelik şiddet olaylarının potansiyelinin yeterli düzeyde bilimsel analiz ve sonuçları içermediği, bu konuda yapılan değerlendirmelerin medya endeksli yüzeysel bilgilere dayandığı ve eğitim ortamlarında yaşanan güvenlik sorunlarının kalıcı ve gerçekçi çözüme kavuşturulabilmesi için ilgili tüm tarafların sorumluluklarının ve rollerinin bilimsel verilere dayalı tanımı ile ortak eylem ve müdahale yöntemlerinin belirlenmesi gerektiğidir.

Eğitim ortamlarının güvenliğinin sağlanmasında öncelikli konuma sahip olan polis teşkilatının koruyucu ve önleyici güvenlik rolünün güçlendirilmesi gerektiğidir.

Şiddete yönelik çocuk ve gençlerin taşıdığı hayati riskler ki, bunlar şiddete başvuran ve şiddete maruz kalma konusunda birçok şey söylenebilir. Sokağa sürükleme ve sokak çocuğu olma. Taciz, tecavüz ve cinsel istismar. Uyuşturucu bağımlılığı veya uyuşturucu suçuna alet olma. Alkol bağımlılığı. Mala ve şahsa karşı suç işleme veya suç işlemeye alet olma. Fiziksel, psikolojik ve zihinsel bozukluklar, pornografi ve ahlak bozuklukları, organize suç örgütlerine alet olma gibi birçok riski sayabiliriz.

Proje çalışma adımlarından söz edecek olursak: Yine, proje kapsamı bir literatür taraması olacak. Gelişmiş ülkelerdeki eğitim ortamında şiddetle mücadelede geliştirilen çözüm ve uygulamaların değerlendirmesi yapılacak, özellikle bu proje kapsamında, Avrupa ve Amerika’da çocuklarla ilgili, özellikle şiddette maruz kalan çocuklarla ilgili ve okullarda alınmış olan önlemlerle ilgili nelerin yapıldığı, hangi noktaya gelindiği de değerlendirilmiş olacak.

Eğitimin ortamına yönelik şiddetin tanımı, hangi olayların şiddet kavramı içinde değerlendirileceğinin tespiti olacak ki, bu çok önemli. Bir de, mevcut durum tespiti yapılacak.

Yine, bu proje kapsamında 2005-2007 öğretim yıllarına ait verileri değerlendirmek istiyoruz. Neler verilecek dediğimizde de, eğitimdeki çocuğa karşı işlenen suçların boyutuyla ele alınması lazım. Bugün, bakanlığın toplamış olduğu veriler, tamamen polisin dışındaki verilerdir. Kendilerine göre değerlendirdikleri suç kavramlarının bir çoğu, bir adli boyutu bile olmayan suçlar, kendi şartları içinde. Bir gerçekçi olarak bakanlıkla polis arasında da akademik olarak da bir katkı sağlanacak. Gerçekten, veri tabanını atılması gereken suç tipleri ne olmalı. Bunun üzerine çalışmalar yapılacak.

Yine, eğitim çağındaki çocukların işlediği suçlar, şiddetin illere dağılımı, şiddetin okullara dağılımı, şiddetin cinsiyet ve yaş faktörü dağılımı, okul içi tehditler, bireysel ve grup olabilir.Yine okul dışı tehditler, bireysel ve grup olabilir.

İlgili tüm tarafları önleyici ve koruyucu rollerin belirlenmesini biraz önce belirtmiştik. Güvenlik teşkilatının gerçekten rolü ne olmalı? Bugün mutlaka bir şeyler yapıyoruz. Okul idaresinin rolü ne olmalı? Özel güvenlik teşkilatının rolü ne olmalı? Ailenin rolü, okul aile birliğinin rolü, ilgili diğer kamu kuruluşlarının rolleri sivil toplum kuruluşlarının rolleri ve medyanın rolü ne olmalıdır diye de, bu manada akademik tespitler yapılmış olacaktır.

Yansıda bir okul güvenlik ulusal bilgi sisteminden söz ediyoruz. Bu manada 81 ilden verilerin akışının sağladığı bir veri merkezi olacak. Bu bakanlığın kendi kapsamı içinde olacak, veriler tamamen oraya gelmiş olacak. İllerin tümünden, yani belirlenen formatta, belirlenen veri içindeki bir program hazırlanmış olacak. Yine, alt yapı olarak internet iletişim alt yapısı kullanılacak. Aynı formatla, bütün 81 ilden, depolanan veriler üzerinde yine akademisyenlerle birlikte bilimsel analizler, değerlendirmeler yapılacak. Tabii, nihayetinde de tüm bu değerlendirmelerden de yola çıkarak, çözüm önerilerimiz ne olmalı, yani proje kapsamında tüm elde edilen verilerden yola çıkarak da, çözüm önerileri ne olmalının üzerinde durulacak.

BAŞKAN – Veri transferi dediğimiz tabanda, verinin bilginin alınacağı ortam ve taşıyıcıları kim olacak bunun, öğretmenler mi olacak, yoksa sivil bir organizasyon mu?

MÜSLÜM SAYLI – Şöyle; iki boyutuyla bakıyoruz, daha çok bu verinin toplanabilmesi için bakanlıktaki veriler ve polisteki veriler, yani birlikte hareket edilerek bir format oluşturulacak. Gerçekten suç kavramı, şiddet suç niteliği taşıyan bir kavram dediğimizde bir format olacak. Bu formatta hangi veri tipleri olması gerekiyorsa, bir akademik çalışmayla belirlenecek. Tek format üzerinden veriler bakanlığa tahsis edilecek.

BAŞKAN – Okul kayıtlarındaki disiplin suçları ve oradaki vaka analizleri mi burayı oluşturacak? Sizin kayıtlarınız intikal etmiş karakola, yani oradaki taşıyıcıları merak ediyorum, bilginin doğru akması açısından.

MÜSLÜM SAYLI – Şöyle: Tabii ağırlıklı olarak şiddet kavramı üzerinde duruyoruz. Suç kavramı üzerinde duruyoruz, ama bakanlık daha suç olmayan verileri de giriyor, yani idari cezayı gerektiren verileri de giriyor. Ama, bu veri tabanına daha çok suç bağlamlı veriler girilecek.

ÖNER ERGENÇ (Siirt) – Okuldaki disiplin açısından, okuldaki olaylar sizin açınızdan suç teşkil etmese bile, ama okuldaki disiplini ihlal ettiği için o kayıtları giriyorlar.

MÜSLÜM SAYLI – Bundan tümden bir veri alabilmemiz için bir suç kavramı üzerinde duruyoruz. Şiddet ve diğer benzeri suçlar da bu kavramda değerlendirilmiş olacak.

Proje veri tabanı bilgi sistemi oluşturulması ve verilen verilerin tasdik ve bilimsel analizlerinin gerçekleştirilmesi ve yazılı programlar oluşturulacak. Veri toplama yöntemi üç aşamada gerçekleştirilecek. Sorunlarla ilgili kayıtlı verilerin toplanması yapılacak, anket yönetimiyle ihtiyaç duyulan verilerin toplanması yapılacak, mülakat yöntemiyle verilerin toplanması yapılacak. Bilimsel analiz yapmak istediğinizde, şu an elimizdeki suçla alakalı veriler yeterli olmayabilir, yani suçların, meydana gelen şiddet olayının ve diğer suçların geri plandaki sosyal, siyasal, ekonomik, psikolojik nedenleri araştırmak istediklerinde, yani bizim savcılara gönderdiğimiz suçla alakalı dosyadaki bilgiler şu an için yeterli değil. Daha çok suçla ve olayla alakalı, şahsın kimliğiyle alakalı bilgiler veya savcını bizden istediği bilgiler, ama bu manada meydana gelen olaylarını gerçek nedenlerini araştırmak istediğinizde de, yeni veri tiplerine ihtiyacımız olacak. Bu da daha çok anket yoluyla toplanan veriler olacak.

Coğrafi bilgi sistemi kurularak, Türkiye geneli şiddet içerikli olayların potansiyel risk alma haritalarının çıkartılması yapılacak. Polis, olarak son beş yıllık coğrafi bilgi sistemini yoğun kullanmaya başladık. Coğrafi sistem birçok yenilik getiriyor, kendi içinde kolaylık getiriyor, yani bir Ankara kentinin şiddet potansiyelini görmek istiyorum dediğinizde, bir Ankara kenti bir harita üzerinde, yani veri tabanı ile coğrafi bilgi sistemini ilişkilendirdiğimizde, tümden bir haritalamayı görebilirsiniz. Okullara göre dağılımını görebilirsiniz. Şiddet olarak tanımladığımız suçların dağılımını görebilirsiniz, potansiyeli tümden harika üzerinde görme imkânı olacaktır.

Ruhsal uygulama rehberi ise, eğitim ortamlarında güvenin sağlanmasına yönelik alınması gereken ideal önlemleri, standartları ve ilgili tüm tarafların sorumluluklarını kapsayan, eğitim ortamlarının güvenliğini sağlanmasına yönelik ulusal uygulama rehberinin hazırlanması, polisin koruyucu ve önleyici güvenlik rolünün güçlendirilmesine yönelik gerekli tedbirlerin alınması ve imkân ve kabiliyetlerin artırılması.

Şiddetten koruma ve önlenmesine yönelik güvenlik boyutu bilgilendirme ve bilinçlendirme etkinliklerinden bahsettik ve sonuçlarının uygulama biçimlerine baktığımızda, yine bu rehberimiz çıkacak. Polisin koruyucu ve önleyici rolü artırılmış olacaktır.

Yine, tespit edilen bu sonuçlar kapsamında yasal ve idari düzenlemelerle bir öneri paketi hazırlanmış olacak, proje kapsamında.

Yine, Hacettepe Üniversitesi. Türkiye İstatistik Kurumu, TÜBİTAK desteğiyle birlikte yürüttüğümüz bir projemiz daha var. Proje, risk altında yaşayan çocukların ulusal bilgi sistemidir. Bugün Türkiye’de biz risk altında yaşayan çocukların da potansiyelini bilemiyoruz. Yine, bir madde bağımlısı çocuklardan söz ettiğinizde, potansiyelini bilemiyorsunuz. Çocuk çocuğu kavramı diyoruz, ama ben açıkçası, yetkili bir polis olarak ben, Türkiye’de potansiyel olarak ne kadar sokak çocuğu var dediğinizde de, bilemiyorsunuz. Sokak çocuğunun tam tanımı yapılmış değil. Bir de bizim polis olarak biraz karşı çıktığımız, sokak çocuğu kavramına belki karşı çıkmak lazım. Kendisine yardım yapmak istediğiniz bir çocuk bile olsa, sokak çocuğu kavramı içinde değerlendirdiğinizde itici olacaktır, onun için sokakta yaşayan çocuk kavramı kullanılabilir, ama sokak çocuğu kavramının kesinlikle kullanılmaması gerekir diye düşünüyoruz.

Bu kapsamda risk altındaki çocuklara yönelik risk analizleri yapılması ve çözüm önerileri getirilecek. Projenin kaynağı tamamen TÜBİTAK tarafından hazırlanacak. TÜBİTAK, son birkaç yıldır, özellikle, ciddi manada kamu kuruluşları projeleri desteklenmekte, yani götürülen bütün projelerin kaynak desteğini sağlamaktalar. Şu anda Emniyet Genel Müdürlüğümüzün birçok projesi var, ama bu manada çocuk projesi olarak da, TÜBİTAK yine kaynak desteği var. Proje gitti, kısmı bir revize istendi. Revizeyi önümüzdeki hafta içinde takdim edeceğiz. Tabii sürece baktığınızda da bir panel süreci geçiriyor proje. Belki onda desteğinize ihtiyacımız olacak. Süreç içinde projenin ARGE niteliğine bakılıyor. Konuyla ilgili üniversitelerden öğretim üyeleri panelist olarak seçilerek, proje değerlendirilecek.

Yine, projenin amacı ise, yine çocuk koruma kanunu diye uluslar arası yasaları uygulamasına etkinlik kazandırmasına yönelik Türkiye yaşayan risk altındaki çocukların ulusal bilgi sisteminin hazırlanması ve elde edilen veriler üzerinde bilimsel analizler yapılarak, risk altındaki çocuklar için çözüm önerilerinin geliştirilmesi amaçlanmıştır. Risk altındaki çocuklar kimdir: Suça sürüklenen çocuklar, suç mağduru çocuklar, sokakta yaşayan çocuklar, sokakta çalıştırılan, istismar edilen çocuklar, uyuşturucu madde bağımlısı çocuklar, kayıp çocuklar, zorunlu eğitime devam etmeyen çocuklar ve benzerlerinden söz edebiliriz.

Kayıp çocuklar projemiz vardır.

Bunun da Başbakanlık içindeki genel müdürlükle birlikte yürütüyoruz. Kayıp çocuklar üzerinde ulusal bilgi sisteminin oluşturulması ve ilgili kurum ve kuruluşlar arası işbirliği ve koordinasyonun sağlanmasıdır. Ülkemizde kaybolan çocukların bulunmasında etkinliğin sağlanmasında, ulusal bilgi sisteminin alt yapısını oluşturmak, kayıp çocukların bulunmasına yönelik kamu ve sivil toplum kuruluşları arasında işbirliği ve koordinasyonu sağlamak. Konuyla ilgili toplumsal duyarlılığı artırmak ve kayıp çocukların bulunması kapsamında mümkün olan tüm imkanların kullanılmasının sağlanması amaçlanmaktadır. Kayıp çocuklarla alakalı polis olarak yasal çerçevede yapılması gerekenleri yapmaya çalışıyoruz. Yeterli midir, yeterli bulmak mümkün değil. Elimizdeki verilerden hareketle son aldığımız değerle 1.500 civarında çocuğumuz kayıp. Netleştirmeye çalışıyoruz. Kendi internetimiz ortamında kayıp çocuklarla ilgili çocuk veri tabanımız var. Kısmen aktırdık, ama bununla birlikte bir aile dramı haline gelen hatta kaybolan çocuğun ailesiyle alakalı bir dram değil de, çevresel bir drama dönüşen kayıp çocukların Türkiye’de ilgili bütün taraflar tarafından ele alınması gerektiğini düşünüyoruz. Medya rolünü üslenmelidir.

ÖNER ERGENÇ (Siirt) – Burada yasal bir eksiklik var mı?

MÜSLÜM SAYLI – Yasal süreçte açıkçası belli olacak, kendi şartları içinde, ama bir çocuk kayıp olduktan sonra yaşanan süreçleri polise intikal eden süreçleri yaşıyoruz, ama bunu yeterli bulmuyoruz. Belki televizyonlarımızın artık kayıp çocuklarla ilgili bir etkinlik yapması lazım. Gazetelerin bülten yayınlaması gerekir.

ÖNER ERGENÇ (Siirt) – Yasada bir eksiklik varsa, bu projenin hedefinde, yani onların da doldurulması konusunda yapacağınız teklifleri değerlendiririz.

BAŞKAN – Raporun öneri kısmına geçmesi açısından diyoruz.

MÜSLÜM SAYLI – Onu değerlendirelim, belki şu anda konuyu ifade edemem. Aile ve Sosyal Araştırma Genel Müdürlüğünün çok yoğun desteğini almaktayız. Gerçekten tümden kurum olarak destek vermekteler, birlikte yürütmeye çalışıyoruz.

Toplum destekli polislik projesi ise, AB’ye üye olma sürecinde polis teşkilatımızın yeni bir kavramla, yeni bir güvenlik hizmeti sunması için geliştirilen bir proje. Kısaca şu: Çocuk boyutu olduğu için belki uygulamakta fayda var.

Suç ve suçlarla mücadelede, sadece polisiye tedbirlerin yeterli olmadığı, toplumsal desteğin alınması gerektiği gerçeğinden hareketle, suçları önlemede, toplumsal sorumluluk bilincinin geliştirilmesi, toplumun tüm kesimlerinin katılımının sağlanması, polis teşkilatınca halka sunulan güvenlik hizmetlerinin verimlilik ve etkinliğinin artırılması, halkın güvenlik hizmetine memnuniyetinin yükseltilmesi ve güvenli yaşamın sağlanmasına yönelik, ülkemizin şartlarına uygun gelişmiş demokratik ülkelerin en iyi toplum destekli polislik uygulamalarından esinlenerek, toplumun güvenlik beklenti ve taleplerini önplanda tutma anlayışı içinde Türk Polis Teşkilatınca yürütülen güvenlik hizmetlerinde, çağın gereklerine uygun değişimin ve gelişimin gerçekleştirilmesi amaçlanmaktadır.

Toplum destekli polislik kavramı içinde baktığımızda, şu anda on pilot ilimizde yürümekte, önümüzdeki mart ayından sonra da 25 ilimizde fiili olarak uygulamaya geçecek toplum destekli polislik uygulaması.

Çocuklarla ilgili de, özellikle toplum destekli çocukların çok değişik etkinlikleri var. Bu manada toplum destekli polis görevleri, sorumluluk bölgelerinde yaşayan eğitim çağındaki çocukları ve gençlerin şiddet hareketleri, suç ve kötü alışkanlıklara karşı koruması yönünde yapılacak çalışmalara öncülük ederek, ilgili kurum ve kuruluşlarla işbirliği içinde çalışmaları yürütmektedirler.

Yine, kadına karşı şiddetin önlenmesinde polisin rolü ve uygulanacak prosedürler eğitimi projesi. Yine, Birleşmiş Milletlerin nüfus fonu desteğiyle, Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü ile Asayiş Dairesi Başkanlığımız ve kadına karşı şiddetin uygulanmasında polisin rolü ve uygulanacak prosedürler konusunda polis merkezleri ve karakollarda çalışan 40 bin personele mağdur kadınlara yaklaşım tarzı ve duyarlılığı artırma amaçlı eğitim verilmesi planlanmaktadır. Proje sahibi iki bakanımız tarafından imzalandı, hayata geçti ve yakın zamanda da polislerimizin eğitimi başlamış olacak.

Şiddetin birçok tanımı var. Türk Dil Kurumuna göre, şiddet kavramı: Karşıt görüşle olanlara inandırma veya uzlaştırma yerine kaba kuvvet kullanma, duygu ve davranışta aşırılık olarak ifade edilmekte. Yine Dünya Sağlık Örgütünün yayınlamış olduğu uluslar arası tanıma göre ise; kişinin kendisine bir başkasına bir gruba karşı yaralama, ölüm, psikolojik zarar, gelişme geriliği ya da ihmal ile sonuçlanan ya da sonuçlanması muhtemel olan kasıtlı güç kullanımı, tehdittir şeklinde iki ayrı tanımdan söz edebiliriz.

Burada, şiddete etki eten faktörlerden de söz ettiğimizde, birçok faktörden söz edebiliriz: Yanlış arkadaş seçimi, özenti; ekonomik yoksunluk, aile içi iletişim eksikliği, ailevi sorunlar, boşanma, parçalanmış aile, ayrı eşlerden olan çocuklar, geçimsizlik, aile içi şiddet, aile içi ihmal, sevgisizlik, ilgisizlik ve benzeri, kazanç elde etmek için organize suç gruplarının yönlendirilmesi, göç ve kentleşememe olgusu, öğrenme problemi ve okuldaki başarısızlık, düşük motivasyon, düşük eğitim düzeyi, kültürel eksiklik ve yetersizlik, çarpık kentleşme, cinsel ve duygusal istismar, uyuşturucu madde bağımlılığı gibi birçok faktörden söz edeceğiz. Bu akademik proje çalışması içinde de gerçekten faktörel nedenler üzerinde de duracağız.

Burada, tv ile alakalı birçok faktörden söz edebiliriz, ama özellikle televizyonun etkisinden söz ettiğimizde, RTÜK’ün kamuoyuna yayınını görüyoruz: 31 Ocak 1998 Cumartesi günü, 8 saat 15 dakika, 8 saniyelik süre içinde, 14 sözel saldırı, 266 bedensel saldırı, 514 devam eden şiddet görüntüsü, 128 ses ile şiddet, silah sesi, ağlama ve patlama sesleri, 24 hayvanlara yönelik şiddet, 12 işyerinde şiddet, 85 kaza olmak üzere toplam 1.043 adet şiddet unsuru içeren yayın tespiti yapılmış. İl emniyet müdürlüğümüzün yürüttüğü birçok projeler var, aynı zamanda katkı verdiğimiz projeler var, bu projelerden biri sokakta yaşayan ve çalışan çocuklara yönelik hizmet modeli projesi. Bu kapsamda pilot olarak uygulanan İstanbul, Ankara, İzmir, Diyarbakır, Adana, Mersin, Bursa illerinde ilgili kurum ve kuruluşlarla işbirliği halinde gerçekleştirilen çalışmalar ülke genelinde yaygınlaştırılacaktır.

BAŞKAN – Bu seçtiğiniz şehirleri hangi kıstaslara göre seçiyorsunuz? Bunu oran olarak mı alıyorsunuz?

MÜSLÜM SAYLI – Daha çok istatistik… Bu projeye biz katkı sağlıyoruz, katkı sağladığımız projelerdir. Daha çok Türkiye’nin modelini oluşturmadan söz edebiliriz. Bizim bir iki projemizde de Türkiye İstatistik Kurumuna müracaat ettik, Türkiye’ninpilot modelini oluşturmak istediğinizde, hangi iller seçilmeli, hangi ölçütlerde seçilmeli diye bir kavram üzerinde duruyorlar. Tamamen, bu pilot iller, o toplum destekli poliste de yaparken, diğer projelerimizde de, pilot iller seçilirken, rasgele değil,  gerçekten Türkiye’nin o yöndeki problemini tanımlayabilecek bir seçenekten söz ediyoruz. İstatistik Kurumundan yardım alıyoruz efendim.

ÖNER ERGENÇ (Siirt) – Şu konuda ben bir şey ifade etmek istiyorum: Bu beş ilin seçilmesi konusu bizim sokak çocuklarıyla alakalı komisyon çalışması yaptığımız döneme denk gelen bir zaman içerisinde oldu. Özellikle sokakta yaşayan ve çalışan çocukların yoğun bir biçimde, en yoğun olduğu iller olarak tespit edildi ve Sayın Başbakanın talimatıyla, beş bakandan oluşan Bakanlar Kurulundaki komisyon çalışmasının içerisinde tespit edilip proje kapsamına alınan iller oldu bunlar Sayın Başkan.

MÜSLİM SAYILI – Efendim, yine, destek verdiğimiz bir proje Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının koordinesinde yürütülen çocuk işçiliğinin önlenmesi için zamana bağlı politika ve programların üretilmesi kapsamında Sinop, Ordu, Kastamonu, Çankırı, Van, Erzurum ve Elâzığ illerinde yürütülmekte olan Çocuk İşçiliğinin En Kötü Biçimlerinin Ortadan Kaldırılması Projesi. Yine, illerde, teşkilatımızca, bu projeye de destek verilmektedir.

Efendim, yine, çocukların suçlara karşı korunmasına yönelik, yıllar boyutuna baktığımızda, sık sık genelgeler yayımlamaktayız. Bu genelgelerin yıllara göre dağılımını burada görmekteyiz. 2000 yılında Çocukların Korunması Genelgesi, yine 2004’te Çocuklara Yönelik Alınacak Önlemler Genelgesi, yine 2006 yılında Okullar ve Çevresinde Alınacak Tedbirler Genelgesi, yine İnternet kafelerle ilgili genelgemiz, 2004 yılında yine Mala Karşı Suçlarla Mücadele ve Çocukların Karıştığı Suçların Önlenmesi Genelgesi, diğer bir genelgemiz Çocukların Karıştığı Suçların Önlenmesi Genelgesi, yine 2005 yılında Ailenin Korunmasına Dair Kanunun Uygulanmasına Yönelik Genelgeler gibi birçok genelgeler yayımlanmaktadır.

Efendim, bu ayrıntı biraz. Yine bu genelgeler kapsamında yapılan şeyler.

BAŞKAN – Sayın Başkan, bu CD’yi sizden alacağız, bize vereceksiniz.

MÜSLİM SAYILI – Tabii efendim, tabii.

İsterseniz çok ayrıntıya girmeyeyim, bu kapsamda illerimizde yapılan şeyler. Biraz uzatmış olacağız konuyu.

BAŞKAN – Evet, girmeden geçelim.

MÜSLİM SAYILI – Yani, polis olarak yaptığımız şeylerin tümünü buraya aktarmış olduk efendim. Vakit almasın diye hızlı geçeyim biraz.

Efendim, çocukla ilgili çalışmalarda karşılaşılan hukuki sorunlardan söz edecek olursak -biraz önce Sayın Vekilimiz de belirttiler, belki biraz daha farklı bir konu bu- Çocuk Haklarına Dair Sözleşmede “ulusal yasalarca daha erken yaşta reşit sayılma hariç 18 yaşın altındaki her insan reşit sayılır.” ifadesine yer verilmekte, 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu ise “daha erken yaşta ergin olsa bile 18 yaşını doldurmamış kişiyi” tanımlamaktadır.

Efendim, bu özellikle 5295’teki tanıma baktığımızda, kişinin olgunluk yaşına bakmadan, kimlik yaşı orada ön plana çıkarılmakta. Hâlbuki, biz şunu biliyoruz: Daha çok, çocukların gelişimine bağlı olarak, yöresel de farklılıklar arz ettiğinde, yani, ergenlik olayı farklılıklar arz etmekte. Bir de, efendim, ülkemizde, maalesef, zaman zaman, çocukları suçta kullanmak için, çocuk olgusundan istifade manasında, çocukların nüfusa geç bildirilmesi gibi bir olgudan da söz edebiliriz burada. Yani, 20 yaşında suç işlemiş gibi gözüken bir çocuğun kimliğine baktığınızda -polis olarak çok karşılaştığımız bir konu bu- maalesef, kimliğinde 15 olarak geçiyor. Yani, tabii, bunların da önüne geçebilmekiçin uluslararası boyutta çocuk tanımının içine baktığımızda, daha çok erginlikle ilgili bir kavram üzerinde durmamız lazım. Belki, bununla ilgili bir yasal düzenlemenin olması gerekir diye düşünüyoruz.

ÖNER ERGENÇ (Siirt) – Hocam, şu 1’inci maddede “18 yaşın altındaki her insan reşit sayılır…” Orada bir yanlışlık yok mu?

MÜSLİM SAYILI – Efendim, yalnız burada şey var: “Ulusal yasalarca daha erken yaşta reşit sayılma hariç.” deniliyor.

BAŞKAN – O çocuk oluyor işte.

MÜSLİM SAYILI – Çocuk efendim, tabii. Çocuk olabilir burası. Bakın, burada bir istisna koymuş. Yani, daha erken yaşta reşit sayılma… Erken yaşta reşit sayılma konusu şu efendim: Yani, siz, karşınıza gelen, 15 yaşında çocuk gözüken biri suç işlemiş olarak karşınıza geliyorsa, bakıyorsunuz, 20 yaşın üzerinde gözüküyor. Hukuki karar alıyorsunuz, tıbbi tespit yaptırıyorsunuz. Tıbbi tespit yaptırdığınızda, çocuğunun yaşının, gerçekte, 15 değil, 20’nin üzerinde olduğunu düşünebilirsiniz kendi şartları içinde.

ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) – Şimdi, orada yasalarda var. Bazı ülkelerde, bazı yasalarda o davar.

ÖNER ERGENÇ (Siirt) – Yani, orada, yazılımda bir eksiklik var gibime geliyor.

MÜSLİM SAYILI – Olabilir efendim, onu tekrar düzeltebiliriz.

ÖNER ERGENÇ (Siirt) – Çünkü, mesela, 18 yaşın altındaki, 8 yaşındaki bir çocuğu reşit olarak kabul etme imkânı olmaz. Yani, orada bir yazım eksikliği olabilir.

MÜSLİM SAYILI – Yazım eksikliği olabilir efendim, ama, yalnız, burada ikisi birbirinden farklı şeyler. Çocuk olabilir o, ama, buradaki fark olan şey, erken yaşta reşit sayılma konusu da var efendim.

ÖNER ERGENÇ (Siirt) – Tabii, onda bir problem yok zaten.

ZEKİ YILDIRIM (Adalet Bakanlığı, Hâkim) – Şimdi, orada bir düzeltmeyi yapmak gerekir. Bir kere, düşünüyorum, 18 yaşından küçük olup da erken yaşta reşit sayılmak kanunun belirlediği hallerde ancak olabilir, o da evlilikle reşit olma gibi söz konusu. Yani, 18 yaşından küçük, yasal olarak evlenme imkânı olanlar, ailesinin izniyle ve mahkeme kararıyla evlendirilebilenler yasal anlamda reşit sayılıyorlar, fakat, uluslararası sözleşmeler uyarınca, 18 yaşından küçük oldukları için çocuk sayılıyorlar. Sizin belirttiğiniz kayden 18 yaşından küçük gözükmesine rağmen, doğum yaşı itibarıyla gerçekte büyük olanlar için, bu kavramın içine girmez onlar. Onlar polisçe, mahkemece, savcılıkça veya herhangi biri tarafından ileri sürüldüğünde kemik tespitiyle yaş büyütmesi yapılır. Bunlar bu kavram içerisine girmez. Onu düzeltmek gerekir.

MÜSLİM SAYILI – Evet, tabii, daha çok, yaşadığımız problemler manasında.

Efendim, diğer bir konu suça sürüklenen çocuklar hakkındaki soruşturma çocuk bürosunda görevli cumhuriyet savcısı tarafından bizzat yapılmakta son yasal düzenlemelerle birlikte, ama, bunun bir çocuk polisinde de artık yapılabileceğini düşünüyoruz. Tabii, savcılarımızın sayısı belli sayısal itibarıyla. Bunda da, özellikle büyük iller olarak düşündüğünüzde, çok sayıda da suça itilmiş çocuğun bir anda günlük olarak karşınıza geldiğini de düşündüğünüzde, bunda da zaman zaman arkadaşlar sıkıntı yaşamakta.

Yine, efendim, 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nda “Çocuklara zincir, kelepçe ve benzeri aletler takılmaz. Ancak, zorunlu hallerde çocuğun kaçmasını, kendisinin veya başkalarının hayat veya beden bütünlükleri bakımdan doğabilecek tehlikeleri önlemek için kolluk tarafından gerekli önlemler alınabilir.” ifadesine yer verilmekte. Gerekli önlemlerin alınabilmesi hususunun Kanun maddesinde geçen “…doğabilecek tehlikeleri önlemek için gerekli önlemleri alınır.” ifadesinin içeriğine nitelik kazandırılmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Çocuğun kendisine veya çevresine zarar vermemesi için alternatif olarak gerekli önlem ifadesinden kolluk birimlerinin ne anlaması gerektiğine açıklık getirilmektedir. Açıkçası, biz de, çocuklara tabii kelepçe vurulsun istemiyoruz, ama, karşınıza 17-18 yaşında, üç tane, gerçekten, üç dört polisle bile zaptedebileceğiniz çok cevval çocuklar geldi. Eline kelepçe vurmayacaksınız, kelepçe vurmayacaksınız, önlemi alacaksınız deniyor, ama, kelepçe vurmadan, karşınızdaki zapt edilmesi çok zor olan üç dört çocuğu polis olarak nasıl zaptedeceksiniz? Yani, bu kavramın biraz açıklanması gerekiyor diye düşünüyoruz.

BAŞKAN – Kendi içinizde bir think thank yaptınız mı? Yani, sizin, işin içinde yaşayan kişiler olarak, sokakta vakayla karşılaşan kişiler olarak, yasa koyuculara dönüp de “bunu şu şekilde düzeltin” dediğiniz bir öneriniz var mı, yoksa, onların mı düşünmesini arzu ediyoruz?

MÜSLİM SAYILI – Efendim, burada polise inisiyatif bırakılması gerekir diye düşünüyoruz. Biz, zaten, gerçekten, eline kelepçe vurmadan zapt edilmesi gereken hiçbir çocuğumuza kelepçe vurmayı düşünmeyiz.

BAŞKAN – O inisiyatifin sınırı nerede kalır Sayın Başkan?

MÜSLİM SAYILI – Efendim, orada inisiyatifin sınırı şu olmalı: Yani, polis orada inisiyatifini kullanırken, çocuk eğer eline kelepçe vurmadığınız zaman kendisine bir zarar verecekse, çevresine zarar verecekse, sürekli yüksek bir tansiyon ve bir suç potansiyeli taşıyorsa, bu çocuğun en azından kendisine zarar vermemesi için, çevresine zarar vermemesi için kelepçe olmazsa olmaz bir olguysa… Biraz önce Sayın Vekilim belirtti. Yani, arkadaşlar biraz espriyle “kelepçe vurmayalım da kocaman bir urganla çocuğu saralım mı” şeklinde espriler de oluyor. Açıkçası, bu alanda, çok ciddi, yani, şu an kelepçe vuramamadan kaynaklanan zaman zaman kaçma olayları da var. Yani, 17-18 yaşında, cinayet işlemiş -yani, çocuk bu deniyor ama, en son cinayeti işleyen de çocuktu- çocuğu düşünün, kaçma riski çok yüksek. Şu an, çocuk yaşta olup da, kaçıp, hakkında işlem başlatılan polislerimiz var. Neden? Eline kelepçe vurulamadığı için çok rahat hareket ediyor çocuk.

ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) – Orada olduğu gibi gerekli önlemi de almadığı için.

MÜSLİM SAYILI – Gerekli önlemi de efendim nasıl alacaksınız? İşte, o önlemin tarifi yapılamıyor.

HASAN AYDIN (Giresun) – Doğabilecek tehlikeleri önlemek amacıyla.

BAŞKAN – Ne öneriyorsunuz orada?

MÜSLİM SAYILI – Efendim, onda inisiyatif polise bırakılmalı. Yani, çocuğa kelepçe takılacaksa onu belli şartları ifade edilebilir, ama, inisiyatif poliste olmalı.

BAŞKAN – Şimdi, bu gücünü, yani, şu madde gücünü Çocuk Haklarından Sözleşmesinden bir yerden alıyor herhâlde değil mi, bir uluslararası standarttan alıyor?

MÜSLİM SAYILI – Evet.

BAŞKAN – Aynı sizin karşılaştığınız zorlukla bir Fransız polisi de karşılaşıyor, İngiliz polisi de karşılaşıyor.

MÜSLİM SAYILI – Hayır efendim… Avrupa’da takılıyor efendim.

BAŞKAN – Avrupa’da takılıyor mu?

MÜSLİM SAYILI –Takılıyor efendim, evet.

BAŞKAN –  Biz niye takmamışız?

HASAN AYDIN (Giresun) – Kanunu öyle çıkarmışız.

BAŞKAN – Kanunu öyle çıkarmışız da, herhâlde bir dayanağı vardır. Bu kanun koyucu, çalışan arkadaşlar, bunu koyarken birtakım yerlere şey yaptılar. Standartlara uymak adına yapmışlardır.

ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) – Madde gerekçelerine bakmak lazım.

MÜSLİM SAYILI – Şimdi, bu gerekçelere bakmak lazım, ama, biz uluslararası diğer yasal düzenlemelere de baktığımızda, açıkçası “kelepçe vurulmaz” kavramıyla karşılaşmadık.

BAŞKAN – Sayın Başkanım, o sizin elinizde varsa, daha kolay ulaşmak açısından, bizde emsal şeyleri de verirseniz diğer ülkelerde.

MÜSLİM SAYILI – Tabii, takdim ederim efendim.

ÖNER ERGENÇ (Siirt) – Şöyle bir değişiklik yapılsa olur mu: “Kendisine ve çevresine zarar verme ihtimali olanların haricindekilere kelepçe takılmaz.”

BAŞKAN – Ama, işte, o anda…

ZEKİ YILDIRIM – Şimdi, efendim, bu konuda bir açıklama yapmak istiyorum. Bu Çocuk Koruma Kanunu Mecliste görüşülürken bu kelepçe konusu gündeme geldi. Uluslararası sözleşmelerde, çocuğa, öncelikle, kelepçe takılmaması yönünde birtakım tavsiyeler ve bu konuda şeyler var. Evet, bazı ülkelerde takılabiliyor, ama, 15 yaşından küçüklere de değil, büyüklere. Fakat, takılmama yönünde. Bu inisiyatifin polise verilmesi karşılığında… Ki, bu nereden kaynaklandı? 15 yaşından küçüklere de kelepçe takıldığına ilişkin, basında, televizyonlarda birtakım yayınlar çıktı. Bunun üzerine, biz, bu inisiyatifin… Tabii ki, polis bu konuda hassasiyet gösteriyor, yani, kelepçe takılmaması gereken kişiye mutlaka takıyor anlamında bir şey söyleyemeyiz, fakat, komisyonda tartışılan çerçevede, 15 yaşından küçüklere dahi takılan kelepçenin televizyonlarda gösterildiği şeyi ifade edildi. Bunun, ancak, işte, diğer tedbirler neler? Tedbirler, Batı’da uygulanan, işte, kaçabileceği durumda spreyle bayıltma veya benzeri elektrik şoklu birtakım aletlerle hemen kaçabilme imkânını ona verip… Benzeri birtakım şeyler de var.

MÜSLİM SAYILI – Ama, daha kötü sonuçlar doğuracak şeylerden söz ediyorsunuz yalnız.

ZEKİ YILDIRIM – Hayır.

BAŞKAN – Dünyadaki örneklerini söylüyor.

ZEKİ YILDIRIM – Somut, dünyadaki örnekleri. Bunlar tartışılan şeyler. Ben olsun anlamında demiyorum. Yani, bu tedbirler nelerdir, hangi tedbirler alınabilir? Yani, bu inisiyatif verildiğinde, inisiyatifin verilmek istemeyişinin yasa koyucu tarafından komisyondaki şeyi buydu. Yani, bunu ifade etmek lazım diye düşünüyorum.

BAŞKAN – Anladım. Bence tam çerçeveli düşünmemişler.

Buyurun.

MÜSLİM SAYILI – Efendim, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Bildirgesi…

BAŞKAN – Onları geçelim Sayın Başkan, çünkü, ben sunumu tamamlayıp sorulara geçmek istiyorum.

MÜSLİM SAYILI – Onları geçelim, hızlı geçelim. Tamam efendim.

Çözüme yönelik, yani, tüm bu anlatımlardan sonra neler olabilir dediğimizde de, başlıklar olarak, risk altındaki çocukların ülke genelinde potansiyel boyutlarının gerçekçi tespitleri için ulusal bilgi sistemi oluşturulması gerekir diye düşünüyoruz.

Risk alanlarının bilimsel tanımı ve risk altındaki çocukların bilimsel analizlerinin yapılması gerekir diye düşünüyoruz.

Risk altındaki çocuklarla ilgili çözüme yönelik ulusal ve kurumsal devlet projeleri oluşturulmalıdır. Bunu ayrıca arz etmeye çalışacağım.

Proje ve çalışmaların etkin takibine yönelik merkezî ve yerel takip ve yürütme kurulları oluşturulması gerekir.

Efendim, sadece genelgeyle işlerin çözülmesinin çok mümkün olmadığını düşünüyoruz. Yani, genelgelere işlev kazandırmak için eğer takip kurulları oluşturmazsanız istediğiniz sonucu elde edemeyebilirsiniz.

BAŞKAN – Katılıyorum, çok katılıyorum.

MÜSLİM SAYILI – Krize müdahale ve çözüm ekipmanlarının oluşturulması gerekir kendi şartları içinde, eğitmen, polis, sosyolog, psikolog manasında. Bir de ilgili kurum ve kuruluşlar arasında gerçekçi koordinasyon ve iletişimin kurulması gerekir. Açıkçası, bunun da çok yeterli olduğundan söz edemeyiz.

Yine, riske etki eden olumsuz faktörlerin giderilmesi için yasal ve idari tedbirlerin aldırılması gerekir televizyon, yazılı basınla alakalı.

İlgili kurum ve kuruluşların rollerini etkin ve verimli bir şekilde yerine getirmeleri sağlanmalıdır.

Bölgeler arası çocuk ve gençler arasında kültürel iletişim ve kaynaşımın artırılmasına yönelik faaliyetler yapılmalıdır diye düşünüyoruz. Özellikle doğu, batı, güney, kuzey bölgelerimizdeki çocukların belki de yine bir proje kapsamında kültürel iletişiminin, kaynaşımının sağlanmasının çok faydalı olacağını düşünüyoruz.

Konuyla ilgili mevcut devlet kurum ve kuruluşları ile STK’ların amacına uygun iş birliği sağlanması gerekir.

BAŞKAN – Bu önermeleriniz, Sayın Başkan, hangi çalışmanın sonucu? Yani, kurum olarak mı bunu arzu ediyorsunuz, yoksa, demin bahsettiğiniz çalışmalar çerçevesinde bir şey mi?

MÜSLİM SAYILI – Tabii, tüm çalışmalardan yola hareket ettiğinizde, bugüne kadar yaptığımız akademik çalışmalardan da yola çıktığınızda, yani, Türkiye’deki -tabii, sadece şiddetten belki bugün ağırlıklı söz ediyoruz ama- bütün risk gruplarından söz ettiğinizde, bir akademik gözle, bir polis gözüyle de baktığınızda, çok yoğun bir çocuk potansiyeli olan Türkiye’de bu önlemlerin olması gerektiğini öneriyoruz efendim.

Adli hüküm (tutuklu) giymiş çocukların ve gençlerin hükümlülük süresinde ıslahı için gerçekçi programların uygulanması ve hükümlülük sonrası topluma kazandırılmalarına yönelik yakın takiplerin yapılması gerekir. Yani, ıslahevi diye gönderdiğiniz yerlerde, gerçekten, çocuğun ıslah olup olmadığı ciddi manada bir akademik araştırma konusu olmalı. Tabii, suç işleyip hüküm giydikten sonra, nihayetinde yine toplumun içine dönen çocuklarla alakalı da ciddi bir takibin olması gerekir.

Okul disiplin mevzuatının okullarda şiddet, zorbaca davranışlar ve çeteleşme olgularının çözümüne yönelik yeni düzenlemeler yapılmalıdır. Okullarla görüştüğümüzde, şu anki mevcut mevzuatlarının, maalesef, çeteleşmeye, şiddeti önlemeye yeterli olmadığını ifade etmektedirler. Tabii, kendi süreçleri içinde.

Sonucu böyle özetle sundum. Sorularınız olursa onu da açıklamaya çalışacağım.

BAŞKAN – Sayın Başkan, çok çok teşekkür ediyorum. Gerçekten, olayları sonundan takip etmeye alışmış bir toplum olarak riskleri baştan yakalayıp çözücü önlemler almak ve kurumunuz tarafından da bu hassasiyetin gösterilmesi çok çok önemli, biz teşekkür ediyoruz.

MÜSLİM SAYILI – Sağ olun.

BAŞKAN – Arkadaşlarıma ben söz veriyorum.

Buyurun Hocam, sizden başlayalım.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Müslim Sayılı’ya, Asayiş Daire Başkan Yardımcımıza verdiği bilgi ve sunum için teşekkür ediyorum.

Şimdi, benim bu… Tabii, biz bütün çocukları, gençleri şiddetten uzaklaştırmaya çalışıyoruz da, biz siz okula da odaklandınız. Okula aile birliği vardı. Aileleri de eğiten, çocukları şiddetten uzaklaştırmaya çalışan bir kuruluş. Altmış yıllık geçmişi var bu kuruluşun. Biz bir yasa değişikliği yaparak bu kuruluşları para toplama işine de bulaştırdık. Eskiden onu okul koruma dernekleri yapıyordu. Yalnızca eğitimle, çocukla, okulla ilgilenirken, okulun gereksinimlerini karşılamaya yönelik bir değişiklik oldu. Ben o zaman da karşı çıkmıştım hem komisyonda hem Genel Kurulda. Sakıncalarını o süreç içinde de gördük. Yani, hem çocuğun hem de velinin bazı konularda paranın dışında eğitilmesi için bu okul aile birliklerinin bu işten uzaklaştırılması gerektiğini düşünüyorum. İlk kafamdaki, siz anlatırken doğan şeylerden.

Bir de bu Aziz Nesin Vakfında bir olay yaşadık geçen günlerde. O vakıfta kızı olan bir ana bir ihbarda bulundu. Hemen, basın, yaka paça, polis, “tecavüzcü” diye nitelenen o iki çocuğu aldı, tutukladı, o kızı da muayeneye gönderdi tecavüze uğramış mı değil mi diye.

Şimdi, Doktor Türkan Saylan bir de yazı yazmış burada ve bu olayı, o çocuklar üzerindeki o tahribatın sonra giderilemeyeceğini, damgaladığımızı, erkek çocukları “tecavüzcü” diye, kızı da “tecavüze uğramış insan” diye. Daha önce, benzeri, İzmir’de de, gerçekten, bir çocuk yuvasında, günlerce basında yapmıştı.

Şimdi, burada polis -ben ona geleceğim ve size bunu soracağım- böyle bir ihbar yaptığında -asıllı asılsız- yani, böyle, tutuklamadan önce ya da işte muayeneye göndermeden önce, ona bir damga vurmadan önce basına da yansımayacak biçimde gidip böyle… Siz, ne güzel, bak, çocuk polisi kurmuşsunuz, 2.600-2.700 polisi o işle uğraşıyor. Bütün bu yazılanların bir anlamı olması için, yaşama geçmesi için, benim burada yaptığımız proje ve sonuçları, işte, suça itilmiş çocuk vardır, bunu uygulamada yaşamak ve görmek… Daha, bunlar çok erken bir zamanda oldu ve Türkan Saylan diyor ki: “Ya o kız bakire olmasaydı ya da doğuştan -utanarak yazıyorum- kızlık zarı olmasaydı ve sizin kızınıza bakire değil, yani, fahişe diye damga vurulsaydı neylerdiniz ey sorumlular?” Daha isyanları da var da… Şimdi, belki Aziz Nesin’e kızılıyor olabilir eskiden beri ya da başka nedenlerle. Böyle şeyleri önlemek için fiilî olarak bir girişiminiz var mı? Yani, kardeşim çocuklarla ilgili bir ihbar olduğunda ya da olmadığında, bunu, o çocuğun onurunu yapmadan, suça itmeden, topluma kazanacak şekilde bir girişim olabiliyor mu? Yani, buradaki kötü bir örnek, İzmir’deki kötü bir örnek diye soruyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

MÜSLİM SAYILI – Efendim, müsaadenizle, ben konuya bir iki boyutta bakmak istiyorum. Bir tıbbi muayene konusu, diğeri ise basına yansıması konusu.

Son CMK düzenlemesinde de, efendim, bilindiği üzere, çocuk suçlu da olsa, yani, suç işlemiş de olsa, mağdur da olsa, alındığı andan itibaren en kısa sürede cumhuriyet savcısına bilgi verilir, cumhuriyet savcısının talimatı doğrultusunda hareket ederler. Yani, polis, hiçbir şartta, kendiliğinden harekete geçmez. Yani, bir tıbbi muayeneye cumhuriyet savcısının talimatı olmadan götürmeniz mümkün değil, götürseniz bile suç işlemiş olursunuz.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) – Yani, burada savcıya düşüyor görev.

MÜSLİM SAYILI – Evet efendim. Yani, şahıs alındıktan sonra -ki, çocuk boyutunda bu çok daha hassastır- hiçbir işlem yapmadan, direkt çocuk savcısını aramak zorundasınız ve talimatına göre hareket etmek zorundasınız.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) – Yani, polis inisiyatif kullanamıyor.

MÜSLİM SAYILI – İnisiyatifi yok efendim orada.

Efendim, basına yansıması konusuda… Açıkçası, biz hepimiz, tabii, polisiz, ama, çocuk babasıyız. Hiçbirimizin, çocuk yaşta birinin, şöyle veya böyle, basına yansımasını kabullenmemiz mümkün değil. Ama, basının çalışma şartlarını az çok sizler de izliyorsunuz, biz de izliyoruz. Yani, zaman zaman, elinizde olmayan nedenlerden dolayı, basına haber olma gibi bir trend izleniyor, ama, kesinlikle bunların hiçbirisi polisin bilgisi dahilinde, polisin isteği dahilinde olan şeyler değildir. Ama, gazeteciler yazarken, açıkçası, sadece polisten bilgi almıyorlar, kendine göre uyguladığı, kendi farklı farklı yöntemlerle bilgi alıyorlar. Ama, şunu açıkçısı genel manada söyleyebiliriz: Özellikle çocukla alakalı şeylerde, basından gizlenmesi konusunda arkadaşlarımızın ciddi bir mücadele verdiğini ben biliyorum efendim.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) – Yani, basına tabii yansıması işin ayrı bir yönü de, olayı büyütüyor. Bu olayın yaşanmaması gerekiyor. Tabii, savcıdır şudur budur. Yani, olayın kendisi çirkin, onu söylemek istiyorum. Aslı çıkmayan, sonra da asılsız oldu. Belki o anne -hangi ruh hâli içinde onu da bilmiyorum- kendi kızını da ihbar edecek kadar bir duruma getiriyor. Belki kullanılıyor.

MÜSLİM SAYILI – Efendim, tabii, polise suç çok değişik şekillerde intikal etmekte. Yani, bir şekilde siz veya bir başka biri suç duyurusunda bulunuyorsa herhangi bir konuda, polisin buna duyarsız kalması mümkün değil. En azından bir araştırıp, geçerli olup olmadığını araştırmak zorunda. Yine, duyumu aldıktan hemen sonra ilgili savcıya bilgi vermek suretiyle, suçun aldığı duyumu ve ne yapması gerektiği talimatını yine savcı beyden alıyor. Yani, tamamen, o soruşturma safhası savcılarımızı zaten kapsamı içinde yani.

ÖNER ERGENÇ (Siirt) – Zaten, o olayda asıl basına o konuyu götüren kızın annesi. Bakın, Tunceli’ye gittiğimizde Tunceli’de vâkıf olduğumuz bir olay. Mağdur olan çocukların aileleri, çocuklar başka illere gönderildiği için illa “bize verin…” Neticede verilmeyince, “bari bu çocuklardan bir tanesini verin bize” diye baskı yapıyorlar, vilayete geliyorlar, savcıya geliyorlar. Yani, kendi çocuğunu değil illa da, o çocuklardan bir tanesini verin. Savcılığın yaptığı araştırmada neden kendiçocuğunu olmasa bile illa bir çocuk? Bir kısım televizyoncuların bu ana babalara gittiklerini, bir çocukla beraber televizyona çıkabildikleri takdirde kendilerine ciddi miktarda birtakım yardımların yapılacağını ve bunun üzerine, kendi çocuğu üzerinden, çocuğunu bu şekilde istismar etmek üzere para kazanmayı hedeflediğini ve dolayısıyla, basınla o yönüyle iş birliği içine girdiğini gördük orada. Dolayısıyla, bu olayda da -yani, arkasında böyle bir şey var mı yok mu bilmiyorum ama- neticede, kızın annesi tarafından basına bilgi verildiğini biliyoruz.

BAŞKAN – Ben, yalnız irdelemek zorundayım isimler geçtiği için komisyon adına. Tabii, benim ülkemin hassasiyetlerinden birisi, bu konu sadece Aziz Nesin Vakfıyla yaşanmadı. Çocukların bu konuda haberlerde istismar edilmesi ve çocukların özel hayatında yapılan bu tür tacizlerin basın yoluyla çocukların ruh hanesine de tekrar tekrar tecavüz edildiğini, bir kere, herhâlde hepimiz paylaşıyoruz. Bu konuda her kim ki iş birliği yapıyorsa, kim ki kalemini kâğıdını alıp bunu manşete bu tür yansıtıyorsa, gerçekten, hepimizin kınaması lazım. Onun çocuğu bunun çocuğu, önemli değil. Ama, Saylan Hocam’ın çalışmalarını bilirim ve takdir ederim. Sanıyorum, buraya geçerken bir yanılgı olduğunu düşünüyorum. Yani, benim Hocam’ın ağzından böyle bir şey çıkması mümkün değil. Çünkü, düzeltmezsek basın da yarın okuyor. Diyor ki: “Kızlık zarı olmasaydı ve sizin kızınız bakire değil, bundan sonra, yani, fahişe diye damga vurulsaydı…” Sanıyorum, tekrar söylüyorum, bir yanılgı var. Bakire olmamakla fahişe olmak kavramları birbirinden çok farklı. Bunları sanıyorum Hocam da düzeltecektir, ama, bizim burada duyarken düzeltmememiz mümkün değil. Kamuoyu, gençler bundan son derece alınırlar diye düşünüyorum.Teşekkür ediyorum.

Buyurun.

HASAN AYDIN (Giresun) – Değerli Başkanım, teşekkür ediyorum.

Özellikle konuyu tespit açısından değerlendirmeniz çok önemli. Akademik çalışmalar yapmanız, Millî Eğitim Bakanlığı ve çeşitli kuruluşlarla bu tespit çalışmasını yapmanız da gerçekten önemli. Ancak, Türkiye’de, ülkemizde bir gerçek var. Tabii, her ne kadar basını zaman zaman eleştiriyoruz, eleştiri hakkımız da var, ancak, zaman zaman da bazı olayları dikkate almamamız mümkün değil. Bazı konuları değerlendirmek ya da üzerine gitmek için illa da akademik neticeleri beklemek zorunluluğumuz olmadığını hepimiz de biliyoruz, siz de biliyorsunuz biz de biliyoruz. Geçenlerde bir gazetemizde şöyle bir haber çıktı: “Okulumun önünde uyuşturucu satıyorlar, kimse engel olmuyor.” İstanbul’daki bir okuldan örnek veriliyor. Okulun ismini vermeyelim. Okulunun önünde çocuklara uyuşturucu satıldığını belirterek feryat ediyor: “Odamın camından her şeyi görüyorum. Okulun çevresini işgal etmiş durumdalar, kimse buna engel olamıyor, ben ne yapayım?” diyor. Bir okul müdürü söylüyor.

Bir başka şey de, her üç okuldan birinde uyuşturucu bulunduğu şeklinde bir araştırma. Kim yapmış bunu? Eğitim-Sen’in yapmış olduğu bir araştırma, detayları var, haber incelendiğinde de görülecektir.

Benim önemsediğim konu şu: Bu okul müdürümüzün böyle bir feryadına kulak verilmiyor mu? Şimdi, İstanbul’daki büyük bir okul “böyle bir sıkıntı içerisindeyim” diyor, haberin detaylarına baktığımız zaman, işte okulun çevresine yabancı insanların gelmiş olması, işte seyyar satıcı kılığındaki kişilerin olmuş olması, çocuklarla değişik alışverişlerin yapılmış olması falan bunlar hepsi yazılmış, bana göre bir ihbar, bir şeydir bu. Bu tür okulların sayısıda Türkiye’de çok değildir belki, ama, var, görülüyor, nihayetinde haberdir. Dolayısıyla, bu konuda işin çocuk boyutu sizi ilgilendirdiği için, ki, Emniyetin de mensubu olduğunuz için, belki Narkotik’in diyeceksiniz bana…

MÜSLÜM SAYLI – Hayır, efendim, polisi temsilen buradayız, yani Narkotik’i, Mali’si olmaz efendim.

HASAN AYDIN (Devamla) – Yani, işin çocuk boyutu da sizi ilgilendirdiği için, işin içerisinde uyuşturucu, hap, her şey olduğu için, özellikle ben bu konudaki düşünceleriniz nedir? Biz, yeteri kadar üzerine gidiyoruz, ama, basında mı yer almıyor, şeklinde nasıl değerlendirebilirsiniz?

BAŞKAN – Bu konuda tecrübesi olan diğer milletvekili arkadaşlarımın da düşüncelerini aynı paralelde birleştirelim, bu, çok ciddi bir şikâyet aldığımız şeyler.

MEHMET YÜKSEKTEPE (Denizli) – Ben şunu sorayım şimdi Hasan Bey’in sorusuna ilave olarak: Tabii kamuoyunda, biz sürekli birlikteyiz, şu kanaat var: Eğer, bir yerde asayişle ilgili bir sıkıntı varsa, hırsızlık, uyuşturucu veya işte gayrimeşru ilişkilerde, kadın ticareti, vesaire, diyorlar ki: Bu olaydan polisin haberi vardır.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) – Hatta“içinde” diyor.

MEHMET YÜKSEKTEPE (Denizli) – Daha da ileri gidiyor, bu işin içinde…

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) – Açık söyleyeyim de yani şey olsun.

MEHMET YÜKSEKTEPE (Denizli) – Bunları da net olarak, yani, var mıdır, bununla ilgili tedbirleriniz nedir? Gerçekten bu kanaatin toplumda oluşmuş olması Emniyete karşı büyük bir zafiyet. Sonuçta bizim devletimizin güvenlik güçleri bunlar, yani kolluk kuvvetleri, yani, jandarma da bu işin içinde, polis teşkilatı da bu işin içinde. Ne diyorsunuz bu konuda?

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) – Ben de bir ek olarak… Şimdi, Ankara’dan bir okul, adı da var bizde, ama, ismini ben de vermek istemiyorum. Şimdi, öğretmeni yaralıyor, birbirini yaralıyorlar, suç aletleri çocuklarda dolaşıyor ve huzurlu bir okulken merkezde, giderek huzursuz ve güvensiz bir okul olmaya başlıyor. Yani, şiddet şiddeti doğuruyor. Bu haberler, etkiler, şunlar, bunlar… Yani, siz “ne var” dediniz konuşmanızda da, ölüm var, ölüm. Yani, elinizde istatistik mi var? Evet, İstanbul Emniyet Müdürlüğünün yaptığı bir araştırma var. Bir yılda şu kadar ölü ve bunların çoğu da çocuk. Yani, okullar da bu şiddetin neredeyse üssü hâline geldi. Çalışmalarınızda okul yönetimiyle daha sıkı bir iş birliği, oranın rehberlik merkezleriyle daha sıkı bir iş birliği yapılamaz mı? Güçlüklerle karşılaşıyor musunuz? Örneğin, okulları dolaşsanız arada -bu kadar polis ne yapıyor ben bilmiyorum- yani, sivil bir vaziyette tabii, oraya iş birliği anlamında, çocukları güvenli ve barış ortamında görmek için, yöneticilerden bu konuda yardım görüyor musunuz? Anketçiler dediler ki: “Bize pek yardımcı olmuyorlar, ‘bizim okulumuz çok iyidir’ deyip örtüyorlar.” Siz de böyle şeylerle karşılaşıyor musunuz? Örneğin, gittiniz bir okulda şiddeti önlemek için, ama, yönetici size yüz vermiyor ya da yönetici ehil değil. Bunları birleştirmiş olalım.

BAŞKAN – Benim de ekleyeceklerim var. Çünkü, bu tecrübeleri birbirine ekleyerek özellikle bu noktada paylaşmamız gerekiyor; çünkü, burada sayın milletvekili arkadaşlarımızın hepsinin dili kamuoyunun, sokağın dilidir. Biz, sizlerle, bize gelen şikâyetleri, hassasiyetleri paylaşmak zorundayız. Hiçbir kurum veya kişiyi direkt suçlamak mümkün değil. Lakin, eğer, bir yerde gerçekten bir gevşeklik varsa bu hepimize zarar olarak dönüyor. O açıdan da bu tecrübeleri paylaşmak doğru olacak.

Buyurun. Benim de var daha sonra söyleyeceklerim.

MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Ben de verdiği bilgilerden dolayı Müslüm Bey’e teşekkür ediyorum.

Tabii, güvenlik güçleriyle ilgili bizim en ufak bir imaj zedelenmesi içimizi yaralar. Dolayısıyla, güvenlik güçleri de bu imajı zedeleyecek davranışlarda son derece dikkatli olması gerekir diye düşünüyorum.

Şimdi, arkadaşlarımızın da ifade ettiği gibi, halk arasında gezerken şöyle bir ifade sık sık kullanıyor ve biz de buna şahit oluyoruz. İstanbul’da Mecidiyeköy’de gündüz filan kahvehanenin önünde, açık ve net bir şekilde uyuşturucu satılıyor. Şimdi, bunu vatandaş tespit edebiliyor da Emniyet güçlerimiz acaba tespit edemiyor mu veya tespit ediyorsa neden önüne geçemiyor? Bu, sokak için söylenen. Okullar için söylenen: Filan okulun bahçesine gidin, okul dağıldığı zaman veya teneffüslerde mutlaka gayrimeşru birtakım ticari işlerin yapıldığı hep söyleniyor, hep konuşuluyor. Bu tür şeyleri de çok duyuyoruz. Yine, belirli noktalarda bu işlerin yapıldığı halk tarafından biliniyor da acaba polis tarafından bilinemiyor mu? Yani, halk bunu konuşuyor, görüyor ki konuşuyor, izliyor ki konuşuyor.

MEHMET YÜKSEKTEPE (Denizli) – Bir kısmı içinde oluyor.

MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) – Bir kısmı içerisinde oluyor belki. Bundan dolayı, bu tür söylemlerden dolayı gerçekten güvenlik güçlerinin böyle bir itham altında kalması hepimizi yaralar, ama, bu imajın halk nezdinde oluşmaması için de gerekli önlem ve tedbirlerin alınması gerekir diye düşünüyorum. Bu konuyla ilgili olarak böyle bir bilgi aktardıktan sonra…

BAŞKAN – Bakın, hepimiz semt ismi verebiliyoruz farkındaysanız, bazılarında gizleyebiliyoruz, yani, ben, söyleyeceklerimi de söylemeyeceğim semtin isimlerini, okul müdürlerini, ama, bunlar bize bire bir gelen canlı vakalar.

MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) – Bir iki sorum daha olacak, ama…

BAŞKAN – Hayır bu konuyu…

Sayın Başkan, bunun başlığı şu: Okul etraflarında Emniyetin yeteri kadar önlem almamasından dolayı uyuşturucu tacirlerinin burada cirit attığı ve bunun için özellikle çocuk yaştaki kişilerin kullanıldığı, çünkü o suç ehliyetinden dolayı, burada yakın çevredeki İnternet kafelerin, büfelerin ve kahvehanelerin kullanıldığı ve polisin buralarda eğer isterse izleyici, önleyici tedbirler alabileceği hâlde almadığı… Çünkü bunu nereden biliyoruz almadığını? Hepimiz de bilgiler var, okul müdürü diyor ki, ben aradım emniyet amirini, dedim ki, bana adam gönder, etrafımı temizle. Benim aldığım cevap, elimde de evraklarım var: “Benim personelim yok, benim kadrom yok.”

Şimdi, sayın vekilim de demin “ne yapıyorlar bunlar” dedi. Biz zaman zaman kamuoyu, sokak bunu şey yapıyor, çünkü, kamuoyu… Demin, bakın, siz çok hoş bir şey sundunuz bize, polisle sadece suç işledikten sonra tanışmaması, aynı zamanda, yani, habere ulaşma, bilgiye ulaşma, yapmak gibi bir misyonunun olması gerektiği düşünüyor. Şimdi, okul müdürü Emniyete müracaat ediyor diyor ki: “Benim kadrom yok.” Milletvekili arkadaşlarımız arazide İnternet kafelere gittiler. İnternet kafenin ruhsatı yok, içeride bütün yasa dışı, kanun dışı her şey var ve üzülerek söyleyelim ki karşısında ne var? Okul var, bir de emniyet var.

Şimdi, burada demin çok güzel bir yere değindiniz; genelgeleri çıkarmak yetmiyor, arkadaşların farkındalığını da bu arada artırmak lazım. Ne oluyor da biz bu kadar tedirgin oluyoruz, okul müdürlerimiz Emniyetle iş birliği yapamıyor ve Emniyet… Geçen gün emniyet müdür yardımcısı arkadaşlardan birisiyle -yani İstanbul’daki suç olayının çok olduğu- konuştum, dedi ki: Vallahi, midyeci, sokakta midye satıyor. Yaşı küçük. Her gelen onun cebine koyduğu söyleniyor. Ben, suçüstü yapmak zorundayım, suçüstü yapmadığım hiç kimseyi götüremem, dedi. Burada da bizi kesin aydınlatır mısınız? Sadece suçüstü müdür polisin görevi, suçu izleme, ortaya çıkarma gibi sorumlulukları da var mı?

ÖNER ERGENÇ (Siirt) – Ben bir şey ilave edebilir miyim.

BAŞKAN – Buyurun.

ÖNER ERGENÇ (Siirt) - Müslüm Bey, teşekkür ediyorum. Ben, zevkle ikinci kezdir sizi dinliyorum. Hatırlayacaksınız Genel Müdürlükte bizatihi böyle birebir bu konuyu yine aynı platformda konuşmuştuk. Bir defa, Emniyet Genel Müdürlüğünün bundan on yıl önceki polis profilinin bugüne gelişinde çok daha ciddi anlamda akademik bir zeminde çalışmalarını götürmekte olduğunu bizatihi birebir ilişkilerimden dolayı biliyorum. Dolayısıyla, sizi de kutluyorum teşkilatınız adına.

Şimdi, tabii, netice itibarıyla, iletişimin bu denli hızlı geliştiği, bilginin bu denli hızlı aktığı bir dünyada suç oranları da ona nispeten artıyor ve hız kazanıyor. Ayrıca, narkotik alanında da uyuşturucuyla ülkemizin mücadelede ne kadar başarılı sonuçlar aldığını da biliyoruz, her gün bir haber yok ki, işte falan yerde, geçen bir arkadaşımız, üç ton hap yakalandığını ifade etti; yani, üç ton hap çok korkunç bir şey. Dolayısıyla, bu anlamda da ciddi bir gayretin olduğunu görüyoruz, ama, her şeye rağmen okullarımızda ve gençlerimiz içerisinde bu uyuşturucu belasının ve dolayısıyla ona bağlı şiddetin varlığını da konuşuyoruz.

Şimdi, buradan anlaşıldığı kadarıyla okula odaklandık ya, okulun gerek içinde gerek dışında, çevresinde bir güvenliğe ihtiyaç var. Şimdi, 60 bin okulumuz olduğuna göre, yani bunun yüzde 50’sini işte küçük okullar, köy okulları, vesaire falan bir tarafa koyacak olursak 30 bin okul, hadi 25 bin okulda böyle bir güvenlik sorunu ihtiyacı var. Dolayısıyla, bunlara ikişer polis verirseniz 50 bin polise ihtiyaç var burada. Dolayısıyla, bugünkü polis kadrosu itibarıyla da bunun altından bu şekilde kalkılamayacağını görüyoruz. Sizce bu okulların okul içinde ve okul dışında güvenliğini sağlayabilmek bakımından ne gibi bir tedbir almak lazım? Yani, nasıl bir güvenlik sistemi kurmak lazım ki bu sıkıntıları ve şikâyetleri ortadan kaldırabilelim.

BAŞKAN – Epey yoğun oldu, ama, hepsi birbiriyle ilgili,buyurun.

MÜSLÜM SAYLI – Ben, açıkçası “polisin haberi var, polis işin içinde” kavramına şiddetle karşı çıktığımı belirtmek istiyorum. Yani, her teşkilatta olduğu gibi, polisin içinde de bireysel hatalar, bireysel suç işlemeler olabilir, ama, tümden bir polis kavramı işin içinde “polis de işi biliyor” dediğimizde kabullenebileceğimiz bir şey değil kendi şartları içerisinde. Bunu ifade etmek istiyorum ve yine bireysel manada suçlar işlendiğinde yasal olarak yapılanları izliyoruz, görüyoruz, kamuoyuna da zaman zaman yayınlıyoruz. Bu manada “polisin haberi var, polis işin içinde” kavramını kabullenmemiz mümkün değil.

Efendim, okullarla ilgili yapılanlara da gelince açıkçası ben orada genelgelerden yola çıkarak yaptıklarımız diye çok hızlı geçtiğim şeyde de onu sunuyla bırakacağım efendim. Yaptığımız şeyleri sıraladığımızda, polisin yaptığı şeyleri sıraladığımızda güvenlik bağlamında ele aldığınızda böyle çok azımsanacak boyutta değil.

Tabii, polis suça açıkçası iki türlü müdahale eder: Bir, kendiliğinden aldığı önlemler vardır. Biraz önce sayın vekilimiz de söylediler, bugün gerek narkotik bazında gerekse diğer suçla mücadelede Türk polis teşkilatının başarısı bizim kendi dışımızda dış ülkelerce de kabul görmekte ki, özellikle narkotikle, uyuşturucuyla mücadelede dünyadaki ilk iki ülkeden biriyiz bu manada. Tabii, suçlara müdahale denince de, biraz önce ifade ettim, kendiliğimizden suçu önlemek için yaptığımız çalışmalar var; ikincisi, suçun bildirimiyle harekete geçmemiz var. Kendimizden yaptığımız önleyici çalışmalar boyutunda istatistikler verilebilir, yani, 2004, 2005, 2006 yılında özellikle okullar bağlamında elde edilen uçucu, uyuşturucuyla alakalı maddenin miktarının çok yüksek olduğunu, bu konuda özellikle okullar çevresinde uçucu, uyuşturucu ve hap satanlarla alakalı yapılan çalışmalarda çok sayıda kişinin tutuklanarak adli makamlara gönderildiğini söyleyebiliriz kendi şartları içinde.

Tabii, biraz önce sayın vekilimiz ifade ettiler, tabii, işin bir başka boyutu var, gelişmiş demokratik ülkelerde de ülkemizde de okulların sürekli kapısında ve içeride polis bulundurma olgusuna Millî Eğitim de karşı çıkıyor. Yani, sürekli polisle talebenin iç içe olması, öğrencinin polisle hayatını idame ettirmesinin sakıncalı olduğu düşüncesinden hareketle gezdiğimiz demokratik ülkelerde de aynı şey, bizde de aynı şey geçerli. Yani, daha çok okullarda, okul çevrelerinde mutlaka önleyici tedbirlerimiz var, ama, bizim haricimizde, önleyicinin haricinde bildirime müdahale ediyoruz biz. Yani, bildirimi duymadığınız müddetçe, yani size intikal etmediği müddetçe o bireysel olaylar kendi şartları içinde değerlendirilmektedir. Ama, polise bildirilmiş olup da polisin müdahale etmediği eğer bir konu varsa, açıkçası bireysel manada da varsa, haberiniz olsun, yapmamız gereken şeyler neyse yasal ölçüler içerisinde onları da yaparız, yani tüm şartları içinde.

Efendim, okullarla iş birliğinden söz edildi. Açıkçası bugüne kadar yaptıklarımızı yine orada sıralamadık, yani, 81 ilimizde, özellikle bütün genelgelerimizle okullarla, özellikle okullarda güvenli ortamın sağlanmasına yönelik çok ciddi çalışmalarımız var. Yani, bire bir aylık toplantılar, haftalık toplantılar, işte her ay okullarda yaşanan şiddet ve benzeri olaylarla ilgili okul yönetimiyle polis arasındaki bilgi alışverişi değişimi şeklinde çalışmalarımız devam ediyor, ama, biz bunu da yeterli bulmadık. Biraz önce heyetinize arz etmiş olduğum zaten Millî Eğitim Bakanlığıyla aramızda yapılacak olan akademik çalışma açıkçası dünyada da çok örneği bulunmayan akademik çalışma olarak çok ön bir çalışmadır. Yani, biz bugüne kadar yapılan çalışmaların ötesinde, yani bilimsel olarak da bir faktörel nedenlere kadar inerek önlemleri yoğunlaştırmaya çalışıyoruz. Bu manada okullardan desteği alıyoruz kendi şartları içinde ve bu, yani Emniyet Genel Müdürlüğümüze “okul destek vermiyor” şeklinde bugüne kadar herhangi bir bildirim de olmadı.

BAŞKAN – Okul destek veriyor Sayın Başkan, tam tersi, Emniyet okula destek verip vermediği konusunda şikâyet var. Okul destek veriyor, çünkü diyor ki müdür: “Benim bölgem çok göç alan bir bölge, tehdit altındayım, her gün vaka yaşıyorum, adam işte pompalı tüfekle okula geliyor. Bunu defalarca iletmeme rağmen ben şey yapamıyorum.” Yani, okul yardım ediyor. Burada okul müdürlerinin Emniyetin gereği kadar destek olmadığını ve çevrede ihbara rağmen tedbir almadığını söylüyor.

MÜSLÜM SAYLI – Efendim, okullar, çocuklar önceliğimiz, yani, ben bir okuldan bildirim gelmiş de, yani bir suçla alakalı veya çevredeki rahatsızlıkla alakalı, yani o bölgedeki polisin müdahalede duyarsız kaldığını düşünemem kendi şartları içinde. Yani, eğer duyarsız kalmışsa polis, polisin bir üst müracaat amiri vardır; o okul müdürümüz lütfen müracaat etsin gereği yapılsın. Herhangi bir arkadaşımızın, yani “okuldan bir ihbar geldi, okul çevresinde farklı dolaşımlar var, müdahale edin” deyip de müdahale etmemesini bir polis olarak düşünemeyiz.

BAŞKAN – Peki, o zaman şöyle, buradan bir mesaj verelim, çünkü, bu insanlar hep aynı yerde görev yapan insanlar, aynı mahallenin emniyet müdürü, aynı mahallenin okul müdürü; bu konuda da hem şikâyet ediyorlar hem de koruyucu davranıyorlar. Sanıyorum, dediğiniz gibi, aynı zamanda en yakın emniyete müracaatla birlikte, bence sizlere de bir hat, bir özel kanalla değil mi, ulaşmanın yolunu veli, öğrenci ve öğretmen bulmalı diye düşünüyorum.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) – Sayın Başkanım, bir iki cümle bir şey söyleyeceğim.

Geçen gün, ben, bundan bir hafta önce Sokullu’da arabamı park ettim, bir saat yukarıda oğlumu ziyaret edip geldim, arabanın önündeki plaka sökülmüş, arkadaki duruyor. Telefon ettim karakola, polise “ikisi birden alınmadığı için biz bunu hırsızlık kabul edemeyiz” dediler. Benim de aklıma çeşitli şeyler geliyor, yani, benim plakam bir yere takılır da suç işlenirse, şu olursa, bu olursa, ben size bildirmek istiyorum bir dilekçeyle. Gerek yok, ikisi olmadan bir şey olmaz. Hayır, siz faks numaranızı vereceksiniz, ben bir dilekçe yazacağım, en azından size fakslayacağım dedim ve faksı çektim. Sonra, bir sürü uğraşmalarla plaka çıkartıyorsun, yani maddi yönünü bırak zaman harcıyorsun, ama, ben polisin, yani daha önce de bu olay olmuş, ben biraz soruşturdum, plakalar alınıyormuş. Şunu demek istiyorum: Böyle olayı inceleme yönünden, vatandaşı dinleme yönünden zaman zaman birçok karakola giden insanlarda da olur, yani böyle sizin buradaki bilimsel çalışmalarınızın tabanda, bire bir polislerde aynı şekilde olduğuna inanıyor musunuz bilmiyorum?

MÜSLÜM SAYLI -Efendim, ben şunu ifade etmek isterim: Yani, dünyanın hiçbir yerinde, yani insanların yaşadığı bir zeminde suçu sıfırlamanız mümkün değil.

Bir de şunu ifade etmek isterim: Yani, bir bilimsel araştırmaya da baktığınız, akademik çalışmalara da baktığınızda suçların meydana gelmesinde yirminin, otuzun üzerinde faktörel nedenler vardır. Şimdi, siz onlarca faktörel nedenlerin tümünü bir kenara bırakarak sadece polisiye önlemlerle hareket edersek açıkçası yanılmış oluruz. Yani, suçların meydana gelmesinin bu kadar, onlarca faktörel nedenin içinde bizim önleyici tedbirimiz de veya polisin rolü de bir faktördür; ama, şunu tekrar etmek istiyorum. Tabii, suçla mücadele bizim işimiz, güvenli ortamı yakalama bizim işimiz, ama, dünyanın hiçbir yerinde olayları sıfırlamanız, suçu önlemeniz, yani insanlar hiç suç işlemesin dediğinizde de bu kavramın geçerliliği olmaz efendim. Ama, güvenli ortamı sağlama bizim işimiz, kendi işimiz efendim.

HASAN AYDIN (Giresun) – Sayın Başkan, şöyle bir şey, diyelim ki, bu okul müdürümüzün, tabii, dedim ya gazetenin yazması ne derece doğrudur, bunu mutlaka sizin ilgili tarafların araştırması lazım. Orada sadece Emniyetiyle suçlama şeklinde değil de belediyeye de söylüyorum, işte, okul etrafındaki seyyar satıcıları kaldırın. Üç defa belediyeye, daha çok da Emniyete söylediğim hâlde bu konuda bir gelişme olmadı. Emniyetin bana verdiği cevap şu: Ancak bir asayiş hadisesi olursa müdahale edebiliriz.

BAŞKAN – Böyle mi gerçekten?

HASAN AYDIN (Giresun) – Böyle mi gerçekten?Ancak, bir asayiş hadisesi olursa müdahale edebiliriz. Gerçekten böyle mi diyorsunuz?

MÜSLÜM SAYLI – Şimdi, şöyle, biraz önce onu arz ettim ben. Polisin iki tip görevi vardır. Bir, önleyici görevi. Yani, suç olmadan almamız gereken önlemlerdir ki, buyurduğunuz kapsamda değerlendirmemiz lazım. Yani, bir bildirim olmuşsa, bildirim olmasa bile o çevrede bu suçun işlenebileceği belirtileri olmuşsa biz önlem almak durumundayız.

HASAN AYDIN (Giresun) – Örnek burada, gazete de burada, benim sizden istirhamım bu konu üzerinde bir araştırma yapılması.

MÜSLÜM SAYLI -Tamam efendim değerlendirelim. Ben, bir okul müdürünün polis duyarsız kaldıysa neden bir üst yönetime gitmediğini veya “burada önlemler alınmıyor” şeklinde bir şikâyette bulunmadığının da açıkçası nedeninin içine de inmek lazım. Yani, bir okulda yönetici olan müdür, polis çağırdınız gelmedi, gelmediyse bunun kendi içinde yolları var efendim yani. Bunu değerlendirelim efendim.

BAŞKAN – Bence de, yani, arkadaşların bu duyarlılıklarını artırması lazım, ama, bütün milletvekilleriyle ortak kamuoyu kanaatini size sunarken, suçu, önleme aşamasında, oluşmadan önce polis ve okul iş birliğinin kesinlikle olması gerektiği, her iki tarafın da bu aşamada suç olduktan sonrakinden ziyade daha çok iş birliği yapması gerektiğini, bunun için de taleplerini, ısrarlarını bildirmeleri gerekiyor.

Mustafa Bey, buyurun, diğer sorunuz…

MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) – Evet, ben de demin mevzu edilen şeylerle ilgili bir şeyler söylemek istiyorum.Polisin tabii bir asayişi sağlama gibi, güvenliği sağlama gibi görevi varken, bir de, konuştuğumuz, sizlerin de projeden bahsederken, ki, o proje çok önemli bir proje aslında, geç kalınmış, keşke daha önceki yıllarda yapılsaydı da bugün uygulama safhasına geçseydi diye hayıflanıyorum. Ama, bu projenin içerisinde kısa vadede de uygulanacak, belki hemen hayata geçirilecek birtakım tedbirler de olmalı diye düşünüyorum. Bu çerçevede bunu öğrenmek istiyorum, demin mevzusu edilen, suç işlenmeden önce kolluk hizmetlerinin, önleyici kolluk hizmetlerinin yapılması gerekir ki, yani, araştırma komisyonu olarak “çocuklar suçlu değildir, çocukları suça itenler suçludur” mantığından hareketle -ki, doğru bir ifadedir- biz o çocuklar suça itilmeden önce, şiddete başvurmadan önce polisimizin bu önleyici kolluk hizmetleri noktasında aldığı tedbirler nelerdir? Ki, buralarda zannediyorum çok yeterli olamıyoruz gibi bana geliyor. Bunu suçlamak için söylemiyorum, gözlemlerimin sonucunda söylüyorum ve kamuoyunun da böyle bir kanaati var. Yani, vatandaş birtakım şeyleri önceden keşfedip gidiyor, vatandaş olarak keşfedebiliyor, ama, kolluk kuvvetlerimizin birtakım imkânları olmasına rağmen, istihbarat kaynakları olmasına rağmen bu önleyici kolluk hizmetlerini neden yerine getiremiyor gibi bir olumsuz kanaat oluşuyor, ki, biraz önce de ifade ettiğim gibi, güvenlik güçlerimizin en ufak bir eksiğinden veya ihmalinden dolayı imajının zedelenmemesi gerekir. Bu konuda ne tür tedbirler alınabiliyor veya sizin de bu konuda gerekli tedbirler alınmadığı gibi bir kanaatiniz var mı?

Bir de, tabii, Türkiye’de 0-18 yaş arası, sizin de sunumunuzda ifade ettiğiniz gibi, 25-26 milyon gibi genç bir kitle var. Bu önleyici kolluk hizmetleri noktasında özellikle bu gençlerin yoğun olduğu kulüplerin veya diğer faaliyet gösterdikleri alanların daha sıkı denetim altına alınması gerekir diye düşünüyorum. Bu konuda emniyet kuvvetlerimizin denetimleri var mı? Türkiye’de risk altındaki çocukların mevcut potansiyelini gösteren genel bir veri tabanı bulunmakta mı Emniyetin tespit ettiği?

Bir de, yine, biraz önce sunumunuzda “5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’yla ilgili uluslararası mevzuat ve yasal mevzuat arasında farklılıklar var” dediniz, onu net bir şekilde, o farklılık neyse yasal düzenlemesi yapılması için, o yasal boşlukların bir an evvel yerine getirilmesi için, ifadelerin çok daha net bir şekilde, teklifiniz, öneriniz oldu mu veya öneri yapılmasını düşünüyor musunuz? Ki, sizin, yine öneriler kısmında bugüne kadar alınmayan tedbirler noktasında, önlemler noktasında, tavsiyelerin mutlaka takip edilmesi, bir takip merkezinin, bir takip kontrol merkezinin kurulması gerekir önerisine ben de katılıyorum. Belki, Türkiye’nin en büyük eksikliklerinden birisi bu. Emniyetin kendi bünyesi içerisinde bu önleyici tedbirlerle ilgili kendi takip merkezini kurabilmiş mi?

Teşekkür ediyorum.

MÜSLÜM SAYLI – Müsaadenizle kısaca arz edeyim efendim.

Efendim, projeler, tabii süreç olarak bir devam eden projelerimiz, ama, bu projeler süreci başlamadan da çok ayrıntıya girmek istemedim. Aslında, tabii medyaya yansıyan yönüyle baktığınızda, gördüğünüzde önlemlerin yetersizliği, polisin yetersizliği gibi gözükebilir, ama, istatistiksel manada polisin alanda yaptığı çalışmalara baktığınızda, elde ettiği başarıya baktığınızda, tümden baktığınızda polisin bugüne kadar elde ettiği başarıyı küçümsemememiz mümkün değil. Ama, medyada spesifik olarak ön plana çıkartılan belli olaylardan dolayı polisin önleyici tedbirinin yetersiz olduğunu söylemek mümkün değil, ama, gönül arzu eder ki, hiçbir olay olmasın. Bütün tedbirlerinize rağmen zaman zaman olaylar olacaktır, ama, şu an polisin özellikle karakol bazında, önleyici ekipler bazında, motosikletli ekipler bazında önleyici tedbirde yapılması gerekeni maksimum polis yapmaya çalışıyor.

Yine, okullarımızla alakalı, o noktaya belki dönmek lazım, yani, okul yöneticileriyle, hemen hemen bütün okullarla alakalı diyebiliriz bunu, belki problemin çok az yaşandığı okullar biraz istisna olabilir kendi şartları içinde, okul yönetimiyle birebir ilişkiler var, birebir toplantılar var. Ama, bu okul müdürümüz, yani yapılan o toplantılarda bile bu şikâyetini belki gündeme getirmemişse, açıkçası kendisiyle tekrar görüşmek lazım. Gençlerin gittiği yerlerin denetilmesi efendim, bu safhada en yoğun tedbirlerimizden biri; yani, çocuklar ve gençlerin yoğun olarak gittiği yerlerde aldığımız önlemler. Emniyet veri tabanından söz ettiniz…

BAŞKAN – Özür dilerim, bu denetlenen yerde bir yetki kargaşası var mı belediyelerle aranızda? Özellikle İnternet kafelerin denetimi konusu?

MÜSLÜM SAYLI – Özellikle İnternet kafeler denetiminde daha çok belediyeyle birlikte hareket ediyoruz. Biliyorsunuz son yasal düzenlemelerle birlikte ruhsatların tamamen verilmesi belediyelerimize aktarıldı, ama, denetimlerde genelde belediyelerle birlikte hareket ediliyor, zaman zaman müstakil…

BAŞKAN – Çünkü, emniyet diyor ki, sorumluluk belediyeye ait, belediye diyor ki, Emniyet. Sokakta bir yetki kargaşası var gibi görünüyor. Bu işten de art niyetli olanlar menfaatlerde bulunuyor.

MÜSLÜM SAYLI -Efendim, bunu işimiz olarak görüyoruz, yani, önleyici tedbir alma, gençlerin, çocuklarımızın yoğun gittiği yerlerde denetim yapmayı polis olarak kendimiz vazife olarak öngörüyoruz, ama, zaman zaman belediyeyle birlikte hareket etmeniz gereken ortamlar da doğabiliyor. Açıkçası, bugüne kadar, yani çocuktan sorumlu olarak, yani belediyelerle anlaşamadık gibisinden herhangi bir bildirim ulaşmış değil.

Efendim emniyet veri tabanından söz etti Sayın Vekilimiz. Polise gelen, getirilen çocuklar boyutuyla sağlıklı bir veri tabanımız var. Ama, polise gelen getirilen boyutu, Türkiye'deki risk altındaki çocukların tümü değildir, yani, ya suç işlemiş olarak çocuk geliyor veya mağdur olarak geliyor, biraz önce aktarmaya çalıştım. Ama, onun haricindeki risk potansiyeli dediğiniz zaman, şu an ben ülkemizde, Türkiye'deki risk altındaki çocukların potansiyelini belirten bir veri tabanının olduğundan söz edemeyiz. Belki bu projeyle, ulusal projeyle –bu bir devlet projesi olacak- ilk defa Türkiye'de risk altındaki çocukların tümünün bir fotoğrafı çekilmiş olacak, bir veri tabanı hazırlanmış olacak. Bu veri tabanı bir defaya da mahsus olmayacak, artık süreklilik arz eden bir şey olacak. Yani, devamı, sürekli yıllara yayılan bir proje şeklinde çalışmış olacak.

ÖNER ERGENÇ (Siirt) -Bu noktada konuyla alakalı bir şey sorabilir miyim?

Bu şeyle ilgili çocuk polisi devreye giriyor malum. Bu çocuk polislerine, o şubeye tefrik ederken, hangi kriterleriniz var? Dolayısıyla, orada görev alan polislerimize yönelik belli, özel bir eğitim veriyor musunuz ve bu eğitimi aldıktan sonra oradaki yeterliliklerini kâfi görüyor musunuz? Kayıtlara geçmesi bakımından, izah ederseniz...

MÜSLÜM SAYLI – Efendim, çocuk hassasiyetinden dolayı, çocuk yararından dolayı, çocuk birimlerine seçilen her polisimiz seçilirken özellikle bir kurul tarafından seçilmekte, yani rasgele çocuk şubesinde polis çalıştırılmamakta. Çünkü, niteliksel özelliğinin olması lazım. Biraz önce bahsettiğim o eğitimleri de verirken, özellikle çocuğa karşı hassasiyeti yüksek ve potansiyeli daha çok çocuk şubesinde çalışabilecek özelliğe sahip polislerimizi daha çok çocuk şubesinde çalıştırıyoruz kendi şartları içinde. Zaman zaman da çocuk şubesine uyum sağlayamayan polislerimiz olabilir. Tabii, gecikmeden de bu polislerimizin yeri değiştirilmekte.

HAKAN TAŞCI (Manisa) – Başkan müsaade ederseniz, şunu öğrenmek istiyorum: Şimdi geçen hafta İstanbul Emniyet Müdürümüzün bir tespiti oldu. Şöyle diyor: Eskiden bir babacan komiser tipleri vardı, mahallede ne olup bittiğini bilirdi, tespit ederdi, yani mahallenin sanki babası gibiydi. Şimdi polisin tipi değişti, mesaisini bitiren ve bir an önce evine dönmek isteyen bir polis tipi ortaya çıktı. Bundan dolayı da eskisi kadar mahallelere hâkim diyoruz diyor. Yine ilçe emniyet müdürleriyle yaptığımız şeyde de İstanbul’da, polisler konser, spor müsabakaları, açılışlar, bunun gibi yerlerde görevlendiriliyorlar. Bundan dolayı mesailerinin çok üzerinde çalışıyorlar, özlük hakları da yetersiz. Bu nedenden dolayı da diğer işlere pek vakitleri kalmıyor diyorlar açıkçası, ilçe emniyet müdürlerimiz. Şimdi bu tespitlerden hareketle, hep tabii şunu polis yapmadı, bunu polis yapmadı derken, polise bizim yapmamız gerekenler neler?

Bir de dikkatimi çeken, 1.500 civarında çocuğun kayıp olduğunu söylediniz Türkiye'de. Bu çok büyük bir rakam. Bu çocuklar sizce hayattalar mı, organ mafyasının eline mi düştüler, suç örgütlerinde çalıştırılıyorlarsa zaman zaman bunların yakalanıp hiç olmazsa yaşadıklarına dair tespit edilmiş olmaları lazım. Öyle bir bilgi var mı? Bu konularda bilgi verirseniz, teşekkür ederim.

MÜSLÜM SAYLI – Başkan müsaadenizle, kısaca arz edeyim ben.

Sayın İstanbul Emniyet Müdürümüz hangi şartlarda onusöyledik, açıkçası ben bilemiyorum, teyidini almak lazım. Yani babacan polis tipi gitti...

HAKAN TAŞCI (Manisa) – Sohbet esnasında...

MÜSLÜM SAYLI – Belki bir sohbet esnasında söylenen şeydir. Ama biraz önce arz etmeye çalıştım, açıkçası “toplum destekli polislik” kavramıyla biz topluma daha yakın, toplumla daha içli dışlı, yani bir müşteri odaklı hizmet anlayışı içinde daha çok babacan –eğer o tarif gerekiyorsa- bir polis tipini sürekli lanse etmeye çalışıyoruz ve proje olarak da görüyoruz. Şu an alanda daha çok aile hekimliği kavramı içinde bile düşünülecek bir polislik anlayışı geliyor. Yani birebir evinize gelerek güvenliğin yeterli olup olmadığını, beklentilerinizin olup olmadığını, yani sitelerdeki, birkaç sitedeki vatandaşlar bir araya getirilerek onlarla sohbetlerin düzenlendiği, güvenlikle alakalı yapılanların paylaşıldığı ve onların varsa şikâyetlerinin alındığı yeni bir polis olgusu meydana getirmeye çalışıyoruz.

HAKAN TAŞCI (Manisa) – Düşüncede mi, uygulamada var mı?

MÜSLÜM SAYLI – Evet, şu an on ilimizde pilot, önümüzdeki mart ayında yirmi beş ilimiz –ki, bu Türkiye’nin yüzde 70’i olacak- tamamen felsefesi hazırlanan bir Türk polis teşkilatının ortaya koyduğu toplum destekli bir modeli söz konusu. Tabii bunun babacan polis dediğinizde eğer kavram olarak içine girecekse, biz bunu teyiden tekrar gündemde tutuyoruz. Yani, bu manada mahallelere hâkim değiliz kavramını da açıkçası Sayın Müdürümün ifade edip etmediğini bilemiyorum, ama güvenli ortamı sağlamada Sayın Bakanımız dün Mecliste de ifade ettiler, yani Türkiye'nin güvenli olup olmadığına baktığınız zaman, ifadeler, diğer gelişmiş demokratik ülkelerle ülkemizde meydana gelen suç sayısını, büyük kentlerde, diğer gelişmiş ülkelerdeki kentlerdeki suç sayısını ortaya koyduğunuzda, yani, istatiksel manada değerlendirdiğinizde, ülkemizin gerek Türkiye bazında gerekse büyük kentler bazında diğer ülkelerle kıyasladığınızda, en güvenli ülkelerden birinin olduğunu görüyoruz. Yani, istatistiğe bakmak, analize bakmak durumundayız kendi şartlarının içinde. Yani bu manada “mahallelere hâkim değiliz” kavramını açıkçası çok kabullenemiyorum.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) – Başkanım özür dilerim, ATO bir araştırma yapmış, ben gene burada okudum. Tabii keyfinizi kaçırmak istemiyorum ama, gerçeği bulalım.

MÜSLÜM SAYLI – Hayır efendim, her şeye açığız.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) – Şimdi siz Türkiye çok iyi, hatta Komisyon son zamanlarda çocuklarda, gençlerde artan şiddet olayları boşuna bu Komisyon mu kuruldu bilmiyorum.

MÜSLÜM SAYLI – Hayır, bu Komisyonu...

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) – Bizdeki izlenim, son zamanlarda arttı dalga dalga, tabii bu küresellik, iletişim, suç aletlerinin kolayca yapılması, türlerinin değişmesi. ATO’nun yaptığı şeyde de günde 2.192, 39 saniyede bir suç işleniyor. Bunların türlerini dakika dakika vermiş falan. Yani, siz tabii bizi iknaya çalışmayın, iyimser bir tablo çizerek değil, hep beraber çocuğu ve genci korumak istiyoruz biz. Yani, amacımız kendi ülkemizi karalamak, polisimizi karalamak gibi bir duygu içinde olamayız. Ama, nasıl olmalı da eğer azsa, daha aza indirebilelim, yok edelim? Onun çabası içindeyiz.

MÜSLÜM SAYLI – Efendim, ben, ülkemizde suçların olmadığı, suçların olmayacağı manasında bir şey ifade etmek istemiyorum. Ama, bir doğruyu tespit etmek için, yani başka doğrularla mukayese etmeden yola çıktığınızda, ATO’nun yayınladığı şeyi tabii biz kendimiz de doğruluyoruz, onlar doğru olan şeyler. Yani siz istatistikleri saate, saniyeye vurduğunuzda meydana gelen suçları, tabii ki saatte şu kadar cinayet, işte dakikada şu kadar hırsızlıktan söz edebilirsiniz kendi içinde, yani o bir tespittir. Fakat, başka ülkelerle mukayese ettiğinizde, kendi şartları içinde, ben Türkiye'nin daha güvenli olduğunu söylüyorum. Bakın ben bir Almanya’da, 80 milyon küsur olan Almanya’da yıllık suç oranının 6,5 milyon olduğunu söylüyorum, İngiltere’de 4,5 milyon küsur olduğunu söylüyorum. Nüfusu 16 milyon olan Hollanda’da 1,3 milyon bir suçtan söz ediyoruz. Türkiye'nin asayiş suçundan söz edecek olursak 2006 yılının maksimum suç oranı 785 bindir efendim. Şimdi bu rakamlara baktığınızda, yani güvenli veya güvensizliği siz başka ülkelerle istatistiğe dayanarak... Yani, ben yoksa hiç suç işlenmiyor manasında bir şey ifade etmek istemiyorum. Ama başka ülkelerle, yani yanı başımızdaki demokratik ülkelerle bile mukayese ettiğinizde, ülkemizin daha güvenli olduğunu söylüyorum.

BAŞKAN – Peki, oradan şunu mu demek istiyorsunuz, çok ilginç bir şey: O haber yorumunu o şekilde veriyorlar, dakikada şu oluyor... Bunu duyduğumuz zaman tabii hepimiz irkiliyoruz. Aslında bu bir spekülasyon için kullanılan metot mudur? Eğer bize haberi sunarken ve araştırmayı yaparken doğru tahliller ve doğru mukayeseler yapsalar biz bu kadar ürkmeyeceğiz. Ama, aynı rakamları farklı kimlikle, farklı dille beyan ettikleri zaman, biz böyle bir ürküntüye mi sahip oluyoruz? Bunu, bu insanlar bilerek mi yapıyorlar, yoksa gerçekten yardımcı mı olmak istiyorlar?

MÜSLÜM SAYLI – Efendim bu kavramı, bu tip raporları veya medyada yayınlanan şeyleri, açıkçası, suç korkusunu artırma ve güvensizliği pompalama olarak niteliyoruz biz, kendi şartları içinde düşündüğümüzde.

BAŞKAN – Yani, bu haberi böyle vererek, sizin bu dediğinizi gerçekleştirmiş oluyorlar...

MÜSLÜM SAYLI – Ben haberin amacını, niteliğini bilemiyorum.

BAŞKAN – Masum değiliz diyor. Aslında ATO ve iş adamları, bu konuda eğer bu hassasiyeti gösterdilerse kendilerine çok teşekkür etmek lazım. Çünkü, bugün televizyonlarda şikâyet ettiğimiz bir sürü programın sponsorluğunu iş adamları yapıyor ve bu odaların onlar üyeleri. Ticaret odaları ve sanayi odaları, bence, bu konuda hassasiyetlerine teşekkür ederim. Ama, özellikle televizyon kanallarında, çocuklarımızın ve toplumun her türlü ruhsal hâline şiddet uygulayan o görüntüleri, bu kurumların üyesi ticaret erbabı reklam veriyor ya da sponsor olarak onları besliyor. İnşallah orasını da görürler.

Şöyle diyor: “ATO Türkiye'nin 2006 suç sicilini araştırdı. “ Bu araştırmayı herhâlde sizden bağımsız yapmadı, değil mi?

MÜSLÜM SAYLI – Değil efendim, İnternet’teki verilerimizden yararlanıyorlar.

BAŞKAN – Şimdi bu araştırmayı geçiyoruz “araştırma” ifadesi yanlış “suç sicilini yorumladı” dememiz lazım buna, değil mi? Yanıltmayalım toplumu.

“Günde 2.192, 39 saniyede bir suç işlenen ülkemiz korkunç bir rekora imza attı.” Rekor mukayeseler arasında tanımlanan bir şeydir. Yani, rekor dememiz için, herhâlde, bize dünya rakamlarıyla ilgili bir şey lazım ve bu suçun içinde trafik de var, komşu kavgası da var, öğrencinin öğretmeni vurması da var, yani bunların toplamı. Peki bu arada birtakım kurumlar, toplumda, sayıları ve rakamları farklı yorumlayarak, bizi durmadan güvensizlik ortamına düşürecek şeyler mi yapıyorlar? Bunu sorarken çok rahat soruyorum. Çünkü, rakamları sizden alıyorlar. Siz rakamları yorumlarken daha çok –Sayın Vekilimin dediği gibi- hiçbir şey olmuyormuş, rahat gidiyoruz diye mi yorumluyorsunuz, bunlar tam tersi eyvah mahvolduk... Diyor ki adam: Korkunç bir rekora imza attığı gibi –benim de kınadığım bir ifade-“araştırdı” diyor. Araştırma yok, diyorsunuz ki: İnternet sitemizden rakamları alıyor. Bunu lütfen bize yorumlayın, bizim için çok önemli bu.

MÜSLÜM SAYLI – Efendim şöyle: Bu raporun yanında, biraz önce belirttiğim Avrupa ülkelerinden de örnekler alınarak, İngiltere’de, Almanya’da, Fransa’da 2006 yılında suç oranı şuydu, Türkiye'de de şu deyip, gerçekten istatistiklere bakarak Türkiye'de bir suç patlamasından, bir güvensizlikten eğer söz edebiliyorlarsa, biz bunu kabullenebiliriz. Ama bugün Almanya’yla, Fransa’yla, İngiltere’yle mukayese edilemeyecek derecede bir suç oranımızın düşüklüğü söz konusuysa, yani kendi şartları içinde söz konusuysa, yani bir Almanya’da yılda 6,5 milyon suç işlenirken, Türkiye'de milyonu bile bulmayan 780 bin civarında bir suçtan söz ediyorsunuz, Fransa’da birkaç milyon suçtan, İngiltere’de 4,5 milyon suçtan söz ettiğinizde, mukayese edilmeden verilen bu raporların çok faydasının olmadığını düşünüyoruz.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) – Peki, on yıl önceki Türkiye’yle kıyaslarsanız... Hadi yabancılarla kıyaslayınca öyle diyorsunuz Başkanım, öğrenmek için soruyorum: On yıl önce, yirmi yıl önce, otuz yıl önceki - tabii nüfus artış oranını da sizin dediğiniz gibi dikkate alacağız- bir artış yok mu?

MÜSLÜM SAYLI – Efendim artış var. Artışın birçok faktörel nedenleri var. Yani ülkede siz suçu durağan olarak göremezsiniz. Yani, nüfusun yükseldiği, kendine göre faktörel nedenlerin olduğu bir ülkede suçu durağan hâlde tutamayız. Ama bize göre şu an görülen artışın birçok önemli faktörü var.

Bir, Avrupa Birliğine üye olma sürecinde biz düne kadar suç olarak tanımlamadığımız birçok şeyi artık suç olarak tanımlamaya başladık kendi şartları içinde.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) – Ama Sayın Başkanım, Müslüm Bey, şöyle diyor: 40’lı yıllarda söz almadan konuşmak –benim şimdi yaptığım gibi- ya da gürültü etmek bir disiplin olayıydı en fazla okullarda, şimdi Sayın Başkanın konuştuğu gibi, öğretmenini vuruyor öğrenci. Yani, nereden nereye geldi. Tanımı, şunu bunu ne olursa olsun, son yıllarda bir şiddetin arttığı, çeşitli nedenlerle tabii, etmenler çok değişik, ben onu kabul ediyorum, ekonomik, sosyal, kültürel, toplumsal bir sürü nedenleri var, ama sonuçta suçun türü değişerek, ağırlaşarak, yaralama, ölüm, gasp, şuna buna geldi diyoruz biz. Yani, huzur büyük ölçüde kaçtı. Hatta arkadaşlar geçen toplantılarda, bizim güzel değerlerimiz ne oldu, şunu yapsak acaba bu değerler tekrar olur mu... Ben de işte bir şeyler söyledim, daha çok uğraşacak bir şey olsa, pompalı tüfekler oyuncak tüfekler yasaklansa, çocukların uğraşacağı, gençlerin uğraşacağı şeyler olsa, okullarda bahçeler, laboratuvarlar şunlar bunlar olsa, biraz daha aza indirebilir miyiz? Yani, bizde polisiye önlem istemiyoruz ama, siz bize, sanki polis bu işi çok güzel, bilimsel yapıyor, başka ülkelere göre de iyiyiz, yakında yapacağımız bu proje iki yıl sonra da, sürekli böyle bilimsel yaklaşacağız diye bir iyimserlik bize aşılıyorsunuz, aşılamaya çalışıyorsunuz.

MÜSLÜM SAYLI – Doğru efendim. Ben üstlendiğimiz rolden söz etmek istiyorum, yani, üstlendiğimiz rolü aktarmaya çalışıyorum efendim ben.

BAŞKAN – Peki ben Vekilim alabilir miyim sözü, çünkü bir buçukta tamamlayalım.

HAKAN TAŞCI (Manisa) – Başkanım, benim sorumun şukayıplarla ilgili kısmını...

MÜSLÜM SAYLI – Kayıp çocuklarla alakalı efendim, zaten kayıp çocuklarla alakalı bir projeden söz ettik. Tabii bu kayıp çocukların hayatta mı, herhangi bir suç örgütünün elinde mi, açıkçası işin sürecinde, araştırmalar sonucunda belli olacak ama, bu çocuklarımızın şu kadarı hayatta, şu kadarı ölmüş olabilir, şu kadarı örgütlerde şeklinde bir kavram üzerinde durmamız mümkün değil. Zaten kayıp olgusu üzerinde duruyoruz. Kayıp meydana çıktıktan sonra, yani bir örgütün elinde miydi, yoksa gerçekten kendi bilgisi dahilinde bir başka ile mi kaçmıştı, farklı bir olguyu mu yaşamıştı, ancak kayıp meydana çıktıktan sonra söyleyebiliyoruz.

HAKAN TAŞCI (Manisa) – Peki bunların arasında hiç çıkan yok mu, yani yakalanan, suç örgütünde, suçta yakalanan?..

MÜSLÜM SAYLI – Tabii zaman zaman bulunan kayıplar oluyor. Ama, ergenlik çağına yakın çocukların birçoğunun değişik nedenlerle ailesini terk ederek başka illere göçtüğü, başka yerlere gittiği, orada hayatını idame ettirdiği şeklinde dönüşlerinde alıyoruz.

BAŞKAN – Şimdi efendim ben şöyle kapayayım: Biz tabii ki Meclis olarak hepimizin bir siyasi sorumluluğu var ama bu arada hepimiz anne-babayız ve geleceğe bir adım atmaya çalışıyoruz. Bir kere bu tür haberleri, yani şiddetin artmasıyla ilgili önlem almaktaki hassasiyetimiz olmalı doğru, her kurum üzerine düşeni, doğru... Ama, birtakım kurumların rakamları acite ederek tekrar şiddete... Çünkü, biz şiddetin temelinde bir duygu boşluğunun, yoksunluğun, gelecek endişesinin daha çok... Demek ki Sayın Ankara Ticaret Odası Başkanı, gençliğin beyninde yeniden bir kuşku, endişe yaratarak, çocukları o şiddete yönelten ruh hâllerinden birisini oluşturuyor. Onun için kendisini hakkı olmadığı için, bir psikolog bu tahlili yapsa alır başıma koyarım, bir pedagog yapsa alır başıma koyarım, bir üniversite yapsa alır başıma koyarım, ama, bunun dışındaki kişilerin bu tür tahlillerinin toplum açısından hiçbir haber değeri olmadığını düşünüyorum.

Şimdi Sayın Başkan, çalışmaları anlattınız, ama vekillerimizin de ortak kanaati, biz gerçekten sokakta hissetmek istiyoruz bunu, yani bu misyonu sokakta hissetmek istiyoruz. İstanbul Emniyet Müdürümüzün zaman zaman çıkışları oluyor, suç oranlarını açıklıyor ama, kendileri bunları ortadan gidermekle ilgili bir sorumlulukları var. yani, bazen kurumlarda problemi gidermekle yükümlü kişilerin problemi kendisi de birlikte şikâyet eder durumda olması hepimizi şaşırtıyor, ciddi söylüyorum şaşırtıyor. Bunları bizlere söylemeyecekler. Bunları, o arkadaşlarımız çözecekler. Bizler siyasiler olarak hiçbirimiz... Bakın, plakam çalındı diyor Sayın Vekilim, tutanak bile çözecek yetkimiz yok. Devlet sizlersiniz ve devleti sokakta sizler temsil ediyorsunuz, okul müdürüm temsil ediyor, polisim ve emniyet müdürlerim temsil ediyor. Eğer kendisine millet adına yetki verilen bu kurumlar da tekrar şikâyetle millete dönerlerse, bize dönüp yasal boşlukları şikâyet etmeleri lazım, biz düzenleyelim, yapmıyorsak biz kusurluyuz, ama önlerine sunulan imkânları sokakla buluşturmuyorlarsa... Bakın çok rahat söylüyorum, herkes yaşadığı şehirden bu örnekleri verir. Vatandaş karakola gidiyor –belki sizler bilmiyorsunuzdur, duymuş olun- arkadaşların ifadesi şu ve bu çoğunlukta olduğu için, istisna olsa amenna: Vallahi bizim yapacak bir şeyimiz yok, son çıkan Ceza Yasası’yla bizim elimiz kolumuz bağlandı kardeşim, savcıya götürüyoruz, savcı da bırakıyor. Şimdi sokakta insanlarda doğal olarak bir infial hâsıl oluyor. Geçen hafta sizden önce de burada yargı mensuplarımız vardı, kendilerine sorduk, dedik ki: Kamuoyunun böyle böyle bir algılaması var, onlar getiriyorlar, siz bırakıyorsunuz. Tabii ki doğal olarak savcının önünde bir yasa var ve ona şey yapacak. Ama zaman zaman savcılarımızdan da ricamız, kendi yetkilerini daha toplumun menfaatine kullanmaları, maddelere çok sığınmamalarını onlardan da rica ediyoruz. Ama arkadaşlar da diyorlar ki bize: Bize yeteri kadar delille gelmiyor emniyetçi arkadaşlar. Yeteri kadar delil getirmediği zaman, ben mahkemede suçla ilgili bir davranış sergilemem mümkün değil.

Yine sizlerle paylaşalım, okul etraflarında çok rahat değiliz, İnternet kafe denetiminde emniyetin çok yeterli olmadığını düşünüyoruz, bununla ilgili sizle paylaşıyoruz ve inşallah bizden ayrıldıktan sonra sizin de bu konuyla ilgili arkadaşlarla bir hızlı tarama yapacağınızı, yaptıracağınızı düşünüyoruz. Özellikle uyuşturucu tacirlerinin okul etrafında dolanmasını engellemek ve suç aletine çocuğun çabuk ulaşmasını engelleyecek bize bir öneriler sunun, ne yapmamız gerekiyorsa, biz o yasal düzenlemeleri önerelim, onun mücadelesini verelim. 16 yaşında bir çocuk bir silaha bu kadar kolay nasıl ulaşabilir? Ben milletvekiliyim, bugün aramaya çıksam, herhâlde üç günde ancak bulurum birisinden silah. Bir çocuk, sübyan ve öğretmenini vuracak hâle geliyor. Ama, bu haberlerin ve bizim tavırlarımızın çocukların üzerinde şeyi var.

Kayıp çocuk oranlarına, ben de aynı Sayın Milletvekilim gibi dikkat ettim. Bir de yine burada bir haberde yine Mersin’de 500 küsura yaklaştığını söylüyorlar kayıp çocukların. Kayıp çocukları bugüne kadar hiç konuşmamıştık ama, bundan sonra da herhâlde gündemimize alıp bir konuşmamız lazım.

MÜSLÜM SAYLI – Pardon efendim, Mersin’de 500 küsur, mümkün değil efendim.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) – Bütün Türkiye'de 1.500 olunca, biraz abartılı...

BAŞKAN – Mersin işte en çok göç aldığı için... Biz sizden bu CD’yi alacağız. Bir de inşallah emniyetteki anket çalışmaları varsa, onları sizlerden arzu edeceğiz.

Kayıp çocukların şehri Mersin... Pardon yanlış söylemişim “geçen yıl kaybolan 64 çocuktan hiçbir haber alınamadı”

Kayıp çocuklarda bulunma oranı ne kadar Sayın Başkan?

MÜSLÜM SAYLI – Tabii yaşa göre değişiyor, yani kendi şartları içinde. Yani yıllara vurduğumuzda onun bir istatistiğine bakmam lazım.

BAŞKAN – Peki bulunan çocukları nereden bulmuş oluyorsunuz, bulunma oranı içinde çocuğun?..

MÜSLÜM SAYLI – Efendim, bulunma oranı ... Ergenlik çağındaki çocukların aile geçimsizliği ve belli faktörlerden dolayı...

BAŞKAN – Sokağa kaçıyor, yani bir suç örgütüyle ilişkisi yok.

MÜSLÜM SAYLI – Yani, aynı ilde uzun süre, bir hafta, on gün aynı ilde sokakta da yaşayabiliyor veya o ili terk ediyor, bir başka ile gidiyor, orada lokantada, benzeri yerlerde çalışarak hayatını idame ettirmeye çalışıyor. Yani, 18 yaşın altının tümünü çocuk olarak kabul ettiğimizde, 15, 16, 17 yaşında çocuklar, daha çok küçük illerden büyük illere kaçmak suretiyle –yani bir kayıptır bu- orada hayatlarını idame ettirmeye çalışıyorlar.

ÖNER ERGENÇ (Siirt) – Bunların içinde organ mafyasının eline düşen veya ilgili bir şey var mı sizde, size intikal eden?

MÜSLÜM SAYLI – Şu anda çok net bir şeyden söz etmem mümkün değil, araştırılabilir.

BAŞKAN – Peki, katkılarınız için çok teşekkür ediyorum. Biz arkadaşlarımızla toplantıya devam edeceğiz. Uzman arkadaşlarımızdan da bir on dakika müsaade istiyorum, bir karar almamız gerekiyor Komisyonda.

Şimdi birkaç karar alacağız. Bu tabii kurumlarda ulaşmaya çalıştığımız birtakım rakamsal verilerde çok sağlıklı bir yere varamadık, yani bize yani bölgesel ya mıntıkasal . Peki biz ne yapabiliriz dediğimizde, burada uzman arkadaşlar, gerçekten çok kayda değer, güzel bir çalışma ortaya çıkardılar. Ben dün de sizlere sunmuştum, dün çünkü hocamız da buradaydı, hem raporun genel yapısı, ruhu hakkında hem de girecek veriler hakkında istişare etmek için.

Orada arkadaşlarımız TÜİK, Sağlık Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı uzmanlarıyla, sorularına hiç bizim müdahalemiz yok, biz sadece şöyle diyoruz: Sebep-sonuç ilişkisini bizim önümüze sunun. Örnekleme bilimsel olsun, dünya standartlarında olsun, hiç eleştiri bulmayalım. Alacağımız sonuç da, konuşulanlardan, söylenenlerin tekrarı olmasın diye. Onlar kendi aralarında böyle bir çalışma yaptılar, aşağı yukarı bir sürü soru şey oldu. Yalnız sorular şu açıdan hassas: Dün Hocaya teslim ettik, en son onayını verecek, matbaada basılacak –Meclis matbaamız bunu basacak- 50 bin çocuk üzerine bir çalışma yapacaklar, 56 bin sanıyorum çocuk üzerinde bir çalışma yapacaklar. Türkiye’de ilk defa böyle bir çalışma yapılmış olacak ve alınacak sonuçlar Türkiye değerlendirmesini verecek.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) – Kim yapacak bunu dediniz Sayın Başkan?

BAŞKAN – TÜİK, Millî Eğitim Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı.

Bu üçü soruları dün netleştirdiler, Hocaya teslim ettik, hazırlandı gibi. tabii buradaki şeyimiz, gazeteci arkadaşlar “sorular ne” diye falan soruyorlar, komik bir şey. O zaman gazete anketiyle yaparız. Çünkü, biz öyle ki, bu hassasiyeti öyle koruduk ki, öğretmen eliyle bile yaptırmak istemiyoruz anketleri, RAM aracılığıyla, okulun dışında bir kişinin... Buradaki 20 uzman arkadaşı bölgelere böleceğiz, milletvekili arkadaşlarımızın da sorumlu olduğu bölgeler olacak. Çocuk orada okulunda kendi öğretmenine değil, RAM’daki bir görevliyle karşı karşıya gelecek, sanıyorum 180’e karşı. Oradan hem oranlar karşımıza çıkacak, algılaması. Lisede yapacağız sadece, çünkü sorular ilkokul ve ortaokula çok ağır gelen sorular. Bir de dün hocalarımız dediler ki: Zaten bu yaş suçluluk refleksi için ölçülebilen bir yaş değildir, lise 1’den sonradır ki, 15’tir...

ÖNER ERGENÇ (Siirt) – Zaten ilköğretimde son derece düşüktür oranı.

BAŞKAN – Soruları Hoca, Nevzat Tarhan Hoca, uzman arkadaşlar, Millî Eğitim Bakanlığında, onlar da Türk Dil Kurumunun şeyine uyan bir hâle getirecekler, onu çıkaracaklar, Meclis matbaasında basılacak, Millî Eğitim Bakanlığının optik okuyucusunda okunacak ve daha sonra hocalar onu bize yorumlayıp analiz edecekler.

Bu ayak arazide Anadolu’da giderken, diğer ayakta da cezaevi çalışması bu perşembe günü başlayacak. Cezaevi soruları farklı hazırlandı öbür çocuklardan. O da psikolog, pedagog, sosyolog eşliğinde, dört büyük şehirde böyle yapılacak, çok az çocuk olan yerlerde de kurumun içinden bilgi almaya çalışacağız. Çünkü, araziye o kadar insan gönderme mümkün olmayacak. Dün onların kararını verdik. Onun için haklı olarak Mehmet Bey der ki bunun kararını alın. Yani, kamuoyu araştırması kararını alalım. Sonra önümüzdeki haftalarda İlahiyattan bir hocamız gelecek, reklam verenler diyecek.

MEHMET YÜKSEKTEPE (Denizli) – Çok iyi hazırlık yapmak lazım.

BAŞKAN – Çok iyi hazırlık yapmanız lazım evet.

MEHMET YÜKSEKTEPE (Denizli) – Uzmanlarla çalışalım, ciddi şekilde...

BAŞKAN - Uzman arkadaşlar burada akşama kadar, evet çalışmamız lazım.

Ondan sonra da araziye çıkalım artık diyoruz. Araziye çıkışımızda kamuoyu çalışmaları yapılırken biz de kendimize seçeceğimiz örneklemelerle, Mersin bunlardan birisi, vaka oldu, bir İskenderun bunlardan birisi, Trabzon bunlardan birisi. İstanbul’da özellikle üç günlük bir program yapıyoruz. İstanbul’da şu anda gerçekleştiremediğim için şey yapamadım. Arkadaşlardan bir CD hazırlamalarını arz ettim, eğer mümkünse. Çocuğun kendi ağzından, bugüne kadar izlediklerimizde. Hocam diyorum ki, çocuğun kendi ağzından ufak bir CD hazırlatıp nelere karşı kendisinin korunmasını talep eden duygusal bir CD. Bunu niçin yapıyoruz? Şu İstanbul’da, Meclis şu anda itiraz etmedi. Sanıyorum olacak. Dolmabahçe Sarayında bize üç toplantı ve ikram imkânı veriyor. Bunlardan birisini sanatçılarla, birisini köşe yazarlarıyla, birisini de sporcularla değerlendirelim hep birlikte. Ama biz o toplantılarda taraf olmayacağız buradaki gibi. Biz sadece buraya gelen sporcular, köşe yazarları, gazeteciler. Biz orada ev sahipliği yapacağız. Taraf olmamız doğru değil, yönlendirme oluyor. Buraya gelen hocalarımız onlar bize anlattılar bu dehşeti. Tedbir almazsak nereye gideceğimizi. Hocalarımızla onları buluşturalım. Biz sadece açılışını yapalım, CD’de görüntüleri verelim.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) – Dinlediklerimizden birer kişi gelebilir belki. Çok mu olur o zaman? Adliyeden bir kişi gibi. Biz dinledik ya onları, hazır çalışma yapılmış, onlardan da birer kişi.

BAŞKAN – Çokluk azlıkta bir sıkıntımız yok. Köşe yazarları dediğimiz zaman kalabalık bir şey. Ne yapalım ki hem kimseyi kırmayalım hem de bunu gerçekleştirelim. O konuda desteklerinize, fikrinize ihtiyacım var. Her köşe yazarını çağıramayız, çağırmadığımız küsebilir, bundan da biz üzülürüz.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) – Kuruma yazın. Her gazeteye şu amaçla bir toplantı yapılacak, oraya bilirkişiyi yapın, sizin bir yazınızla. Kişiye girdiğimiz zaman alınganlık olabilir. Ama, kuruma yazarsanız…

BAŞKAN – Kurumsal yapalım. Onunla ilgili bir çalışmaya İstanbul Valisi ve İstanbul Millî Eğitim Müdürü bir çalışma yapıyor. Onlar da bizi üç gün ağırlayacaklar. İstanbul’da açılan bir çocuk ıslah evimiz var, onun ziyaretini yaptıracaklar. Millî Eğitim Müdürü, rehberlik öğretmenleriyle birlikte bize İstanbul’la ilgili bir brifing verecek ve arz ettiğiniz diğer çalışmalar.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) – 3 ile 10 Mart arasında bir yurtdışı işi var. Katılmak isterim tabii.

BAŞKAN - Tarih hassasiyetlerini alalım, ona göre program yapalım. Tarihlemeyi yapmadık. Fikirleri de sizinle istişare edeyim. Arkadaşlar şöyle söyleyeyim, burada olmayan arkadaşlara da. Bizim bir aylık bir süremiz kaldı. Herkesin yoğunluğu var. Benim de annem, babam hastanede, ama, ben akşama kadar buradayım. Hiç kimsenin benim başka bir komisyon görevim diye -kayıtlara geçiyor, söylüyorum- başka bir mazereti olması söz konusu değil. Bir aylık bir sürede bu çalışmanın bitmesi lazım. Siz gelmeyebilirsiniz, arkadaşlar, biz zaten buradayız, zaten çalışıyoruz. Nihayetinde hep birlikte bu raporun altına bir imza atacağız. Şimdi buraya hiç gelmemden de bu raporun altına imza atılmış olacak, gelen de imza atmış olacak. Herkes kendi vicdanıyla. Herkes gelmedi diye burada çalışma aksamaz. Arkadaşlarımın manevî katkıları da yeter, yaparız, ama, gönül arzu eder ki, bu katkılar bedenen de olsun. Bir aylık bir süre, bu bir aylık süreyi iyi çalışalım.

Fikir olarak bu davetlerle ilgili sizin kararınıza müracaat ediyorum. Mehmet Bey, mümkünse bütün arkadaşların aynı anda olabileceği tarihi tespit edelim, dışarıda kalan olmasın diye.

Diğer düşüncemi de paylaşmak isterim. Gençlik ve gençlikle ilgili şiddeti konuşurken acaba partilerin gençlik kolları başkanlarını da bir misafir etsek komisyonumuzda ve ortak bir şeyimiz olsa hoş olur mu diye düşündük. Ama, orada da Meclis içi, Meclis dışı gibi kavramlar girdiğinde sıkıntı da hasıl olabilir. Biz iyi bir şey yapalım derken sıkıntı da hasıl olabilir. Onu da fikirlerinize sunuyorum, düşünün.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) – Takdir sizin. Partiler gelebilir de yani. Biz de partinin birer üyesiyiz.

HAKAN TAŞCI (Manisa) – Tüm siyasi partiler olur.

BAŞKAN – 60 küsur tane. Ona da şey yapamıyoruz. Buradaki maksadı aşan bir duruş olursa hem komisyon çalışması gölgede kalır.

MEHMET YÜKSEKTEPE (Denizli) – Ortak deklarasyon noktasında bir sonuca varılacaksak davet edilir, gelebilen herkes gelir.

BAŞKAN – B ir istişare edelim, konuşalım. Bu arada hocamız haftada bir gün buraya gelecek, raporun yazılımına geçiyoruz. Yazılımından kastımız şu: Artık, başlıklarını atıp altlarını doldurmaya başladık. Üç çalışma aynı anda.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) – Hüseyin Hüsnü Tekışık’ı çağırabildik mi Başkanım?

BAŞKAN – Çağıramadık, açacağız, hem gönlünü alacağız hem ağırlayacağız. O aklımda kesinlikle.

Hepinize teşekkür ediyorum ve toplantıyı kapatıyorum.

 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!