Lokmacı barikatı: KKTC’nin KKTC olduğu gün...

Geçen yılın Haziran ayında Moskova’da katıldığım bir “Filistin-İsrail diyalogu”nda, Rusya’nın, Sovyetler Birliği’nden miras aldığı en parlak diplomatlardan biri olan Yuri Vorontsov’u dikkatle dinliyordum.

Haberin Devamı

Vorontsov, İsrail’in Batı Şeria’da Filistinli intihar bombacılarını önlemek gerekçesiyle ördüğü ve aslında İsrail ile bir kurulabilecek bir Filistin devleti arasında sınır oluşturacak olan “duvar”ın anlamsızlığından söz ediyordu.

Tarihteki değişimin duvarları nasıl bir taş yığını halinde diskalifiye ettiğinden örnekler veriyordu. Çin Seddi’nin bile Çin’e yönelik istilaları ve değişimi engelleyemediğini belirtmiş ve İsrail’in ördüğü “duvar”ın hiçbir şey halletmeyeceğini, tam tersine, o “duvar”ın, asıl, insanların zihinleri arasında inşa edildiğini ve karşılıklı düşmanlıkları beslemekten ve bölgede gerginliği arttırmaktan öteye bir değeri olmadığını söylemişti.

Aradan bir ay geçmeden Filistinlilerin füzeleri ve roketleri, duvarın üzerinden aşarak İsrail hedeflerine inmeye başladı. Bir ay sonra, İsrail, Lübnan’a saldırdı. İsrail üzerine, bu kez, sınırın öte yanından Hizbullah füzeleri iner oldu. İsrail’in kuzeyinde onbinlerce insan, bir ay süreyle sığınaklarda yaşadı. Ekonomik hayat da durdu. Ne “duvar”, ne askerlerce korunan “sınırlar”, para etmemişti.

Haberin Devamı

Lokmacı barikatı üzerine günlerdir Türk basınında ve Kıbrıs’ın her iki tarafında yapılan hararetli tartışmalar, bana Vorontsov’un “Çin Seddi” ve “İsrail duvarı” hakkında söylediklerini hatırlattı. Lefkoşa’nın birleşik dönemindeki en önemli ana caddesi olan Ledra’yı bölen duvar ve barikatın, 2007 yılında hiçbir askeri ve “stratejik” değeri olmadığını, hem Ledra Caddesi’nin iki yanında dolaşmış biri olarak, hem de günümüzün gerçeklerine göre kafa çalıştırmaya çalışan biri olarak biliyordum.

Lokmacı barikatı dün söküldü.Beş metrelik, ömrü bir yıl kadar olan demir köprü kaldırıldı. KKTC Cumhurbaşkanı M.Ali Talat, Ankara’nın (hükümet) desteğinde, hem Rum tarafına, hem de atmayı tasarladığı bu adıma karşı çıktığı anlaşılan Türkiye’nin Genelkurmayı’na karşı “siyasi üstünlük” sağladı.

Dünün gelişmesinin en kestirme yorumu, bundan ibarettir.

 

***           ***      ***

 

Haberin Devamı

Talat’ın, Türkiye Genelkurmayı ile karşı karşıya gelmesinde, ikincisinin yaklaşımın kollayan kalemlere bakılırsa, Genelkurmay, “üst geçidin kaldırılmasına ve sınır kapısının açılmasına kategorik olarak karşı çıkmıyor. Bu tür adımların karşılıklılık esasına göre atılması gerektiğini düşünüyor.”

Yani?

Yani, Rum tarafı, bu adıma karşılık vermezse, ki, vermeye yanaşmadığını ortaya koydu, bu adımın atılmaması gerektiğini düşünüyor.

Ancak, bu, aynı zamanda şu anlama geliyor:

  1. Genelkurmay da, Lokmacı barikatının olduğu gibi korunmasının “askeri bir zorunluluk” olduğu kanısında değildir;
  2. Genelkurmay, bu yaklaşımıyla “siyasi ve diplomatik bir kanaat” belirtmiş olmaktadır.

Oysa, bu konuda “siyasi karar”ın ve “diplomatik strateji”nin –eğer Türkiye KKTC’nin bağımsız bir devlet olduğu düşüncesinde ise ve bunca yıldır tanınması için uğraşmışsa- KKTC Cumhurbaşkanı M.Ali Talat’ın elinde olması gerekir.

Haberin Devamı

Nitekim, Talat da, böyle davranmıştır ve doğrusunu yapmıştır.

Peki, ya Rumlar, bu “adım”a karşılık vermezlerse? “Karşılıklılık esası” sağlama alınmadan atılmış bu “adım” boşa gitmiş olmayacak mıdır? Türk tarafı, bir gereksiz “taviz” daha vermiş sayılmayacak mıdır?

Şu “karşılıklılık esası” kavramı, tüm meslek hayatım boyunca işittiğim ve adeta “Kutsal Kitap hükmü”ymüşcesine algılanan bir Türk diplomasi düsturudur. “Karşılıklılık esası”nın herhangi bir “kutsiyeti” olmadığı gibi, bu, genellikle “diplomatik hareketsizlik”, “tıkanmanın sürdürülmesi”, “çözümsüzlüğün esas alınması” ve “statükonun korunması” gibi pozisyonlara “meşru zemin” sağlamaktan öteye bir değer taşımaz.

Haberin Devamı

Eğer, diplomatik hamle üstünlüğünü ele geçirmeyi bir diplomatik strateji kuralı olarak benimserseniz, “karşılıklılık esası”nı da kimi zaman bir kenara bırakırsınız. M.Ali Talat da böyle yapmıştır ve doğru yapmıştır.

 

***           ***    ***

 

M.Ali Talat’ın Lokmacı barikatının yıkılması yolunda attığı adımın, şu an bir karşılık gelmese bile, Rum tarafında, üstelik bir “iç baskı” oluşturacağını, 7 Ocak tarihli

Kıbrıs Rum gazetesi Politis’te Luis İgumenidis imzasıyla yer alan “Ahlaksızlıklar” başlıklı yazıdaki şu satırlardan anlayabilmek mümkün:

Üçlü koalisyon hükümeti, Talat’ın ‘iç çekişlerin ve bahanelerin’ köprüsünü yerle bir ederek, Ledra Caddesi’ndeki barikatı açma kararından dolayı feci şekilde köşeye sıkışmıştır ve  Papadopulos ile Hristofyas’ın bu önemli yeniden yakınlaşma önlemine yanıt vermeyi reddetmelerini haklı göstermek amacıyla ahlaksızlıklara sığınmaktadır. Bizi kapsamlı çözüme ilişkin diyaloğa yaklaştıracak tüm yolları kapatmaya çalışarak, iki toplumun yeniden yakınlaşmasına ve iletişimine yönelik bu önleme de  yanıt  vermemek amacıyla  ‘hayaletlere’, yer altı tünellerine, ‘nişancı askerlere’ atıfta bulunuyorlar. Çünkü mümkün olan tek çözümün, iki bölgeli, iki toplumlu federasyon çözümü olduğunun farkındadırlar ve bundan bucak bucak kaçıyorlar… Çözüm ve yeniden birleşme yönünde çalışma isteksizliklerini bir kez daha vurguluyorlar, çünkü federasyon yerine bölünmeyi tercih ediyorlar… Ancak her şeyi koalisyon hükümetinin omzuna yüklemek haksızlık olacak. Bu ülkede bu tür tarihi anlarda sahneye çağırdıkları bir halk da var. Retçilerin hükümetinin isteksizliğine, yeteneksizliğine veya art niyetine atıfta bulunamayız. Kötülük buradan başlıyor, ancak eğer bu yokuş aşağı inişe karşı durma isteği ve kararlılığı olursa, bunu engelleyecek yöntem de vardır. Eğer halk Ledra’nın açılmasını isterse, ne kadar acımasız olursa olsun hiçbir hükümet halkın iradesini görmezden gelemeyecektir...”

Haberin Devamı

Ledra Caddesi’nin Lefkoşa’nın Türk tarafında kalan barikatın dün ortadan kaldırılması,  Rum yönetiminin günlerdir, M.Ali Talat’ın, karar alma yetkisi bulunmayan, Türk Genelkurmayı’nın altında kalan bir “hiç” olduğu yolundaki beyanlarını da yerle bir etmiş ve Rum yönetiminin altından halıyı çekmiştir.

KKTC, ilan edildiği 1983’ten, çeyrek yüzyıldan beri, hiç dünkü kadar KKTC olmamıştı!

 

Yazarın Tüm Yazıları