17 şiddetindeki türbülansın 250 şiddetindeki duyguları

Alya gözümün önünden gitmiyor.

Gülerek bana bakıyor.

"Bay bay" diyor.

Birileri sufle veriyor:

"Öpücük ver anneye, öpücük."

Veriyor...

* * *

"Buraya kadarmış" diyorum.

Ayşe Arman olarak hayatım son buluyor.

Geride, 1.5 yaşında "sarışın zenci" bir çocuk kalıyor.

40 korumaya rağmen bronzlaşmış bir ten ve kıvır kıvır sarı bukleler.

Kızım aklıma gelince içim acıyor.

İyi ki evden çıkmadan yanına gittim, son bir kez onu öptüm, öptüm, öptüm...

* * *

Uçakta herkes çığlık çığlığa.

"Ayyyyyy, hayıııııır, Amah Allah’ıııııım, eşhedü en la ilahe illalah" gibi sesler duyuluyor.

Daha çok kadınlar bağırıyor, çığlık atıyor. Yanlarında oturanlara sarılıyor, ellerini tutuyorlar. Erkekler ise tuhaf, kafalarını oturdukları koltuğun arkasına yaslamışlar, dehşet içinde, kıpırdamadan, kaskatı öylece önlerine bakıyorlar. Hortlak görmüş gibi suratları, yüz çizgileri keskinleşmiş ama hiç hareket etmiyorlar.

Demek ki, her olayda olduğu gibi uçak kazalarında da, erkeklerin ve kadınların reaksiyonları farklıymış diye düşünüyorum.

Ben mesela daha çok erkek tepkisi veriyormuşum. Ağlamıyorum. Sızlamıyorum. Tanımlayamadığım bir metanet var üzerimde, tevekkül. Teslim oluyorum. Sabırla başıma gelecekleri bekliyorum. Kabulleniyorum.

Başka şansımız mı var?

Yanımda oturan 57 yaşındaki dünya şekeri hanım, "Ayşe, elinizi tutabilir miyim? Çok korkuyorum" diyor, "Tabii" diyorum, böylelikle benden daha fazla korkan biri olduğu için beni korkma hakkım da elimden alınıyor.

Onu teselli etmek için bir şeyler söylüyorum.

Ama o esnada sevgilimi düşünüyorum.

Beyaz çarşafların içinde uyuyan bir erkek. Güzel vücutlu bir erkek.

Aklıma pek çok sevişme karesi geliyor.

Ve "Kadın, ölürken bile seks düşünmüş, inanabiliyor musun!" diyen salaklar.

Ve uçak hızla irtifa kaybediyor.

Hani rüyalarımızda düşeriz ya. Aynen öyle.

Ama bitmiyor. Düşüyoruz, düşüyoruz.

Türbülans 5 şiddetinde beklenirken, biz 17’ye yakalanmışız.

Vay halimize!

* * *

37 yaşında ölüyorum.

36 ölmek için daha iyi yaş mesela. Ya da 35 ya da 39...

Niye 37 ki?

3 ve 7 karaktersiz iki rakam.

Hem şimdi manası var mı THY’nin Dubai’den kalkan uçağının içinde ölmenin?

Yolun ortasında bir yerde, mesela İran’da yere çakılmanın...

Bunlar havada mı patlıyor, önce yere mi çakılıyoruz?.. Hepimiz yanıyor muyuz?.. Yoksa, düşüş hızlandıkça kalpten mi gidiyoruz?..

Sevgilim, sevgilim, ah güzel gözlü sevgilim...

Ben ölüyorum şu anda.

Bensiz sen de üzüleceksin ama tabii toparlayacaksın.

Hatta yeni birini bulacaksın.

Aşık olacaksın filan.

Hemen aşık olur mu acaba?

Toparlanması iyi olur da...

İlk bir yıl içinde aşık olmasa bari!

* * *

"Ölmek istemiyorum" diyor yanımda oturan hanım.

"Ölmeyeceksiniz merak etmeyin" diyorum.

Ama aslında tuhaf geliyor bana bu söylediği, benim onu teselli etmek için söylediğim de tuhaf aslında, böyle bir şey yok, ölme vaktin gelince ölüyorsun, ölümlerden ölüm de beğenemiyorsun, Ercan Bey ister miydi, ona bir İETT otobüsü çarpsın, istemezdi, ama oluyor işte, alın yazısı denilen bir şey var...

Yanımdaki hanım 87 olduğunda da, ölmek istemiyorum diyecek.

Genç yaşlı fark etmiyor ki, hiçbirimiz hiçbir zaman ölmek istemiyoruz.

Ne var ki ölümlüyüz, ölmemiz gerekiyor, koltuklara yapışıp "Burada kalacağım, başka bir yere gitmeyeceğim!" diye yalvarmanın manası yok.

Ve bize bahşedilmiş ölüm şeklini de kabullenmemiz gerekiyor.

O anda anlıyorum ki, uçak kazası, boğulma, yanma, bıçaklanma, yatakta kalp krizi, kanser ... Hepsi aynı aslında. Hepsi makbul yani. "İyi ölüm" diye bir şey yok ya da "kötü ölüm." Zaman izafi bir kavram, hepsinde sona yaklaşırken muhasebe ve yüzleşme oluyor, kaçamıyorsun yani, korku da oluyor, acı da. Yani biri diğerinden daha iyi ya da kötü değil...

* * *

Bir tek şunun farkına varamıyorum: Bu yaşadığım, ölümün kendisi mi, provası mı?

"Mutlaka provasıdır" diye düşünüyorum. Ama biliyorum, gerçeği de olsa da böyle diyeceğim. Program böyle yazılmış.

Şimdi "Alya küçük, ölme zamanı değil" diyorum. Sonra başka bir şey diyeceğim.

Israrla gitmek istemeyeceğim.

Alya.

Alya.

Alya.

Prova değil, gerçeğiyse ne olacak benim karınca besleyen kızıma?

Çok küçük daha.

Allah’tan Oğluşum daha önce öldü, çok daha zor olurdu ona sahip çıkacak birini bulmak.

Aşkım kızım.

Ama yapar bensiz, babası var, teyzesi var, ablası var, büyük anneleri var, Neclası var. Beni hatırlamasa bile, sevgimi hisseder.

Demek ki, ölüm anında bir anne en çok çocuğunu düşünüyor.

Muhtemelen de, en küçükten en büyüğe doğru düşünüyor.

Bu uçak da hálá düşüyor.

Ama Allah’ım teşekkür ediyorum sana, müthiş bir mutluluk bahşettin bana, müthiş adam gönderdin, iyi ki ondan çocuk doğurmuşum, iyi ki bana bu mutluluğu tattırmışın, ölürken bile şükrediyorum sana, anneliği sadece bir buçuk yıl yaşamış olmam bile olağanüstü bir deneyimdi...

* * *

Yine de...

Lütfen düşmesin bu uçak.

Bak yalvarıyorum. Bir daha hiç yalan da söylemeyeceğim. Fakirlere sadaka vereceğim. Zoruna gidiyorsa, Ramazan’da bir daha sevişmem de.

Fantezilerimi de kısıtlayabilirim.

Hadi bitsin artık.

Sağ salim yere inelim. Pilotu alkışlayalım. Toprağı öpelim.

Ben de gideyim şu röportajları yapayım.

"Alya dışında da yazılar yaz!" diyenlerin çenesinden kurtulayım...
Yazarın Tüm Yazıları