“BORCUMUZU..." />“BORCUMUZU..." />

Medyadan : Çeşitli alıntılar

Güncelleme Tarihi:

Medyadan : Çeşitli alıntılar
Oluşturulma Tarihi: Ekim 29, 2006 22:16

Haberin Devamı

/images/100/0x0/55eb565cf018fbb8f8bac917
BORCUMUZU SIFIRLAYACAK NOKTADAYMIŞIZ... Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin artık IMF'den sürekli borç para isteyen bir ülke konumunda olmadığını vurgulayarak, 'Borcumuzu sıfırlayacak noktadayız' dedi” www.acikgazete.com adresindeki AÇIK GAZETE'dendi... (Yanda)

 

 

*

 

Metehan ‘çevirmede başörtüsü taktiği’ diyordu:

 

Haberin Devamı

“Türk insanının zekâsı eğer doğru yolda kullanılabilse bugüne kadar gitmediğimiz ne Ay kalırdı, ne de Mars. Ama başkentte son dönemde alkol kontrolu yapılan trafik çevirmelerinde bazıları, hem de bayanlar öyle bir taktik uyguluyor ki, şeytanın aklına gelecek türden değil. İşte inanılmaz taktik: Alkollü olarak araba kullanan bazı bayanlar halk arasındaki adı çevirme olan trafik polisi kontrol noktasını görünce biraz yavaşlıyor. Hemen torpido gözünde hazır olarak beklettikleri başörtüsünü alıp başlarına geçiriyorlar. Karşısında başörtülü bir bayanı gören polis memuru da bırakın alkol muayenesini, kahramanlarımızı durdurmadan, “Biz alkol muayenesi yapıyorduk. Sizi de alıkoyduk. Kusura bakmayın” deyip uğurluyor.”

 

Nasıl?

 

Nasıl olacak? Bu da ‘laik takiye’ !

 

Sabah, 23 ekim

 

 

*

 

Bir haftalık bir hata! J

 

23 Ekim 2006 Pazartesi günü Akşam’ın üçüncü sayfasında bir ilan:

 

Haberin Devamı

21.10.2006 Cumartesi günü Akşam Gazetesi birinci sayfasında yayınlanan Saat&Saat ilanı teknik bir hatadan dolayı, bir hafta erken yayınlanmıştır. Tüm okuyuculardan özür dileriz. Saat&Saat

 

Merak edip 21 ekim tarihli Akşam’a baktım. Sürmanşette, Saat&Saat tarafından verilen bir küçük ilan… saatlerinizi bir saat geri almayı unutmayın! diyordu.

Bir hafta öncesinden !!!
J

 

 

*

 

Engin Ardıç’ın Türk vampiri Kuddusi başlıklı yazısından:

 

“Otuz yıl boyunca bir kurt adam tarafından kovalanmış olan İbrahim... Cümlesinin sonunu bile getiremedim, filmi fırlattım attım.
Hani var ya, DVD kutularının arka kapağında, genellikle 'olaylar hızla gelişir' diye biten açıklama yazıları...
Laaayn, kurt adam İbrahim'i kovalar mı laaayn? Kovalasa kovalasa Georges'u kovalar, Hans'ı kovalar... Müslüman memleketinde kurt adam olur laayn? Olsa olsa trafik canavarı olur... Müslüman vampirine ıstavroz göstersen korkup kaçacağına alır o ıstavrozu senin bir yerine tıkar laayn! Müslüman vampirinin hayatı bol sarmısaklı geçtiğinden, sarmısak göstermekle tırsacağına 'sumaklı soğan da var mı hemşerim' diye sorar laayn!... diye bağırmak geldi içimden.”

Haberin Devamı

 

Akşam, 23 ekim

 

 

*

Hemen paniğe kapılmayın…

 

Ruhat Mengi okurlarına iyi bayramlar diler ve birkaç gün izin isterken şöyle diyor:

 

Bu arada ben de Bayram’da birkaç gün tatil yaparsam yine hemen ‘Ne oldu’ diye merak etmeyin, hemen sonra tam gaz devam edeceğim…” (Vatan, 23 ekim)

 

Allah ayırmasın çok sevdikleri bu yazarlarından bir gün bile ayrı kalmaya dayanamaz okurları! J

 

 

*

Takvim topu tribüne attı

 

Takvim gazetesi, Türkiye’nin Avrupa yolunda gaza geldiği günlerde logosundaki Türk bayrağının altına Avrupa Birliği’nin mavi bayrağını ve yıldızlarını eklemişti.

 

Ama son zamanlarda rüzgâr döndü, kamuoyu AB’ye kızgın ve karşı… Takvim de AB’ye tepki koyup okur kazanmak, yahut rüzgârı arkasına almak istiyor ama… o bok yiyen AB bayrağı orada duruyor, kaldırsa tükürdüğünü yalamış olacak…

Haberin Devamı

 

Takvim millete soruyor: AB YILRIZLARI gitsin mi, kalsın mı? Evet / Hayır yazın 4122’ye gönderin!

 

Tabii ki sonuç belli: AB yanlıları ‘kalsın’ diye mesaj atacak değil ya… Ayrıca, hiç mesaj gelmese ne yazar, noterden zabıt mı tutacaklar!

 

Sizi uyanıklar sizi!

 

Takvim, 23 ekim

 

 

*

Babaya…

 

‘Ulusalcı’ yazar Demirtaş Ceyhun, Orhan Pamuk’un aldığı Nobel’i ‘Edebi bir değer taşımıyor, ödül Pamuk’a verilen ücrettir’ diyerek son derece terbiyesizce eleştirmişti.

 

Ceyhun’un oğlu Ozan Ceyhun babasının yorumunu yorumladı: ‘Nobel dünya çapında ciddi şekilde değerlendirilen bir ödül. Babamın yazdığı o cümleleri sonuna kadar imzalayacak kişiler bile Nobel’i aldılar…”

Haberin Devamı

 

Star, 23 ekim

 

 

*

 

Baykal’a sosyal-demokrat olduğunu söylemeyin o kendini ulusal-sağcı zannediyor!

 

Sabah’ın 18.sayfasının manşeti:

 

Deniz Baykal ‘Merkez sağ seçmen CHP’ye geliyor’ demiş.

 

Sabah’ın 19.sayfasının manşeti:

 

Yeni MHP, sosyal demokratlarla Alevileri de kucaklayan bir ‘merkez parti’ olmaya hazırlanıyor.

 

Sıkı durun, CHP ile MHP sonunda ortada bir yerde… buluşacak!

 

Sabah, 24 ekim

 

Not: Şaka gibi, diyordu Nazlı Ilıcak. Baykal’ın ‘Sağ CHP’ye yöneliyor’ başlığını eleştirirken ‘Bence başlık yanlış atılmış’ diyordu: ‘CHP sağa yöneliyor, denilmeliydi.’

 

 

*

 

İrtica nerede? diye soruyorlardı. İrtica bunların BEYNİNDE!

 

Haber: “Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, Adalet Bakanı Cemil Çiçek ve Sanayi Bakanı Ali Coşkun bayram tatilini geçirdikleri Alanya’da aileleri ve dostlarıyla tekne turuna çıktılar. 7 saatlik gezi boyunca teknenin alt katında oturan kadın ve çocuklara, kadın garsonlar ikramda bulundu.” (Milliyet, 26 ekim)

 

Vecdi Gönül ve Cemil Çiçek de daha AKP’nin en ılımlı, en aklı başında temsilcileri!

 

 

*

 

Takvim’in gerçekten acelesi varmış…

 

Spot: ‘AS yıldızlarını logomuzdan atalım mı?’ diye sorduk. Onbinlerce (yalancının!) mesaj aldık. İşte sonuç: Yıldızları atın % 96 – Atmayın % 4 ... Biz de attık!

 

Manşet: Al yıldızlarını, ver yıldızlarını

 

 

*

 

Özay Şendir’in anlattığı anekdot dokunaklıydı:

 

Babalar ve bayramlar...

Sene 1978 ya da 79... Şeker ya da kurban, hangisi olduğunu hatırlamıyorum ama bayrama birkaç gün vardı... Gece vakti evin telefonu çaldı. Arayan, babamın çalıştığı fabrikanın gece amiriydi. Terörün zirvede olduğu yıllardı. Ya fabrika işgali ya da cinayet haberi geldi derken, karşımıza başka bir haber çıkmıştı. Bekçiler, bir aşçıyı fabrikadan bir kilogram civarında et çalarken yakalamışlardı. Babam, aşçının serbest bırakılmasını söyleyip, telefonu kapattı. Ertesi akşam yemek masasında bu konu açıldı. Babama, aşçıyı ne yaptığını sordum. O da “Önce neden hırsızlık yaptığını sorsana” dedi. “Nedenmiş” dedim, “Çocuğuna et götürmek için yapmış” dedi... “Sen ne yaptın?” soruma soruyla yanıt verdi. “Sen olsan ne yapardın?” Çocuk aklımla, “Ben olsam maaşına zam yapardım” dedim. Babam, “Ben de aynı şeyi yaptım zaten” dedi. O olayın üzerinden yaklaşık 27 yıl geçti. O aşçı baba hâlâ hayatta mı ve çocuğu ne oldu bilmiyorum... Bana gelince... Büyüdükten sonra, 'acaba o gece babam bana doğru söyledi mi?' diye zaman zaman düşünmedim değil. Nedense bu soruyu babama hâlâ soramıyorum…”

 

Sabah’la Kelebek, 24 ekim

 

 

*

 

Merdi kıptî…

 

Habertürk’ün patronu Ufuk Güldemir bu kez skandallarıyla değil hastalığıyla gündeme gelmeyi başardı. Gazetelere peşpeşe verdiği röportajlardan birinde “28 Şubat’ın güçlü paşalarından Genelkurmay Genel Sekreteri Erol Özkaynak’ı abartılı biçimde överek, sürekli ‘İleride genelkurmay başkanı olmasına kesin gözüyle bakılan’ tanımını kullanıp üst kademeyi rahatsız ettik ve emekli edilmesini sağladık” diyordu. (Star, 24 ekim)

 

Gazetecileri işinden ettiği için eleştirdiğimiz paşaları işinden etmekle övünen bir gazeteci…

 

Çingene… pardon Roman, marifetini söylerken suçunu ikrar edermiş!

 

 

*

 

İlla bir filme benzetecekler!

 

Yollarına çıkan 7 kişiyi öldüren iki sapığın haberini verirken, Star ‘KATİL DOĞANLAR’ diyor: “Katil Doğanlar filmindeki cinayetler de otoyoldaki market ve barlarda işleniyor, o filmde de pompalı tüfek kullanılıyordu…”

 

Bir filme benzemiyorsa, ‘polis-adliye olayı’nın tadı olmaz!

 

Star, 24 ekim

 

*

 

 

Fidel Castro da İstanbullu çıkmaz mı!

 

Fidel Castro’nun 1993 yılında Küba’yı terk eden kızı Alina Fernandez, anılarında Castro’nun dedesinin İstanbullu bir Yahudi olduğunu iddia ediyor. (Radikal, 24 ekim)

 

İeeeeyt!

 

Meşhur bir sabetayistimiz daha oldu! J

 

 

*

 

Bayılıyorum vallahi…

 

Engin Ardıç, İstanbul basınının Mehmet Ağar’a yattığını iddia ettiği yazısında şöyle diyordu:

 

Şehirli gazetecilerin köylü partisinden medet ummaya kalkmaları da bizi çok güldürüyor. Gerçi birçok basın mensubu arkadaşın 'taşra kökenli' olduğu düşünülürse buna da şaşmamak gerekir ama... 'İstanbul'dan iyice intikamlarını almalarını sağlayacak' bir parti henüz kurulmadı.”

 

Ama ekliyordu (ki % 1000 aynı fikirdeyim) :

 

“Oy oranı düşse bile seçimi gene AKP kazanacak.
Kendine göre bir 'dinci burjuvazi' yaratmaya çalıştığı için size ihale mihale de vermeyecek.
Üstelik 'kabuklu bir enayi bulup' gazeteyi de satamayacaksınız, elinizde kalacak.
Çıplak karı resmi basın, aşk yazıları yazın, maç anlatın, yemek tarifi verin, Orhan Pamuk'a çatın, idare edin. Şimdilik başka çare yok.”

 

Akşam, 24 ekim

 

 

*

 

Şef var, kızılderili yok…

 

Şakir Süter ‘Merkez Sağda İnce Hesaplar’ adını verdiği yazı dizisinin ilk gününde, ‘merkez sağda da tedavisi imkansız gibi görünen aynı hastalık var: Şef var, kızılderili yok’ diyordu.

 

Günün başlığı da ‘Siyasette şef çok, Kızılderili yok’ idi. (Akşam, 24 ekim)

 

Eğer o meşhur fıkraya gönderme yapıyorsa, o ‘Şef çok Kızılderili yok’ değil… ‘Şef var, bok yok’ olacaktı, Süter herhalde unuttu! J

 

 

*

 

Ahmet Hakan, parti kurmaya hazırlanan eski İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ali Müfit Gürtuna’ya İSİM ÖNERİLERİ sıralıyordu yazısında:

 

“Gazete ilanlarıyla partisine isim arayan Ali Müfit Gürtuna'ya bir kıyak yapalım ve birkaç isim önerisinde bulunalım:

1- Türban Üstü Şapka Partisi (Amblem olarak Gürtuna'nın eşi Reyhan Hanım'ın bir süre önce 'model' olarak sunduğu türban üstü şapkanın o korkunç silueti kullanılabilir).

2- Seçime Kadar İdare Partisi (Amblem olarak saat kullanılabilir. Saat, seçim iyice yaklaştığında en uygun partiye topluca iltihakı simgeleyecektir).

3- Paramız Var Partisi (Amblem olarak tabii ki bol sıfırlı eski banknotları öneririm. Böylece yeni partinin en büyük kozunun, Gürtuna'nın paraları olduğu yeterince vurgulanmış olacaktır.)

4- Sürekli Gülüş Partisi (Amblem olarak telefon mesajlarındaki gülme işaretini öneriyorum. Böylece Gürtuna'nın her durumda gülümseyerek kazanç elde edeceğini zannetmesine de bir karşılık verilmiş olacaktır.)”

 

Hürriyet, 25 ekim

 

Not: Bu arada Mustafa Mutlu da köşesinde ‘Gürtuna bir an önce parasının kaynağını açıklasın, yoksa dedikodu yaparlar’ diyordu mealen. Doğrudur… Ben zaten hep merak etmişimdir: İstanbul’da son zamanlarda bir dönem de olsa belediye başkanlığı yapanlar (istisnalar var gerçi) maşallah emekli olduktan sonra trilyonlarla oynuyor. Belediye başkanlarını zenginlerden mi seçiyorlar, yoksa benim anlamadığım bir şeyler mi dönüyor! L

 

 

*

 

İki din adamı ama biri adam

 

Bursa-Mudanya Müftüsü Nizamettin Doğan: “Anne, eş ve kız çocuğunuzdan başka bayanlarla tokalaşıp öpüşmeniz caiz değildir. Bunu yaparsanız nikâhınız düşer…”(Hürriyet, 25 ekim)

 

Malatya Şeker Camii’nin Şeker Hoca lakaplı imamı, organlarını bağışladı ve vaazlarıyla cemaatten 20 kişiyi de bağış yapmaya ikna etti. (Sabah, 25 ekim)

 

 

*

Ezme bizi be Mehmet Bey!

 

Mehmet Barlas yazısına şöyle giriyor:

 

“Saddam'ın Kuveyt'i işgali ertesinde ABD'nin başlattığı 43 gün sürecek olan “Çöl Fırtınası “ harekatının 31'inci günündeyiz. 1991 Şubat'ının tam ortası. O akşam Cumhurbaşkanı Özal bizim evde akşam yemeğine davetli. Benim de doğum günüm.
Özal gelmeden önce teknisyenler geldi ve her an Beyaz Saray'la görüşme yapıldığı için, benim çalışma odamdaki telefonlara, şifreli iletişim aygıtları taktılar. Bu aygıtlarla konuşulduğu zaman telefonlar dinlenemiyormuş. Ses dijital simgelere dönüşüyor ve karşı taraftaki aygıt bunların yeniden ses olmasını sağlıyormuş.
Akşam Semra ve Turgut Özal geldiler. Diğer konuklarla sofraya oturuldu. Serhanende Nurettin Çelik, Özal'ın “Benim kader bestem” dediği Zekai Dede'nin “Bin cefa görsem ey sanem” inden girdi Acemaşiran faslına. Özal da fasla katıldı. Bu sırada yukarıda benim çalışma odamda telefon başında bekleyen bir görevli aşağıya geldi ve Özal'a “Beyaz Saray arıyor” dedi.” (Sabah, 25 ekim)

 

Ezme bizi Mehmet Bey yahu, ezme bizim gibi, Serhanende Nurettin Çelik’in Acemaşiran faslına Zekai Dede'nin “Bin cefa görsem ey sanem” inden girdiği yemek masalarındaCumhurbaşkanı’nı ağarlayamayan sıradan gazetecileri!

Sahi şaraplardan ne vardı sofrada?

 

 

*

 

Kenefte buluşmuşlar

 

‘Terör örgütü PKK’nın Kuzey Irak’taki liderlerinden Karayılan, IKDP lideri Barzani’nin kanalı Kurdistan TV’de bir saat propaganda yaptı’ diyen sürmanşet haberin başlığı ‘Barzani’nin ayıbı’ diyor.

 

Sanki Barzani adam da…

 

Bugün, 25 ekim

 

Not: Güneş aynı haberi ‘Çakal-yılan ittifaki’ diye verdi…

 

 

*

 

Perhiz ve turşu suyu

 

K.U. İzmir uçağında hostesi taciz ettiği iddiasıyla sorgulanmış.

 

Hürriyet adamın adını Kamil U. diye yarım gizliyor ama… fotoğrafını yayımlıyor!

Böylece tanıyanlar dışında kimse anlamadı kim olduğunu!
J

 

Hürriyet, 26 ekim

 

 

*

 

Orhan Pamuk satmıyor, Elif Şafak satıyor…

 

Nobel Edebiyat Ödülü alan Orhan Pamuk’un kitapları Türkiye’de satış patlaması yapmamış.

 

Mesela Akmerkez-Remzi’de iki haftada sadece 321 kitap satılmış.

 

Vatan yerli okurun küstüğünü düşünüyor ve satışların düşük seyrini ‘vatandaşın Orhan Pamuk’a tepkisi’ olarak yorumluyor: Soykırım tepkisi Nobel bereketini kesti!

 

Aynı süre içinde, D&R’da ve Pandora’da en çok satan kitap, Elif Şafak’ın romanı Baba ve Piç imiş. (Vatan, 27 ekim)

 

İyi de… Vatan mı yanlış yorumluyor, Orhan Pamuk’u boykot edip Elif Şafak satın alan kitap okurları mı tutarsız?

 

Elif Şafak, Baba ve Piç adlı kitabında ‘Türklüğü alenen tahkir ve teyzif’ ettiği iddiasıyla TCK 301’den mahkemelik olmadı mı?

 

 

*

 

Haftanın bir diğer ‘adam gibi adam’ıydı…

 

Havza’da bir simit fırınında işçiymiş Cemil Kaygısız. Üç oğlu da üniversitede öğrenciymiş. Geçinemiyormuş. Devlet (Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı üzerinden) her sene kömür yardımı yapıyormuş.

 

Bu sene gönderilen kömürü iade etmiş Cemil Bey: Büyük oğlum doktor çıktı, demiş. Artık geçinmek için eskisi kadar zorlanmıyorum. Yardımın benden daha çok ihtiyacı olanlara verilmesini

 

Yarabbim, ne güzel insanlar var!

 

Posta, 27 ekim

 

 

*

 

Bana çok tanıdık geldi bu tarif…

 

Hıncal Uluç’un Ünal Turgut imzalı BİZİM DUVAR’ı muhteşemdi bu hafta:

 

İKİ TÜR İNSAN HER DEVİRDE AYAKTA KALIYOR: İKİYÜZLÜLER VE YÜZSÜZLER!

 

Sabah, 27 ekim

 

 

*

 

İçi boş, söylemesi hoş

 

Bekir Coşkun Türkiye’nin AB macerasının bittiğini iddia ettiği yazısında şöyle diyordu:

 

Ama asıl, Batı uygarlığına koşmak için gericileri iktidara getiren bir ahmaklık…”

 

Hürriyet, 28 ekim

 

 

*

 

Asıl bu ödül neye karşılık?

 

İtalyan medya grubu RCS 2006 uluslararası gazetecilik ödülünü yazar Elif Şafak’a vermiş. (Milliyet, 28 ekim)

 

İyi etmişler de NİYE?

 

301’den davalık diye mi? Bu kadarı yeterli mi ‘Maria Grazzia Cutuli’ ödülünü almak için?

 

Sanki “Orhan Pamuk’a Nobel Ödülü, ‘Bir milyon Ermeni ve otuz bin Kürt öldürüldü’ dediği için verildi” diyenleri haklı çıkarmak ister gibi…

 

 

*

 

Rahşan Affı

 

Sabah’ta Ersan Atar derlemiş:

 

Rehşan (Ecevit) Affı’nın şu ana kadarki faturasını hesaplamış:

 

60 ölü, 220 hırsızlık, 30 cinsel suç…

 

Her 1000 suçludan 25’i tekrar içerideymiş. Tabii birilerinin canını yakarak…

 

 

*

 

YAKIŞTILAR diyor başlık: “Hürriyet’in ‘Köşesini ticari amaçları için kullanıyor’ diye kovduğu Ali Atıf Bir, yolsuzlukla suçlanan Haluk Ulusoy’a iletişim danışmanı oldu.”

 

Vatan, 28 ekim

 

Benim anlamadığım ise başka… Hürriyet’teki yazılarına son verilen Ali Atıf Bir’in, Doğan Grubu’na ait Star TV’de program yapması. Turşu / perhiz meselesi!

 

 

*

 

Dış siyaset kadına emanet, diyor başlık.

 

ABD, İngiltere, İsrail gibi dünya siyasetini yönlendirmeye çalışan ülkelerde dışişlerini artık kadınlar yönetiyor.”

 

Öyle ya, ABD’de Rice, İngiltere’de Becket, Avusturya’da Plassnic, İsrail’de Livni, Yunanistan’da Bakoyanni…

 

Şimdi ‘Acaba dünya bu yüzden mi savaş alanına döndü?’ desem… bana mizojin dersiniz! J

 

Takvim, 28 ekim

 


*

Tek seferde 3.000 kişi

 

Vahap Munyar yazdı. Oyak Genel müdür Yardımcısı Ergün Okur söylemiş:

 

Necmettin Erbakan’ın MSP Genel Başkanı olarak koalisyonlara girdiği dönemlerden birinde, bir gecede İsdemir’e tam 3 bin kişi almışlar.” (Hürriyet, 29 ekim)

 

Hiç şaşmam, dincilerin kadrolaşma gayretlerini de, kendilerinden olanları ihya etme gayretlerini de biliyoruz; Erbakan’ın bunu diğerlerinden daha hayâsızca yaptığından da şüphemiz yok. Tabii ki bir kalemde 3.000 kişi büyük bir rezalet.

 

Ama benim merak ettiğim bir şey var: Erbakan’ın başbakan yardımcısı olduğu söz konusu hükümetin bir de başbakanı vardı, değil mi? O kimdi?

 

Ecevit mi Demirel mi? Bu suçun ortağı olan hangisidir?



*

 

27 katın 19’u kaçak olur mu yahu!

 

Şişli’de inşası tamamlanmak üzere olan ve ‘ünlülerin’ daire aldığı Boğaz manzaları Kempinski Residences Astoria’nın 19 katı ruhsatsız çıkmış. (Sabah, 29 ekim)

 

19 ruhsatsız kat… Peki tamamı ne kadarmış? 27 kat…

 

Yani habere göre 8 kat için ruhsat almışlar, 27 kat çıkmışlar öyle mi?

 

Üç ihtimal:

 

(1) Haberde bir yanlışlık var
(2) Belediye kör
(3) Belediye rüşvetçi…


*


25 yılın en iyi 10 romanı bu mudur yani?


Vatan’ın Pazar ilavesinin teşkil ettiği bir jüri, ‘Son 25 senenin en iyi 10 Türk romanı’ diye bir liste belirlemiş.

 

Önce jüri:

 

Handan İnci, Mimar Sinan Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı öğretim görevlisi
Yıldız Ecevit, Edebiyat araştırmacısı – Yazar
Okay Gönensin, Vatan gazetesi yazarı, VatanKitap yayın danışmanı
Sırma Köksal, Everest yayınları editörü
Zeki Coşkun, Radikal gazetesi köşe yazarı - Kitap eki yazarı
Semih Gümüş, Radikal gazetesi yazarı - Edebiyat eleştirmeni – Yazar

Sonra seçtikleri 10 roman (sırasız) :

 

Sevgili Arsız Ölüm, Latife Tekin

Puslu Kıtalar Atlası, İhsan Oktay Anar

Cevdet Bey ve Oğulları, Orhan Pamuk

Kara Kitap, Orhan Pamuk

Hayır, Adalet Ağaoğlu

Cehennem Kraliçesi, Selim İleri

Uykuların Doğusu, Hasan Ali Topbaş

Benim Adım Kırmızı, Orhan Pamuk

Yere Düşen Dualar, Sema Kaygusuz

Kılavuz, Bilge Karası

 

Vatan-Pazar, 29 ekim

 


*


En azından cesedimizle ilgilenecekler

İstanbul Valiliği İstanbul’da 7.2’lik depreme göre planlanmış bir tatbikat başlattı.

 

Depremde okullar, köprüler, yollar, hastaneler yıkılmasın, yüz binlerle insan ölmesin diye yedi senedir doğru dürüst hazırlık yapılmıyor.

‘Cenazeyi kaldırma’ tatbikatına da şükretmek lazım!

Gazeteler, 29 ekim

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!