Cerrahgil Şirketler Grubu’nun patronu Eşref Cerrahoğlu 35 yıllık karısını terk..." />Cerrahgil Şirketler Grubu’nun patronu Eşref Cerrahoğlu 35 yıllık karısını terk..." />

Magazin konuları (Medyadan alıntı)

Güncelleme Tarihi:

Magazin konuları (Medyadan alıntı)
Oluşturulma Tarihi: Eylül 24, 2006 19:47

Haberin Devamı

Cerrahgil Şirketler Grubu’nun patronu Eşref Cerrahoğlu 35 yıllık karısını terk edip bir otele yerleşmiş. İddialara göre, ellisinden sonra (yaşı 58) azmasının sebebi evin genç ve güzel Bulgar hizmetçisişmiş. (Bulgar dedikleri kadının adı Bahdegül Abdullah, yani Bulgaristanlı Türk...)

 

Şimdi, ailenizin gazetesi Şok’un bu habere kattığı salçaya gelelim, çünkü muhteşem, buram buram ‘masa başında uydurma’ kokuyor çünkü...

 

Şok diyor ki ‘Sosyetik arkadaşları, 35 yıllık kocası Eşref Cerrahoğlu’nu Bulgar hizmetçi Bahdegül’e kaptıran (eşi) Fulya Hanım’ı daha önce (sık sık) uyarmış...”

Haberin Devamı

 

Haber şöyle:

 

Sütun gibi vücudu var

 

“Manken gibi fiziği olan Bahdegül’ü evde gören sosyetik hanım arkadaşları Fulya Cerrahoğlu’na ‘Sütun vücutlu, pembe tenli, bakmaya doyulmayacak kadar güzel bir kadını yatılı olarak evinde çalıştırıyorsun. Bu büyük bir hata. Ayol bu lokum gibi kadın senin kocanın aklını başından alır, onu mıknatıs gibi kendine çeker. Adamın eli ayağı birbirine dolanır. Hiç insan bu kadar genç ve güzel hizmetçiyi evinde barındırır mı? Eğer eşini hizmetçiye kaptırmak istemiyorsan onu hemen sepetle’ demiş.”

 

Bitmedi, devamı da güzel:

 

“Fulya Hanım arkadaşlarının bu uyarılarını eşine söyleyince hep birlikte gülmüşler. Hatta 56 yaşındaki Fulya Cerrahoğlu, her Avrupa seyahatinden çok sevdiği Bulgar hizmetçi Bahdegül’e hediye olarak kıyafetler getiriyormuş. 35 yıllık evliliğine ve eşine çok güvenen Fulya Cerrahoğlu bir yerde kendi elleriyle kadını süsleyip püsleyip ortalığa salmış...” (Şok, 18 eylül)

 

Nasıl ama, senaryo muhteşem değil mi?

Haberin Devamı

 

 

*

 

Güzel memleketim, canım insanlarım...

 

Edirneli Emine Teyze (yaşı 76 imiş maşallah) sıcakta fenalaşıp bayılmış, komşuları hemen Hızır Acil’i aramış. Gözlerini açıp da karşısında polisi gören Emine Teyze derhal gelinini harcamış:

 

- Tansiyorum yüksek ve şeker hastasıyım. Gelinim bunu bilmesine rağmen sürekli yağlı yemekler yaparak beni öldürmek istiyor. Gelinimden şikayetçiyim. N’olur beni kurtarın!

Vallahi ben inanırım, olur mu olur!

Posta, 18 eylül



*

Replik


Telegol programında “Asıl adım Adnan Menderes, ama kullanmıyorum” diyen Adnan Aybaba’ya, Ziya Şengül’ün cevabı:

 

- O zaman sana Allah rahmet eylesin!

 

Hürriyet-Kelebek, 19 eylül

 

 

*

 

Bilimadamı

 

Mehmet Ali Erbil evinde magazin ve televizyon gazetecilerini topluyor: Hürriyet, Akşam, Vatan, Kanal D ve Kanal 1’in magazin müdürleriyle Cengiz Semercioğlu, Mesut Yar ve Seda Sayan. Bir de ... Ali Atıf Bir. Hürriyet’in yazarı, televizyon dizi oyuncusu ve, asli işi Bahçeşehir Üniversitesi İletişim Fakültesi dekanı!

Haberin Devamı

 

Hürriyet-Kelebek, 19 eylül

 

 

*

 

Derviş hesabı, sırayla…

 

Cengiz Semercioğlu’ndan okudum:

 

“Muhtar yalısındayken kafasını bir kaldırmış, karşısında bir kamera ve muhabir. Şaka gibi ama gerçek bir olay. Geçenlerde de Muhtar’ın olmadığı saatte yalının önüne tekneyle gelen muhabirler evin içini dakikalarca çekmişler... Bu özel hayata müdahale falan değil, düpedüz iğfal...” (Hürriyet-Kelebek, 19 eylül)

 

Cengiz, eğer paparazzi saldırısına uğradı diye Reha Muhtar’a acıyacağımızı sanıyorsa, yanılıyor!

 

 

*

 

Memlekete yok belki ama…

 

Ayvalık’taki evinin havuzunda üstsüz yüzerken fotoğraı çekilen ve yayımlanan Hülya Avşar “O görüntünün memlekete faydası var mı!” diye tepki göstermiş. (Hürriyet-Kelebek, 19 eylül)

Haberin Devamı

 

Memlekete faydası yok, ama... birçok vatandaşa olmuştur! J

 

 

*

 

Bir salçalama vakası daha

 

Haftanın bir diğer muhteşem haberi

 

Çin’de 40 yaşındaki bir hastaya, 22 yaşındaki bir ölüden alının penis nakledildi. Ama bu ilk ‘penis nakli’ denemesi başarısız oldu.

 

Gazeteler haberi farklı şekilde verdi, Hürriyet’e göre ‘bir ölünün penisiyle yaşama fikri’ hastayı bunalıma sokmuştu, yani başarısızlığın sebebi ‘psikolojik’ idi. ‘Zaten adamın karısı da bu durumdan rahatsızdı’ diyordu Hürriyet’in haberi. (19 eylül)

 

Sabah, muhtemelen bu son cümleyi biraz ‘salçalamış’ ve haberi: “Karısı ‘ben başka erkeğin penisini istemem’ deyince, ameliyatla nakledilen penis tekrar kesildi” diyordu. (19 eylül)

Haberin Devamı

 

 

*

 

Bunu tasarlayanı derhal ortadan kaldırın!

/images/100/0x0/55eadefff018fbb8f89c0489

 

Tasarı Moda Kursları'nın öğrencileri, gazete sayfalarından yola çıkarak hazırladıkları tasarımları önceki gün Yıldız Sarayı'nda ünlü mankenlerin katıldığı bir defileyle sergiledi” diyordu Milliyet’in haberi. (19 eylül)

 

Diğer tasarımları bilmem. Güzide Duran’ın tanıttığı, yanda fotoğrafını gördüğünüz sarı ve kırmızı kartla bezeli futbol topu şeklindeki bir etek ve omuzlarına kale fileti atılmış, futbol sahası şeklindeki yeşil büstiyeri tasarlayan kursiyer öğrenciyle rehber öğretmeninin derhal ‘itlaf edilmesini’ (J) öneriyorum, bunlar yarın yanlışlıkla modacı filan diye çıkar karşımıza sonra...

 

 

*

 

Kurt köpeği gibi meslektaşlarım, hiç bir şey kaçmıyor gözlerinden!

 

Oyuncu Arzu Yanardağ, bir televizyon programında ayrıldığı kocasından bahsederek ‘kokain kullanıyordu’ deyince, polis bu açıklamayı ihbar kabul ederek Ali Serter’i gözaltına almış.

 

Haberin son cümlesi: (Doktor kontrolünden) “... sonra tekrar Emniyet’e getirilen Serter’in ellerinin cebinde olması dikkat çekti.” (Sabah, 20 eylül)

 

Nasıl da yakalamışlar vallahi!

 

 

*

 

Ço-Dü-Ün-Der

 

Geçen sene bebeğini düşüren ve halen 4 aylık hamile olan Gülben Ergen, dokuz aylık bebeğini kaybeden Seren Serengil’i arayınca, iki ‘ünlü’ arasındaki kırgınlık son bulmuş ve bu haber biz sevenlerini büyük sevince gaaaark etmişti. (Gazeteler, 19 eylül)

 

Bugün de öğreniyoruz ki daha önce bebeğini düşüren ve halen 5 aylık gebe olan Aşkın Nur Yengi de Seren’i arayıp üzüntüsünü söylemiş. (Sabah’la Günaydın, 20 eylül)

 

Ço-Dü-Ün-Der’in kuruluşu yakındır!

 

 

*

 

Bu söylediğimi bir kenara yazın...

/images/100/0x0/55eadefff018fbb8f89c048b

 

Güniz Akkuş diye bir kadın çıktı ortaya. Polislikten atılma. Çete kurduğu, tehditle haraç topladığı iddialarıyla tutuklu. Basın, genç ve havalı bir kadın olduğu için çok ilgilendi ve ‘hanımağa’ adını taktı.

 

Bu kadın dün Türkiye’nin en büyük gazetesinin manşetindeydi. Hanımağa pozundaki fotoğrafıyla. (yanda)

 

Bu Güniz Akkuş adlı kadının aklı fikri şöhret olmakta, bunun için bir iki sene hapis yatmaya razı: bu yolla ‘ünlü’ olmak ve dizi filmlerde rol almak istiyor. Medya da ekmeğine yağ sürüyor.

 

Çok yakında bu çeteci-polis güzelini, şöyle ‘Türk Laura Croft’u’ pozunda, bir medya-polis dizisinde baş rol oynarken görürseniz hiç şaşmayın!

 

 

*

 

Babaları da…

 

Ali Sami Yen Stadı’nda oynanan GS-Beşiktaş maçında, GS locasında bulunanlara (mesela Reina’nın sahibi Mehmet Koçarslan, Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, Hürriyet-Kelebek yazarı Kubilay Keskin, mesela Hülya Avşar’ın şeyi, henüz durumu tam belli olmayan sevgilisi ‘Ambiyans’ Ali’ye) maç boyunca suşi servisi yapılmış. (Hürriyet-Kelebek, 20 eylül)

 

Bunların babaları da Ali Sami Yen tribününde suşi yerdi!

 

 

*

 

Elif Şafak’ın kızı yine de şanslıymış

 

Gazeteci-yazar Elif Şafak erken doğum yaptı. Şafak, Milliyet’teki röportajında, kızına neden “Şehrazat Zelda” ismini verdiklerini şöyle anlatıyor:

 

Soru: İsmine nasıl karar verdiniz?

Aslında bebeği görmeden ona isim koyma fikri bize doğru gelmedi. İnsanlarla isimlerin buluştuğu gibi bir hissim vardır benim. Onu görünce, bu 'Şehrazat' dedik...

Şehrazat (kelime anlamı = şehir kızı) Binbir Gece Masalları’nın kahramanıdır. Karısı tarafından aldatılan Halife kadınlardan nefret etmiş, her gün bir kadınla evlenmekte, gece, gerdekten sonra kadını idam ettirmektedir. Sadrazam’ın güzel kızı Şehrazat bu katliama bir son vermek için gönüllü olur, Halife ile evlenir ve ona ilk gece bir masal anlatır, ama sonunu getirmez. Halife masalın arkasını o kadar merak eder ki, Şehrazat’ı öldürtemez. Bu küçük hile 1.001 gece sürer, Şehrazat her gece bir ‘arkası yarın’ anlatır. Sonunda, kanlı Halife pes eder ve Şehrazat’ı karısı olarak alıkoyar, hayatını bağışlar... Bu masal Maurice Ravel’in, Nikolaï Rimski-Korsakov’un bestelerine konu olmuş, Jules Supervielle tarafından sahneye konmuş, Pierre Badel tarafından filmi çekilmiştir. (Adı bir de gökcismine verilmiştir bu arada.)

 

Elif Şafak, kucağına aldığı kızına bakıp da ‘Bu Şehrazat’ derken, ne düşündü, kimi düşündü acaba?

 

Neyse, devam edelim...

 

Soru: İkinci ismi olan Zelda...

Zelda anestezi sırasındaki saçmalamalarım üzerine kurulu. Ayılırken anestezi uzmanına Fitzgerald'ın "Muhteşem Gatsby"sini anlatmışım. Böyle olunca kızımıza yazarın eşinin ismini de verdik. (Milliyet, 20 eylül)

 

Küçük kız ucuz kurtulmuş... entel annesi anestezi uzmanına Pisagor’dan bahsetseydi kazayla, adı ‘Şehrazat Deinono’ olacaktı!

 

 

*

 

Mehmet Güler ‘Reytingin zirvesini diziler parselledi’ diyor. (Vatan, 20 eylül)

 

Mesela 18 eylül akşamı toplamda da, AB grubu seyircide de ilk 5 sırayı diziler almış.

 

Başka bir şey yok ki televizyonlarda!

 

Not: Bu arada, uzun mücadelelerden sonra ‘rayting’ lafının yerine ‘reyting’ demeye başladık nihayet.

 

 

*

 

Muhteşem Okşan Abla’dan muhteşem bir rüya tabiri

 

Cavit rumuzlu okurun rüyası:

 

“Rüyamda hoşlandığım kızı gördüm ama biz kulübe gibi bir yerde yaşıyorduk. Anneme sordum ve onu gözlemeye başladık. (...) Sonra annemi ve babamı gördüm. Babam annemin canını yakıyordu ve annem mahrem yeri açık bir biçimde yatıyordu ve ben her tarafını görüyordum. Babam annemi tartakladıkça ben müdahale etmek istiyor ama başaramıyordum. Ağabeyim geldi yanımıza ama annem hiçbir yerini kapatmıyor. Babam da annemin hala yüzüne ve kulaklarına vuruyor, onun canını yakıyordu. Sonra uyandım. Oldukça değişik bir rüyaydı, bu tarz rüyalar sık görmem o nedenle etkilendim...”

 

Okşan Abla, benim bir tanecik Okşan Ablam ‘Evladım, çocuğum, oğlum, sen kaç yaşındasın bilmiyorum ama Oedipus kampleksin tavana vurmuş, kudurmak üzeresin, annenin canını ve mahrem malını kurtarmak için, bir an önce iyi bir frödyen psikiyatra görün’ diyeceğine, bu sapık rüyayı yorumluyor:

 

“Rüyanız hoşlandığınız kızın bazı gizli yönlerini araştıracağınıza ve ortaya çıkaracağınıza işaret etmektedir. Yakında bir seyahate çıkarak eski dostlarınızla bir araya gelecek ya da haberleşeceksiniz. Dünya hayatının geçiciliğine yürekten inanmış (haydaaa!) ve kendinizi ahrete veren, bu arada dünyanın hakkını da dünyaya veren bir insan olduğunuz rüyanızdan anlaşılıyor. (Bu rüyadan öbür dünyaya inanan bir mü’min olduğunu nasıl anladı yahu?) Babanız annenize bir konuda iyilik ve yardımda bulacak (seve seve!) ve anneniz içinde bulunduğu sıkıntılardan kurtulacak. Ayrıca annenizin güzel ve makbul işler yaptığı da rüyanızdan anlaşılıyor.” (Şok, 20 eylül)

 

 

*

 

Sen de mi yazdın bir şiir !

 

Şok biliyorsunuz şair ruhlu okurlarının şiirlerine yer verir. Bir tane seçtim sizin için, hemi de Davut Vayvaylı imzalı...

 

Ah İstanbul / Sen aynı / Bense darmadağan

Bedenim Haliç kenarında / Ruhum Beyoğlu’nda

Ah İstanbul / Sen aynı / Bense darmadağan

Sultanahmet / Karaköy / Kasımpaşa / Hiç değişmedin

 

Ah İstanbul / Bense darmadağan / Sense aynı İstanbul

 

Sevdiniz değil mi? Davut Vayvaylı’dan böyle güzel şiirler görürsem yine sizinle paylaşırım.

 

Vay vay vay vay!

 

 

*

 

Tuhaf bir memlemet!

 

Adanalı baba, 20 yaşındaki kızının 45 yaşında bir adamla evlenmesine karşı çıkmış, dinletememiş.

 

Kızının nikâhının kıyıldığı gün, baba Mevlit okutmuş, ‘Kızım benim gözümde öldü...’ diyor. (Hürriyet, 21 eylül)

 

 

*

 

Tuhaf bir dünya!

 

Sırbistan’da bir hastanenen acil servisinde görevli iki doktor ‘cenaze levazımı satan dükkânlardan rüşvet alarak hastaları ölüme terkettikleri’ iddiasıyla dava açıldı. (Hürriyet, 21 eylül)

 

 

*

 

Bunun adı gazetecilik!

 

Yönetmen Mustafa Altıoklar ile oyuncu Nehir Erdoğan birlikteymiş. Magazin gazetecilerine yakalanmışlar. Kelebek anlatıyor:

 

“Ünlü çift gazetecileri atlatmak için İstanbul turuna çıktı. Bebek’ten Kadıköy’e geçen ikili Fenerbahçe Stadyumu’nun önündeki trafik ışıklarında gazetecilere yakalandılar. Fotoğraflarının çekilmesinin ardından ikili, Pendik, Maltepe, Bağdat Caddesi, Etiler’i dolaştı. Kovalamaca çiftin Arnavutköy’deki özel güvenlikli bir siteye girişiyle son buldu. (Hürriyet-Kelebek, 22 eylül)

 

Ne av olmak isterdim, ne avcı. Ne kaçan ne kovalanan.

 

Böyle şöhretin de içine tüküreyim, böyle gazeteciliğin de…

 

 

*

 

70 milyonun bildiğini itiraf etmek

 

Bikinili yakalanmayı da, frikik vermeyi de, dekolte giymeyi de seviyorum. Magazini saviyorum. Ben magazinsiz yapamam” demiş Hülya Avşar.

 

Buraya kadar bilmedik bir şey yok.

 

Sonraki cümle çok komik: “Ama seviyeli magazin!”

 

Hürriyet-Kelebek, 22 eylül

 

 

*

 

Kimsenin merak etmediğini itiraf etmek

 

Şahsen heteroseksüelim. Hiç zannetmiyorum ya belli olmaz belki bir kadınla aşka düşerim, ileride biseksüel ya da lezbiyen olmayı da seçebilirim. Bunun yanında 34 yaşında bir kadınım. Ve uzun yıllardır bâkire mâkire, çok şükür, değilim diyor ‘sevis aracı canavarı’ Ebru Çapa.

 

Hürriyet-Kelebek, 22 eylül

 

 

*

 

Biseksüel buysa homoseksüel kimdir?

Reha Muhtar’ın sayfasında (köşe değil sayfa, kendisi böyle diyor) KİMLER BİSEKSÜEL diye bir yazı. Bir doktora sorarak ‘Bir erkeğin biseksüel olduğu nasıl anlaşılır’ sualine cevah arıyorlar:

 

- Hemcinsleriyle çok zaman geçiriyorsa
- Çıplak erkek resmine ısrarlı ve uzun süreli bakıyorsa
- Gözleriyle hemcinslerini süzüyorsa… O zaman dikkat!

Reha Muhtar’a ve aynı doktora bir soru: Biseksüel erkekler böyle teşhis ediliyorsa, bir erkeğin homoseksüel olduğunu nasıl anlıyorsunuz?

Vatan, 22 eylül


*

 

Kıyak tam budur işte!

Sık sık yazarım, ‘kıyak’ lafını kullananlara itiraz ederim ya, ‘ne anlama geldiğin bilmeden yazıyorsunuz, ayıp oluyor’ diye. Ve her seferinde ‘kıyak’ ne demektir, anlatmaya çalışıyorum.


İlk defa ‘kıyak’ kelimesinin doğru ve yerinde kullanıldığı bir haber gördüm, onu da aktarayım:

 

Arkadaştan Güzel kıyak

 

Manken Ebru Güzel, geçen yıl Alican Duran'dan ayrıldığından beri çok mutsuzdu. Duran'ın da bu konuda güzel mankenden aşağı kalır yanı yoktu. Her ikisi de barışmak için can atmasına rağmen ilk adımı karşıdan bekliyordu. Arkadaşları Tuğba Karaca ve eşi Cömert Küce araya girdi de bu ayrılık son buldu… (Takvim-Saklambaç, 22 eylül)

 

Tamam, kıyak tam budur işte!

 

 

*

 

Hem tepemize çıkar, hem de alay et!..

/images/100/0x0/55eadefff018fbb8f89c048d

 

Günaydın’ın manşeti ELİNE MAKASI ALAN MODACI KESİLDİ diyordu, haklı olarak:

 

“Modacı enflasyonu çığ gibi büyüyor. Ev hanımları, eski mankenler ve sosyetik güzeller birbirleriyle yarışıyor. Kağıda iki model çizen ‘modacıyım’ diyor…” (Sabah’la Günaydın, 23 eylül)

 

Bir de liste vermişler:

 

Peynirci Taciroğlu’nun karısı Nedret Hanım, Ali Şen’in gelini Aslı Hanım, Roman mağazalarının sahibinin eşi Ayşegül Hanım, Süzerler’in kızı Enci Teker, Erdal Acar’ın eşi eski Türkiye güzellerinden Emel Acar, ‘sosyetik güzel’ Siren Ertan ve tabii ki Helin Avşar…

 

(Not: Ahmet Cumalı Posta’daki köşesinde yandaki fotoğrafını kullandığı Siren Ertan için ‘yine gecenin en rüküş kadınıydı’ diyordu. Ne dersiniz, haksızlık mı etmiş? Posta, 23 eylül)

 

Günaydın, koca parasıyla modacı kesilen bu ‘sosyetikler’i eleştirmekte haklı da… yanlış mı hatırlıyorum, bir hafta kadar önce, aşağıdaki haberi Günaydın’da okumamış mıydık acaba?

 

Bu kez podyumun arkasında yer aldı

İş adamı Erdal Acar'ın eşi, eski manken Emel Acar çocukluk hayalini gerçekleştirdi. Tasarımcılığa soyunan eski manken, 500 davetlinin katılımıyla ilk defilesini önceki akşam Çırağan Sarayı'nda verdi.

Podyumların eski mankeni, moda dünyasının yeni tasarımcısı Emel Acar, önceki akşam yeni mesleğinde iddialı olduğunu herkese gösterdi. İş adamı Erdal Acar'ın eşi Emel Acar, ilk defilesi 'Emel Acar Haute Couture 2006-2007'yi önceki akşam Çırağan Sarayı'nda düzenlediği defile ile tanıttı. (Sabah’la Günaydın, 15 eylül)

 

Hasılı, hem ‘bunları’ tepemize çıkarıyorsunuz, hem de eleştiriyorsunuz!

 

*

 

Yüksel Aytuğ’un ZAPTİYE kutusundan:

 

Zap'tiye

Son dönemde karısını terk edip, genç sevgililere kaçan kocalar için sıkı bir bahane üretildi:
'Viagra çıktı, böyle oldu!..' Geçen hafta gazetelerin yaşam ve sağlık sayfalarına bir başka araştırmanın sonucu yansıdı: 'Andropozdaki erkek daha çok aldatıyor!' Sevgili hemcinslerim, siz yeter ki aldatmak isteyin, bahane öyle çok ki!..

 

(Sabah’la Günaydın, 23 eylül)

 

 

*

 

Reha Muhtar’ın bir yazısının giriş cümlesi:

 

“Söylediklerinin çoğuna inanmak güç… Ama kabul etmeliyim ki, söylediği her şey olay olan Yalçın Küçük’un (evet ‘un’) sosyolojik karışımları müthiş ilginç…” (Vatan, 23 eylül)

 

Söylediklerinin çoğuna inanmak güç… Ama kabul etmeliyim ki, söylediği her şey olay olan Reha Muntar’un sosyolojik karışımları müthiş ilginç…

 

 

*

 

Hayırlısıyla!..

 

Beş aylık hamileymiş Gülben Ergen, hamileliğini internette anlattı, diyor haber. (Hürriyet-Kelebek, 22 eylül)

(Çocuğumu bir kere daha tehlikeye atmamak için…) ‘Beni üzeceklerle görüşmüyorum, diyormuş Gülben Ergen. (Sabah, 22 eylül)

 

Gülben Ergen, eşiyle ve 5 aylık göbeğiyle Boğaz turu atmış, “Evimde inzivaya çekildim” demiş… (Güneş, 23 eylül)

 

Şu Gülben kız hayırlısıyla bir doğum yapsa da, o da kurtulsa biz de kurtulsak!..

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!