Aile planlaması değil, doğuma prim

SAĞLIK Bakanı 6. çocuktan sonra eşinin tüplerini bağlattı; hem de gizlice hastane kayıtlarına giriş yapmadan, malzeme teminini kendi sağlayarak.

Haberin Devamı

Hürriyet Gazetesi haber yapınca da 'Hasta Hakları'ndan dem vurdu. Hastane kaydı olmaksızın devletin hastanesinde işlem yapmaya, dışarıdan malzeme getirmeye herhalde kendi personeli bir hekim kişisel cabası ile yeltenseydi, onu mutlaka hırsızlıkla, bıçak parası almakla suçlayacaktı. Neyse ki konu bu değil. Yaklaşık 1 yıldır Sağlık Bakanı Aile Planlaması dolayısıyla tüp bağlama işlemini desteklemiyor; öyle ki tüp bağlama işlemi 148 YTL ücrete tabi, Sağlık Karnesi olanların bile bu parayı yatırmaları zorunlu!

3. kez sezaryen operasyonu olan, sonraki gebelik ve doğum yönünden yaşamsal tehlike taşıyan hastanın tüpü, her iki eş imza ve onay vermiş olsa bile, ancak ve ancak 3 imzalı heyet raporları çıkarsa ücretten muaf tutuluyor. Bu durum aile planlamasına teşvik değil, çok doğuma prim vermek anlamına gelmektedir. Bir kadın doğum uzmanı olarak bunları size aktarmayı meslek onuru olarak görev biliyorum.

Haberin Devamı

Dr. A.G.

GÜNÜN SÖZÜ

"Adana'da kazanılan paranın vergisinin bile %5'i İstanbul'a ödeniyor. Biz de önemli bir gelirden yoksun oluyoruz. Bu yanlışın düzelmesi gerekiyor."

(Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Aytaç Durak)

Manisa'daki 'ballı börek' ve hukuk

MANİSA Ortak Girişim Grubu, bundan bir süre önce TBMM Başkanı Bülent Arınç'ın da desteği ile Manisa Pamuklu Mensucat Fabrikası'nı Özelleştirme İdaresi'nden 3 milyon 750 bin dolara, yani 5 milyon YTL'ye satın aldı.

Girişim Grubu 53 ortaklı; bunlar arasında belediye, ziraat, esnaf odaları bulunuyor. Altı kurumun pay oranı ise %5.

Fabrika arazisinin tümü 145 bin m2; bunun 90 bin m2'sine Özelleştirme İdaresi özel imar düzenlemesi yaptırdı; Girişim Grubu'na öyle verdi.

'Ballı börek'i gündeme getiren Cumhuriyet'ten Hikmet Çetinkaya köşesinde ilginç bir noktaya değiniyor:

"Fabrikanın hurdacıları alıcılar tarafından 900 milyara satıldı, 160 milyar lira KDV devlete ödenmedi. Ayrıca kurumun devletten 50 milyar alacağı, geçmiş yıllara ilişkin bilanço üzerinden 40 trilyon lira kaybı bulunuyordu. Bu ne demekti? Şirket, 40 trilyon kâr edene dek devlete bir kuruş bile vergi ödemeyecekti. Türkiye bir vurgun ve kapkaç düzeni miydi?"

Ama en acı tabloyu CHP Manisa Milletvekili Hasan Özen anlatıyor:

"Başbakan Erdoğan'ın yolsuzluk damarlarını kestik açıklaması gerçeği yansıtmıyor. Kestikleri damarları kendi yandaşlarına bağlayıp onları besliyorlar. Manisa'da Mensucat Fabrikası'nı 5 trilyona aldılar. 900 milyar liraya hurdasını sattılar, 90 bin m2 arsanın 55 bin m2'sini Kipa-Tesca şirketine 18.5 trilyona verdiler."

Haberin Devamı

(Kipa-Tesca büyüyor, Lüleburgaz'da yeni bir mağaza açtı, sadece arsasının 7.5 milyon YTL'ye alındığı söyleyen Çorlu'daki mağazası da ramazan ayı içinde hizmete girecek. Migros'un tam iki misli büyüklüğünde.)

Manisa olayında bilirkişi raporuna göre, Manisa Pamuklu Mensucat'ın değeri 48 trilyon (48 milyon YTL).

Pay sahiplerinden Taner Yönder Danıştay'a başvurup satışın durdurulmasını istiyor. Danıştay yürütmenin durdurulmasına karar veriyor.

Karar uygulanmayarak hukuk çiğneniyor. Özelleştirme İdaresi ise hâlâ suskun.

Osmanlılar ve Yeni Şafak

TRT'nin Osmanlı Hanedanı'nı anlatan belgeseli için Dolmabahçe Sarayı'nda gala yapılmış. İngiltere'de yaşayan Ayşe Osmanoğlu'nun beş çocuğuyla çekilen resmi hemen bütün gazetelerde yer alıyor. Aile mensuplarının kılık kıyafetleri ile ne kadar çağdaş oldukları görülüyor.

Kadın resmi yayınlamakta pek titiz olan 'Yeni Şafak' gazetesi bile mini etekli Ayşe Osmanoğlu'nun görüntüsünü manşetine taşımış; ama dizlerinin görüntüsünü de başlıkla gizlemeye çalışmış.

Haberin Devamı

Bir yandan Osmanlı hayranlığıyla haberi manşete çekme gayreti, diğer yandan da kendilerine göre açık buldukları kıyafeti kapatma gayretleri.

Bu çelişkiye bakar mısınız?

Çelik yasaları çiğniyor

MEB'de öğretmen atamaları belli bir usul çerçevesinde yapılır. Norm kadro denen birşey vardır. Ama Sayın Eğitim Bakanı okullar açıldıktan sonra Ankara'da burçok okula kararname düzenleyerek keyfi atamalar yaptı. Bu okullara atanan öğretmenlerin o okullara atnmaları için ne bir kadro boşluğu ne de yönetmelik müsait. Ama Sayın Çelik ne kanun, ne de hukuk dinlemiyor. Ben yaptım oldu mantığı ile yıllardır işleyen sistemi orman kanuna çeviriyor. Sayın Çelik kanunları çiğniyor ve usulsüz atama yapıyor. Savcıları göreve çağırıyorum; bir insanın Bakan olması kanunlardan vareste olması anlamına mı geliyor.

Ahmet KURU

İstanbul Müftüsü Prof. Çağrıcı'nın açıklaması

İSTANBUL Müftüsü Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, 'Müftü manken imam mı arıyor?' (14.9.2006) ve 'Bunlar mazeret değil takiyecilik... Müftünün bilmediği' (15.9.2006) başlıklı yazılar üzerine bir açıklama gönderdi.

Prof. Çağrıcı'nın bu açıklaması şöyle: (Önce yukardaki iki yazı okunursa, sorun daha iyi anlaşılabilir.)

"1- 15 Eylül’deki yazınızda, 'Bakıyoruz Süleymaniye gibi bir cami yapılmış bitmiş, haberimiz yok' şeklindeki bir ifademi aktardıktan sonra 'Bu sözler bir sorumsuzluk örneği değilse bir bilgisizlik örneğidir' diyor; arkasından, camilerin yapılmasını müftünün iznine bağlayan 4380 sayılı yasayı hatırlatıyor, beni ve Sayın Diyanet İşleri Başkanı’nı 'bu konulardan habersiz' olmakla suçluyorsunuz.

Haberin Devamı

Oysa gösterdiğiniz yasa 19.7.2003’te yayımlanan 4928 sayılı yasa ile değiştirilmiş ve camilerin yapımı için izin verme yetkisi 'müftü'den alınarak 'mülki idare amiri'ne verilmiştir.

Böylece, yanlış bir bilgilere dayanarak beni bilgisizlikle suçlamanızın meslek ilkelerinizle ne ölçüde uyuştuğunun takdirini size ve okuyucularınıza bırakıyorum.

2. Aynı yazınızda benim 'Bizim haberimiz yok, camileri kontrol edemiyoruz' şeklinde mazeretlere sığındığım söyleniyor. Bu da bir yalandır! Benim hiçbir yerde böyle bir açıklamam olmamıştır. Tam aksine, bütün camilerin yönetiminin bize ait olduğunu ve bu yetkiyi hiçbir kimseyle paylaşmamızın söz konusu olmadığını ısrarla belirttim.

Haberin Devamı

3. Sayın Aslı Sözbilir ile yaptığım telefon konuşmamda geçen 'Oraya fiziğiyle, kültürüyle yakışır, Diyanet’in temel felsefesini kavramış, halkımızla iyi iletişim kurabilecek bir eleman atamak istedik' şeklindeki ifademde yer alan diğer nitelikleri atlayarak sadece, günlük dildeki 'kılık kıyafeti, eli ayağı düzgün' anlamıyla kullandığım 'fiziğiyle' kelimesini alıp, buradan benim türlü cemaat ve tarikatler ve bunların liderleriyle ilişkimin olduğunu ima eden ifadeler kullanmanız üzücüdür. Israrla belirttiğimiz hizmet anlayışımızda camilerimize gelen bütün yurttaşlarımız, dinî ve yasal kurallar çerçevesinde bizden eşit derecede saygı ve hizmet görürler.

Bu arada İstanbul Müftüsü ve üniversite hocası olan şahsım hakkında 'densiz' tabirini kullanmanızı kendinize nasıl yakıştırdığınıza hayret ettiğimi belirtirim."

Biliyor musunuz

- CHP İstanbul örgütü için Genel Merkez'in 'bomba' sayılabilecek tasarruflar yapacağına ilişkin söylentilerin kulislerde yoğun şekilde konuşulduğunu... BEYAZIT'taki tarihi Patrona Halil Hamamı'nın, aslına uygun şekilde İstanbul İl Özel İdaresi bütçesinden ayrılan kaynakla onarılacağını... DİKİLİ'de toplanan 'Türkiye'de rüzgar enerjisi kullanımının önündeki engeller nasıl aşılır' konulu toplantıda, elektrik üretiminin %8'lik hedefin tutturulabilmesi için alım fiyatının 5.5 cent, alım süresinin 10 yıl olması önerisi ile fosil yakıt (başta doğalgaz) ithalinden her yıl 600 milyon EURO tasarruf edilebileceğinin açıklandığını...

Kızılay eski Başkanı Gönen: Hükümet göreve iademle ilgili yargı kararını uygulamıyor

AKP iktidara geldikten sonra görevden alınan ve gösterdiği hukuki mücadele nedeniyle kendisini Türkiye Kızılay Derneği'nin 'yasal başkanı' olarak tanıtan Dr. Ertan Gönen gazete ve televizyonlara birer açıklama göndermiş.

'Önemli' notuyla düşülen açıklama şöyle:

"Haksız ve hiçbir 'yasal dayanağı' olmayan gerekçelerle, 9.1.2004

tarihinde Türkiye Kızılay Derneği Genel Başkanlığı görevinden alındım. O

tarihten bu yana geçen süreçte 'hukuk mücadelemi' sürdürdüm. Nitekim Anayasa

Mahkemesi, Danıştay ve yerel mahkemelerin verdikleri kararlarla ne denli

haksızlığa uğradığımız ortaya çıkmış bulunmaktadır.

Sonuç olarak da, Danıştay 10. Dairesi görevden alınmama ilişkin "Bakanlar

Kurulu'nun 13 Ekim 2003 tarih ve 2003/6256 sayılı kararını" iptal etmiştir.

Böylece 'göreve iade edilmem' konusu yüksek mahkeme kararı ile tescil

edilmiştir. (Danıştay 10. Dairesi'nin kararı: Esas: 2004/1675 Karar:

2006/4637)

Ne acıdır ki, 30 günlük uygulama süreci 14.9.2006 tarihinde bitmesine

rağmen, hükümet bir yüksek mahkemenin kesin hüküm içeren bu kararını yerine

getirmemiştir. Sayın Başbakanın bir yandan 'hukuk hepimize lazım' demesi;

diğer yandan ise 'yargı kararlarını' hiçe sayması esef ve ibret vericidir.

Açıkca, Anayasa'nın 153. maddesi ihlal edilmektedir. Anayasasında 'hukuk

devleti' olduğu belirtilen bir ülkede, hem de siyasi bir iktidar tarafından

'evrensel hukuk ilkelerinin' çiğnenmesi utanç verici bir tablo değil midir?

Bu aşamada, değerli köşe yazarlarımıza çok önemli görevler düşmektedir ve

bunun da milli bir görev olduğunu düşünmekteyim. Türkiye Kızılay Derneği'nde

'siyasi bir yapılanma' nedeni ile görevden alındığımız artık yargı

kararlarıyla kesinleşmiştir. Kaldı ki 'göreve iade edilmeme' ilişkin

Danıştay kararının uygulanmayışı da hükümetin yargı kararlarına karşı gerçek

zihniyetini net bir şekilde göstermektedir."

(Bu konuda tüm yargı kararlarını isteyene gönderebilirim.)

Dr. Ertan GÖNEN-Türkiye Kızılay Derneği Yasal Başkanı 0532 708 26 49

Sanatçı Volkan Konak, kanserin vakalarının peşini bırakmıyor

ÇERNOBİL'den sonra özellikle Karadeniz bölgesinde, radrasyon konusunda devletin yeterli inceleme ve bilimsel desteği vermemesi nedeniyle bölge insanında da karamsarlıkla desteklenmiş bir kaderci anlayışı geliştirmiş ve birçok kanser vakası erken teşhisle önlenebilecekken ölümle sonuçlanmış.

Sanatçı Volkan Konak, Karadeniz'deki kanser vakalarının, daha önce söz verdiği gibi peşini bırakmıyor.

Babası Demirağa Konak da dahil olmak üzere son 3 yılda en yakınlarından 7 kişiyi kansere kurban veren veren Volkan Konak, son olarak çok yakın arkadaşı müzisyen Kazım Koyuncu’nun da kansere yenik düşmesiyle sivil insiyatif koyarak harekete geçtmişti.

Bir TV programında "devlet bu işle ilgilenmiyor ve gerçekleri ortaya koymuyorsa bunu Volkan Konak olarak ben yapacağım bu konuda halka söz veriyorum" diyen sanatçı aylar süren tarama ve incelemelerini bitirdi.

Devlet arşivleri ve bölgedeki ölüm kayıtları başta olmak üzere, ulaşabildiği her bilgi zerresini derleyerek uzmanların görüşlerine sunduğunu ve inanılmaz sonuçlara ulaştığını ifade eden Volkan Konak, rapor hakkındaki ayrıntıları yakında bir TV programında halkla paylaşacağını ve kanser gerçeğinin tüm çıplaklığıyla ilk kez ortaya koyacağını söyledi.

İŞTE KANITLARI

Dosyadaki ilginç ve sarsıntı yaratacak bulgulardan bazıları şunlar;

- Çernobil sonrası hastane kayıtlarındaki tüm ölümlerin nedeni olarak 'ecel' denmiş ve siyasi bir rapor olduğu açık olan kanserden ölüm yoktur sonucuna bu 'ecel' kayıtları dikkate alınarak ulaşılmış.

- Trajik kaza sonrası tüm üniversitelere gönderilen bir talimatla Çernobil konusunda araştırma yapmaları yasaklanmış.

- Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) o dönem yaptığı bir ölçümü tüm üniversitelere yollamış. Ardından bu üniversitelerden Çernobil raporu 'isteyen' TAEK’e tüm üniversiteler önceden kendilerine gönderilen raporu kendi araştırma sonuçlarıymış gibi bildirmişler. Böylece bu kirliliğe birçok üniversite de alet edilmiş. Tüm üniversitelerin ölçüm değerinin, TAEK tarafından bulunan 59.4 lük oranda birleşmesi 'bilimsel ironi' olarak tarihe kaydını düşmüş.

HALK KANDIRILIYOR

Volkan Konak, kanser dosyasındaki her bilginin belgeleriyle desteklendiğini ve araştırma sonucunda kesin olarak halkın kandırıldığına inandığını söylüyor. Sanatçı, aldığı tehditlere karşın dosyadaki tüm bilgileri çok yakında kamuoyuyla paylaşacağını söylüyor.

Biz iki gazeteci arkadaş Volkan Konak’tan bize 'yayınlama' izni çıkan kısa bir bölümü, yani yukarıdaki kısmı yayınlama izni aldık.

Evet, bu halk böyle kandırılıyor. Üniversitelerine kanserle ilgili araştırma yapma yasağı getirilen bir ülkenin bakanı çay da içer, başka şey de...

Güzel ülkem, hiç olmazsa kandırılmışlığa isyan ettiği için tehditler alan Volkan Konak’a sahip çıkmak gerekmiyor mu?

Düşünelim. Yoksa, bu vakaların 'gizlenmesinin' gerisinde nükleer santralının (özellikle Sinop) altyapısının hazırlanması olamaz mı?

 Oto yıkayıcısına imtiyaz

İSTİNYE, Havuzlu Bostan caddesinde Platin oto yıkamacısı var. Açık alanda sabaha kadar İstinye çeşmesini kullanarak basınçlı su ile araç yıkıyor. Sokak sakinlerinin sabaha kadar uyuma şansı yok. Ancak barlara cezalar yağdıran devlet, Büyükşehir ve Sarıyer Belediyeleri, bu yıkamacıya karşı (defalarca şikayet edildiği halde) elleri kolları bağlı nedense... Tüm polis araçları burada yıkandığından mı acaba?

Öte yandan son zamanda Büyükşehir Belediyesi yolda asfalt çalışması yapıyor. Ne akla hizmetse çalışma saatleri 22.00-05.00 arası. Semt sakinleri değil sokakta bulunan bir-iki işyeri daha çok düşünülüyor herhalde. Ana arterlerde gündüz, meskun mahalde gece çalışmak ancak bizim ülkemizde olabilecek bir şey.

Deniz PARLAK

Deniz trafiğine darbe

İSTİNYE'de oturuyorum vede işyerim Sirkeci'de. Ulaşımı İstinye-Eminönü arası olan deniz otobüsü ile sağlıyorum. Bu haftadan itibaren Eminönü'nden direkt deniz otobuslerini kaldırdılar. Sebep tramvay kullanılsın diyeymiş. Kabataş'tan aktarmalı sefer kondu. Bu şekilde ulaşım çok zor oluyor. İki kez

Kabataş'a yetişemedim ve karayoluyla döndüm. Deniz trafiğini hızlandırmak yerine yokuşa sürülüyor. En azından Eminönü-İstinye vapur hattına ek sefer koyarak bir çözüm olabilir. Sadece 18.10'da olan sefer sayısı arttırabilinir. 19.00'da işten çıkınca yetişilemiyor. Belediye seferlere tekrar göz atarsa iyi olur. Denizyoluya ulaşım gibi bir avantajımız varken bunu en aza indirmek saçma oluyor.

Neriman AŞICIOĞLU

Trafikçi gidiyor değnekçiler geliyor

SİZLERİ İstanbul'un en işlek caddelerinden birini, Tepebaşı'ndaki Meşrutiyet Caddesi'ne götürmek istiyorum. TÜYAP otoparkı, TRT binası, İSO binası ve birçok okul, işyeri, otel için ulaşım yolu...

Saat 07.30, caddede çeşitli şirketlerin servisleri yolcu indiriyor, yol üzerindeki ceplerde hususi araçlar, mal indiren kamyonetler, servisler bekliyor. Kimi giriyor kimi çıkıyor; trafik işliyor.

Öğle saatleri, trafik zabıtası iş başında, aynı memurlar, aynı çekiciler, düzenli kontrollerini yapıyor; trafik akıyor.

Akşama doğru saat 17.00; trafik zabıtası yok oluyor. Ortaya 'değnekçi çetesi'nin elemanları çıkıyor. Tüm ceplere, yol kenarlarına arabaları park ettirip, ücret alıyorlar.

Hemen yanıbaşlarında Büyükşehir Belediyesi'nin Metropolitan Planlama Merkezi... İstanbul'un 'planlanma'sından sorumlu kurum. Bak sen Allah'ın işine.

Doğan M.

Kaza olacak yerler

PENDİK'in Dolayoba mevkiinde, E5'ten yukarı Kurtköy'e giderken sol tarafta Çınardere mahallesi sapağına girişte trafik sinyalizasyon sistemi yapılmadığı için maddi hasarlı birçok kazalar olmaktadır. Sinyalizasyon için

Büyükşehir Ulaşım Koordinasyon Müdürlüğü ile, Çınardere mahallesi muhtarımız birçok defalar yazışma yapmasına rağmen maalesef bu güne kadar hiçbir şey yapılmamıştır. Daha ne kadar kaza olacak ve ne kadar kişi yaralanacak?

Abdulhamit BALKAN- Mahalle sakinleri adına

KARTALTEPE'DE TEHLİKE

- KARTALTEPE'deki Sancaksoy İlköğretim Okulu önündeki yaya geçidine dikkat edin. Arabaların durması çok zor. Okuldan çıkan çocuklar her an ezilme tehlikesindeler. S.S-BAYRAMPAŞA

Yazarın Tüm Yazıları