Bacaktan teşhis

Masanın üstünde duran gazete, fotoğraftaki kadının tam belinden ikiye katlanmış. Gördüğüm, mini etekli bir çift bacak.

Fakat hayret!

Yüzünü göremediğim kadının kim olduğunu çıkarıyorum...

Eda Taşpınar!

Bacaklarını kendi bacağım gibi iyi bellemişim.

Hatta kendi bacağımı tanıyamayabilirim. Eda Taşpınar’ınki kadar haşır neşir olmuşluğum yok zira kendiminkilerle.

Ki ben de vücuduna yabancı kadınlardan değilim. Sahne icabı giymiş olduğum yırtmaçlı tuvaletler nedeniyle bacaklarımı aynada olsun, fotoğraflarda olsun görmüşlüğüm çoktur.

Fakat işte buna rağmen Eda Taşpınar’ın bacakları daha tanıdık geliyor. Demek kaç milyon kere görmek durumunda kaldıysam...

Şu bahsettiğim hadiseden sonra kendimi sınava tabi tuttum. Acaba, başkalarını da şusundan busundan teşhis edebiliyor muyum diye.

Evet ediyorum.

Giyim tarzı falan tamam da, inanmayacaksınız, ayak ikinci parmağından teşhis ettiğim oldu.

Fakat bunda kabiliyetimin yanı sıra, kendime "sınav sorusu" yaptığım, "cemiyet hayatının tanınmış simaları"nın sağlamış olduğu kolaylığın etkisi de var.

Mesela şu ayak parmağından teşhis olayında... "Hangi ayakkabı bana zincir vuracakmış şaşarım!" diyerek adeta bir kaldırımdan öteki kaldırıma doğru uzanan ikinci parmağa rağmen açık ayakkabı giymekte ısrar etmese hanımefendi... Nasıl çıkaracağım kendisini?

Fakat mevzu bu değil.

Mevzu benim bu noktaya nasıl geldiğim.

Ki vallahi o parlak sosyete dergilerini takip ediyor değilim. Küçümsediğimden değil, vakitsizlikten.

Sırf günlük gazetelerdeki köşelere göz atarken "uzman" olup çıkmışım.

Hayır, faydası olan bir şey olsa... Kendime ya da başkalarına...

"Nedir uzmanlık alanınız?"

Bacaktan teşhis!

Çok lazım!

Hırsızın, uğursuzun teşhisinde faydalansınlar benden diyeceğim ama adama Eda Taşpınar’ın elbiselerini giydirip bir sene boyunca gazeteye basacaklar, ancak öyle!

İstanbul lalesiyle buluşuyor!

’İstanbul lalesiyle buluşuyor." Buluştu hakikaten. Fakat "demirden siyah lalelerle."

Bilmiyorum denk geldiniz mi, ben Aşiyan civarında rastladım demirden siyah lalelere.

Deniz kıyısıyla cadde üzerindeki yeşil bant... Ara ara geçitlerle kesilen adacıklar halinde... İşte oralara lale ekilmiş hakikaten.

Nasıl güzel, renk renk...

Görür görmez sevinç çığlığı atası geliyor insanın.

Fakat işte hemen ardından küfür etmeniz işten değil.

O güzelim minik minik lale bahçelerinin her birinin etrafını demir korkulukla çevirmişler.

Gerçi dediğim gibi lale desenli ama demir korkuluk işte netice olarak.

Ne maksatla yaptılar acaba?

Kimse basmasın, koparmasın diye desem ikisine de mani olacak yükseklikte değil. İyi ki de değil, daha da beter olurdu, o başka.

Fakat bu da nasıl bir görüntü kirliliği, görmeniz lazım.

Hele bazı açılardan bakınca hepsi üst üste biniyor ki zannedersiniz demirciler çarşısındayız!

Başka yerde rastlamadım henüz ama büyük ihtimalle işe oradan başlanmıştır ve devam edilecektir.

Bir zamanlar belediyelerin parası yoktu, daha iyiydi.

Tüm zevksizliklerini şehrin orasında burasında sergileme imkánı bulamıyorlardı hiç olmazsa.

Evet, İstanbul lalesiyle buluşuyor!

Buluşuyor da... "Lale devri çocukları" kıtlığında buluşma bu kadar oluyor.

MIŞ MUŞ

Çevre Bakanı Pepe "720 bin tehlikeli atık nereye gidiyor?" diye sormuş.

Kalp kalbe karşıymış, biz de size onu soracaktık.

Sibel Tüzün Rumları fethetmiş.

Eyvah! Güzellik yarışmalarında da daima bizim güzel öteki güzellerin gönlünü fetheder, lakin başarı o kadarla kalır.

İtalya’da 43 bin oy çöpten çıkmış. İtalyanlar uzaktan akrabamız olur!
Yazarın Tüm Yazıları