Danimarka’da doğduğumu neyse ki kimse hatırlamadı

Güncelleme Tarihi:

Danimarka’da doğduğumu neyse ki kimse hatırlamadı
Oluşturulma Tarihi: Şubat 25, 2006 00:00

12 yıldır mankenlik yapıyor. 1999’dan beri Türkiye’de yaşıyor. Esprit, Ralph Lauren, Tomy Jean gibi markalar için katalog çekiyor. Türkçe ve Danca dışında, İngilizce, İsveççe, Norveççe, Fransızca, Almanca da biliyor. Yılın 150 gününü iş için yurtdışında geçiriyor. Ama biz onu bu özellikleriyle tanımıyoruz. Bir "Sivaslı Cindy" tutturmuş gidiyoruz. Tülin Şahin (26) uluslararası çapta çalışan sayılı Türk mankenlerinden biri. Bu defa onunla işini konuştuk.

Kaç yıldır mankenlik yapıyorsunuz?

- 26 yaşındayım. 14 yaşında başladım. Bu günlerde hiç kimsenin sevmediği bir ülkede Danimarka’da doğdum. (Allah’tan magazin basını bunu hatırlamakta güçlük çekiyor. Hiç gitmediğim baba memleketim Sivas’ta kuç uçsa bana mikrofon uzatırlar. Bu sefer parçaları birleştiremediler.) "Top Model Denmark" diye bir modellik yarışmasını kazandım. Hafta sonu ve tatillerde yarı zamanlı çalışmama için verdiler. Toys’R’us, 2M gibi markalar için katalog çektim. 18 yaşından sonra tam zamanlı çalışmaya başladım.

Ve o ülke senin bu ülke benim dolaşmaya başladınız.

- Aynen. Danimarka’da Model Booking diye bir ajansa kayıtlıyım. Ajansım benim için anlaşmaları yapıyor. Ben de söyledikleri yerlere gidiyorum. Milano, Paris, Hamburg, Madrid. Dünya çapında tanınan ajanslarla ortak iş yapıyorlar. Örneğin Milano’da Fashion’la çalışıyor ki Fashion her mankenin rüyasıdır.
/images/100/0x0/55eaf640f018fbb8f8a1f1df

Milano, Paris dolaşırken Türkiye’ye yolunuz nasıl düştü?

- 19 yaşındaydım. Paris’te bir İtalyan firması için çekim yapıyordum. Ajanstan bir telefon geldi: "Tülin, Türkiye’den seni bulmuşlar. Zeki Triko’ya katalog çekmek için üç günlüğüne İstanbul’a gideceksin."

İlk sözünüz ne oldu?

- Gözümün önünden Kapalıçarşı ve Sultanahmet görüntüleri geçti ve "Ben ne yapacağım orada" dedim. "Herhangi bir ülkeye gidiyormuş gibi gidecek, işini yapıp geri döneceksin" dediler. Ama öyle olmadı. Çekimin yapıldığı ilk gün stüdyoya basın muhabirleri yağdı. "Cindy’nin benzeri" haberini almışlar. Birden çok popüler oldum. İşler yağdı. Bir yıl içinde İstanbul’a temelli yerleştim. Türkçe öğrenmem ve buradaki sistemi çözmem biraz zaman aldı tabii.

Ama herkes sizi Sivas’ta doğdunuz zannediyor değil mi?

- Hep bu Sivaslı Cindy lakabı yüzünden. Sivas’ta inek sağarken keşfedildim zannediyorlar. Ben bu köyden indim şehre imajımı silmek için ne kadar uğraşıyorum bir bilseniz. Ama bayağı yol kat ettim. Son iki yıldır uluslararası bir manken olduğum bilinmeye başladı. En azından yurtdışına gidenler billboard’larda beni görüyor.

TÜRKİYE’NİN KATKISI KİLO OLDU

Türkiye mesleki anlamda size ne kattı?

- Kilo. Burada yaşadıktan sonra 22 kilo aldım. Yemek yeme disiplinimi kaybettim. 2001’de hepsini verdim ama bir ara tartının ibresi 70’e değdi. Diğer taraftan Türkiye’yi tanıdığım için çok mutluyum. Türk’tüm ama Türkiye benim için herhangi bir ülkeden daha yabancıydı. Her yıl birer hafta Ege’ye tatile gelirdik o kadar.

Peki şimdi iş için yurtdışına ne sıklıkta çıkıyorsunuz?

- Yılda 200 gün seyahat ediyorum. Bunun 150 günü yurtdışındayım. Mesela bir hafta önce Meksika’dan New York’a geçtim. Yarın Hamburg, oradan da Nice’e gideceğim. Polo Ralp Lauren, Esprit, Tommy Jean, Noa gibi markalar, İsveç Elle, Bela, Femina gibi dergiler için modellik yapıyorum.

Türkiye ’deki moda dünyası ile yurtdışını karşılaştırır mısınız?

- Türkiye’deki defileler çok uzun. Manken hopluyor, zıplıyor, dans ediyor. Yurtdışında mankenin sadece yürüdüğü, 20 dakikalık minimalist defileler yapılıyor. Defile koreografisi konusunda başarılı az isim var Türkiye’de. Bir Uğurkan Erez gibiler pek yetişmiyor. Katalog çekimlerine gelince. Yüzde seksen kopya çekiyorlar. "O yapmış biz de yapalım" diyorlar. Özgünlük yok.

Cindy ile benzerliğim mesleğimde işe yaradı

Cindy’ye benzerlik yurtdışında da işe yarıyor mu?

- Yaramaz mı? Ajanstakiler anlatıyor. Fotoğraflarımı ilk gören "Aaaa Cindy" diye çığlık atıyormuş. Benim için büyük avantaj. Herkes onun tüm zamanların en güzel kadını olduğu yolunda hemfikir.

Bu benzerlik nedeniyle yaşadığınız en ilginç hikaye ne?

- 2000 yılı, kiloluyum. Milano’da dolaşırken Versace’ye girdim. "Bongiorno Cindy" diye karşıladılar. Değilim dedim, inanmadılar. Arkalardan bir yerden Cindy’nin Versace için 18 yaşında çektiği kataloğu getirdiler. "Bu sensin" diye tutturdular. Çünkü o fotoğraftaki Cindy de kiloluydu. Neyse ben bir elbise denedim. Şifon üzeri silme taş. Mağaza müdürü geldi iltifatlar, iltifatlar. Merkezle konuştuğunu bu elbiseyi bana hediye etmek istediğini söyledi. Kulaklarıma inanamadım. Elbisenin fiyatı 10 bin dolar. Danimarka’yı ajansımı aradım, durumu anlattım. "Al o elbiseyi, buna dolaylı reklam derler, senin Milano sokaklarında Versace poşetiyle dolaşman onlar için büyük reklam. Çünkü yalnız onlar değil sokaktaki her üç kişiden ikisi seni Cindy zannediyor." İtiraf ediyorum, aldım. Ama aldığımı da Cindy’ye haber verdim.

Nasıl?

- Bir yurtdışı defilesi sırasında eskiden Cindy’nin menajerliğini yapmış biriyle tanıştım, ona anlattım. O da Cindy’ye anlattı. "Fatura bana gelmesin de hiç önemli değil" demiş.

Cindy’ye takip ediyor musunuz?

- Moda dünyasını takip ettiğim için onu da ister istemez takip ediyorum. Kiminle kontratı var, hangi tanıtıma gidiyor biliyorum. Ama ne yaparsa aynısını yapayım tribinde değilim.

Aynaya baktığınızda ben gerçekten Cindy’ye benziyorum diyor musunuz?

- Aynaya bakıp böyle bir şey demiyorum ama çok benzediğimden eminim. Jean Paul Gaultier İstanbul’a geldiğinde beni gördü ve "Little Cindy" diye boynuma atladı. Onu da beni de yakından görenler "Konuşmanız, el hareketleriniz bile aynı" diyorlar. O zaman korkmaya başlıyor insan.

Siz hiç karşılaştınız mı?

- Hayır. Ara sıra bazı Türk markalar bu tür girişimlerde bulunuyor. "Bir reklam filmi çekelim. İkiniz birbirinin yanından geçin falan." Bütçelerde problem çıkıyor. Bunu yapacak marka uluslararası olmalı. Ve yabancı basını da Türkiye’ye davet etmeli. İkimizden biri ölmeden inşallah bir yapan çıkar.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!