Hastalanmaktan korkmayın

Yaşlanma ve hastalanma korkularını fazlaca abartanlarla karşılaşınca, birkaç yıl önce okuduğum Huzurlu Yaşama Sanatı adlı kitabın bölümleri geliyor aklıma.

Anadolu’da doğup büyüyen, Amerika’da yaşayan ünlü bir Türk psikiyatrın gözlemleri bunlar. ‘Bir hastalıkla savaşmak, hastalanan kişiye daha evvel hiç tanımadığı bir güç verir ve onu çoğunlukla öyle kökten değiştirir ki, sevdikleri kendilerine ‘Bu bizim tanıdığımız kişi mi?’ diye soracak kadar şaşırırlar. Eskimolar arasındaki bir inanca göre, insan hasta düştüğünde her zamanki ismi onu terk eder’ diyor Dr. Tokgöz Bayram Karasu ve devam ediyor: ‘Bir şifacının yardım eli, hastanın yükünü hafifletebilir... Hasta, eninde sonunda, hayatının rotasını çileden mutluluğa ve huzura çevirmek zorundadır. Hastalıklarımızda Tanrı bize geri döner. İnsanlar hayata dair en temel şeyleri, yani bir bütünün parçası olduklarını genellikle hayatlarını kaybetmek üzere olduklarında öğrenir. Hastalıklarımız kendimize yeniden çekidüzen verme ihtiyacımıza işaret eder ve bize, hayatımızı yeniden biçimlendirme fırsatı verir.

Sağlığımızın değerini, ne yazık ki hastalanınca fark ederiz. Rahatça nefes almanın, iştahla yemek yiyip, doya doya su içmenin, ağrısız bir baş, sorunsuz bir diş, huzurlu bir ruh taşımanın değerini hastalanıncaya kadar pek önemsemeyiz.

Bu durumu, ‘Hastalıklar bizi bedenimizin ve zihinimizin bilincine varmaya yaklaştırır... Sağlığın o narin fiziksel dengesindeki bozulma, mide asidinin artışı kadar önemsiz ya da habis bir tümör kadar ciddi olabilir. Psikolojik etkilerininse uyuma zorluğundan, düşünme bozukluklarına ya da şiddetli depresyona kadar pek çok çeşidi vardır... Sağlamlığımızı hiç sorgulamaz ve hep var sayarız. Çünkü sağlık hiçbir zaman hissedilmez. Çoğu insan dış görünümüne büyük özen gösterirken iç organları ile ilgilenmez... ‘ diye açıklıyor Dr. Karasu.

Kendimize iyi bakmak ve bunu bir alışkanlık haline getirip sürdürmek zorundayız. Beden ve ruhumuza sadece hastayken değil sağlıklı iken de saygı göstermek mecburiyetindeyiz.

‘Vücut fonksiyonlarına hiç de yabancı olmayan (biz) hekimler bile zatürree geçirdikten sonra ciğerlerini, kalp krizi atlattıktan sonra kalplerini düşünmeye bir-iki saniyelerini bile ayırmazlar. Eski yeme alışkanlıklarına geri dönebilir, egzersiz yapmayı ihmal edebilir ve hatta sigara bile içebilirler. Akıl sağlığı, bedeni idrak etmez ve onun işlerine kayıtsız kalır. Böyle olmasaydı sonbaharda altın sarısı yaprakları, yazın masmavi gökyüzünü, kışın sakin sakin düşen kar tanelerini ve ilkbaharda birdenbire açan çiçekleri görebildiğimiz her an için şükredebilirdik.’

‘Yaşlılık bir hastalık mıdır?’ sorusuna yanıt ararken çok bunaldığım bir dönemde okumuştum Dr. Tokgöz Karasu Hoca’nın kitabını. Sırası ve zamanı geldi ki, hastalık ve yaşlılığın da sağlık gibi doğal şeyler olduğunu mükemmel bir şekilde ifade eden bu güzel cümleleri size aktarmak fırsatı doğdu.

Huzurlu ve keyifli biri olmak istiyorsanız, her şeyden önce hayatınızın sıradan ve kolay ama aynı zamanda kazanılması ve bağışlanması gereken bir şey olduğunu unutmayın. Sağlığınızın değerini bilin, onu sahiplenin, hastalanmaktan da yaşlanmaktan da korkmayın.

Ne hastalıklardan korkun ne de hasta olunca panikleyin. Sadece aklınıza ve kendinize güvenin! ‘Hastalık sağlığın zekatıdır’ diyen bilge düşünceyi anlamayı, bilge ve huzurlu biri olmayı hedefleyin. Var olmanın değerini, şükretmenin, minnet duymanın yüceliğini, fark etmenin önemini iyi öğrenin. Eğer ruh bedenimizdeki süreçlere gereği kadar önem verebilseydik çok şey değişirdi. Daha yalın, düz, köşesiz, basit ve saf kısacası daha çok, insan kalırdık!

‘Yürüyebilmemize, koşabilmemize, yıkanabilmemize, bir kutuyu alıp açabilmemize, yazabilmemize, yemek hazırlayabilmemize ya da hatta sırf yataktan kalkabilmemize bile hayran olurduk.’

Hastalanmak veya yaşlanmaktan korkmak yerine elimiz ayağımız tutuyor, yüreğimiz tıkır tıkır işliyor diye birkaç dakika da olsa durup düşünerek -sahip olduklarımızın değerini bilebilseydik, yüzlerimizde samimi tebessümlerle yolumuza daha rahat, daha keyifli ve daha huzurlu- devam ederdik.

KİŞİ GÜZELLİKLE YAŞLANMAZSA UTANÇLA YAŞLANIR

‘Hastalanmaktan da yaşlanmaktan da korkmamalısınız’ diyor Dr. Tokgöz Bayram Karasu ve ekliyor: ‘Kişi, güzellikle yaşlanmazsa utançla yaşlanır... Kişinin yaşlanma konusunda seçim şansı yoktur. Yaşlandığı zaman çile mi çekeceğine, yoksa bu durumun avantajlarından mı faydalanacağına karar vermek kendisine kalmıştır. Gençlik yıllarının avantajlarından farklı da olsa avantaj avantajdır. Yaşlanma melankolisi, insanın kişiliğine ağırlık ve yoğunluk kazandırır. Ömür boyu biriktirilen deneyimleri damıtıp anlamlı -etkili ve üretken- bir bütüne dönüştürerek, onları sağlam bir temele oturtur. Kişinin düşünce inanç ve değerlerinin bir hayat felsefesinde buluşmasını sağlar. Yaşlanma melankolisinin insan ruhunda oluşturur gibi olduğu ürkütücü ve muazzam boşluk geçicidir. Bu boşluk aslında yaşlanma kutsallığının hazırlık safhasıdır.’

MUSTAFA OĞUZ (İşadamı)

52 yaşındayım. 99 kiloyum ve 1.80 boyundayım. Un, tuz, şeker kullanımına dikkat etmeye çalışıyorum. Balığı çok seviyorum ve çok sık tüketiyorum. Evde olduğum zamanlarda sebze yiyorum. Ama dışarı çıktığımda tüm ipleri salıyorum. Yemeğe dikkat etmeye çalışsam da sigara, alkol ve puro gibi kötü alışkanlıklarım var. Vitamin kullanmak yerine doğal yollardan almayı tercih ediyorum. Bu yüzden sık sık içinde C vitamini bulunan meyve suları içiyorum. Yoğun tempom nedeniyle günümün sadece 6 saatini uykuya ayırabiliyorum. Haftada 5 gün, 8 km yürüyorum. İşadamı olduğum için genelde çok stresli oluyorum. Bu da ister istemez sağlığıma yansıyor. Ailemde yüksek tansiyon ırsi. Irsi olan bu hastalık bana da bulaştığı için tansiyon, kolesterol ve kan sulandırıcı ilaçları düzenli olarak kullanıyorum.

PROF. MÜFTÜOĞLU’NUN YORUMU

Sevgili Mustafa Oğuz’un beslenme alışkanlıklarının iyi olduğunu söyleyebilirim. Sigara, alkol ve puro gibi kötü alışkanlıklarının olduğunu kendisi zaten belirtiyor. En kısa zamanda doğru yolu bulmasını diliyorum. Aktivite düzeyi oldukça iyi, bedensel egzersizlerin en etkili ve kolay yolu olan yürüyüş alışkanlığını bırakmamasını tavsiye ediyorum. Son araştırmalar, düzenli yürüyüşün sadece kan şekeri, kolesterol ve trigliserit düzeyini, kan basıncını ve sağlıklı kiloyu ayarlamaya yardımcı olmadığını başka yararlarının da olduğunu ortaya koyuyor. Düzenli yürüyüş, kalınbağırsak, meme ve prostat kanseri olasılıklarını düşürüyor, uykuyu daha verimli hale getirip uykusuzluğu önlüyor. Stresle mücadele de, en etkili, en ucuz ve yan etkisi olmayan tek ilaç. Belleği destekliyor, cinselliği güçlendiriyor. Özellike aile mirasında hipertansiyon, diyabet ve damar sertliği olanların, ne yapıp edip bu güzel alışkanlığı, sevgili Mustafa Oğuz gibi hayatlarının bir yerlerine yerleştirmelerinde yarar var. Bahsettiği hastalıkları için destek tedavisi kullanmak isterse kendisini izleyen doktoruna danışarak antioksidan karışımlarından, omega-3 ve alfa lipoik asitten faydalanmasını önerebilirim.

NOT: Geçen pazar yazımızda, yaşam adalarında yaşayanların sağlık sırlarından bahsederken kullanılan bilgilerde, ‘‘National Geographic’ dergisinin son sayısından yararlanıldığına dair bilgi notu yer almamıştı. Düzeltir, özür dilerim.

Prof. Dr. Osman Müftüoğlu
Yazarın Tüm Yazıları