Kerkük katliamlarını ‘Irak’a ayıp olur’ diye eskiden sansür ederdik

Kerkük konusunda Irak’taki bütün haklarımızdan feragat etmiş olduğumuz 5 Haziran 1926 tarihli Ankara Anlaşması’nı imzalamamızın üzerinden geçen 79 senenin en sert çıkışını bu hafta yaptık ve Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, Kürt grupları ‘Yanlış bir adım atmamaları’ için uyardı.

Bu gelişme, Kerkük konusunda eskiye göre oldukça değişik bir politika izlemeye başladığımızı göstermekteydi. Zira, Ankara, Kerkük’teki önemli gelişmeleri daha önceleri ‘Irak’ın iç meselesi’ olarak yorumlamış, hatta Kerküklü Türkmenler’in tarih boyunca uğradıkları en büyük katliam olan 1959 Temmuz’undaki kanlı olaylardan sonra ‘Irak’a ayıp olacağı’ ve ‘halkın galeyana gelebileceği’ bahanesiyle Kerkük ile ilgili resim, film ve diğer belgelerin Türkiye’ye girmesini yasaklamıştı.

TÜRKİYE, Kerkük konusunda Irak’taki bütün haklarından feragat etmiş olduğu 5 Haziran 1926 tarihli Ankara Anlaşması’nı imzalamasının üzerinden geçen 79 senenin en sert çıkışını, bu hafta yaptı.

Kerkük’teki yönetimin Kürt grupların eline geçmesinin Türkiye için bir güvenlik sorunu olacağını söyleyen Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, ‘Kerkük’ün özel statüsünün korunması Türkiye için hayati önemdedir’ dedi ve Kürt grupları ‘Yanlış bir adım atmamaları’ için uyardı. Orgeneral Başbuğ’un ardından Başbakan Tayyip Erdoğan da Kerkük’te olumsuzluklar yaşandığını söyleyip Irak Kürtleri’nin başlattığı ‘taşıma seçmen’ uygulamasını gündeme getirdi.

Bütün bu açıklamalar, Türkiye’nin Kerkük konusunda geçmişteki uygulamalarına göre oldukça değişik bir politika izlemeye başladığını göstermekteydi. Zira, Türkiye, Kerkük’teki önemli gelişmeleri daha önceleri ‘Irak’ın iç meselesi’ olarak yorumlamış; hatta Kerküklü Türkmenler’in tarih boyunca uğradıkları en büyük katliam olan 1959 Temmuz’undaki kanlı olaylardan sonra Ankara ‘halkın galeyana gelmesini önlemek’ bahanesiyle o tarihte Kerkük’te yaşananlarla ilgili resim, film ve diğer belgelerin Türkiye’ye girmesini yasaklamıştı.

1959’daki olaylar, aslında Kerkük Türkler’inin uğradıkları ne ilk, ne de son feláketti; zira Irak, krallık zamanından itibaren, Kerkük’te uzun vadeli bir ‘Araplaştırma’ politikası uygulamış ve bu politika Irak’ta Baas rejiminin işbaşına gelmesiyle daha da sertleşmişti. Türk bölgelerine Arap yerleşim merkezleri kurulmuş, Türkler’in gayrımenkul alım ve satımları kademeli şekilde yasaklanmış, Kerkük’e bağlı ilçeler başka viláyetlere bağlanarak şehrin yüzölçümü yarı yarıya düşürümüş, Türk nüfus kademeli bir göçe tabi tutulmuş ve bütün bu baskılar sırasında yeri geldiğinde siláhlı Kürt gruplardan da istifade edilmişti.

FELAKETLERLİSTESİ

Çevresinde 1 milyondan fazla Türk’ün yaşadığı Kerkük konusunda sesimizi uzun yıllardan sonra ilk defa böylesine yükselttiğimizi görünce, Kerküklü Türkmenler’in 1924’ten buyana uğradıkları feláketlerin bir listesini vereyim dedim. İşte, Kerkük’te o toprakların elimizden çıkışından sonra yaşanan büyük feláketlerden bazıları:

1924, LEVİ BASKINI: Irak o yıllarda İngiltere’nin himayesi altındaydı. İngiliz ordusunun emrinde bulunan ve ‘Levi’ denilen birliklere bağlı birkaç Asuri askerin 4 Mayıs 1924 günü Kerkük çarşısında alışveriş yaptıkları sırada çıkan bir tartışma kavgaya dönüştü. Olayı haber alan Asuri birlikleri kışlalarından ayrılarak Kerkük Kalesi’ne çıktılar ve şehre ateş açarak yüzden fazla Türk’ü öldürdüler. Asuri askerlerin katliamı devam ettirmelerine İngiliz birlikleri engel oldu.

1946, GÁVURBAĞI OLAYLARI: Petrol alanlarında çalışan bir grup Türk işçisi, 12 Temmuz 1946 sabahı çalışma şartlarında düzelme sağlayabilmek için Kerkük’ün Gávurbağı mahallesinde greve gitti. Grevcilerin üzerine asker sevkedildi, işbaşı yapmadıkları için yaylım ateşine tutuldular ve birçoğu canından oldu.

1959 KATLİAMI: Kerkük, tarihinin en büyük katliamını Irak’ta krallığın devrilerek yerine cumhuriyetin ilán edilmesinin birinci yıldönümü olan 1959’un 14 Temmuz’unda yaşadı. Mesut Barzani’nin babası Molla Mustafa Barzani sürgünden Irak’a döneli, henüz birkaç hafta olmuştu ve adamları Kerkük’teki bir Türk gazinosunu basıp bir Türk’ü öldürdüler. Durumun gerginleşmesi üzerine şehre zırhlı birlikler sevkedildi, sokağa çıkma yasağı ilán edildi ve Kerkük her taraftan kuşatıldı. Türkler’in evleri bir anda Barzani’nin peşmergeleriyle Komünist Partisi üyelerinin ve Irak askerlerinin saldırısına uğradı, şehirde tam bir katliam yaşandı, yüzlerce Türk katledildi, Türkler’e ait işyerleri yağmalandı ve bu terör tam üç gün boyunca devam etti. Irak’ın o dönemdeki lideri General Abdülkerim Kasım 28 Temmuz’da bir basın toplantısı yaptı ve sorumluların cezalandırılacağını söyledi. 260 kişi tutuklanıp mahkemeye çıkartıldı, bu kişilerin bir kısmı idama mahkûm oldu ama cezalar infaz edilmedi ve daha sonra serbest bırakıldılar. Kerkük’te yaşananların Türkiye’de galeyan yaratması üzerine Adnan Menderes Hükümeti hiç umulmadık bir iş yaptı ve 1959 Ekim’inde Kerkük olaylarıyla ilgili resim, film ve diğer belgelerin Türkiye’ye girmesini yasakladı.

1980 İDAMLARI: Kerkük’ün önde gelen Türk entellektüelleri, Saddam Hüseyin’in talimatıyla 1980’in 16 Ocak günü apar-topar yapılan gizli bir yargılamadan sona toplu halde idam edildiler. İdamlar, 1990’daki Körfez Savaşı’na kadar aralıklarla devam etti.

1991, TUZHURMATU SALDIRISI: Körfez Savaşı sona ermiş ve Irak’ın kuzeyinde yaşayan Kürtler ayaklanmışlardı. Saddam Hüseyin’in bölgeye sevkettiği birlikler önce yollarının üzerinde bulunan Kerkük’ün Tuzhurmatu kasabasına girerek çok sayıda sivili kurşuna dizdiler ve yüzlerce senelik Türk eserleri yerle bir edildi. Kuzeye, Türk sınırına doğru göçe başlayan halkın üzerine ateş açıldı, Kerkük helikopterlerle tarandı ve hemen arkasından top ateşine tutuldu. Tuzhurmatu’daki katliamın daha korkuncu Kerkük ile Erbil arasında bulunan Altınköprü kasabasında yaşandı, her cins ve her yaştan yüzlerce Kerkük Türk’ü, isyan ettikleri gerekçesiyle kurşuna dizildi.

Arkeologlar haklı! Atlantis, Evliya Çelebi’ye göre de Kıbrıs açıklarındadır

KAYIP
kıt’a Atlantis’in nerede olduğu konusu, işin birçok meraklısını asırlardan buyana meşgul etti. Kimisi kayıp kıt’anın Atlantik Okyanusu’nun dibinde bir yerlerde olduğunu söyledi, kimisi ‘Truva, Atlantis’tir’ dedi, kimisi de ‘Atlantis, Çin Denizi’nin dibindedir’ dedi.

Gazetelerde bundan bir müddet önce aynı konuda çıkan haberlerde, Amerikalı araştırmacı Robert Sarmast’ın Atlantis’e bu defa başka bir yer bulduğu ve kayıp kıt’anın Kıbrıs açıklarında olduğunu söylediği yazılıydı. Sarmast’a göre Akdeniz’in Kıbrıs ile Suriye arasındaki kısmının dibinde insan eseri yapılar vardı ve Atlantis, denizin dibinden Suriye’ye doğru 110 kilometre boyunca uzanmaktaydı.

Sarmas’ın iddialarını okuyunca bizim meşhur Evliya Çelebi’yi hatırladım, zira Çelebi’nin ‘Seyahatnáme’sinde de benzer ifadeler bulunuyordu. Seyahatnáme’nin o sayfasına düştüğün notta, Evliya’nın denizin dibinden giden yol konusunda söylediklerinin, Dr. Yücel Dağlı tarafından 1998 Kasım’ında yapılan ‘2. Uluslararası Kıbrıs Araştırmaları Kongresi’ne tebliğ olarak verildiği de yazılıydı.

NİL’E BÜYÜ YAPMIŞLAR

İşte, Evliya’nın günümüz Türkçesiyle ‘Kıbrıs’tan Suriye’ye dezin altından uzanan yol’ konusunda yazdıklarının bir kısmı:

‘...Tarihçilere göre, Hazret-i Muhammed’in doğumundan 882 sene önce ve Büyük İskender’in zamanında, Gazze yakınlarındaki Aşkalon’dan Kıbrıs’a uzanan bir yol varmış ve bütün tüccarlar Kıbrıs’a bu yoldan gidip gelirlermiş. Hatta, Mısır’ın eski hükümdarları, yaptırdıkları surların inşaatında kullanılması için bu yolda bulunan taşları develerle ve mandalarla Mısır’a taşıtmışlar. Derken, yine anlatılanlara göre, İskender zamanında yaşamış olan Hamalı bir Yahudi, Mısır’daki mübarek Nil Nehri’nin suyunu büyü yaparak Hama’ya getirmek istemiş ve Nil’den alıp bir şişenin içerisine koyduğu suyu yere vurunca su bir göl hálini almış ve Kıbrıs’tan uzanan yolun yarısı bu gölün altında kalmış. Daha sonra, İskender de Karadeniz ile Akdeniz’i birleştirmeye kalkınca Aşkalon şehrinin bir kısmı ile Kıbrıs’tan gelen yolun kalan diğer yarısını da su basmış. Kıbrıs’tan Suriye taraflarına giden denizciler, denizin dibinde bugün bile o zamanlardan kalma yolları görüp sığ bir yerde karaya oturmamak için rotalarını değiştirerek yol alırlar’

Evliya Çelebi’
nin, Amerikalı araştırmacı Robert Sarmast’ın söyledikleriyle örtüşen cümleleri bunlardan ibaret. Atlantis meraklılarına duyurulur!
Yazarın Tüm Yazıları