Öcalan, Koçgiri modeli ile çözüm istiyor

ÖCALAN’ın, çözüm sürecinde ortaya koyduğu yol haritasının bir benzeri 1921’de yaşanan Koçgiri İsyanı ile örtüşmektedir.

Haberin Devamı

Koçgiri İsyanı mart ayında başlamıştır. İsyan başlamadan önce Ankara hükümetine antlaşma teklif edilmiştir. İsyancılar antlaşma maddeleri arasında: Mustafa Kemal’in doğuda özerk bir yönetimi kabul etmesi konusunu acil olarak bildirmesini, Kürt tutuklularının serbest bırakılmasını, Kürt çoğunluğu bulunan yörelerde, Kürt kökenli memurların görev yapmasını şart olarak ileri sürmüşlerdir. İsyancılar, şartlarının kabul edilmediği takdirde silahlı mücadeleye devam edecekleri mesajını Ankara’ya iletmişlerdir. Mustafa Kemal, bölgeye Nasihat Heyeti (Bugünkü Akil İnsanlar) göndererek, isyancılar ile görüşülmesi talimatını vermiştir. Mustafa Kemal, isyancıların önde gelen ismi Dersimli Seyit Rıza ile de bizzat görüşüp bölgede güvenliğin bozulmaması konusunda uyarılarda bulunmuştur. Mustafa Kemal, bölgenin tanınmış şahsiyetlerinden olan Diyap Ağa ile Meço Ağa’yı da mebus yaparak Kürtler ile bütünleştirmeye gayret etmiştir. Bilindiği gibi ilk TBMM’de 72 Kürt mebusu bulunmaktaydı. Bu mebuslar kendi yöresel kıyafetleri ile Meclis’te Kürtleri temsil etmekteydiler.
Öcalan’ın, Mart 2013’teki ifadeleri ile Kasım 2014’teki çözüm sürecinde ortaya koyduğu ana başlıklar, Koçgiri modeli ile bütünleşmektedir. Çözüm sürecindeki antlaşmanın takviminde Nevruz ayını işaret eden Öcalan, özerklik, kültürel ve sosyal haklar, kamu güvenliği konularında yasal düzenlemeyi öne çıkarıyor. Öcalan, Koçgiri İsyanı’ndaki gibi ‘Ya antlaşma ya kaos’ mesajı veriyor. Öcalan’ın çözüm süreci ile ilgili şu ifadeleri Koçgiri İsyanı’ndaki yaşananları hatırlatıyor: “(...) Neredeyse 40 yıldır devam eden bir isyandır. Şimdi bu isyanı bitireceğiz. Ben bitirmekte kararlıyım. Fakat parlamento bu isyanın bitmesi için kararlar alabilecek mi? Örneğin geri çekilmeyle ilgili komisyonların kurulmasıyla ilgili çatışmasızlık ve silah bırakma aşamalarına dair parlamento güvence veren kararlar alabilecek mi? Ve bu çatışmasızlığı sürekli hale getirebilecek, kalıcı barışı sağlayabilecek adımlar atabilecek mi? Bütün bunları göreceğiz. Bu dönemin 1921 Koçgiri İsyanı’na benzediğini söyledi. O dönemde parlamento, Koçgiri İsyanı’nın bitmesi için isyan liderleriyle görüşüyor. İsyanın sona ermesi için parlamento bazı yasalar çıkarıyor.” Geçmişten ders alınarak barış ve kardeşlik duygularının pekiştirilmesi Kürt ve Türklerin yararına olacaktır.
Yrd. Doç. Dr.
Ramazan TOPDEMİR

Haberin Devamı

BİLİYOR MUSUNUZ?

Haberin Devamı


-CHP Genel Sekreteri Gürsel Tekin’in, Ağustos 2014 tarihinde hayata geçen uygulama sonrası yaklaşık 4 aylık periyotta, Türkiye genelinde 13.635 kişinin CHP’ye üye olmak için başvuru yaptığını, üye olmaya engel bir durum bulunmuyorsa, o kişiye içinde üye kimlik kartı, CHP bayrağı, CHP tüzüğü, CHP rozeti ve Kılıçdaroğlu’nun kişiye özel kaleme aldığı tebrik mektubunun bulunduğu bir üyelik paketini adreslerine gönderildiğini söylediğini (aylık ödeme 1 lira ile 10 lira arasında değişiyor)...
-CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun Başbakan’a, ‘genel seçimler öncesi ‘TRT Kent’ adıyla yerel radyolar kurulmaya başlandığı, bu radyoların TRT tarafından her ilde 2015 yılında yapılacak genel seçimlerde AKP propagandası yapmaları amacıyla kurulduğu ve kurulacağı iddiası doğru mudur’ diye sorduğunu...
-SOSYAL Dönüşüm Vakfı Girişimi ve Ataşehir Belediyesi’nin düzenlediği Ataşehir Belediyesi’nin yaklaşık 1000 erkek çalışanının katılacağı, Hannover Erkekler Bürosu eğitmeni Gül Anna Minci’nin yönetiminde, Türkiye’de ilk kez yapılacak ‘Aile İçi Şiddete Karşı Erkek Eğitimi’nin 15 Aralık Pazartesi günü başlayacağını...

Haberin Devamı

Şûradan çıkan dayatmacı önerilere tepkiler artıyor


‘Katılımcı, çoğulcu ve şeffaf değil’

İNSAN hakları eğitimi ile ilgili çalışmalar yürüten ‘İnsan Hakları Eğitimi Ortak Çalışma Ağı (İHEA), 19. Milli Eğitim Şûrası kararlarını İnsan Hakları bağlamında değerlendirirken, şu noktalara dikkat çekiliyor: “Tarafsızlık, din ve vicdan özgürlüğü ilkelerine aykırı olması nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları (Hasan ve Eylem Zengin ile Mansur Yalçın kararları) ile mahkûm edilen ‘din kültürü ve ahlak bilgisi’ dersinin, ilkokul 1, 2, ve 3. sınıflarda okutulması yönünde bir tavsiye kararı alınmıştır. Bu kararın, Türkiye’nin taraf olduğu ve eğitimin amaçlarını düzenleyen uluslararası insan hakları sözleşmelerine (Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi Madde 13 ve Çocuk Haklarına Dair Sözleşme Madde 29) aykırı olduğu çok açıktır. Bu maddelere çekince koyulmuş olması, eğitimin evrensel insan hakları değerlerini teşvik etmesi gerektiği gerçeğini değiştirmemektedir.
Sürecin ne katılımcı, ne çoğulcu, ne de şeffaf olduğunu belirtmek mümkündür.
Mevcut haliyle eğitim sisteminin, çocuğu değil devlet ideolojisini ve kendi sürdürülebilirliğini koruduğu ortadadır. Halbuki çocuğun kendini gerçekleştirdiği, gelişimsel özelliklerinin dikkate alındığı, yetişkinlerin çocuğa dair ezberlerini bozduğu ve insan haklarına dayalı bir eğitim sistemine ihtiyaç vardır.

Haberin Devamı

Belediyeler bilgisizce ağaçları mahvediyorlar

Budama nedir?


AĞAÇLAR yapraktan beslenir. Beslenirken fotosentez yaparlar ve havadaki karbondioksidi kullanıp dışarı oksijen verirler. Tek faydaları bu değildir. Yapraklarından buhar halinde çıkan su buharı (transpirasyon) ve oluşturdukları gölge ile serinlik sağlarlar. Taşıdıkları yapraklar biz insanlar ve diğer canlılar için tehlikeli madde konumundaki tozları tutar, zehirli gazları bünyelerine alırlar.
Bu nedenle yapılan her budama işlemi, yaprak yoğunluğunu azalttığı için ağacın faydasını ve gelişimini geriletir. Kentlerde ağaçlar sadece mecbur kalındığında (geçişleri engelleyen alt dalların, binalara ulaşan dalların budanması, kökü tahrip olan ağaçlarda budama ve hasta dalların alınması) ve mümkün olan en düşük düzeyde budanmalıdır. Bilimsel anlamda en iyi yapılmış budama, farkına varılmayandır. Durum bu iken kentlerimiz caddelerinde ‘taçları’ tamamen alınmış, adeta dikine duran ‘soba borusu’ konumunda ağaçlar bile görüyorsunuz. Bu budamalar üstelik periyodik olarak tekrarlanıyor. Yapraktan beslenmesine bağlı olarak, budama ağacın gelişimini engelleyen bir işlem olduğundan, bir ağacın tacını son derece azaltma onu tamamen ortadan kaldırmaya yaklaşık bir durum yaratmaktadır. Çünkü bu şekilde budanan ağaçlar normal gelişimlerini hiç yapamamakta ve bir kısmı kurumaktadır. Ağaçların kesilip ortadan kaldırılmasına haklı olarak büyük reaksiyon gösteren halkımız bunun farkında değildir. Tacının büyük kısmını kaybeden bir ağaç adeta ‘can havliyle’ yoğun sürgün vererek gerekli yaprak yoğunluğuna erişmeye çalışmakta, bu durumda budama işlemini yapanlar ve yaptıranlar ağacın kuvvetlendiğini zannetmektedir.
Kentlerimizde yaşayanlar ağaçların faydalı işlevini adeta sıfırlayan bu tür budama işlemlerini kesinlikle irdelemelidir.
Necdet GÜLER-Orman Y. Müh.

Yazarın Tüm Yazıları