İki maddelik protokol

BAŞBAKAN Ahmet Davutoğlu, “Cumhurbaşkanı ile aramızdaki dostluk kadimdir. Sorun çıkmaz” diyor ve aralarındaki ilişkinin sınırlarını çok güzel çiziyor.

Haberin Devamı

***

YOLSUZLUK: “Yolsuzluk yapan kardeşim olsa kolunu koparırım dedim. Bundan sonra delillenmiş bir yolsuzluk olursa buna ne Cumhurbaşkanı müsamaha eder ne de ben.”

***

Altına imzamı atıyorum.
Şimdi sıra Meclis komisyonunda bunu bütün kamuoyuna göstermekte.
GELENEK: “Kurumsal olarak Cumhurbaşkanlığı makamı ile Başbakanlık makamı Türkiye’de devlet geleneği içinde neyi gerektiriyorsa sadece o uygulanır.”

***

Altına imzamı atıyorum.
Yani ilişkiler böyle sürdüğü, Anayasa’nın 105’inci maddesine riayet edildiği takdirde, Cumhurbaşkanı ile Başbakan’ın arasının çok iyi olması bütün Türkiye’nin menfaatinedir.

***

Tekrar ediyorum...
Anayasa ne diyorsa o...
Gelenek neyi anlatıyorsa o...

Yolsuzlukla mücadelede konsensus oluşuyor

Haberin Devamı

SON günlerde iktidar kanadında söylenenlere, yazılanlara baktığımda şöyle bir umuda kapılıyorum.
Galiba Türkiye’de yolsuzlukla mücadele konusunda bir konsensus oluşuyor.
Size son 15 gün içinde iktidar kanadından gelen bazı sözleri aktaracağım.
ETYEN MAHÇUPYAN (Başbakan’ın danışmanı): AK Parti seçmeni muhafazakâr kesim, yolsuzluk yapıldığını ya da yolsuzluk sorunu olduğunu kabul ediyor ve bundan da rahatsız.
HAYRETTİN KARAMAN (Yeni Şafak gazetesi yazarı): “Siz ey devleti yönetenler! ‘Kenar-ı Dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu gelir de adl-i ilâhî sorar Ömer’den onu’ diyen büyük Ömer’in (Allah ondan razı olsun) makamında oturuyor değil misiniz? İlâhî adalet bir koyunu yiyen kurdun hesabını yönetenden soracaksa, yoksulların hakkını yiyenlerden, milyonlar sürünürken sefa sürenlerden, yoksulların hakkını bunlardan alarak onlara ulaştırmayan yöneticilerden hesap sormayacak mı?



‘Son Umut’ filmini şu nedenlerle çok sevdim

RUSSELL Crowe’un ‘Son Umut’ filmini bir kadın grubu içinde seyrettim.
Film hakkında görüşler farklıydı.
Bir bölümü çok beğendi, bir bölümü hiç beğenmedi.
Ben severek seyrettim.
KONUYU sevdim. Çocuklarının cenazelerini getirmek için Türkiye’ye gelen bir babanın psikolojisini iyi anlatıyordu.
YAKLAŞIMINI sevdim. Bir savaşı anlatıyordu ama barış filmiydi.
ÖNYARGISIZLIĞINI sevdim. Ne Türklere haksızlık ediyordu, ne Avustralyalılara.
CASTING’İNİ sevdim. Russell Crowe’un oyunu ölçülüydü. Yılmaz Erdoğan’ın duruşu sahiciydi. Cem Yılmaz’ın oyunu tam kendisiydi. Olga Kurylenko’nun oyunu sıcaktı.
SAHNELERİ sevdim. Çanakkale için seçilen mekân güzeldi. İstanbul’a dönemin biraz Indiana Jones’vari havası verilmişti. Renkler iyidi.
‘Gece Yarısı Ekspresi’ filminden kalan kötü hatıraları sildiği için de çok sevdim.

Haberin Devamı

Filmden aklımda kalan şahane anlar

Kuva-yi Milliye’ye katılmak için Anadolu’ya geçerlerken vagonda elbise değişip üniforma giymeleri...
Yunan bir çetecinin Cem Yılmaz’ı vurduğu sahnede Yılmaz Erdoğan’ın “Bugüne kadar yaşaması mucizeydi” demesi.
Kuva-yi Milliye’ye katılma kararı alanların Atatürk için kadeh kaldırmaları.
Yılmaz Erdoğan’ın Russell Crowe’a “Söyle oğluna bana bir paket sigara ve bir çakmak borcu var” deyişi.
Russell Crowe, “Oğlumu öldürdünüz” diyerek Yılmaz Erdoğan’ın üzerine yürüdüğünde onun “Biz sizin ülkenizi değil, siz bizim ülkemizi işgale geldiniz” demesi.
Atatürk’ün adı geçtiğinde, salondaki seyircilerden kopan büyük alkış.

Yazarın Tüm Yazıları