IMF’den üçlü politika reçetesi

Cuma gecesi açıklanan IMF uzman raporu öyle ayrıntılarla dolu ki; yakın geçmişte ekonomi politikasında yapılan hataları tek tek sıralıyor.

Haberin Devamı

Raporda, makroekonomik politikaların tasarrufları artırarak dengelenmeyi hala desteklemediği, bu yüzden de Türkiye’yi şoklara maruz bıraktığı anlatılıyor. Bu saptama, ‘politikalarımız sayesinde ekonomi dengeleniyor’ biçimindeki Ankara söylemini de temelsiz bırakıyor.
IMF’nin, bu sorunları çözmek için Türkiye’ye önerdiği reçetedeki politika tavsiyeleri şöyle;
1. Maliye politikası daha sıkı olmalı. Yurtiçi tasarrufları artırmak için 2017’ye kadar faiz dışı fazla yüzde 2’ye yükseltilmeli,
2. Para politikasında enflasyon hedeflenmesi yenilenmeli; pozitif reel faiz tesis edilmeli ve sürdürülmeli,
3. Finansal istikrara yönelik riskler için, özellikle toptan döviz borçlanmalarına dönük olarak makro ihtiyati araçlara ağırlık verilmeli.
Bu üç tavsiyenin ilki Orta Vadeli Program’da yer alıyor zaten. İkincisinde hiç de değişiklik yok; ‘nabza göre şerbet’ uygulamaya devam ediliyor. Üçüncüsü ise yeni bir öneri.
IMF raporunda, Türkiye’nin 2009 sonrası sağladığı güçlü büyüme ivmesine yüksek cari açık ve enflasyonun eşlik ettiği; finansal kesimce sağlanan sermaye girişlerinin bolluğu ile finansal derinleşmenin kredi kısıtlarını hafiflettiği ve bunun da tüketime ve özel kesime dönük kredi büyümesine yol açtığı not ediliyor.
2014 başındaki çalkalanmanın sert etkisi olduğunu vurgulayan IMF, enflasyon ve dış açığın azaltılması ile ileride aniden belirecek düzeltici şokların frenlenebileceğini vurguluyor.
Raporda, maliye ve para politikasının gevşek seyir içinde yürüdüğü, kamu kesimi harcamalarının GSYH’dan daha hızlı büyüdüğü, yapısal faiz dışı dengenin bozulduğu belirtiliyor. Para politikası duruşunun da, enflasyondan çok büyümeye önem verdiğini, uzunca süre gevşek bırakıldığı anlatılıyor. Negatif faiz oranlarının da yüksek enflasyona yol açtığı, bunun da rekabetçiliği aşındırdığı, özel tasarruf iştahını azalttığını anlatıyor.

‘Parti’ bitti

IMF de artık ‘parti bitti’ diyor; Türkiye’nin, uluslararası ortamın gelişen ülkeleri destekleyici ortamdan yararlandığını, ama gelecekteki ortamın çok daha belirsiz olduğunu söylüyor.
IMF’nin işaret ettiği şu; Türk ekonomisinde ilerideki temel riskin, GSYH’nın yüzde 25’i kadar bir dış finansman girişi gerektiği için, sermaye girişlerindeki ani düşüşlerin risk oluşturduğu vurgulanıyor.
IMF, özellikle Merkez Bankası’nın Ocak ayındaki sıkılaşmasını çok erken gevşettiğini, bu yüzden ekonomik büyüme yüzde 3’lerde seyrederken, ekonomideki dengesizliğin korunacağını söylüyor.
Raporda politikalarda değişiklik olmazsa orta vadeli ekonomik performansın geçmişe göre zayıf olacağı vurgusu yapılmış.
Bankaların toptan biçimde dışarıdan sağladığı döviz finansmanının hızla arttığı, bunun da vade yenilenme riski taşıdığı düşünülüyor. Bankaların dışarıdan aldıkları toptan döviz kredilerinin, yurtiçinde TL cinsi kredi büyümesinin finansman kaynağı olduğu, 2009’da 61 milyar dolardan, 2014 ilk çeyreğinde 137 milyar dolara çıktığı, bunun da 85 milyar dolarının kısa vadeli olduğu anlatılıyor. Herhangi bir şokta, vade yenilenme konusunda risklerin olduğuna dikkat çekiliyor.
IMF bu nedenlerle, bankaların döviz kaldıraçlarının azaltılmasını tavsiye ederken, bunun için de; TL ve döviz cinsi zorunlu karşılık yükümlülük farklarının artırılmasını, kredi/mevduat oranları ile döviz türev işlemlerde de limit konulmasının işlevsel olabileceğini öneriyor.

Dengesizlikler akışa bırakılıyor

Rapor ve ekinde yer alan analizde, neredeyse en kapsamlı ve sert eleştiriler para politikasına getiriliyor. Politika duruşunun enflasyon hedefiyle ve normale döndürülerek tutarlı olması öneriliyor. Mevcut politika faizinin, enflasyonu yüzde 5’e indirme hedefiyle uyumlu olmadığı açıkça yazılmış. Politika duruşu sıkılaştırılmalı, beklentileri çapalamalı. IMF diyor ki; maliye politikası görece daha sıkı olsaydı enflasyon hedefine gelme çabası da görece daha rahat olabilecekti.
Rapor ekinde yer alan analizde, işlerin para politikasına bırakılmasının etkilerinin ağır olduğuna işaret ediliyor. Doğrudan özel ve kamu tasarruflarını artıracak politikaların, dış dengesizliği azaltabilecek ama özel yatırımları da azaltmayacak, büyümeyi de en az olumsuz etkileyecek sonuçlar elde edilebileceği anlatılıyor. Dengesizlikleri düzeltme işinin, para politikasında parasal sıkılaştırmaya ya da ülke risk priminin artışı yoluyla otomatik biçimde olmasına bırakıldığında, özel kesim yatırımlarında sert düşüş ve milli gelirde ani yavaşlamaya yol açıldığı not edilmiş. IMF son yaşanan gelişmenin de aynen bu olduğunu vurguluyor.

ugurses@hurriyet.com.tr

Yazarın Tüm Yazıları