Yavuz’a “Aklı selim bir yeri yaparken diğerini yıkmaz” diyen gönül sultanı...

İstanbul pastırma sıcaklarının yaşandığı günlere ev sahipliği yaptı geçen haftanın başında.

Haberin Devamı

Ofisin camına yapışmış, pencere önü çiçeği misali “acaba bugün ne yapsam” diye düşünüp dururken, şehrin hem tarihini hem de manevi adreslerini iyi bilen bir arkadaşımın telefonuyla kendime geldim.
“Programın nedir bilmiyorum İzzet ama ben bu şurup gibi havayı kaçırmam. Kendimi sur boyuna doğru vurup, hem biraz tarihi atmosfer soluyup hem de yazdan kalma şu güzel günün tadını çıkaracağım. Müsaitsen haydi sen de gel” diyordu. Sanki içimdeki sıkıntıyı hissedip aramıştı...
Bir saat sonra buluştuk. Bundan bir yarım saat sonra da kendimizi Merkez Efendi Camii’nin o mistik avlusunda bulduk.
Daha önce de ziyaret etmiştim ama anladım ki bugün ilk defa bu kadar derinden öğrenecektim.
Gerisini şimdilik adı bende saklı gönüllü tur rehberimden dinleyin...
Kanuni Sultan Süleyman döneminde yaşayan Merkez Efendi’nin asıl adı Musa’ymış...
Devrin hem en ünlü alimlerinden hem de doktorlarından olan Merkez Efendi çok iyi bir eğitim görüp, 30’unda İstanbul’a gelmiş.
Sonradan Kanuni’nin Manisa’da vefat eden annesi Hafsa Sultan için yaptırdığı cami ve hastanenin yönetimi de kendisine verilmiş.
Adı tıp tarihimizde çokça geçen Merkez Efendi, meğer meşhur Mesir Macunu’nun da mucidiymiş. Laf aramızda pek severim...
Tam bu esnada Merkez Efendi Camii’nde yıllarca imamlık yapan Saim Yağan da katıldı sohbetimize.
Saim Hoca, Merkez Efendi’nin o devirlerde İstanbul’un en önemli din bilginlerinden Sümbül Efendi’ye bağlandığını söyledikten sonra bu konudaki efsaneyi anlatmaya başladı.
Bizim küçük tur kafilesi, hep beraber kulak kesildik...
Sümbül Efendi zikir sırasında coşup Mevlevi dervişleri gibi sema edermiş. Bazı kimseler onun bu halinin İslam’la bağdaşmayacağını söyleyerek dedikodular çıkarmış. Hâl böyle olunca Merkez Efendi de ondan uzak durmaya karar vermiş.

Yavuz’a “Aklı selim bir yeri yaparken diğerini yıkmaz” diyen gönül sultanı...

Ancak bir gün Merkez Efendi rüyasında Sümbül Efendi’nin kendi evine geldiğini görmüş. Onu içeri almamak için hanımıyla kapının arkasına yatak, yorgan ne varsa dayayıp üzerine oturmuşlar.
Fakat Sümbül Efendi zorlayınca kapı sonuna kadar açılmış ve hep birlikte yere yuvarlanmışlar.
Korkuyla uykusundan sıçrayan Merkez Efendi, sabah doğruca yanına gitmiş. Sümbül Efendi kendisine “Ey Muslihuddin Musa Efendi! Neydi o akşamki telaşınız öyle! Beni içeri almamak için neden bu kadar direndiniz? Fakat neticede kapıyı açtım, ikiniz de yere kapaklandınız. Ben seni ve haremindeki hatunu genç sanırdım, lakin siz çoktan kocamış, ihtiyarlamışsınız” demiş.
Kalakalmış öylece tabii Musa Efendi ve ellerine sarılıp ölünceye kadar ona bağlanmış.
Tam da burada Saim Hoca’ya “Neden biz onu Musa Muslihuddin değil de Merkez Efendi olarak biliyoruz?” diye sordum. Hoca o tatlı üslubuyla verdi cevabını:
“Bir gün Sümbül Efendi talebelerine Allah’ın idare ve iradesi bir anlığına elinize geçseydi ne yapardınız diye sormuş. Gelen cevapların içindeki en etkileyicisi Musa’nınkiymiş. Musa, ‘Allah öylesine güzel yaratmış ki, ben hiçbir şeye dokunmaz, her şeyi merkezinde bırakırdım’ demiş. Muslihuddin Musa o gün bugündür Merkez Efendi olarak bilinmiş...”
Merkez Efendi Camii’nden, Yağan’ın dernek başkanı olduğu Kocamustafapaşa’daki Sümbül Efendi Eğitim Vakfı’na geçtik. Burası milattan sonra 5. yüzyılda İmparator Thedosius’un kız kardeşi tarafından bir Hıristiyan azizinin anısına inşa edilen eski bir Bizans kilisesiymiş. Kilise, II. Bayezid döneminde padişahın emriyle Sadrazam Koca Mustafa Paşa tarafından camiye çevrilmiş. Hemen ardından da yanına o zamanın en büyük dergahı inşa edilmiş.
Daha sonra da bu dergahın başına Sümbül Efendi geçtiği için onun ismiyle anılır olmuş.
Saim Yağan, Sümbül Efendi’nin zikir odasını gösterdiğinde yerin küçüklüğü karşısında şaşkınlığımı görünce daha sormadan “Şaşırma, oda ne kadar küçük olursa, duası o kadar makbul olur” dedi.
Bambaşka bir ruh ikliminde dolaşırmış Osmanlı’nın manevi rehberleri, bunu bir kez daha anlamış oldum.
Saim Hoca devam etti anlatmaya... “Sümbül Efendi güçlü bir kişilikti. Yavuz Sultan Selim, Koca Mustafa Paşa’nın adı ‘şehzadelerin halli meselesine’ karışınca, Vezir-i Azam’ını azletti ve öldürttü. Bununla da yetinmeyen öfkeli Sultan, Koca Mustafa Paşa’nın camisini de yerle bir etmek için emir vermiş ama Sümbül Efendi buna karşı çıkmıştı.
Çok sevilen ve saygı gösterilen hoca, külliyenin kapısında Sultan’ı karşılamış, onu kurduğu güzel bir sofrada ağırlamıştı. Sultan’ı uğurlarken de, ‘Osmanlı Hanı’nın verdiği emir geri çevrilmez’ deyip medresenin bacalarının birini yıktırmıştı.”

Yavuz’a “Aklı selim bir yeri yaparken diğerini yıkmaz” diyen gönül sultanı...

Yavuz bir başka gün camideyken gördüğü yeşil mermer direkleri yaptırmakta olduğu kendi külliyesine taşıtmak istemiş. Sümbül Efendi ise Sultan’ın bu isteği üzerine “Aklı selim erbabı, bir yeri yaparken diğer yeri yıkmaz” cevabını göndermiş.
Osmanlı’da sultan bile olsan, eğer karşında bir veli, bir hoca, bir ulema varsa dinleniyormuş sözü.
Kim bilir belki de yüzlerce yıl bütün dünyaya diz çöktürmelerinin sırrı buydu. Buydu onları yedi cihan imparatoru yapan işin özü.
Neyse efendim bir kez daha anladım ki bu şehrin her sokağı hepimizi hayretten hayrete düşürecek hikayelerle dolu.
Bundan sonra havanın durumuna falan da bakmayacağım.
Her içim sıkıldığında, hayat üstüme üstüme gelip beni bunalttığında kendimi bu kadim şehrin sokaklarına atacağım. İstanbul gibi insanı manevi yönden terapi edebilen bir büyülü kentte yaşamanın nimetlerinden faydalanacağım.
Size de tavsiye ederim...

Haberin Devamı

Yavuz’a “Aklı selim bir yeri yaparken diğerini yıkmaz” diyen gönül sultanı...

Murat Boz’ulma sen fena değilsin ama Hadi İnşallah muhteşem

Haberin Devamı

Başrollerini Büşra Pekin ve Murat Boz’un paylaştığı Hadi İnşallah, Pucca’nın kitaplarından uyarlanan senaryosuyla 28 Kasım’da vizyona giriyor. Filmi geçtiğimiz cuma bir vesileyle izleme fırsatı yakaladım ve notlar aldım.
İşte hafta sonu bu filmi izlemeniz için 5 neden:
Bir BKM Mutfak’ın en verimli mamullerinden biri olan Büşra Pekin’in performansını mutlaka görmelisiniz. Kız zaten başarılıydı ama nasıl yaptıysa bu filmde kendini iyice aşmış. Oyunculuğu o kadar derin ve etkileyiciydi ki, sanki aramızda beyazperde yok da yanı başımda gerçekten bunları yaşıyormuş gibi hissettirdi. Helal olsun! Bana göre Büşra, Türkiye’nin yeni Perran Kutman’ı olmaya adaydır.
İki Pucca’nın kitaplarının tamamını okumadım ama senaryo her ne kadar iki erkek tarafından uyarlansa da o eğlenceli kadın bakış açısını çok sağlam şekilde vermiş. Filmi izlerken “senaryoyu bizzat Pucca yazsa ancak bu kadar iyi olabilirdi” diye geçirdim içimden...
Üç Başka bir filmde bu kadar espri art arda yapılsa zorlama bulabilirdim. Ancak o kadar ustaca kurgulanmış ki, uzun zamandır hiç bu kadar eğlenmemiştim.
Dört Her ne kadar Murat Boz’dan çok iyi bir oyunculuk performansı beklemesem de Cezmi Baskın, Hülya Gülşen Irmak ve Şinasi Yurtsever gibi bu işin üstatlarının karşısında umduğumdan çok daha az “sırıtmış”. Yine senaryonun başarısı mı bilmiyorum ama Murat’ın oynadığı sahneler arasında en çok güldüğüm, detone ola ola iğrenç şarkı söylediği yerlerdi. Bir şarkıcının oyunculuğa geçişinde böyle bir ayrıntı kullanmak çok zekiceydi. Murat elini kolunu nereye koyacağını bilebilse her şey çok daha iyi olurdu ama neyse...
Beş Bazı sahneleri izlerken “yok artık, bu kadarını yaşamamıştır herhalde bu Pucca” diye düşündürse de gerçeklik ve kurgu dengesi çok iyi ayarlanmış. Başarılı hikaye dizilimi o abartıyı güzel bir şekilde bertaraf etmiş.

Haberin Devamı

Yavuz’a “Aklı selim bir yeri yaparken diğerini yıkmaz” diyen gönül sultanı...

Benim ‘Karışık Kaset’im

1980’ler; rüzgar gibi geçti... O zamanlar şimdiki gibi büyük müzikmarketler yoktu; küçük plakçılar, kasetçiler vardı. Listesini yapan, kasetçinin kapısında alırdı soluğu. Kasetler de genellikle 60’lık ya da 90’lıktı. Zamanın en bilindik markaları TDK ve Maxwell’di.
Verdiğiniz liste bir Pioneer sette doldurulur, havalı olmak için çoğu füme renkli, çelik jantlı, ekolayzırlı Doğan’larda cam açılarak itina ile son ses dinlenir ve mutlaka sevgilinin kapısının önünden de geçilirdi.
Bir de pilleri özellikle en sevdiğin şarkıda bitmeye başlayan WalkMan’ler vardı. Piller zayıfladıkça Nükhet’in sesi Çetin Alp gibi çıkmaya başlardı. İşte böyle uzar gider bu anılar...
Dün başrollerinde Sarp Apak ile Özge Özpirinçci’nin olduğu Karışık Kaset’in fragmanını izleyince aklıma geldi tüm bunlar... Dayanamadım, o yılların şarkılarından bir karışık kaset yaptım. Afiyetle dinleyiniz efendim...
A Yüzü
1) Cheri Cheri Lady/ Modern Talking
2) Self Control/ Laura Branigan
3) What’s Love Got to the With It/ Tina Turner
4) Big in Japan/ Alphaville
5) One Night in Bangkok/ Murray Head
6) Billie Jean/ Michael Jackson
7) Who Can It Be Now?/ Men at Work
B Yüzü
1) Uykusuz Her Gece/ Ajda Pekkan
2) Geri Dön/ Sezen Aksu
3) Tamirci Çırağı/ Cem Karaca
4) Büklüm Büklüm/ Ferdi Özbeğen
5) Melankoli/ Nükhet Duru
6) Kim Arar Seni/ Nilüfer
7) Gitme Sana Muhtacım/ Zeki Müren


Yazarın Tüm Yazıları