Russell Brand VE DEVRiM

Güncelleme Tarihi:

Russell Brand VE DEVRiM
Oluşturulma Tarihi: Kasım 22, 2014 00:01

Haberin Devamı

BU aralar İngiltere’nin gündeminde ünlü komedyen Russell Brand’in başını çektiği devrim hareketi var.

Russell Brand VE DEVRiM
Bu devrimin nasıl olacağı, neler içereceği ya da neleri değiştireceği konusunda kimse emin görünmüyor.
Zaten Brand de “Sistemin işlemediğini söylemek ve değişim istemek için bir alternatif önermenin şart olmadığını” söylüyor.
Ki buna katılmamak mümkün değil.
Ancak, tüm bunlara hak veriyor ve sistemin işleyişinde çok büyük hatalar olduğunu kabul ediyor olsam da, ben Brand’in SAT’ye hazırlanan liseliler gibi komplike kelimelerle süslediği bazen tutarsız, çoğu zaman içi boş tiradlarını dinlemeye tahammül edemiyorum.
Uyuşturucu ve alkol bağımlılığından kurtulup kendini Meditasyona ve Hinduizm’e veren Brand, fazlasıyla snob ve süslü bir dille kaleme aldığı makalelerde tüm siyasilerin yozlaşmış olduğunu, insanların oy vermemesi gerektiğini, dinlerin baskıcı değil özgürleştirici olduğunu ve toplumun en büyük düşmanının aslında Richard Dawkins gibi ateistler olduğunu söylüyor.

* * *

Tüm kişisel borçların silinmesini ve yiyecek üretiminin sadece organik çiftliklerde yerel olarak yapılmasını istediğini belirtmekten de çekinmiyor.
Tabii bütün bunlar kulağa hoş geliyor. (Tüm yiyecek üretimi yerel olarak yapılırsa milyonlarca insanın açlıktan öleceği gibi küçük detaylar bir yana bırakılırsa tabii)
Brand’ın başlıca iddiası ise devrimin sıkıcı olmaması gerektiği.
O eğer ütopya ve kapitalizmden kurtuluş “Biraz daha Almanya gibi olalım” demeye indirgenirse herkesin hayal kırıklığına uğrayacağını söylüyor.
Binlerce İngiliz Brand’in bu heyecanlı devrim planını destekliyor, hatta Westminster’daki eylemlere onun fotoğraflarını bastıkları pankartlarla katılıyor.
Benim çevremde de Brand şimdiden bir halk kahramanı olarak görülmeye başlandı bile.
Bense uzun süre arkadaşlarım Brand’in ne kadar haklı ve zeki olduğunu söyleyip onun yeni kitabından alıntılar yaparken belli belirsiz kafamı sallayıp konuyu geçiştirmekle yetindim.
Sanırım takım elbiseli sistem adamlarına karşı gençleri, fakirleri, değişim isteyenleri savunan Brand’e destek vermediğimi hatta söylediklerinin elle tutulur hiç bir yanı olmadığını düşündüğümü itiraf etmeye utanıyordum.

Ama en sonunda Çarşamba günü üniversite harçları ile ilgili Westminster’de yapılan eylemi izlerken, sanki bedava eğitim talebini sembolize edecek başka adam kalmamış gibi ellerinde Brand’in bir resmiyle oradan oraya koşuşan devrimci ve anarşist öğrencileri görünce hislerimi daha fazla saklayamayacağımı anladım.

* * *

Brand’den hazzatmediğimi itiraf ettiğimde sanki bir köpek yavrusunu yemek istediğimi söylemişim gibi oldukça sert tepkilerle karşılaştım. Çakır keyif tartışmalarda sistemin kölesi olmakla, korkak olmakla ve sömürüyü desteklemekle bile suçlandım.
Ama bütün bunları anlatınca benim gibi gizliden gizliye Brand’den nefret ettiğini itiraf eden tez danışmanım çok ilginç bir noktaya parmak bastı.
“Brand uzun zamandır halktan kopuk ve sıkıcı olmakla suçlanan solu yeniden popüler hale getirdi” dedi.
Ona hak vermeden edemedim.
Russell Brand tarihte kendine bir yer edinecek mi yoksa bir elli yıl sonra sadece bir soytarı olarak mı hatırlanacak bilmiyorum.
Ama en azından Brand’in ve sıkıcı olmayan devrim planlarının günümüz gençliği üzerinde kayda değer bir etki yarattığı ve yaratmaya devam edeceği kesin.
O yüzden ben bu hafta sonu onun Devrim başlıklı kitabını kendimi zorlayarak da olsa okuyacağım.
Bence fırsatınız olursa siz de bir bakın.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!