Tartışmaya devam o zaman

BİR soru sordum:

Haberin Devamı

-Türkiye’nin özgür geleceği için tarihten isyanları cımbızlayarak dağları mı özendireceğiz... Yoksa demokrasiyi mi?
Şimdilerde Deniz Gezmiş’in o tertemiz devrimciliği üzerinden gençliği “silaha” ve “dağlara” doğru gazlamaya çalışan bir anlayışa karşı sormuştum bu soruyu...
Sosyalizmin demokrasi tarihini de sorgulamalıyız demiştim.
Meclis’e giren 15 sosyalist TİP milletvekilini hatırlatmıştım.
Tartışmaya açmıştım...
Büyük bir incelikle olumlu-olumsuz cevap verenlere selam olsun.
Kızıp öfke kusanlara da sağlık olsun...
Ama ben yine de devam ediyorum...
Açık olan şudur:
Türkiye siyasetinin sol tarafı “felçli”dir.
O devrimci ve halkçı ruhunu TİP’ten sonra bir türlü demokrasiye üfleyememiştir.
Darbeye “çanak” tutanlara “çömlek” olmuştur.
12 Mart’lar, 12 Eylül’ler kanıtıdır.
Geçen yazımda Türkiye İşçi Partisi örneğini vermiştim.
Yeni kuşaklar bilemez diye birkaç kez yazdım.
1965’te sosyalistler 15 milletvekiliyle Meclis’e girmişti.
Mehmet Ali Aybar’ın Meclis’te Deniz Gezmiş’in idam oylamasında yaptığı muhalif konuşma bir tarihtir.
Çetin Altan’ın muhalefeti ibrettir.
Demokratik solun, sosyalizmin sandıkta yükseldiği, halkın oylarına dönüştü yıllardı.
Peki nasıl oldu da kırılıp döküldü?
Arayan NATO ve Gladio’nun izlerini bulabilir.
Komplo teorileri fotokopi makinesine bağlanmıştır.

Haberin Devamı


TARİHTEN FEZLEKE Mİ DERS Mİ ÇIKARACAĞIZ

Ama benim meselem tarihten fezleke çıkarmak değildir.
Çünkü tarihten fezleke çıkaranlar intikamcılardır.
Ben tarihten ?“fezleke” değil, “ders” çıkarmayı yeğliyorum.
Onun için de soruyorum:
-Eğer parlamenter zeminde özgürlükleri, halkların kimliklerini tanımlayan ve tanıyan bir sol geçmiş olabilseydi, bugün hâlâ “demokratikleşme süreci” diye bir meselemiz olur muydu?
Daha açık soralım:
15 milletvekiliyle yükselişe geçen TİP’i seçim barajıyla, baskıyla, 12 Mart faşizmiyle yok etmeselerdi...
Leyla Zana’ları, Hatip Dicle’leri, Orhan Doğan’ları hapislere atmak yerine, Meclis’te dinlemeyi tercih eden bir demokrasi geleneğine kavuşabilseydik...
-Öcalan bugün mesela Diyarbakır milletvekili olamaz mıydı?
-Bu kanlar akar mıydı?
-Düşmanlık ve öfke bizi bu kadar teslim alabilir miydi?
-Sokak aralarında barikat kuran bir gençlik yerine, Türkiye’nin ufuklarına doğru dünyayı tanıyan bir gençliği özlemek hata mıydı?
İşte, “çözüm süreci”ne böyle bir tarihsel açıdan bakabilirsek, tarihten “fezleke” değil, “ders” çıkarmış oluruz...
Şimdi Deniz Gezmiş’lerin masum ve tertemiz gençliğinden, dağlara doğru tiraj yapmak isteyenlerin o romantik kurgusu için diyorum ki...
Tartışmaya devam elbette...
Devrimciliği demokrasinin yolunda mı tutacaksınız?...
Yoksa kendi ezikliğinizi örtmek için birkaç ABD’li askerin kafasına çuval geçirmenin duygusallığına mı saplanacaksınız?...
Tarihteki bütün devrimci isyanlara saygı duyarım.
Ama ben demokrasinin devrimci ruhunu yaşamak isterim...

Haberin Devamı

Denizci dostlara

MEĞER ne çokmuşuz...
Uzak denizlerin hayalini kuran.
Özgürlüğün rotasına doğru dümen tutmak isteyen.
Dev dalgalardan düşler kuran.
Doğa ve deniz tutkunu bizler.
Meğer ne çokmuşuz...
Okyanusta yaptığım 1000 millik yelken seyrini yazdım.
Gelen mesajlardan anladım ki...
Meğer aslında biz de bir okyanusmuşuz.

Yazarın Tüm Yazıları