Gül’lerin Miro ziyareti hassasiyet yaratır mı?

JOAN Miro sergisini gezdiniz mi?

Haberin Devamı

Cevabınız “Evet” ise ne mutlu size.
Cevabınız “Hayır” ise 1 Şubat’a kadar vaktiniz var ama ertelemeyin, bir an önce gezin derim.
Katalan sanatçının Emirgan’daki Sakıp Sabancı Müzesi’nde devam eden “Kadınlar, Kuşlar, Yıldızlar” adlı müthiş sergisini cuma günü gezdim, yeniden gideceğime de eminim.
Miro’nun farklı alanlarda ürettiği (çoğu elbette resim) 125 eserini bir arada görmek pek mümkün değildir, emeği geçenleri de peşinen kutlayayım.
Miro’nun cazibesine kapılanların sayısı hiç azımsanmayacak boyutta.
Mesela geçtiğimiz çarşamba günü, hafta içi olmasına rağmen 2 bin 600 ziyaretçi ağırlanmış ki; “Bizim memlekette sanata ilgi azdır” argümanı üzerinde çürütücü etki yaratabilecek bir sayı bu.


*

Sergiyi gezerken “haber değeri taşıyan bir ziyareti” de öğrenmiş oldum.
Perşembe günü 11’inci Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve eşi Hayrünnisa Gül de gezmişler Miro sergisini.
Önceden arayarak sergiyi gezmek ve müze içindeki restoranda (Müzedechanga) yemek yemek istediklerini söylemişler.
Bir de istekleri olmuş: “Lütfen kimse rahatsız olmasın. Herkesle birlikte gezmek istiyoruz...”
Koruma ordusu, araç konvoyu olmadan gelmişler, diğer ziyaretçilerle beraber sergiyi gezmişler.
Sonra da Müzedechanga’nın sergi için hazırladığı Miro mönüsünü denemek için restorana geçmişler.


*

Haberin Devamı

Bu anlattığımın haber değeri nedir peki?
Milletvekillerinin parlamentoya bisikletle gidip geldikleri bir Kuzey Avrupa ülkesinde yaşıyor olsak “Eeee, n’olmuş ki?” demek mümkündü elbette.
Ancak ibadete bile araç konvoyuyla, yüzlerce korumayla gidilen Türkiye’de “yeni emekli” bir Cumhurbaşkanı’nın “Kimseyi rahatsız etmeden gezmek istiyoruz” demesinin bir şekilde haber değeri oluyor işte.
Müzeden çıkışta sevdiğim bir arkadaşımla buluştuğumda sohbetin bir yerinde “Dün de Abdullah Gül’le eşi gezmiş sergiyi” dedim.
Arkadaşım “Aman ne şamata kopmuştur” dedi.
Ben de tam aksine, “Ahmet Necdet Sezersel” bir sadelikle gelişmiş olduğunu söyleyip duyduklarımı aynen aktardım.
Arkadaşım güldü ve şöyle dedi:
“Houston o zaman büyük bir problemimiz var!”


*

Haberin Devamı

“Niye? Ne alaka?” diye sordum.
Devam etti arkadaşım:
“Bunun, bu sade yaklaşımın duyulması halinde bir kriz çıkabilir biliyorsun di mi? Ankara dolaylarından bir ses gürleyebilir: ‘Bak, bak, bak! Şu yaptığı işe bak. Aklınca sade vatandaş gibi takılıp tevazu gösterisi yapıyor. Senden öğrenecek değilim tevazu göstermeyi; ben mütevazının da daniskasıyım be! Rahat durmuyor, halka sempatik gelecek hareketlere kalkışıyor, güya bana nazire yapıyor... ‘Kimileri kendine 1000 odalı saray yaptırırken, kimileri de içinizden biriymiş gibi geziyor’ dedirtmeye çalışıyor. Bak, bak, bak; şuna da bak!’”
Güldüm ve “Ne yani sence bu sadelik bile bir ‘hassasiyete’ yol açar mı?” dedim.
“Sence?..” dedi arkadaşım.
Ben de size sormuş olayım: “Sizce hassasiyet yaratır mı?”
Sanatsal pazarlar dilerim...

Yazarın Tüm Yazıları