Olmasaydı sonumuz böyle

O bizim “farklı” olduğumuz için dışlanan, azarlanan, hatta kovulan/kovalanan yanımızdı. Ama biz sustuk o şarkılarını söyledi. Oysa gittiğimiz bir yerin, yaptığımız bir şeyin “özel”liğini, güzelliğini o kelimeyle anlatırdık biz.

Haberin Devamı

“Çok farklı bir tatil oldu” desek, gıpta yaratırdı o yer, o tatil dinleyenlerde.
“Çok farklı, özel bir şey” diye teşekkür ederdi arkadaşımız, doğumgünü hediyesini açtığında...
Aynı ilgiyi, “Gerçekten farklı bir restoran”, “Farklı bir film” gibi cümlelere de gösterdik.
“Farklı” sözcüğü, “değişik olmasıyla” bir merak, çoğu kez olumlama yarattı zihnimizde.
Hayatımıza katılan çeşitlilik, zenginlik fırsatıydı farklı olan...
* * *
Ama “farklı” olan bir insansa eğer...
O hal müşküldür bizim ülkede.
“Farklı”, bir anda “Öteki”ne dönüşüyor çoğu örnekte.
Ve ona gösterilen tutum da “farklı” oluyor.
Kendimizin de "farklı" olduğu, yahut öyle göründüğü durumları unuturuz.
Bıyığı, giyimi, gazetesi “farklı” gençlerin acı tarihini bizzat yaşamadı mı kaç kuşak...
* * *
Ahmet Kaya da farklıydı...
On beş yıl önce Magazin Gazetecileri Derneği gecesinde, halk oyuyla hak edilen “ödülünü" alırken, yeni albümünde Kürtçe bir şarkı olacağını da açıkladı.
Koptu kıyamet... Çatal, bıçak fırlatılarak, “Atın bu adamı dışarı...” nidaları, küfürleriyle kovalandı.
Olayın ardından çaresizliğini dışavuran bir ses tonuyla, “İşte devlet, alsınlar götürsünler... Gideyim mi, ne yapayım yani?” diye mırıldandı.
Gitti memleketinden...
* * *
Ve 14 yıl önce bugün, 16 Kasım’da gurbette, sürgünde öldü. 43 yaşında...
Paris’te sabahın 7’sinde durmuş kalbi; eşi Gülten Kaya ve 12 yaşındaki kızı Melis onu koridorda, boylu boyunca yatarken bulmuşlar.
Uzaksa memleketinden, “fişlenmişse, adı-eşkali bilinmekteyse"...
Başı belada, yüreği dardadır elbet.
* * *
Sevin, sevmeyin... Tartışın, görüşlerini reddedin, kızın, ağız dolusu eleştirin...
Ama “farklı”yı yok etmeyin.
Hemen herkes dinledi Ahmet Kaya’yı.
Soldu, sağdı demeden, o “mahur besteler”i efkarla dinledi... Çoğu insan şarkılarını, onun politik görüşlerinden azade, uzakta sevdi.
Şairler, şiirler, dizeler geçti hep sesinden.
Attila İlhan’ın en delikanlı dizelerini belki onunla keşfetti genç kuşaklar.
Onunla içlendi:
“Sakin göllerin kuğusuyduk , salınarak suyun yanağında
Yarılan ekmeğin buğusuyduk /Gözüm yaşarıyor yüreğim kanıyor
Olmasaydı sonumuz böyle...”
Olmasaydı sonumuz böyle
Attila İlhan’ın radyodan Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan'ın asıldığını öğrendikten sonra vapurda yazdığı, o “mahur beste”den mülhem; öyle gitti o “şölen” gecesinden:
“Şenlik dağıldı bir acı yel kaldı bahçede yalnız
Gitti dostlar şölen bitti ne eski heyecan ne hız
Yalnız kederli yalnızlığımız da sıralı sırasız...”
Hani “O mahur beste çalar, Müjgan’la ben ağlaşırız” diyor ya Ahmet Kaya o şarkısında...
Müjgan meğer Arapça kirpik demekmiş.

Yazarın Tüm Yazıları