Muhabbetin ölümü

İKİ gram doğarlar. Sonra 30-40 grama ulaşırlar hepi- topu... Erkeklerinin mutlu, dışa dönük, kur yapmaya yatkın, barışçıl olduğundan söz eder uzmanları... Başlarının okşanmasından hoşlanırlar. Bebekken elle beslerseniz, -iyice- evcilleşirler.

Haberin Devamı

Renklerin en tablo hallerini taşıyan tüylerine, bıcırık hallerine bakıp, kendinizi tutamazsanız...
Yavaşça, özenle karnını da sevebilirsiniz.
Müzikle dans etmeyi de öğrenebilirler, zıp zıp. Ve kendi kendilerine...
Kağıttan bir top yaparsanız oynarlar saatlerce.
İnsanlar gibi renkli görürler dünyayı.
* * *
“Konuşma”yı da becerirler. Onlarca kelime, hatta cümlelerle....
“Cici kuş cici kuş” diye seslenirsiniz, sesinizin aynı tonuyla yineler, sanki onaylarlar.
Ve yalnızlığa, sevgisizliğe dayanamazlar.
Çünkü o “sahibinin sesi”ne, karşılıklı “muhabbet”e alışkındır.
Tutunacak tek dalı, uçup konduğu sahibinin omuzu...
Sanki Zeki Müren de onu, en kırılgan döneminde içinde beslemiş.
İlk taş plağının adı, Sahibinin Sesi’nden ‘Bir Muhabbet Kuşu’...
Muhabbetin ölümü

Altı yaşından sonra yaşlanmaya başlarlar.
Tüylerinden sezersiniz anca; biraz da sık uyuklamasından...
Yoksa yine, hemen katılır size “Cici kuş, cici kuş”... Mutluluğunu her dem kıpır kıpır paylaşır.
Ömrü bazen 12-13 yaşına yaklaşır.
Ve bir gün aniden uzanır kafesinin dibine...
Rivayete göre öleceği zamanı hissedermiş zaten.
* * *
Alırsınız elinize, “Cici kuş?”... Konuşursunuz, umutla.
O da konuşur, ama fısıldar gibi, kırık-dökük; hasta da olsa, “muhabbet”e, size uzak duramaz.
Sonra susar...
Cüssesine oranla dev bir tıpırtıyla atan kalbi, yavaşlar.
Birden durur avucunuzda...
O minicik hayatı, avucunuzda usulca söner.
İsmet Özel’in dizeleri saplanır içinize:
“Kuş öldü /küçücük bir yorgunluktu ölmeden önce.”

Haberin Devamı

VİCDANIN GRAMAJI...

DAHA önce bir okur mektubunu paylaşmıştım.
Alacakaranlık... Erkin Lokman, balkonunda sesler duyuyor.
Çıktığında köşede bir kıpırtı. Yakından bakıyor, bir muhabbet kuşu...
Kaçmıyor, kaçamıyor.
Avucuna alıyor, tüyleri buz gibi.
Kıpırdamıyor, küçük muhabbet.
Sessiz, ilk kez...
* * *
Sadece kalbi atıyor, “muhabbet”in.
Evde bir gece yaşıyor. Ölüyor sonra...
* * *
Lokman, kuşçu bir arkadaşına anlatıyor olayı.
Aldığı karşılık tüyler ürpertici:
“Muhabbet kuşu ucuz. Heveslenen alıyor, oyuncak niyetine. Bazıları sesinden, bakımından sıkılınca, bırakıyor pencereden...”
* * *
Evet, “oyuncak” niyetine alıyor bazıları, o miniği.
Kalbinin atışını, “kurgulu” sanıyor. Bıkınca salıyor dışarı.
Ama o bilmiyor ki dışarısını...
Kırılgan, naif, hazırlıksız. Dayanamıyor “dışarı”ya... Hemen ölüyor.
* * *
Dört, beş yıl önce TV’de seyretmiştim.
Bulgaristan’tan Türkiye’ye kaçak olarak sokulmaya çalışan yüzlerce muhabbet kuşu yakalanmış.
Kaçakçılar, gümrükte bıcırdamasın diye spreyle bayıltmış kuşları.
Çuvaldaki kuşların yarısı ölmüş. (O geçkin haber diliyle “telef olmadılar”, basbayağı öldüler)
Ekrandaki görüntü hala hatırımda; yerde rengarenk bir tüy yumağı; Van Gogh’un parlak sarı-yeşil fırça darbeleri gibi...
* * *
Ticareti yaygın; ucuz çünkü. Alırsınız oyuncak niyetine...
Olmadı atın, salın pencereden.
Bir dönem seyyarda bir kaç kuruşa satılan, mavi, fıstık yeşili, kırmızı, pembeye boyanmış civcivler misali.
Al, oyna, kır bir yerini, duvara çarptığın küçük araba, matchbox gibi...
Hayatımızda, biraz da böyle bitiyor işte “muhabbet”ler. Ya da artık, kolayından başlamıyor.
* * *
Muhabbet Kuşu 30-40 gram...
Geçen yüzyılın başında bir Amerikalı doktor, insan ruhunun ağırlığını ölçtüğünü savunmuştu. Ve 21 gram olduğunu iddia etmişti.
Ama insan ruhunun bir ağırlığı olsaydı, anlattığım bu örneklerde o kadarcık bile olduğunu sanmam.
Ya vicdanın ağırlığı...
Var mıdır bir kaç gram?

Yazarın Tüm Yazıları