Dünyaya bir daha gelsem yine tiyatrocu olurum

Güncelleme Tarihi:

Dünyaya bir daha gelsem yine tiyatrocu olurum
Oluşturulma Tarihi: Kasım 08, 2014 01:17

Yıllarını sahnede geçirmiş bir oyuncu o... Şu sıralar Kanal D’nin sevilen dizisi “Güllerin Savaşı” ile ekranlarımıza konuk oluyor. Bir yandan da yeni oyuncular yetiştiriyor... Arsen Gürzap’la hem oyunculuk hem de büyük heyecanla hazırladığı konuşma sözlüğü hakkında sohbet ettik...

Haberin Devamı

Uzun bir aradan sonra “Güllerin Savaşı” dizisiyle karşımıza çıktınız. Yılların sanatçısı olarak, proje seçiminde nelere önem veriyorsunuz?
- Öncelikle tabii ki yapımcı çok önemli. Bunun dışında çalışacağım kadroyu çok önemsiyorum. Senaryonun ana fikri de önemli, çünkü senaryo dediğiniz, sadece ana fikri sabit olan bir mesele. Dizide ilk sekiz bölümde ne olacağını biliyorsunuz ama sonrasını bilmiyorsunuz. Bu yüzden ana gidişi benimsemek çok önemli. Bu unsurlar küçük gibi gözükse de, bir araya geldiğinde dizinin bütününü oluşturuyor. Bu detaylardan güzel bir bütün oluşuyorsa projeye sıcak bakıyorum.

Setteki rol arkadaşlarınız deneyimlerinizden faydalanıyor mu? Size bir şey danışıyorlar mı ya da siz onlara bazı konularda önayak oluyor musunuz?
- Bana bir şey sorulmadıkça fikir söyleme yanlısı değilimdir, yani kendiliğimden hiçbir şey söylemem. Ama güzel bir sette çalışıyoruz. Mesela sette iki genç oyuncu var ki, uzaktan uzağa çok dikkatimi çekiyorlar.

Kim onlar?
- Biri Sercan Badur, diğeri de Yiğit Kirazcı... Onlarda tiyatroya ve oyunculuğa çok enteresan bir bakış açısı görüyorum, ilgimi çekiyor.

Çekimler nasıl gidiyor, yoruluyor musunuz?
- Çekimler benim açımdan yorucu değil. Tabii başrolü oynayan Damla (Sönmez), Canan (Ergüder) ve Barış (Kılıç) çok daha yoğunlar. Çekim yaptığımız villa biraz uzakta. Giderken değil de dönüşte saat kaç olursa olsun trafiğe yakalanıyorsunuz. Tek sorunumuz bu.
(Gülüyor)

BEN EN ÇOK SET İŞÇİLERİNE ÜZÜLÜYORUM
Bu yıl sezona yeni başlamamıza rağmen öyle bir dizi sirkülasyonu var ki, hangi dizi yayına giriyor, hangisi çıkıyor takip etmek mümkün değil. Bazı diziler tutuyor, bazıları da tutmuyor. Sizce bu neye bağlı? Reytingi tutmadı diye ilk bölümden dizilerin kaldırılması sizce doğru mu?
- Bazı yapım şirketleri, yayıncı kanalın da desteğiyle çok yüksek reyting almasa dahi projelerinin arkasında duruyor. Dizi projelerinde servet anlamında paralar harcanıyor ve yayından kalktığında hepsi havaya gidiyor. Bu, yapımcılara çok büyük bir darbe. Ben en çok şundan etkileniyorum; kamera arkasında onlarca kişi çalışıyor. Bir umutla işe giriyorlar, oyuncular kadar rakamlar da almıyorlar üstelik. Oyuncular bir süre çalışmasalar da olur ama onların durumu öyle değil. İşte benim en çok yüreğimi yaralayan, kameranın arkasındaki ekibin yediği darbe. İşleri de çok ağır, kolay değil.

Bugüne kadar birçok role girdiniz, birçok karaktere hayat verdiniz, sizin için en özel olan rol ya da proje hangisiydi?
- Anton Çehov’un “Vişne Bahçesi” oyunu...

Neden peki?
- “Vişne Bahçesi”ni oynayana kadar 20 küsur tiyatro oyununda oynamışımdır. Ama bu oyunda Rus yönetmenle çalışana kadar birçok şeyin farkında değilmişim sanki...

Nelerin mesela?
- Kendi oyunculuğumun... Çehov size öyle bir kimlik sunar ki, katman katmandır. Sizin ağzınızdan başka bir şey çıkarken aslında duygunuz başkadır, düşünceniz başkadır. İşte o katmanlar öylesine zenginleştirir ki rolü, bu yüzden bu oyun anılarımda kazınmış bir
haldedir.

DEMET EVGAR’I ÇOK BEĞENİYORUM
“Çok kolaymış” dediğiniz bir rol oldu mu?

- Yok, olmadı. Çünkü tiyatroda ne oynuyorsanız, en zor rol oymuş gibi olur.

Bu televizyon ve sinema için de geçerli mi?
- Mesela televizyon izleyicisi beni zengin, otoriter anne rollerinde görür. Ama bana göre oynadığım rollerin hiçbiri birbirine benzemez. Belki izleyici hep aynı etkiyi alıyor ama ben hiçbirinin duygusunu öbüründe hissetmedim. “Güllerin Savaşı” dizisindeki oğlum başka bir oğlan, onunla olan elektriğim başka. Bir öncekin dizideki oğlumla başkaydı. Bu yüzden her rol kendi kendine zordur.

Dizide oğlunuzu oynayan Barış Kılıç’la aranızda nasıl bir iletişim var?
- Barış, çok tatlı, çok hoş bir kimlik. Karşılıklı iyi duygular beslediğimize inanıyorum.

Genç yeteneklerden başka kimleri beğeniyorsunuz?
- Demet Evgar’ı çok beğeniyorum.

Başka var mı?
- Var, çok var ama birilerini söylediğim zaman başkalarına ayıp etmekten korkuyorum. Ama önyargısız izlediğim bir oyuncu Demet.

Demet Evgar’ın en çok neyi hoşunuza gidiyor?
- Bir kere doğal ama gerektiği kadar doğal. Hiçbir şey yapmamak değildir doğallık, hiç oynamamak değildir. Demet, hem doğal, hem iyi oyuncu hem de çok sevimli. Yüzü ekranla çok barışık. Yaptığı her şey bize çok güzel geçiyor. Onun için çok beğeniyorum ve keyifle izliyorum.

OYUNCULUK BENİ ZENGİNLEŞTİRDİ
Oyunculuk, bugüne kadar size neler kazandırdı, sizden neler alıp götürdü
?
- Oyunculuk benden hiçbir şey alıp götürmedi. Aksine beni zenginleştirdi. Okul yıllarından başlayarak her okuduğum oyunda kaç kişi varsa, o kadar insanla tanıştım. O nedenle benim çok zengin bir insan bilgisi haznem var. Oyunculuk bana bunu kazandırdı. Artı; tiyatro vazgeçilmezdir bir oyuncu için. Dünyaya bir daha gelsem yine tiyatroyu ve oyunculuğu seçerim. Çünkü gerek sahneden gerek ekrandan duygularımı paylaşmayı seviyorum.

Bu süreçte kızlarınızı büyütürken zorlanmadınız mı?

- Zorlanmaz olur muyum? Gece saat 12’de eve gelip bitiremediği ödevlerini bitirdiğimi hatırlıyorum. Bir tek şu var; çocuğunuzla ne kadar zaman geçirirseniz, o zamanı kaliteli kılmak zorundasınız. O zaman evde oturan bir anneden daha yararlı olursunuz. Ben öyle düşünüyorum.

Okulunuz Dialog Anlatım İletişim’de derslere girmeye devam ediyor musunuz?

- Aslında diksiyon, konuşma derslerine giriyorum ama artık “uygulama” adı altında her sınıfın derslerine giriyorum. Uygulama dersinde eksiklerini gözden geçirip, genel bir ders yapıyoruz.

Aynı zamanda Yakın Doğu Üniversitesi’nde de hocalık yapıyorsunuz...
- Evet, Kıbrıs’ta sahne sanatları bölümünde sekiz yıldır hocalık yapıyorum. Üç haftada bir gidiyorum. Orada çok güzel bir hoca kadrosu var.

SÖZLÜK YAZIYORUM
Bütün bu bilgilerinizi, deneyimlerinizi bir kitapta toplamak istemez misiniz?

- Evet, bir proje üzerinde çalışıyorum. Yaz gelmeden bitireceğimi tahmin ediyorum.

Nasıl bir proje bu?
- Kelimelerin nasıl telaffuz edileceğini gösteren bir konuşma sözlüğü hazırlıyorum. Her vatandaşın anlayacağı bir sözlük üzerine çalışıyorum.

Bildiğimiz sözlüklerden ne gibi farkları olacak?
- Farkı şu; bir kelimeyi telaffuz ederken dilin nereye değdiğini gösteriyorum. Biz 29 harfle yazıyoruz ama konuşurken 48 ayrı ses çıkarıyoruz. O 48 sesin hem görsel olarak tanıtımı olacak hem de nasıl telaffuz edildiği anlatılacak.

Türk Dil Kurumu’nun dilimize yerleşen bazı yabancı kelimeleri Türkçeleştirmeye çalışmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Siz bir kavram bulursunuz, kullanıma sunarsınız. Mesela “bilgisayar”, çok başarılı bir biçimde dilimize çevrilmiş. Ama böyle bir şey kırk yılda bir tutar. Faks makinesi için “yazar geçer” dediler, uyduruk durdu. Mesela ikide bir “a” harfindeki şapkalar kalkar, sonra vazgeçer geri koyarlar. Bütün bir dilin perişan olmasına neden olan bunlardır.

MÜKEMMELİYETÇİLİK BENİ DURDURUYOR
Oyun yazıyor musunuz?
- Oyun yazmak hiç cazip gelmedi bana.

Neden?

- Bilmem, belki yazı yazmayı sevmediğim içindir. Oyun yazmak çok farklı bir şey.

Hikâye, roman?
- Keşke, keşke... Bana anlat deyin, anlatırım. Ama yazmak işi o kadar zor ki. Belki de en iyisini yazma güdüsü, mükemmeliyetçilik beni durduruyor. Ya beceremezsem korkusunu taşıyorum.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!