Anne baba ne ettiniz bana

Yazıyorum bazen annemle geçinemiyorum diye. Hep bir kavga aramızda, hep bir harala gürele.

Haberin Devamı

Nedeni onun asaleti, fena halde düzgün, otoriter olma hali. Bense öyle değilim, beni onun yetiştirmiş olmasın arağmen şu yaşımda halen zincirleri koparan bir cinsim. Kızım da anneme benziyor, o da otoriter ve asil. İkisiyle yemeğe çıkmak ya da tatile benim için Çin işkencesinden beter. Belli saatlerde kalkarlar, sağlıklı beslenirler, içki yanlarına uğramaz. Saat dokuz gibi kafaları düşer, uykuları gelir. Ben bir bardak daha yolluk dersem son sigaramla (aman duymasın kimseler) “abarttın, hadi, evli evine, köylü köyüne” derler. Sabahın da bir körü “kahvaltı hazır” diye bas bas beynimde bağırırlar. Sanırsınız kahvaltıda börek poğaça var! Tabi ki salatalık, domates, zeytin ve otlar... Konuya gelelim... Annem ve babama kızgınım ben. Bir tarafım deli kalmak istemesine rağmen kalamıyorum işte. Ağaç yaşken eğilir misali, eğilmiş bir kere. Öğretilen şeyler beynime kazınmış, aslında çoğu yanlış. Muhtemelen demişler ki kimseyle konuşmayacaksın, yanına kimseyi yaklaştırmayacaksın. Yanıma ne gelen olur, ne de giden. Zaten gelen olmayınca giden sıfır haliyle. “Hırs kötü” derdi annem. İyi halt etti. Hırsa sahip olmadığımdan iş hayatında mehter takımı gibi üç ileri, bir geri gidiyorum. Tam yeni atılımlar düşünüyorum, aman bir gün yaparım, boşver diyorum. Yapacağım projeleri de eşe dosta, sağ olsunlar benden önce kendileri yapıp ekmeğini de tek başlarına yiyorlar. Afiyet olsun diyorum. “Fazla gülme, sırıtma.” Gülmeyi ben pek bilmem, arada çok espri olunca ağzımı kapayarak gülerim. Sanki öksürüp hapşıracağım, dışarıdan o izlenim. Gülmek, fazla kıkırdamak ayıp sanki. Zaten son zamanlarda ülkede gülecek hal kalmadı, bu konuda anadan yırttım, o da bonus bana diye düşünmekteyim. “Çok oku.” Fazla okumaktan dünyam karıştı, çocuklarınıza sürekli okutmayın. Arada beyinleri dinleniversin. Babam evde arada beynimi dinlendirmek istediğinde Ekrem Muhittin Yeğen’in yemek kitaplarını tutuşturdu elime, “şimdi bunları oku” diye. Baskı çoktu bizim evde, dışarı falan salmazlardı beni, iyi de ettiler, alın size. Erkenden kaçıp evleniverdim işte hürriyet hürriyet diye. “Sigara, içki yasak” dediler, yasak deyince ruhumu çeldiler, ikisini de severim işte. “Mini etek ıhhh” dediler, “zaten boyun uzun, gerek yok çok dikkat çekmeye”, sayelerinde hâlâ giyemem. Bacaklarım çirkin, iyiliğim için söylediklerine inancım tamdır der, geçerim. (yalan, bacaklarım en güzel yerim!) Nasıl güvenme anam, babam? Ben herkese güveniyorum. Başıma da ne geldiyse ya da gelecekse bundan, onu da biliyorum. Aman ya Ayşe, kumaş bu, neyse ne diyorum. Güvenip hata üzerine hata ediyorum. “Hayır demeyi öğren” der annem. Hayır diyorum ama evet demem gereken şeylere. Evet diyorum hayır demem gereken her şeye. Çocuk büyütmek zor bu memlekette. Bizimkiler de fazla koruyucu olmuş, benden bir arıza yaratmışlar işte. Zaten potansiyel de varmış maşallah. Ama yine de şu yaşa az marazla geldim, sanırım yaşlandıkça da durulup akıllanacağım. Gerçi anacığımın pek ümidi yok benden yana, “Allah’tan” diyor, “torundan, Ayça’dan yana şanslı çıktım. Sen de işte arada kaynarsın.” Ha bir de en büyük duası şöyle: Hakkımdan gelecek bir kocanın gelip beni bulması. Bu duanın gerçekleşeceğini de hiç sanmıyorum.

Yazarın Tüm Yazıları