“Feys” yoksa, sen de yoksun

Eskiden sokağa az çıkınca veya insan arasına az karışınca “Hayrola, nerelerdesin, yok oldun” denilirdi, hatırlarsınız.

Haberin Devamı

Arkadaşlardan gelen serzenişin sebebi fiziksel olarak aralarında bulunmamanız veya ortalarda görünmemeniz olabilirdi ancak...
“İnternet aktivitesinin az olması” bir endişe nedeni sayılmazdı.
Şimdi ise durum şu: İsterseniz kimseyle görüşmeyin, “Ay neredesin sen ayol??” diyen pek bulamazsınız.
Herkesin nerede olduğu malum, Facebook.
Fotoğraflardan, durum bildirimlerinden herkesin nerede olduğunu zaten öğreniyorsun, bir de “N’aber?” diye mi soracaksın?
Artık ortadan fiziki olarak yok olduğunda değil, sosyal medyadaki aktiviteyi azalttığında “Neyin var, nerelerdesin?” paniği söz konusu oluyor.
Facebook’taki profilinin hareketliliği, “Hah, yaşıyor, hayatta ve iyi” sağlaması gibi bir bakıma.
Hareketlilik-fotoğraf paylaşımı azalınca “Kesin bir şey var” endişesi yayılıyor haliyle.
Halbuki çocuğunun gelişimini Facebook’ta takip edemeyeceğimiz, akşam-öğlen yemeklerindeki mekan tercihlerini bilemeyeceğimiz, saat kaçla kaç arası tuvalette olduğunu öğrenemeyeceğimiz insanlar da var şüphesiz.
Kabul etmek lazım, bir “Facebook’ta yaşayanlar klanı” var ve bu klanın dışında kaldığınızda “yaşayan ölü” gibi bir şey oluyorsunuz.
Eğer “az aktif” iseniz, bir gizem perdesinin arkasında sayılıyorsunuz, “Acaba nesi var, ne oldu, neden hiç bir şey paylaşmıyor?” sorularından oluşan bulut, kafanızın üzerinden hiç eksik olmuyor.
Bir kutlama söz konusu olduğu zaman özel bir mesaj, kimsenin görmeyeceği, sadece sahibinin okuyacağı bir not daha kıymetli gelirdi eskiden.
Şimdi ise “Başkaları bunu görmeyecekse ne değeri var” vaziyetinde.
Herkesin göremeyeceği bir yerde kutlanmıyorsa kutlanmış sayılmıyor sanki.
Tabii hangisi iyi, bilemiyorum.
Bir yandan “online yaşayanlar” sayesinde insan kendini iyi hissediyor, kırk yıldır haber alamadığın arkadaşını buluyorsun, tercihlerini, yaşayışını, değişimini izliyorsun, on senedir arkadaş olduğun insanın yaşamının evrimine (çocuk, evlilik, boşanma, vs.) tanıklık ediyorsun, fotoğraflarına bakıyor ve “Nasıl da geçiyor hayat, vay arkadaş!” hisleriyle doluyorsun, böyle bir “kalabalık” hissi söz konusu, bunlar güzel.
Yalnızlık duygusunu ortadan kaldırıyor, bu da kesin.
Fakat güzel olan bir yük de getiriyor işte.
Eğer çok ortalarda yoksan, hayatında olan biteni paylaşmıyorsan, kutlamayı veya yorumlarını herkesin okuyabileceği şekilde, yüksek sesle belirtmiyorsan sanki yoksun.
Ancak kendini duyurabildiğin, herkesin önünde olabildiğin kadar varsın.
(Bu arada bu yazıyı nasıl zorlanarak yazıyorum anlatamam. Zira Facebook’u sonradan keşfederek bağımlısı haline gelen 60 üstü aile bireyleri ve yakın dostları sahibi olarak adım gibi biliyorum olacağı: Üstlerine alınacaklar. O yüzden müsaadenizle önlemimi almak, “Anneciğim, siz ve arkadaşlarınızdan BAHSETMİYORUM!” diye bağırmak zorundayım. Alınganlık diz boyu, aktif Facebook kullanıcısı anne ve teyzeler sahibi muhterem Habitus okuru. Ne yazsak üstlerine alınıp küsüyorlar kardeşim?)
Neyse, dünya nüfusu “Facebook’ta yaşayanlar” ve “Facebook’ta yaşamayanlar” olarak ikiye ayrılıyor ve “normal” olan Facebook’ta düzenli paylaşımda bulunmak, vaziyet bunu gösteriyor.
Bulunmayanların, “toplumun tuhaf insanları” arasında yerleri hazır...
Ne yapalım, artık dünya böyle...
Kendini ifade ettiğin, gösterdiğin kadar varsın.
Yaşıyorsan özel hayatını göstereceksin. Normal olarak algılanan bu.
En azından çoğunluk için...

Yazarın Tüm Yazıları