Görsel hafıza temizliği

Toplumsal bellek, tarih, tarihi canlı tutan eserler, binalar yok edildikçe daha fazla sarılıyor insan “eski”ye.

Haberin Devamı

Tarihi korumak, her yeri betonla düzlemekten hallice olunca, “Buraları eskiden nasıldı?” sorusunun cevabını daha çok merak ediyoruz.
O yüzden şehirlerin, semtlerin geçmişteki fotoğraflarına, kitaplarda anlatılanları okumaya bu kadar meraklıyız belki de.
Nostalji bağımlılığından değil, “Ne olabilirdi, ne hale gelmiş?” sancısından biraz da...
İstanbul’da “bir yerden bir yere gitme yorgunluğu” vardır; her gününü saatlerce yollarda, üç vasıta değiştirerek aşanlar pek iyi bilir bunu.
Sadece trafik, kalabalık değildir buna sebep.
Psikolojik yorgunluk, fiziksel tükenmişlikle birleşir, o hepimizin pek iyi tanıdığı akşam yorgunluğunu meydana getirir.
İşten eve dönersiniz ve atarsınız kendinizi koltuğun üzerine.
Mutfağa gidip su bile içemezsiniz, koltuk içine çeker sizi.
Oturdukça oturmak, yayıldıkça yayılmak istersiniz.
Karnınızın tam ortasından ve omuzlarınızdan birer el bastırır, olduğunuz yere gömülürsünüz.
Gerçek yorgunluk sayılmaz bu, zira gün boyunca pek az hareket etmişsinizdir.
Biraz yürümüş, biraz ayakta durmuş; bunun haricinde, masa başında işinizi yapmışsınızdır.
Fakat bu öyle bir yorgunluktur ki bu, şehri üç tur koşarak dolaşmışsınızdır sanki.
Bacaklarda, kollarda mecal kalmamıştır, beden sadece kendini koltuğa atacak kadar güç bulur kendinde.
İşte bu deli yorgunluk nereden biliyor musunuz?
Gözün gördüklerinden. Biriktirdiklerinden. Siz fark etmeden aklınıza oya gibi işlenenlerden.
Geçtiğiniz yollara, çevrenize dikkat etmediğinizi düşünüyorsunuz belki.
Yaşadığınız şehrin genel çirkinliğine gözünüzün alıştığını sanıyorsunuz ancak alışmıyor işte.
O eciş bücüş, çirkinler çirkini binalarla doldurulmuş sokaklara, caddelere, betonun en çirkin haline baka baka “doluyorsunuz”.
Yoruluyorsunuz. Çirkinlikten yoruluyorsunuz.
Beyniniz arka planda “Bu kadar çirkinini nasıl yapmışlar?” diyor ama fark etmiyorsunuz bunu.
Beyninizin, ölümcül düzeyde bir çirkinliği sıradanlaştırdığını düşünüyorsunuz, çirkinliği görmediğini düşünüyorsunuz ama böyle olmuyor.
Çirkinlik, ölesiye çirkinlik her bakışınızda bir kez daha yazılıyor aklınıza.
Rahatsız ediyor, mutsuz ediyor, insanı hayattan bezdiriyor.
Kalabalık, trafik, kaos ise bu çirkinliği daha da katlanılmaz hale getiriyor.
İşte bu katlanamama hali, yorgunluk olarak çöküyor bedeninize.
Akşam eve döndüğünüzde hemen yatağa gitmek istemiyorsunuz, iş ve yolla geçmiş, yani “yaşanmamış” bir günün son saatlerini kendiniz için yaşamanız şart ama enerji yok. Kalmamış. Şehir onu tüketmiş.
Koltukla yatak arasında bir yerlerde “arafta” olma hali gibi bu. Yorgunsunuz ama uyuyamıyorsunuz...
Bilmem sizde işe yarar mı, ne zaman bu yorgunluğu üzerimde hissetsem İstanbul’un eski fotoğraflarına, hikayelerine sığınırım.
Her fotoğrafta dünyam değişir, gün boyunca gördüğüm o kabus caddeleri, sokakları, binaları biraz olsa unuturum.
Hayatımı geçirdiğim yegane yer olduğu için Kadıköy fotoğraflarıyla yaparım görsel hafıza temizliğimi.
Sosyal medyada, forum sitelerinde ne kadar fotoğraf varsa bin kez bakmış, ezberlemişimdir belki...
Kadıköy’de eski şehremaneti binasını bilirsiniz.
Restore edilen bina, artık Kadıköy Belediyesi’nin sanat ve tarih kütüphanesi.
30 Kasım’a kadar “Bir Kadıköy’ü sergisi: belgelerin ve kağıtların hatırlattıkları” var şimdi burada.
Küçük bir sergi ancak fotoğraf ve kartpostalların karşısında uzun saatlerinizi geçireceğinize eminim.
Daha evvel hiçbir yerde karşılaşmadığım eski Kadıköy fotoğrafları, eski mektuplar, hatıra defterlerinden sayfalar, belgeler arasında kayboldum. Kasım sonuna kadar mutlaka gidin, görün.
Gözün gördüğü değişiyor, şehrin insanı kahreden çirkinliğini unutur gibi oluyorsunuz. Eskiden neye benzermiş, görüyorsunuz.
Hayal kuruyorsunuz.
İyi geliyor.
İnsan bir yandan da sormadan edemiyor:
Bizim “güzellik” kavramı ile ne derdimiz var?
Neden bir güzellik gördüğümüzde bunu hırsla ve hınçla yıpratıyoruz?
Güzel olan her yerin, şehirlerimizin, İstanbul’un nasıl, sadece yüz yıl içinde hayal edilmesi bile mümkün olmayan bir çirkinlik seviyesine erişmesini sağlayabildik?
Anlamakta, algılamakta zorlanıyorum.
Nasıl?

Yazarın Tüm Yazıları