Demirel müzesi

SÜLEYMAN Demirel Demokrasi ve Kalkınma Müzesi, son elli yıllık tarihimizin bir aynası... İki yıl önce gezmiştim. Dün açılış törenini izledim.

Haberin Devamı

Doksan yaşına giren Sayın Süleyman Demirel’i ilk defa ne zaman görmüştüm diye düşündüm. 1965 yılı, İstanbul Hukuk’ta çiçeği burnunda bir öğrenciyim, Taksim’deki mitinginde görmüştüm Demirel’i... Halk diliyle ve rakamlarla konuşan genç bir liderdi.
Ben Menderes sevgisiyle Demirel’in Adalet Partisi, milliyetçilik duygusuyla Türkeş’in CKMP’si arasında gelgitler yaşıyordum o yıllarda.
MHP saflarında yer aldıktan sonra Demirel’i yakından izledim, kendisiyle birçok görüşmelerim, mülakatlarım oldu.

‘ÇOBAN SÜLÜ’

12 Eylül’ün yasaklar dönemi Demirel’le en çok görüştüğüm, mülakat yaptığım dönemdir. Güniz Sokak’taki evinde iki şey daima dikkatimi çekerdi, hâlâ unutmam:

- Demirel’in önündeki geniş sehpa üzerinde yığılı kitaplar... Kitaplardan birini alıp işaretli sayfaları açarak “Bakın tarihte...” diyerek konuşurdu.
En çok İttihatçı geleneğin, darbelerin ve ordudaki cuntaların zararlarından bahsederdi.

Haberin Devamı

- İkincisi, duvardaki fotoğraflar: Adnan Menderes, Celal Bayar ve Anadolu manzaraları; ayağı çarıklı, elbisesi yamalı, yüzü güneş yanığı sıska, yoksul insanlar... Demokrat Parti ve ardından Adalet Partisi, Menderes ve Demirel bu insanların davasını üstlendiler. Demirel’e “Çoban Sülü” denilmesi, halk çoğunluğuyla bütünleşmenin bir sloganıydı.
Dünkü törende de Demirel, “1950’de Türkiye yoksul bir köylü toplumuydu, biz de o köylülerdeniz” diye konuştu.

CUMHURİYET NASIL YOLA ÇIKTI?

Bugünkü nesiller Cumhuriyet’in nasıl bir noktadan yola çıktığını unutmamalı. Osmanlı, kaybetmeyelim diye hemen bütün yatırımları Balkanlar’a yapmıştı: Demiryolları, bankalar, okullar, yollar, hastaneler ilk ve en çok Rumeli’de yapıldı, Balkan harbinde kaybedildi.
Okumuş nesiller Çanakkale ve Sakarya’da ülkeye canlarını verdiler.
Cumhuriyet ilan edildiğinde Ankara’dan öteye demiryolu da karayolu da yoktu. İlk Meclis mum ışığında çalışırdı.
Cumhuriyet’in heyecanlarından ikisi beni çok etkiler: Demir ağlar ve Anadolu’yu kırıp geçiren sıtma ile mücadele... Evet sıtma, bel büken korkunç bir sorundu.
1950’ye gelindiğinde dün Demirel söyledi:
“40 bin köyden sadece 13’ünde elektrik vardı...”
Ekonominin tempo kazanması 1950’den sonradır.

Haberin Devamı

1950 VE SONRASI

Menderes’in Demokrat Partisi ile Demirel’in Adalet partisi iki büyük heyecan: Biri, Anadolu’ya yol, su, elektrik, hastane, fabrika götürmek... Demirel, “Bizi devlet okuttu, okutmasıydı okuyamazdık, ilk mektepten İTÜ’ye kadar” diye anlattı...
Öbürü, halkın karar verme yetkisini, seçim sandığını korumak...
Demirel dünkü konuşmasında, demokrasiyi “İktidarlar halkın oyuyla gelsin, halkın oyuyla gitsin” diye tanımladı. Türkiye’nin büyük bir davasıydı bu. Hem cuntalara hem silahlı devrimci örgütlere karşı...
Türkiye bunu da başardı. Artık “sandık” hiçbir tehdide maruz değildir. Bugün demokraside davamız, kuvvetler ayrılığı, hukuk üstünlüğü, özgürlükler, AB standartları gibi değerlerdir.

Haberin Devamı

YENİ NESİLLER...

Turgut Özal dönemi, ekonomik ve demokratik gelişmemizde yeni bir aşamadır.
Şunu belirtmeden son noktayı koyamam: Ben Demirel’i de Özal’ı da, yaptıkları barajlardan gürül gürül su aktığında sevinçten ağlarken gördüm.
Eleştiri mi? Elbette her politikacıyı geriye dönüp eleştirmek mümkün, haklı da olabilir bu eleştiriler. Fakat yeni nesillere iyi örnekler, olumlu heyecanlar da vermek gerekir değil mi?
Demokrasi ve Kalkınma Müzesi’nin açılışında ben bu heyecanı gördüm.
Müze ve tarihçileri bekleyen kütüphane Türkiye’ye hayırlı olsun.

Yazarın Tüm Yazıları