Bu yalnızca sitem

Sitem dozunda ve haklı bir şekilde yapılırsa naiftir, hatta şık bir şeydir.

Haberin Devamı

Sitem karşı tarafı tamamen silmez, kendisini anlamaya davet eder.
Her şeyi geç, sitem kelime olarak da güzeldir…
Eserleri ve solist olarak katılacağı konserlerin CSO programından çıkartılmasından sonra Fazıl Say dün hükümete bir mektup yazdı.
Haklı sitemini sert ve öfkeli bir şekilde değil, gayet olgun ve sakin cümlelerle ifade etmiş mektubunda Say.
Ve karşı tarafı bir insan ve sanatçı olarak kendisini anlamaya davet etmiş.
Beni en çok etkileyen cümleleri şunlar oldu:
“Fazıl Say’ı incele. Her yıl dünyada 100-130 konseri var. ‘Kimdir bu?’ diye bir kere olsun bak. Anlamaya çalış...
Gel bütün dünyada şaşkınlık yaratan yasakçı tutumunu değiştirebil. Yıkıcı olma.
Bırak kim neyi seviyorsa sevsin. Destek ol buna...
Katar’da bile dünyanın en pahalı opera prodüksiyonları yapılıyor.
Ne ezen mutlu olur ne de ezilen...
Korkma sanattan, sanatçılardan. Karşındaki askeri güç filan değil. Karşındaki müzisyen, tiyatrocu, dansçı... İnsan, sade vatandaş...”
Eminim bu mektuptan sadece Say’ın tarafında olanlar değil, onu hiçbir zaman anlamamış, anlamak istememiş olanlar da etkilenecek.
Bir kez olsun kulak verecek.
Çünkü sanatçıların (hangi tarafı desteklerse desteklesin) sitemi önemlidir.
Hak-İş’in düzenlediği kısa film yarışmasında birincilik ödülü alan yönetmenin sitemi de öyle...
Filminin gösterimi sırasında konuşmasını sürdüren Bülent Arınç’a yönelik sitemini ödülünü aldıktan sonra şöyle dillendirmiş ya genç yönetmen:
“Biz sizleri yaklaşık iki saattir dinliyoruz, hiçbir saygısızlıkta bulunmadık. Keşke siz de 10 dakikalık filmimize müdahale etmeseydiniz. Rahatlıkla izleyebilseydik de emeğe saygıyı görebilseydik Bülent Bey.”
Peki bu sitemleri karşı taraf anlayacak mı, görecek mi, bir durup düşünecek mi yoksa kibirli davranıp umursamayacak mı?
Sitemden de korkup onu da sindirecek mi?
Oysa bu adı üzerinde ve malum şarkıdaki gibi, yalnızca sitem...

Haberin Devamı

Demir’den ‘Bana Müsade’

Önceki gün Demir Demirkan’la Nişantaşı’ndaki Delicatessen’de buluştum.
O da yaptığı basın açıklaması dolayısıyla kendisine kızanlara karşı sitem doluydu.
Duygusal tavrından ve yüz ifadesinden anlaşılıyordu bu hissiyatı.
Ama bir yandan da, “Yapacak bir şey yok, bir süre bu yüzden dayak yiyeceğim” diyordu.
Aslında ilk başta ortak bir basın açıklaması hazırlamışlar Sertab Erener’le.
Onu da gösterdi cep telefonundan Demir.
Ama olmamış, bu ortak açıklamada problemler çıkmış. Gecikme yaşanmış.
Bunun üzerine Demir o çok tartışılan, benim de pazartesi günü üzerine yazı yazdığım solo açıklamayı kaleme alıp medyaya göndermiş.
Bunu yaptığı için pişman değil. Artık o açıklamanın üzerine konuşmak, yorum yapmak, kendi deyimiyle “lafı çevirmek” istemiyor.
Önüne bakmak, yeni bir hayat kurmak istiyor.
Mal paylaşımı konularında filan hiç değil.
Mesela bundan sonra artık tamamen İstanbul’da olacakmış.
Chicago macerası ve uzun süredir üzerinde uğraştığı Painted On Water projesi de sona ermiş.
Yeni albümünü ise kasım ortası çıkaracakmış.
“Var mı yanında? Hadi dinleyelim” deyince yeni albümden iki şarkıyı dinleme şansı buldum:
Sor ve Bana Müsaade.
İkisinden biri çıkış şarkısı olacakmış.
Bana Müsaade’yi sevdiğimi söyleyip şunu da eklemeden duramadım tabii: “Sözleri dolayısıyla bu şarkı gayet yanlış anlaşılabilir hani.”
“Doğru haklısın, bir de öyle bir durum var” dedikten sonra Demir ikinci kahvesini söyledi.
Ben de onunla beraber ikinci, hatta sonra üçüncüyü...
Anlayacağınız kahvesi bol, kafası dağınık, müzikli anlarda bol bol susulan, karşı apartmandaki klimanın gürültülü bir şekilde çalışmaya başladığı her anda Demir’in hafiften irkildiği bir kısa metraj buluşmaydı.
Demir’in, Sertab Erener hakkında üstüne basa basa söylediği şu cümleler ise hala aklımda:
“Ona çok saygı duyuyorum. Çok güçlü bir kadın. O hayatımın büyük bir parçası.”

Yazarın Tüm Yazıları