Üniversite

POLİTİKACILAR, hangisi olursa olsun, bağırıp çağırmadan, düzeyli ve içerikli konuştuklarında dikkatle dinliyorum.

Haberin Devamı

Başbakan Prof. Davutoğlu’nun YÖK’teki konuşmasını dikkatle dinledim. Akademik düzeyde bir konuşmaydı. Şu sözlerinin altını çizdim: “Doktoranın anlamını bilmeyen öğrenci, tek ciddi eseri olmayan profesör var. 12 yılda üniversite sayısı 73’ten 184’e çıktı. Ama öğretim üyesi, ah o öğretim üyesi... Aynı sayısal ve niteliksel hıza ulaşıyor mu? Ulaşmadığı zaman ciddi bir yanılsamayla iç içeyiz.”
Gerçekten, bilimde ve hayatın her sahasında “kalite” bizim en önemli sorunlarımızdan biridir. Üniversitelerin kalitesini yükseltmeden artık ekonomide de daha ileriye gidemeyiz, işte zaten 10.000 dolara çakılıp kaldık.

BİLİMİN KALİTESİ

Üniversite deyince tabela ve kafa sayısında iyi görünüyoruz. Fakat “kalite” sorunu uluslararası indekslerde de kendini gösteriyor.
TÜBİTAK’ın 2008 tarihli yayınından aktarıyorum: Uluslararası bilim indekslerine giren Türkiye kökenli bilimsel yayın sayısı 120 bindir. Yunanistan’ınki 101 bindir. Nüfusu dikkate alırsak çok parlak sayılmayız ama yine de Yunanistan’ın önündeyiz. Fakat...
Bilimsel yayınların kalitesini gösteren “etki değeri” ölçüsüne baktığımızda Türkiye’nin puanı 4.55’tir, Yunanistan’ın puanı 8.06’dır!
“Etki değeri”, yani yayınlanan bilimsel makaleler dünya bilim camiasında ne kadar atıf almış, ne kadar “etkili” olmuş?..
Bu açıdan, Türkiye’deki bilimin kalitesi Yunanistan’ın yarısı düzeyinde!

TÜRKİYE VE İRAN

Bir alarm olarak belirteyim, İran, uluslararası indekslerde Türkiye’yi geçmiş bulunuyor! Bunu daha önce ayrıntılı olarak yazmıştım. (Hürriyet 24 Temmuz)
İran’da 44 üniversite var, bizde 184... Bizdeki köklü üniversiteler elbette İran’dan kaliteli... Fakat İran belirli elit üniversite ve araştırma kurumlarıyla bilimsel yayında Türkiye’yi geçti.
Türkiye’nin belirli bilim dallarında elit üniversiteleri daha da geliştirmesi, doktora çalışmalarını kaliteli üniversitelere tahsis etmesi gerekiyor.
Bilim ve araştırmaya daha çok kaynak ayırmak, üniversiteleri uluslararası iletişim ve rekabete daha çok açmak, rektörlerin seçimi ve cumhurbaşkanınca atama sistemi yerine kademeli olarak mütevelli heyet sistemine geçmek, YÖK’ü koordinatör kuruluş haline getirmek...
Her biri başlı başına ciltler tutan konulardır bunlar. Bilim ve Yanılgı adlı kitabımda ayrıntılar vardır. Burada Sayın Başbakan’ın dikkatini iki noktaya çekmek istiyorum.

İKİ KONU

Evvela, devlet yönetiminde de kaliteye öncelik verilmesi...
İktidarın Meclis’e sevk ettiği “Paket”te, hâkim ve savcı olarak alınacak avukatlarla ilgili vahim bir düzenleme var. Eskiden 35 yaşını doldurmuş ve 5 yıl avukatlık yapmış kimseler hâkim ve savcı olabiliyordu. Son teklifte yaş 30’a, avukatlık süresi 2 yıla indiriliyor! Bu açıkça, avukatlıkta başarı gösterememiş, kalitesi şüpheli kişileri hâkim ve savcı kadrolarına yerleştirmektir!
Yargıya siyasi müdahaleler yetmiyormuş gibi şimdi de kalitesini daha aşağıya çekmek çok yanlış olacaktır.
İkincisi, Sayın Başbakan bazı üniversitelerdeki ölçüsüz öğrenci hareketlerinden şikâyetçi. Haklıdır.
Aşırı politizasyon daima bilim zihniyetine zarar verir.
Fakat, toplumda böylesine bir aşırı bir politik kutuplaşma olur da üniversiteye yansımaz mı?!
Tansiyon mutlaka düşürülmeli, özellikle politikacılar, öğrenci liderlerinin nasıl konuşmasını istiyorlarsa, kendileri de öyle konuşmalıdır.

Üniversite

RUMELİ’YE ELVEDA

CNN TÜRK’te belgesel olarak, Doğan Kitap’tan da kitap olarak yayınlanan “Rumeli’ye Elveda”, şimdi “Boyut” yayınevi tarafından “prestij kitap” olarak yayınlandı. Bu baskıda, Türkiye’de ilk defa kamuoyuna yansıyan fotoğraf ve haritalar yer alıyor. Okurlarımın bilgisine sunarım.

Yazarın Tüm Yazıları