Aklıma koydum ya, söyleyeceğim

Geçen hafta yazıyı “Dersimiz : Bağlama - Konumuz : Birlikte yenen öğle yemekleri obez yapar mı?” diye bitirmiştik. (‘Biz’ dediğim siz ve ben. Yoksa kendinden Kanunî misali ‘Biz’ diye bahsedenlerden değilim.)

Haberin Devamı

Dünya Sağlık Örgütü’nün 2014 verilerine göre dünyada obez sayısı 1980’den beri 2’ye katlanmış.
20 yaş ve üstü 1,4 milyar insan aşırı kilolu, bunların 500 milyonu (200 milyon erkek, 300 milyon kadın) obezmiş.
20 yaş üstü nüfusun % 35’i aşırı kilolu, % 11’i obez. 0-5 yaş grubunda aşırı kilolu ve obez çocuk sayısı 40 milyonmuş.
Ve her yıl 3,4 milyon bu yüzden hayatını kaybediyormuş.
Obezite artık sadece aşırı (ve yanlış) beslenen zenginleri değil, gelişmekte olan ülkelerin orta gelirli insanlarını da vuruyor. Obezitenin belli başlı sebepleri hareketsizlik, dengesiz beslenme ve tabii, asıl, çok yemek. Ama (bu yazıda epey bir faydalandığım, le Monde’un bilim yazarı Pierre Barthélémy’nin dediği gibi) ‘kilo almamıza sebep olan birçok sinsi sebep’ daha var. Mesela yıllarca önce yapılan bir deneyde kobayların grup halinde beslendiklerinde % 44 daha çok yedikleri gözlemlenmiş.
ABD’de yapılan bu son araştırma ise Eylül ayında Appetite adlı dergide yayımlanmış. Hedef bu kez sofraya kalabalık oturmanın aldığınız kalori miktarına etkisi değil. Sofraya birlikte oturduğunuz kişinin kilo durumunun iştahınıza etkisi.
Yani çok kilolu biriyle sofraya oturan daha çok yer mi? That’s the question!

*

Yöntem: 8 gruba ayrılan 100 kadar öğrenci-denek. Öğle yemeği niyetine açık büfe salata ve makarna. Ancak, önceden yapılan bir anket sayesinde, öğrencilerin Bolonya soslu spagettiyi ‘dengesiz’ (kilo yapan) bir gıda, 8 kere daha az kalori içeren salatayı ise ‘dengeli’ (sağlıklı) olarark algıladıkları biliniyor.
Öğrencilerin bilmedikleri ise, içlerinde bir ‘İrlandalı’ olduğu :
Öğrencilerin arasına karışan bu oyuncu, yemeklere herkesten önce saldırıyor ve dikkati çekmek için elinden geleni yapıyor; çok yediğini belli etmek için ‘iki ayrı tabak alsam olur mu?’ diye yüksek sesle soruyor, büfenin hemen kenarında yiyor ki herkes görsün vs.
Ancak bu genç kadının ajan-provokatörlüğü bununla da bitmiyor. (Tam bir Lawrence yani.) Bir grup deneğin arasına zayıf haliyle yani 1,65 boyu ve 57 kilosuyla karışıp afı kafı yerken; diğer grubun karşısına (özel bir kıyafetle) 80 kilo olarak çıkıyor.

Sonuçlar çok ilginç.
Birinci tespit : Zayıf işbirlikçiyle aynı ortamda karnını doyuran denekler az miktarda spagetti tüketirken, onu kilolu haliyle görenler çok daha fazla yiyor.

Uzmanların yorumu:
Karşılarında, fazlasıyla kilolu olduğu halde hapur hupur makarna yiyen birini gören denekler, yediklerine içtiklerine dikkat etmelerini söyleyen iç sese kulaklarını kapatıyorlar. Aksine ‘Sen bu kadın gibi değilsin, senin daha payın var, ye anasını satiiim’ diyen şeytana uyuyorlar.

İkinci tespit:
Kilolu haldeki işbirlikçinin tabağına bol bol salata koyduğunu gören denekler, salata tüketimini azaltıyorlar.
Uzmanların yorumu: İnsanlar, şişman oyuncu gibi salata yemeyerek, kendilerine ve çevreye sanki ‘O şişman ama ben değilim, benim rejim yapmaya ihtiyacım yok’ mesajı vermeye çalışıyorlar.

*
Bu araştırmadan çıkarılacak ders:
1. “1.65 boya 80 kilo kadının neresi şişman” diye düşündüyseniz, aynen böyle devam edin yakında 1.65’e 180 kilo olursunuz.
2. Yukarıdaki satırları okurken içinizden “Demek ki şişman biriyle birlikte yememek lazım” diye geçirdiyseniz (hele hele yemeğe inerken şişman arkadaşınızı ekmeye başladıysanız) siz, tipik bir siniksiniz. Yolunuz açık.
3. Elinizde bu yazı, patrona koşup “Bakın şişmanlar hem çok yiyormuş hem de başkalarının yemesine sebep oluyormuş. Emredin bütün şişmanları işten çıkaralım…” diyen bir İK’cıysanız yakında icra kuruluna alınır, baş tacı edilirsiniz.

*
Ve – bağlantısı yok ama uysada da uymasa da söyleyeceğim - bu yazıdan çıkarılacak ders (geçen haftaki Hürriyet İK’nın da kapak konusuydu) :
Mutlu çalışan, mutlu müşteri demektir!
Çalışanı mutlu olan (ki bunun için karnının mecazî ve gerçek anlamda doyması şarttır) ; evet çalışanı mutlu olan şirketin müşterileri de mutludur. Çalışandan keserek şeyi kurtaracağını, durumu kurtaracağını zannetmek ise, etkisi kanıtlanmış bir ötanazi yöntemidir.

Yazarın Tüm Yazıları