‘Uslu’ değil, ‘Us’lu olabilmek

Güncelleme Tarihi:

‘Uslu’ değil, ‘Us’lu olabilmek
Oluşturulma Tarihi: Ekim 20, 2014 09:05

Bilgi edinmenin tek başına yetmediği, bilgiyi doğrudan üretmek ve etkin kullanmak zorunda kaldığımız bir çağın içindeyiz. Oldukça zor, meşakkatli fakat bir o kadar da önemli ve değerli bir süreç.

Haberin Devamı

Yaşamak, kısa ya da uzun süren, bir şekilde oynamak zorunda olduğumuz bir oyun. Kazanmak ve kaybetmek de her oyunun doğal sonucu. Günümüz oyununda ise artık sonucu belirleyen, doğru bilgiye ulaşma, onu etkili kullanabilme ve yönetebilme becerisinin varlığı ya da yokluğudur. Bu becerinin arkasındaki güç ise zekadır.

Karmaşık, çok boyutlu ve dinamik bir yapısı olduğu bilinen zeka kavramı içerisinde düşünme, algılama, yargılama, öğrenme, sonuç çıkarma yeteneklerinden bahsediliyor. Çevreye ve koşullara uyum sağlayabilme yetilerine de özellikle dikkati çekmek gerekiyor. Aynı zamanda pratik olmak, çok yönlü düşünebilmek ve yaratıcılık önemli görülen konular.

Doğuştan getirdiğimiz ve çevresel koşullarla desteklemek durumunda kaldığımız zeka, her bakımından güncelliğini koruyan bir konu. Özellikle akademik rekabetin hırçınlaştığı günümüzde, belli bir zeka seviyesinin üstünde(!) olmak, akademik başarıyla ilişkili görülüyor. Oysa üstün zeka seviyesi, başarıyı tek başına açıklamaya yetmiyor. Önemli olan bireyin kendi yapabileceklerinin farkında olması ve bunları geliştirmeye yönelik bir çabasının ve emeğinin bulunması. Zeka düzeyi ne olursa olsun, hedefe yönelik emin adımlarla ilerlemek, başarıya götüren en doğru yol olacak.

Haberin Devamı

Öğrenme aktif bir süreç

Arayışımız, zekanın ve yaratıcılığın desteklendiği ve gelişiminin hedeflendiği bir eğitim sistemidir. Bu aşamada nasıl tek tip bir zeki insan modeli yoksa, zeka ve yaratıcılığı da ortaya çıkaracak tek tip bir eğitim modeli de düşünülmemeli. Öğrenme aktif bir süreç. Birey neyi, nasıl, nerede ve ne şekilde öğreneceği konusunda aktif rol oynamalı ki, sadece okudukları ya da öğretenin anlattıklarıyla sınırlı kalmasın. Kişi, uyarıcıları kendi yaşantısıyla ilişkilendirerek öğrenmeli. Ona bu fırsat verilmediği sürece, verilen bilgilerden yararlanma ve sonuç çıkarma olasılığı çok düşük.

Ne yazık ki, bugün eğitim sistemimizin öğrenciden beklediği de bu. Uslu olsun. Verileni depolasın. Farklı düşünmesin, farklı ses çıkarmasın.
Oysa çocuklarımızın sessiz, sakin yani bir anlamda uslu değil, ‘us’lu olmalarını hedeflemeliyiz. Onlara ‘öğretmeyi’ değil ‘öğrenmeyi’ merkezine almış bir eğitim sistemi sunmalıyız. Onların kendi gelecekleriyle birlikte ülkenin geleceğini de şekillendireceğini unutmamalıyız. Geleceğin mimarlarına, elindekilerle yetinmeyip, dış verilerden yola çıkarak, gözlem ve deneyler yapabilmeleri konusunda olanaklar sağlamalıyız. Her seferinde başarılı sonuçlar elde edilemeyebilir, sonuncu denemenin başarısı önceki binlercenin yarattığı birikime dayalı olacaktır. Üzerinde çalışılan bir konuya verilen emek, gösterilen bağlılık, sabır ve sebat, sonuca ulaşmada gerekli olan faktörlerdir.

Haberin Devamı

Birçoğumuz için sosyal, ekonomik ve kültürel hayatta karşılaştığımız ve uymakta zorlandığımız gelişmeler varken, çocuklarımız artık bunların içine doğuyorlar. Onların ilgilerini ve ihtiyaçlarını fark edebilmeli, deneme-yanılmalarına fırsat tanımalıyız. Ancak bu sayede hem bireysel hem de toplumsal olarak gelişebiliriz. Bilgi çağı olarak adlandırılabildiğimiz bu dönemde, “hızlı düşünüp hızla doğru tepki vermek” kadar, “serinkanlı olup enine boyuna irdeleyerek hareket etmek” de önemli olacak. Her iki açıdan da ülkemizde pek çok olumlu çabanın olduğunu söyleyebiliriz.

Düşünme yeteneğimizi “küflenmekten” koruyalım

1995 yılında çalışmalarına başlayan Türkiye Zeka Vakfı, değişen toplumda en önemli sermayenin beyin gücü ve zeka olduğuna inanarak, genç bir nüfusa sahip olan ülkemizdeki pek çok cevherin, bilgi üretimine katkıda bulunmasını ve bilgiyi yaratıcı biçimde kullanabilmesine zemin hazırlamayı temel hedefi olarak görüyor. Uluslararası rekabette üstün bir konuma gelebilmek için bilim, teknoloji ve sanat konularında gereken insan kaynağının oluşturulmasını sağlayacak bir eğitim politikasının belirlenmesine ve uygulanmasına katkı sağlamanın da önemine dikkati çeken Türkiye Zeka Vakfı, etkinlik ve projelerini bu doğrultuda geliştirmeye özen gösteriyor. Bu yıl 29-30 Kasım’da gerçekleştireceğimiz II. Zeka ve Yetenek Kongresi de zekayı doğru anlamak, Türkiye’de bu kavramı yerli yerine oturtmak, Türkiye’nin cahilliğinden, popüler takıntısından ya da zeka ve yetenek kavramının demodeliğinden kaynaklanan kavramsal kaymayı yerine oturtmak amacıyla yapılacak. İlgi duyan herkesi kongreye davet ediyoruz.

Haberin Devamı

Türkiye’de TÜBİTAK araştırmalarına göre bilinen, 0-24 yaş aralığında 682 bin üstün zekalı birey bulunuyor. Bu sayının da nüfusumuzun yüzde 2’sini oluşturduğu belirtiliyor. Bu bireylerin sadece 6 bin 942’sinin bilim ve sanat merkezlerinde, düzeylerine uygun eğitim olanaklarından yararlandığı biliniyor. Peki, ya geriye kalanlar? Bu gençlerin her birinin birer cevher olduğu ve doğru yöntemlerle işlenmeyi bekledikleri üzerinde önemle durmak isterim. Son dönemde, bu konunun hassasiyeti, TBMM bünyesine de taşındı. Üstün yetenekli çocukların ülke düzeyinde belirlenmesi ve desteklenmesine dönük çalışmalara tüm partilerin özel önem göstermeleri çok sevindirici.

Haberin Devamı

Bu amaçla kurulan araştırma komisyonunda Türkiye Zeka Vakfı olarak biz de etkin rol alıyoruz. Gençlerimizin yetenekleri doğrultusunda en doğru ve onlara en uygun ortamlarda eğitim almalarını sağlayarak, öğretmenlerinin ve ailelerinin emeği, desteği ve katkılarıyla, teknolojiden de yararlanarak geleceğimizi daha da aydınlatacaklarına inanıyorum.

Unutmayalım ki, insanı diğer canlılardan, bilgisayarlardan ayıran en temel fark, düşünme yeteneğine sahip olması. Bize kendimizi ve evreni muhakeme etme ve değiştirme şansı veren bu güç en büyük hazinemizdir. Onu kullanalım, “küflenmekten” koruyalım.


Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!