Cem Garipoğlu, Perihan Mağden, iki kadın

Perihan Mağden, “İki evlat gitti, yazık oldu” yazmış. Yazısının bu kısmına katılmamak imkansız. Zaten her gün evlatlar gidiyor ülkemizde, başka ülkelerde. Aslında çelişki, her giden “evlat” bir yerde... Teröristi de, tacizcisi de, katili de...

Haberin Devamı

Anadan doğma, babadan olmayan kimse yok ki yeryüzünde. Sadece yaşlar genç olunca iş değişiyor işte.
Bir de gidiş şekline göre.
Acının şekli farklı oluyor kimilerince.
Ama ateş ateş işte.

PERİHAN MAĞDEN’E...
Okunan birisiniz, dikkat ediniz.
Üslup bozmam, üzerinizden rakam sağlamaya kaçmam, bilen bilir... Belki siz de tanır, okursunuz beni.
Ama nasıl yani?
“Oğlanın babası batınca, baba oğlanı yurtdışına yollamış yabancı dil öğrensin diye. Beş sene yurtdışında kalan Cem Garipoğlu bu acayip Türkiye’ye, Türk tipi ilişkilere hazır mıdır?” diye sormuşsunuz Perihan Hanım.
Şaka mı bu? Gerçi bu işin şakası olmaz, kakası olur, aman ha dikkat, ne olur.
Ergenlik evet, o yaşlarda yurtdışında olmak, sahipsiz çocuklarda arızalı bir durum. Bağımlılıklar vs....
Ne diyorsunuz?
Bu çocuğa belki ailesi o yıllarda sahip çıktı, anası yanına gitti geldi, ayrıca babası da.
Yahu ne diyorsunuz?
Her giden gelen potansiyel katil, psikopat, sapık, tacizci, manyak... bla bla bla mı?
Bu nasıl bir hak görme, hak verme?
Nasıl bir şey ya?
Ve de tırnaklar... Ve Münevver bir teğmenle mesajlaşmıştı, Münevver’e Cem parti yapmıştı 30 kişilik... Onu da yazmışsınız Mağden. Sayısını da!
Ve Münevver Cem’e “Erkek misin” demişti, öyle mi?
Ben bunu beraber olduğum her erkeğe en az bin kere söylemedim mi?
Mağden, ne içtiğini bana da söyle diyeceğim ama bayat espri olacak.
Söyleme de içmeyeyim, iyi mi?

*****

Sevgili okur dostlarım...
Bugün bu yazımı biraz düşünerek okuyun olur mu? Çünkü ben bugün tek kişi olarak yazamayacağım. İzninizle sayfamı ikinci bir kadınla, ikinci bir benle paylaşacağım.
İkiye bölündüm Cem olayında, Cem adı sadece isim burada. Cem, Hüseyin, Ali ya da Veli...
Belki Halime, Nazlı, Fatma, Nesrin de olabilirdi, bir genç kadın da katil olabilirdi, o da ayrı ya.
Baskın tarafım hangisi anlarsınız yazının sonunda. Şart da değil aslında...

BİRİNCİ KADIN:
Öğrendim oğlumun ne yaptığını. Muhtemelen bonzai ya da bir şey etkisinde olmalı. Kendini bilmiyor olmalı. Paralanıyorum, paralanıyoruz, ölmek istiyorum, yok olmak.
Nasıl olabilir, benim canım, kokusuna doyamadığım nasıl yapabilir? Cinnet geçirmiş olmalı. Nasıl ki insanlar bir anlık durumla kendi çocuklarını bile öldürebiliyorlar, işte bu öyle bir şey kesinlikle, çocuğumun yanında olmalıyım. Onu korumalıyım. O hâlâ benim miniğim, dinlemeliyim, sormalıyım.
Yok, zaten denilenler yalandır, başkası yapmıştır. Korkup itiraf etmiştir, bu saftır diye düşünürdüm.
Kaçırmalıyım onu, uzaklara, kimseler bulamasın diye.
Teslim edemem, hayır. (Edemezdim)
“Evet” dedi, “ben yaptım” dedi. Olamaz, o zaman suçuna ortak olurdum, “ben yaptım” derdim.
Aynı duruma düşse insan, bunların hepsini hatta belki daha fazlasını bir anne, baba olarak çoğumuz yapabiliriz, itiraf edin.
Doğru mu olurdu? Doğru demedim.
Çaresizlik ve şaşkınlık, feci bir şey. Çok acı olduğu da kesin. Ve ondan sonra yaşanılacak olanlar, daha büyük acılar, toplum baskısı, suçluluk duygusu, aile içi kopmalar, damgalanma durumu...
Cem, Ali, Ahmet, Fatma, Zeynep, Aslı, isim fark etmez... Ve aileleri o cinayet günü zaten orada öldüler.

İKİNCİ KADIN:
Kanım dondu, konuşamıyorum. Ne el var, ne ayak. Tek odaklandığım şey onu öldürmek olurdu, o katili.
Tabii önce canıma kıyardım gibime geliyor. O acıyı Allah kimseye yaşatmasın ama ben dayanamazdım sanki, öyle hissediyorum, Allah biliyor.
Benim prensesim, prensim belki. Kendime kızardım yine, bu kadar saf ve temiz yetiştirdiğime, içine hiç pislik, art niyet koymayıp “herkese güven” dediğime... Hayata, insanlara, kimselere nasıl güven olmaz.
Nasıl derdim, nasıl, Allah’ım? Bir çöp kovası, bir baş ve sonrası...
Adalet. Benim ailem ve paramız, gücümüz...
Ve onlar...
Kaçan ve kovalayan.
Kendimi öldürmez, kendimden ister istemez sanırım bir psikopat yaratırdım. Kafasını her gün duvarlara vuran, katili bulamayan. Tek çare Allah’a sığınan. Bildiği duaların yanına bilmediklerini ve bedduaları ekleyen.
O katilin ailesinin evinin önünü kendime in bellerdim. Yapardım hepsini ama giden evladımı geriye ne getirirdi?
Kıskançlık mı, cinnet mi, ruh hastalığı mı?
Benim kızım, oğlum niye ruh hastası olup elalemi doğramadı? Benim evladım ruh hastası olsa ben anlardım, huuu elin anası, elin babası...
Senin gözün paradan, rahatlıktan başka bir şey görmediğinden demek ki senin gözüne batmadı.
Burada çekilen acı hiç bitmeyecek, diğerinde de aynı.

***

İşte durum bu, benim yazım da, ruhum da böyle karışık, sizler gibi...
Akıllı olmak lazım, ürkmek lazım, üzülmek lazım, beklemek lazım. Ne nedir, ne ne değildir bilmemek, bilememek lazım...

Yazarın Tüm Yazıları