Yemeğin en lezzetlisi, manzaranın en güzeli...

Tatil yapmak için en güzel mevsim başladı. Sonbahar benim için mevsimlerin kralıdır.

Haberin Devamı

Bu mevsimi bu kadar çok sevmemin nedeni, sonbaharda doğmuş olmam mıdır acaba? Ekimden itibaren güneş insafa gelmeye başlar. Kızgın, dik, göz kamaştıran ışıklarını yumuşatır. Sabah, tan yeri kırmızıya yakın turuncuya boyanır. Güneş kendini göstermekte acele etmez. Bu rengarenk doğumu uzatır da uzatır. Aynı renkleri batış sırasında da giyer. Giderken ardında renklere bulanmış bir gökyüzü bırakır.

Ekim’de sıcak daha insaflıdır. Hatta gölgeler üşütür bile. Kıyı kasabalarına bir sessizlik çöker. Kahveler, lokantalar, kumsallar yalnızlığın tadını çıkartırlar. Konuklarını yolcu eden ahali, kendi kendine kalmanın keyfini yaşar.
Ekimde sonbahar doğum sancıları içindedir. Sessiz sancılardır bunlar, sadece üreticiler duyar. Bağlarda asmalar, üzüm salkımlarının toplanmasını bekler. Bu doğumun adı bağ bozumudur. Bütün dünyada şenliklerle kutlanır. Pablo Neruda, “Üzümlerin Sonbaharı” der bu aylara. Bizdeki bağlar da bu mevsimde bozulur ama kimsenin pek haberi olmaz.
Üzüm bağlardan sıkıma gittikten sonra sıra zeytine gelir. Dalları yere doğru eğen zeytinler, zümrüt yeşili zeytinyağına dönebilmek için sabırsızlanır.
İşte bu mevsimde yaptığım yolculuklar çok hoşuma gider. Yemeğin en lezzetlisini, manzaranın en güzelini, doğanın gerçek seslerini, yıldızların en büyüklerini bu mevsimde görür, tadar ve dinlerim.
Bu hafta size Marmaris, Bozburun ve Datça civarında yaptığım gezinin lezzetli bölümlerini anlatmaya çalışacağım. Yani sizi, lezzetli bir yolculuğa çıkartacağım.
Güne çok lezzetli bir kahvaltıyla başlamak isterseniz, Sedir Adası yolu üstündeki Çınar Restoran’a gitmenizi önereceğim. Kahvaltı masaları ormanın içine serpiştirilmiş. Küçük derelerde ördekler yüzüyor. Çeşit çok. Ama ben en çok çavdar ve buğday unu karışımıyla yapılan ve odun ateşinin üstünde tavada pişen ekmeği çok seviyorum. Sıcak lokmaları zeytinyağına batırmanın tadı anlatılır gibi değil.

Haberin Devamı

Marmaris civarındayken öğle yemeklerinde Netzer Marina’daki Barış Usta’ya gitmeyi tercih ederim. Barış Usta, dönerin kralıdır bence. İnsan yemeye doyamaz onun dönerini. İyice kızarmış dönerden küçük dürümler yaparım. Dürümün içine ya Gaziantep’in ipek biberiyle yapılmış acı sostan, ya da sarımsaklı yoğurt sosundan koyarım.
Akşam yemeği için seçenek çoktur ama ben tercihimi yat limanındaki Liman Lokantası’ndan yana kullanırım. Oranın yemekleri ve mezeleri çok lezzetlidir ama balık çorbası, kalamar tavası ve ahtapot ızgarasının tadı bambaşkadır. Beyaz Lağos’un kocaman başından ve yakasından yapılan balık çorbası, bence kral ziyafetlerinde baş yemek olabilir. Hele derisi soyulmadan ızgaranın üstüne serilen ahtapot, her seferinde aklımı başımdan alır. O koca ahtapot bacaklarının, nasıl pamuk gibi yumuşacık olduğuna akıl sır erdiremem.

Haberin Devamı

Ekim’de Datça Yarımadası’na gitmeyi asla ihmal etmem. Bu yıl da etmedim. Datça’nın sessiz koylarında, denizle mevsimin son kucaklaşmasını yaptım.
Datça yolundaki en sevdiğim lezzet durağı, Bozburun sapağındaki Mavi Pide’dir. Bu sefer de arka bahçede, dereye bakan masalardan birinde yedim pidemi. Bir hamur tutkunu olduğum için, burada hangi pideyi yiyeceğimi şaşırırım. Daha doğrusu közlenmiş patlıcanla yapılan pideden asla vazgeçmem ama ikinci pidenin neli olması konusunda hep kararsız kalırım.
Bu yıl Datça’dan önce Bozburun’a saptım. Tahmin ettiğim gibi Orhaniye’deki Zuzu, kapıya kilidi vurmuştu. Üzüldüm. Bu yıl Zuhal Hanım’ın yemeklerinden mahrum kalacaktım anlaşılan. Eğer ekim öncesinde yolunuz buralara düşerse, Zuzu’da yemeklerin tadına bakmadan geçip gitmeyin. Damağınız size küser yoksa.
Zuzu’yu “kapı duvar” bulunca soluğu yan komşusu Begonvil’de aldım. Bu lokantanın mutfağında pişen bol sarmısaklı karidesin tadını iyi bilirim. Ekmeğimi, acılı, sarmısaklı tereyağına bana bana karideslerle olan hasretimi giderdim.
Hisarönü’nde, çardakların, asmaların altına saklanmış köfteci de önemli lezzet duraklarından biridir. Sonbahar kuzularının etinden yapılan köftelerin lezzeti, her türlü övgüye değerdir.

Haberin Devamı

Bir sonraki durak Selimiye’de de önemli lezzet durakları var. Ama bunların çoğu ekim sonunda kapılarına kilit vurur. Selimiye’ye uğradığımda Badem Mantı ile Arora hala açıktı. Hangisini seçeceğim konusunda çok zorlandım. Arora ağır bastı. Denizin hemen yanı başındaki bir masaya oturdum. Tahinli patlıcan közlemesi ve pırasa turşusu eşliğinde öğle rakısının tadını çıkardım.
Buraya gelirken aklımda tepedeki Kekik Otel’de pizza yemek vardı ama denizin görüntüsü beni yolumdan alıkoydu. Kekik otel Selimiye’nin tepesinde. Öyle kolay kolay kendini ele vermez. Bulmak için sormak gerekir. Buranın pizzası, damaklarda lezzet patlamaları yapar. Yaz kış bu pizzanın tadına bakabilirsiniz, aklınızda bulunsun.
Selimiye’de ekim ayından sonra bir tek Sardunya Restoran açık kalır. Burada, iskele üstünde yenen yemeğe doyum olmaz. Yaz curcunasından uzakta, çarşaf gibi bir denizi seyrederek düşlere dalmanın sizi mutlulukla sarmalayacağından emin olabilirsiniz.
Bozburun Yarımadası’ndaki son lezzet durağım, Söğüt Köyü kıyısındaki Deniz Kızı lokantası. Yarımadaya her gelişimde mutlaka buraya uğrarım. Muhammet Usta, yörenin hem en usta balıkçısı hem de en usta aşçısı. Mezeleri az ama aşırı lezzetli. Balıklarının tazeliği konusunda söz söylemekse ukalalık olur. Tüm bu lezzetlere muhteşem bir manzaranın eşlik ettiğini de aklınızın bir kenarına yazın.

Haberin Devamı

Bozburun’dan ayrılırken, eğer vaktiniz varsa Bayır Köyü’ne uğramanızı öneririm. Asırlık çınar ağacının gölgelediği kahvede, demli bir çay veya çevreden toplanan adaçayından içmek bana huzur verir.
Datça’da, Türk mutfağından lezzetli yemekler yemek istiyorsanız, size hemen Atatürk caddesindeki Zekeriya Sofrası’nı önereceğim. Öğle yemeğini orada yemeği tercih ederim. Yalnız yemeklerin çok ekmek yedirdiğini söylemeden geçemeyeceğim. Akşam yemeği için bir kaç tercihim var. Bunlardan Culinarium, en favori adreslerimden biri. Faruk beyin hazırladığı mönü hem ilginç hem de oldukça lezzetli.
Eğer aklınızda “rakı-balık” ikilisi varsa, Kumluk Plajı mevkiindeki Hüsnü’nün Yeri’ni öneririm. Tertemiz, lezzetli bu mekânda keyifli vakit geçireceğinizden emin olabilirsiniz. Datça Yarımadası’nda damağımı çatlatan lezzet duraklarından biri de Ovabükü’ndeki Poyraz Lokantası. Ercan Usta’nın hazırladığı tüm mezeler her seferinde damağımı şenlendirir. Hele sarımsaklı ve tereyağlı ahtapotu her türlü övgüyü hak eder.
Datça’ya gelmişken, Knidos’a gidip, güneşin batışını seyretmenizi de öneririm. Böylesine büyüleyici manzaraya dünyanın hiç bir yerinde rastlayamazsınız.
Sözün özü: Ekim’de sahiller hem sessiz, hem sakin hem de çok lezzetli olur. Yola çıkmak için her fırsatı değerlendirin.

Yazarın Tüm Yazıları