Anlaşıldı ki, zorunlu olmadan tasarruf edilmiyor

OKUYUCULAR, ‘Bireysel emeklilikte otomatik katılım diye yeni bir sistemden söz ediliyor, söylendiğine göre zorunlu olacakmış, neden hiç değinmiyorsun?’ diye soruyor.

Haberin Devamı

Madem okuyucu istiyor, değineyim. Ama önce bir-iki tespitte bulunayım. Peşin peşin de söyleyeyim, yazacaklarımdan kimse alınmasın, gücenmesin.
Ülke olarak en büyük sorunumuz, tasarruf oranımızın düşüklüğü. Gelişmekte olan ülkelerde tasarruf oranı, ortalama yüzde 33’lerde iken, bizde yüzde 12’ler seviyesinde. Daha açık bir anlatımla tasarruf etmiyoruz. Eminim birileri, ‘etmiyor muyuz, imkan olmadığı için edemiyor muyuz?’ diyecektir. Fark etmez. Edemeyen de, imkanı olan da tasarruf etmiyor.
Kusura bakmayın ama bizim tasarruf edeceğimiz falan da yok. Durum ortada. Hükümet geçen senenin sonunda tasarruf artsın diye tüketimi kısıtlayıcı bir dizi önlem aldı. Peki, ne oldu? Hiç. Bırakın tasarrufun artmasını, tüketim de azalmadı. Tedbirler delik deşik edildi, uygulama yamalı bohçaya döndü. Şimdilerde de alınan o önlemler, gevşetilmeye çalışılıyor.

TELEVİZYON İÇİN BİRİKİM BOZULUR MU?

Ülkede tek tasarruf enstrümanı var, o da bireysel emeklilik sistemi. Ekonomi yönetimi yeter ki, tasarruf artsın diye kesenin ağzını açtı, 2013’ten itibaren sisteme giren herkese yüzde 25 katkı yaptı. Ne oldu? 2013’ün başına kadar sistemde olan kişi sayısı yaklaşık 2 milyondu, şimdi ise 4 milyon 800 bin. Böyle bir imkan, 1,5 yılda, 2 milyon katılımcı yarattı. Az mı? Büyük başarı ama neye göre? Açıkça söyleyeyim, yüzde 25 gibi dünyanın hiçbir ülkesinde görülmemiş böyle bir imkan karşısında, tasarruf eden kişi sayısının bugün 8-9 milyona yaklaşmasını beklerdim.
Daha da vahimi, bu 4,8 milyon kişi kalıcı olsa yine sorun yok. Haftada 100 kişi tasarruf etmek için sisteme giriyorsa, bir o kadarı da sistemden çıkıyor. Neden? Kimi televizyonunu değiştirmek için, kimi kredi kart borcunu ödemek için, kimi yeni mobilya almak için. Şaka gibi ama durum bu.
Eminim birileri, ‘bırak bunları sen işin getirisinden bahset’ diyecektir. Bırak kardeşim getiriyi. O işin yatırım tarafı, ayrıca oturur konuşuruz. Biz tasarruf tarafından, kenara bir şeyler koymaktan bahsediyoruz. Daha onu beceremiyoruz ki, işin getirisine geçelim.
Diyeceğim o ki, tasarrufu kişilerin kendi isteklerine ve keyfine bıraktığında, işte bu kadar oluyor. Devlet olarak istediğin kadar katkı yap, adam televizyonunu büyütmek için üç kuruş birikimini alıp, sistemden çıkıyor. Haliyle ülkenin tasarruf oranı da artmıyor. Daha açık şöyle anlatayım, eğer konu tasarrufsa, bu işin bir şekilde zorunlu olması gerekiyor.
Şunu da belirteyim, bireysel emeklilik sistemi, bireysel katılımlarla ancak bu kadar gelişir. Birileri girer, o girenler kadar birileri de çıkar. 4 milyon olur, 5 milyon; bilemedin 6 milyon, hadi koy üzerine biraz daha, o kadar. Tasarruf edilsin, ülkenin tasarruf oranı artsın isteniyorsa tek yolu, şirketlerin bireysel emekliliğe dahil olması. Sistem dünyada da böyle yürüyor, diğer ülkelerde tasarruf oranının yüksek olmasının temelinde de bu yatıyor.

BİREYSEL EMEKLİLİĞE OTOMATİK KATILIM

İşte, bir süredir konuşulan otomatik katılım dedikleri de bir anlamda bunu sağlayacak. Pilot uygulamalar yapılsa da henüz ortada net bir şey yok. En basit haliyle; yeni işe girecekler, işveren tarafından otomatik olarak bireysel emeklilik sistemine üye yapılacak. Çalışanın maaşından kesilecek belli bir miktar –ki, henüz bu rakam belli değil ama 50-100 lira olacağı tahmin ediliyor- bireysel emekliliğe yatırılacak. Aynı şekilde işveren de çalışan adına sisteme bir katkı payı ödeyecek. Devlet, çalışan adına katkı yapacak, işveren de ödediğini vergiden düşecek. Çalışan, ‘ben tasarruf etmek istemiyorum’ derse belli bir süre sonra –ki, bu süre de henüz net değil ama bir ile 3 ay arasında olacağı tahmin ediliyor- bireysel emeklilikten çıkabilecek; çıkarken de kesintiler iade edilecek. Böylece sistem zorunlu olmamış olacak.
Peki, böyle bir sisteme ihtiyaç var mı? İster adına otomatik katılım deyin, ister başka bir şey; tasarruf için böyle bir uygulamaya ihtiyaç var. Peki, otomatik katılım tutar mı? Bizde bu tasarruf bilinci oldukça tutmaz. Çalışan, ‘maaşımdan para kesiliyor’ diye, işveren de ‘ekstra yük getiriyor’ diye isyan eder. Anlayacağınız otomatik giren, otomatik de çıkar.
Böyle bir sistem yürür ama nasıl yürür? Devlet, yüzde 25 katkı gibi radikal bir karar alır ve Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK) emeklilik adına çalışan ve işverenden yaptığı kesintinin belli bir miktarı, bireysel emekliliğe yatar. Böylece kimseye ekstra yük gelmez. Çalışan hem devletten hem de özelden emekli olur.
Çok mu zor? Bence değil. Son olarak şunu da söyleyeyim: SGK’nın hem sağlıkta hem de emeklilikte mevcut yapıyı sürdürmesi mümkün gözükmüyor ki, şimdiden sağlıkta sinyaller vermeye başladı. Birinde, bu yükü özelle paylaşmak zorunda kalacak. Muhtemelen bu da emeklilik olacak.

Yazarın Tüm Yazıları