İş yerinde kadın olmak

Güncelleme Tarihi:

İş yerinde kadın olmak
Oluşturulma Tarihi: Eylül 27, 2014 17:23

Haberin Devamı

BİRKAÇ gün önce doktora yaptığım üniversitede Siyaset ve Gazetecilik isimli yüksek lisans dersini verme şansını elde edeceğimi öğrendim.
Tabii karizmayı çizdirmemek için gazetecilik departmanından gelen e-postaya “Programıma uyarsa seve seve yardım etmek isterim” diye cevap verdim ama işin doğrusu daha cevap vermeden tüm ailemi aramış ve sevinçten yatağın üzerinde zıplamaya başlamıştım bile.
Daha önce de bir kaç seminer yönetmiş, Türkiye ile ilgili birkaç ders de vermiştim ama hiç bu çapta bir işe girişmemiştim.
O yüzden anlatacağım dersin programını konuşmak üzere tez danışmanımla buluşmaya giderken heyecanlı olduğum kadar korkmuştum da.
Siyaset, medya hele de ders anlatmak konusunda hiçbir şey bilmediğimi, sınıftaki ilk bir saatimin sonunda okulun “Büyük bir hata yapmışız” deyip dersi benden geri alacağını falan düşünüyor, eğitim hayatım boyunca yaptığım ve fiyaskoyla biten tüm sunumları hatırlayıp hafiften titriyordum.
Ancak çok kısa süre sonra korkmam gereken şeyin akademik yetersizlikten çok daha farklı bir şey olduğunu anladım.
Danışmanım daha ilk cümlesinde endişelerimi oldukça yatıştıran bir şey söyledi:
“Biliyorum, benim dünyadan haberim yok, çıkıp insanlara ne anlatacağım diye düşünüyorsun. Ama emin ol düşündüğünden çok daha fazla şey biliyorsun. Ve dürüst olmak gerekirse 20 yıllık hocayım, ben de hala her dersimden önce biraz korkuyorum.”

* * *

Ama derin bir nefes almama fırsat bırakmadan da ekledi, “Hem Avrupalı değilsin, hem kadınsın, hem de çok gençsin. Dersteki tartışmalar senin için çok zorlu geçecek. Çok üzerine gelecekler. Şimdiden hazırla kendini.”
Açıkçası oldukça şaşırmıştım.
Sonuçta ders vereceğim insanlar tüm dünyadan gazeteci adayları, hatta gazetecilerdi.
Uluslararası gazetecilik yüksek lisansı yapmaya gelmiş insanlardan oluşan bir topluluk belki yaşıma karşı biraz önyargılı davranabilirdi ama nasıl ırkçı ya da seksist olabilirdi ki?
Lübnan asıllı bir kadın
olan danışmanım
şaşkınlığımı görünce açıklama gereği duydu.
Akademik kariyerine 30’lu yaşlarında İngiltere’de başladığını ve uzun süre öğrencilerinin ve hatta meslektaşlarının önyargılarına göğüs gerdiğini söyledi.
Yıllar önce Cardiff’te Lübnan medyası ile ilgili bir seminer verirken 20’li yaşlarının sonundaki Fransız bir öğrencinin, “Araplar gazetecilik yapıyor mu ki? Çalıştığınız kanal kocanızın mıydı?” diye sorup bir de kahkaha patlatmaktan çekinmediğini anlattı.
Hatta geçen onca yıla rağmen bazı öğrencilerin hala sadece yabancı bir kadın olduğu için ona saygı sınırlarını aşan çıkışlar yaptığını, benim de başıma böyle bir şeyler gelmesi durumunda soğukkanlılığımı korumam gerektiğini söyledi.
Elimde yeni ders programımla okuldan çıkıp, kutlama yapmak için beni bekleyen arkadaşlarımla buluştuğumda artık yüzüm pek gülmüyordu.

* * *

İş yerinde (hele de akademide) yaşanan mobbing skandallarını, özellikle kadınların karşı karşıya kaldığı baskıları defalarca okumuş, birçok insandan da dinlemiştim elbette ama sanırım bu sorunların benim hayatımın bir gerçeği olacağını hiç düşünmemiştim nedense.
Şimdi Pazartesi akşamı vereceğim derse hazırlanıyorum.
Okuyabilecek her şeyi okumuş, hatta ezberlemiş olsam da Youtube’a düşmeme neden olacak büyük bir hata ya da sarsaklık yapmaktan delice korkuyorum.
(Üniversite diplomamı alırken kırk yılda bir giydiğim topuklu ayakkabının topuğunu sahnenin basamağına sıkıştırıp Dekan’ın kucağına düşmüştüm. Ne yazık ki toplum önüne çıktığımda rezil olmam için ağzımı açmam bile gerekmiyor çoğu zaman.)
Ama danışmanımla yaptığım konuşmadan sonra en çok korktuğum şey sınıftaki insanların genç, kadın ve Türk bir eğitmene önyargılı davranma olasılığı.
Eminim her şey yolunda gidecek (düşmez ya da yanlışlıkla bir şeyleri ateşe vermezsem tabii) ama bu
çağda ve eşitliklerin belki de
en gerçek olduğu
ülkelerden birinde böyle
bir kaygı yaşamak, hatta
bunu konuşuyor olmak çok ama çok üzücü.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!