Bakan Nabi Avcı: Anaokulu ve ilkokulda türban yok

Güncelleme Tarihi:

Bakan Nabi Avcı: Anaokulu ve ilkokulda türban yok
Oluşturulma Tarihi: Eylül 23, 2014 13:27

Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, kılık kıyafet yönetmeliğinde yapılan değişikliğin kapsamına ilişkin, "5’inci sınıf itibarıyla isteyen öğrenciler bu uygulamadan yararlanabilir" dedi. Bakan Avcı, anaokulu ve ilkokulda türban uygulamasının söz konusu olmadığını söyledi.

Haberin Devamı

Avcı, Bilkent Oteldeki "Medya Okuryazarlığı Dersi Tanıtım Toplantısı ve Yenilikler Paneli" sonrasında gazetecilerin sorularını yanıtladı.

Öğrencilerin kılık kıyafetlerine ilişkin yönetmelikte yapılacak değişikliğe ilişkin soru üzerine Avcı, başkalarının özgürlüğünü kısıtlamayan her özgürlük genişlemesinin, özgürleşmenin iyi olduğunu dile getirdi.

Yönetmelikte yapılacak değişikliğin daha önceki bir uygulamanın genişletilmesi olduğuna işaret eden Avcı, "Ortaokullarda ve liselerde zaten belli okullarda bu uygulama vardı" dedi.

Bazı öğrenci ve velilerinden gelen yoğun taleplerle doğrultusunda bu uygulamanın kapsamının genişletildiğini dile getiren Avcı, "Anaokulu, ilkokul söz konusu değil. Bazı medya organlarında öyle şeyler de vardı. Ortaokullarda ve liselerde zaten bazı okullarda uygulanıyordu. Dolayısıyla kapsam o çerçevede. Ama daha çok lise öğrencilerini ilgilendiren bir uygulama. Çünkü özellikle oradan geliyordu. İmam hatip ortaokullarında oralarda zaten uygulanıyordu. Dolayısıyla ortaokul ve liselerde" diye konuştu.

"5’inci sınıf itibarıyla diye biliyoruz mu?" diye sorulması üzerine Avcı, "5’inci sınıf itibarıyla isteyen öğrenciler bu uygulamadan yararlanabilir" dedi.

"Başı açık ibaresi kaldırıldı ama kapalılığın da nasıl olacağı tanımlanmadı. Peçeyle de öğrenciler gelebilecek mi?" şeklindeki soru üzerine Avcı, şunları söyledi:
"Yok öyle şeyler. Böyle provokasyonlar olur mu? Bugünlerde bekliyorum, olur. Evet, birileri bu tür fotoğraflar çekmek için mizansenleri kurgularlar. Geçmişte bunun örneklerini yaşadık. İşin doğal akışı içerisinde böyle şeyler olmaz. Ama dediğim gibi anaokullarına bile çarşaflı öğrenciler sokarak fotoğraf çektirenler olur. Bunu biliyorum. Böyle provokasyonların da yapılabilineceğini biliyorum. İşin doğrusu belli bir düzeydeki öğrenciler için, bunu arzu eden öğrencilerin önündeki engellerin kaldırılmasıdır."

Avcı, "Zaten bakın ortaokullarda bu uygulama vardı. Ve bazı derslerde de vardı. Dolayısıyla oradaki genişleme ortaokullarda da. Evet" dedi.

"Okul yakmak terördür"

Diyarbakır'da Kürtçe eğitim vereceği öne sürülen "okul" ile ilgili Valiliğe başvuru yapıldığının anımsatılması üzerine Avcı, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu tür başvuruların yapılması için okul yakmak gerekmez. Okul yakmak terördür ve bununla bir sonuç almak da mümkün değil. Bunun da apaçık bir provokasyon olduğunu özellikle bölgede yaşayan halkımız çok iyi biliyor. Bu halk düşmanlığıdır. Okul yakmak doğrudan doğruya o bölgedeki halka düşmanlık etmektir ve oraya çocuklarını gönderen vatandaşlarımızın haklarını gasp etmektir. Dediğim gibi halk düşmanlığıdır. Bununla sonuç almak da mümkün değil. Bu işin yolu yordamı yasalarda belirlenmiştir. O yasal prosedürler içinde müracaat eden herkesin müracaatlarını biz Milli Eğitim Bakanlığı olarak değerlendiririz."

Başvuru en geç o yılın 1 Eylül'e kadar yapılmalı

Bugünlerde muhtemelen "Müracaat ettik, Milli Eğitim Bakanlığı bahane üretiyor" şeklinde tartışmaların başlayacağını dile getiren Avcı, "Bahane değil, yasal bir zorunluluğu hatırlatıyorum. Özel okul açmak için Milli Eğitim Bakanlığına yapılacak müracaatların en geç o yılın 1 Eylül'üne kadar yapılması gerektiği konusu yasada yazıyor" diye konuştu.

Bu nedenle Bakanlık olarak pek çok okul müracaatını kabul edemediklerini belirten Avcı, İstanbul'da, Urfa'da başka illerde özel okul açmak için müracaat eden bazı girişimcilere, yasada yazan tarihi geçirdikleri için bu yıl için bunlara okul açma izni veremediklerini söyledi.

Bunlardan bir tanesinin de İstanbul Başakşehir'deki Tayyip Erdoğan Spor Lisesi olduğunu bildiren Avcı, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Sadece ve sadece başvuru süresini geçirdiği için ona da izin vermedik. Bu yasal düzenlemedir. Bakanın yetkisinde, yönetmelikte falan olsa yine düşünülebilirdi. Ama yasa diyor ki 'Özel okul açmak için müracaatlar o yılın 1 Eylül'üne kadar yapılır. 1 Eylül'den sonra yapılacak müracaatlar bir sonraki ders yılında değerlendirilir.' Bu tarihte, 23 Eylül'de yapmışsanız müracaatınızı, 1 Eylül'ü 23 gün geçmiş demektir."

Bir gazetecinin "Bir sonraki yıla kaldı otomatik olarak" demesi üzerine Avcı, "Evet. Dolayısıyla 1 Eylülden itibaren yapılacak her müracaatı, tıpkı o spor lisesi için olduğu gibi tıpkı Urfa'daki diğer bir özel okul gibi, onlarca örneği var bunun. 1 Eylül tarihini geçirdikleri için yasal olarak 1 Eylülden sonra izin vermiyoruz, hiçbir okula. Çünkü o tarihten sonra açılış işlemlerine başlayan bir okul en az 2 ay açılış şeyi sürüyor. 1 sömestri geçmiş oluyor."

Avcı, özel okul açmak isteyen girişimcilerin, 1 Eylül tarihine kadar müracaatlarını yapmak zorunda olduklarını vurguladı.

Konuyla ilgili ders kitabı gibi altyapı hazırlığı olup olmadığının sorulması üzerine Avcı, özel okullarda, müracaat sahiplerinin zaten müfredat, program ve ek ders önerisinde bulunduğunu dile getirdi.

Avcı, önerilerin Milli Eğitim Bakanlığı tarafından uygun bulunduğu takdirde bu programlara, derslere izin verildiğini söyledi.

Farklı dillerde ve farklı içerikli ders okutmak isteyen özel okulların, bunlarla ilgili program önerileri ve öğretim materyalleri hazırlıklarını Talim Terbiye Kurulu'na sunmaları gerektiğini hatırlatan Avcı, Kurul'un da ölçütlerine göre konuyu değerlendirip, izin verip ya da vermeyeceğini anlattı.

Avcı, bunun bütün özel okullarda okutulan farklı dersler için geçerli olduğunu belirterek, şunları söyledi:
"Bir de tabii bütün okullarda okutulması zorunlu olan özel olsun resmi olsun Türkçe okutulması zorunlu derslerimiz var. Onlar da zaten belli. Dolayısıyla her yeni müracaat, önce altyapı imkanları, fiziki imkanları sonra beşeri imkanları sonra programları itibarıyla Milli Eğitim Bakanlığı tarafından değerlendirilir."

Panele ilişkin "Niye onu sormuyorsunuz? Sizinle çok ilgili, sizin mesleğinizle ilgili" diyen Avcı, medya okuryazarlığı dersine çok önem verdiklerini belirterek, dersi seçen öğrencilere ve onları yönlendiren velilere teşekkür etti.

Medya okuryazarlığı dersinin zorunlu olup olmayacağı şeklindeki soruyu da Avcı, zorunlu derslerin sayısını olabildiğince azaltmak istediklerini söyledi.

Haftada 40 saat ders yapıldığını, eğer her dersi zorunlu yaparlarsa haftada 150 saate ihtiyaç duyulacağını belirten Avcı, medya okuryazarlığı dersinin zorunlu olmasına ilişkin iletişim fakültesi mezunlarının ciddi talepleri olduğunu anımsattı. Avcı, "Ama başka alanlarda da pek çok seçmeli dersin zorunlu olması yönünde o dersin ilgili kamuoyu tarafından kampanyalar yapılıyor. Biz bunu bir dengede tutmak zorundayız. Zorunlu derslerle seçmeli dersleri bir denge içerisinde yürütmek zorundayız. Çünkü netice itibarıyla elimizde sadece haftada 40 saat var" diye konuştu.

Haberin Devamı

Arkadaşlarından kopan çocuklar çareyi sosyal ağlarda arıyor

Haberin Devamı

Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, "Araştırmalar net bir şekilde ortaya koymuştur ki televizyon ve sosyal medya bağımlılığı öğrencilerin okul başarılarını olumsuz etkiliyor. Okuldan ve arkadaşlarından kopan öğrenciler çareyi ne yazık ki medyada ortamlarında kurdukları ağlarda arıyor ve giderek toplumdan uzak düşüyorlar" dedi.

Bakan Avcı, Başkentte bir otelde düzenlenen Medya Okuryazarlığı Dersi Tanıtım Toplantısı ve Yenilikler Paneli'nde yaptığı konuşmada, medyada, çocukların karakter oluşumunu menfi yönde etkileyecek, onların sağlıklı gelişmelerini bozabilecek pek çok unsur bulunduğunu ifade etti.

Medyanın sınırlarını sürekli genişletmesinin, gücünü gelenekten alan ilişki biçimlerini değişmeye zorladığını, toplumun temel dinamiklerini, kendisi üzerinden gelişen bir zihniyetle yeniden biçimlendirdiğini belirten Avcı, ailenin, okulun, akrabalık ilişkilerinin kişiler üzerindeki olumlu etkisi azalırken, medya araçlarının dayattığı yaşam tarzlarının, ilişki biçimlerinin yaygınlık kazandığına dikkati çekti.

Haberin Devamı

İletişim araçlarının yaygınlaştığını fakat insandan insana ulaşan yolların azaldığını dile getiren Avcı, bireylerin sanal bir alemin güvensiz zemininde yalnızlaştığının altını çizdi. Medyanın, zamanın bir gerçeği olduğunu anımsatan Avcı, medyanın bilgi akışının, haberleşmenin, kültürler arası etkileşimin ve öğrenmenin de bir yolu olduğuna işaret etti.

Medyanın özgürlüğünün düşünce ve ifade hürriyetinin en önemli göstergelerinden olduğunu ifade eden Avcı, "Medyanın mümkün ve muhtemel zararlarını öngörürken, onun varlığını tehlikeye düşürecek tartışma ve anlayışlara da meydan vermemek zorundayız. Gazeteler, televizyon kanalları ve diğer yayın araçları ile birlikte gelişen bilme, tartışma ve fikir beyan etme biçimlerine ihtiyacımız var" diye konuştu. Meselenin, medyanın var olma hakkını savunurken, medya araçlarının kontrolsüzlüğünden ve özdenetim yoksunluğundan doğacak zararları önlemek olduğuna işaret eden Avcı, "Medyasız olmaz evet ama medyanın zararlı etkilerine de mahkum değiliz" dedi.
Medyanın, özellikle internet medyasının, şiddeti ve cinselliği acımasızca kullanmasının aslında herkesi bir saldırı altında tuttuğunu ifade eden Avcı, çocuklar, bu maruz kalma karşısında ne yazık ki daha savunmasız olduğunu belirtti.

Avcı, şunları söyledi:

Haberin Devamı

"Yapılan araştırmalar net bir şekilde ortaya koymuştur ki televizyon ve sosyal medya bağımlılığı öğrencilerin okul başarılarını olumsuz etkilemektedir. Okuldan ve arkadaşlarından kopan öğrenciler çareyi ne yazık ki medyada ortamlarında kurdukları ağlarda aramakta ve giderek toplumdan uzak düşmektedirler. Toplumdan, arkadaştan ve aileden kopan bireylerin varlığı ise psikolojik bozulmanın yanı sıra sosyal bozulmayı da tehlikeli bir şekilde beslemekte, huzursuz, mutsuz ve sağlıklı iletişim kuramayan fertler, çareyi çatışmada, kavgada, bencillikte, çıkarcılıkta ve giderek ait oldukları dünyadan kopmakta buluyorlar. Bu kopuşun birçok kötü alışkanlığı beslediğini malumunuz."

Haberin Devamı

Avcı, çocukların ve gençlerin medya karşısındaki konumunu belirlerken de diğer başka eğitim çalışmalarımızda da temel felsefenin "Çocukların masumiyetini korumak" olması gerektiğine işaret etti.

Çocukluğun saf ve temiz dünyasının en önemli zırh olduğuna inandığını dile getiren Avcı, "Çünkü çocukların deforme olmamış vicdanları ve sevgi üretebilen yürekleri var. Ders saatlerini ayarlamamız, teneffüs vakitlerini uzatmamız, merkezi sınavların baskısını azaltmamız, oyunu mümkün olduğunca derslere sokmamız ve bütün bu düzenlemeleri çocuklarımızı hayatla buluşturacak daha fazla alan açmak için yaptığımızı hatırlatmak istiyorum" diye konuştu.

Çocukları medya karşısında daha korunaklı kılmanın bir diğer yolunun da onlara medyadan doğru faydalanmanın yollarını öğretmek olduğunu aktaran Avcı, "Medya okuryazarlığı dersi bu amaca hizmet için okutulmalı. Yazılı ve görsel bütün araçlara doğru yaklaşımı temin edecek bir kültürü ve alışkanlığı çocuklarımıza kazandırmalıyız. Medya Okuryazarlığı dersi, öğretim programıyla, ders araçlarıyla, hizmet içi eğitim seminerinden geçmiş öğretmenleriyle daha etkili olarak okutulacak ve inşallah çocuklarımızdan başlayarak ailelere ve oradan bütün topluma yayılan bir bilincin çekirdeğini oluşturacak. Bu bakımdan ben bu dersi seçen 4 milyonu aşkın öğrencimize ve onları yönlendiren ailelerine özellikle teşekkür ediyorum" değerlendirmesinde bulundu.

"İlköğretim çağındaki çocuk 100 bin şiddet sahnesi izliyor"

RTÜK Başkanı Prof. Dr. Davut Dursun da Türkiye nüfusunun önemli bir bölümünü oluşturan çocukların günde ortalama üç saat televizyon izlediklerini söyledi.

Çocukların büyük bir oranını izleyecekleri programa kendilerinin karar verdiğini anlatan Dursun, "Ortaokul öğrencilerinin boş zaman etkinliklerine bakıldığında birinci sırada televizyon izleme karşımıza çıkıyor" diye konuştu.

Dursun, 16-17 yaşlarındaki çocuk ve gençlerin okul dışındaki birinci etkinliğinin yine televizyon izlemek olduğunu belirterek, "Dolayısıyla ilköğretim çağında bulunan bir çocuğun bu çağdaki televizyon izlemeleri dikkate alındığında yaklaşık 100 bin kadar şiddet sahnesini izlediği söylenebilir. Belki bunun 8-9 bin kadarı öldürme, cinayet gibi şiddet ya da öldürme sahneleridir. Bütün bunlar gelişim çağında bulunan çocuklar üzerinde ciddi etkiler meydana getirmektedir" değerlendirmesinde bulundu.

İnternetin sadece bilgi edinme amacıyla kullanılmadığı gibi doğası gereği her zaman denetlenemediğini söyleyen Dursun, şunları dile getirdi:

"Buna karşılık internette doğru bilgiye ulaşmak, güvenilir gruplar içinde yer almak, karşılaşılan kişilerin güvenilirliği garanti edilemiyor. RTÜK tarafından 2013 yılında gerçekleştirilen Türkiye'de Çocukların Medya Kullanma Alışkanlıkları Araştırmasına göre, öğrencilerin yüzde 97,9'unun evinde televizyon, yüzde 73,7'sinde bilgisayar/tablet, yüzde 63'ünde internet erişimi, yüzde 44,6'sında sabit telefon, yüzde 38,3'ünde radyo bulunuyor. Öğrenciler günde ortalama 2 saat 39 dakikayı cep telefonuna, 1 saat 55 dakikayı televizyona, 1 saat 48 dakikayı internete, 1 saat 34 dakikayı bilgisayara/tablete, 1 saat 32 dakikayı ders haricinde kitap, gazete, dergi okumaya, 58 dakikayı ise radyo dinlemeye ayırıyor."

Dursun, çocukların yayınların olumsuz etkilerinden korunması için RTÜK tarafından Akıllı İşaretler Sembol Sistemi, çocuk web sitesi ve İyi Uykular Çocuklar Uygulaması gibi çalışmaların hayata geçirildiğini de anlattı.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!