Kim bu dünyanın en güzel kadını

En yakın kız arkadaşımla akşam yemeğine çıkıyoruz ama diyoruz ki bu sefer değişik bir yere gidelim yahu.

Haberin Devamı

Hep aynı mekanlar, hep aynı suratlar.
Zaten çok sokakçı değiliz, bari havamız değişsin, hadi bakınalım farklı mekanlara...
Buluyoruz bir yer tavsiye üzerine ve gidiyoruz.
Mekan farklı ama tanıdık suratlar orada da var. Olsun, keyfimiz gıcır.
Sohbet, yemek derken birden gözüm bara takılıyor. Bara derken, barda ayakta duran bir kadına.
Aman Allah’ım diyorum ya, bu nasıl bir güzellik.
Kendimi Türkiye standartlarına göre güzel kadın kategorisine sokan ben, küçülüyorum bir anda masada.
Boyu bir seksen yedi falan, saçları uzun ama takma, ek gibi, Rapunzelimsi, şuursuz uzunlukta değil.
Dudakları kalın ama asla silikon değil, iddiaya girerim.
Burnunda kemik yok ama oyuk değil, küt iniyor, yani o da kesin estetik değil.
Elmacık kemikleri fırlamamış suratından, hafif çıkık, natürel yani.
Gözleri mavi ama lens değil- uzak değil mesafelerimiz.
Ne kadar erkek varsa sabitlenmiş, ona bakıyor, o ise yanındaki kadına hararetle bir şeyler anlatıyor.
Eh ben de bu kadar güzel olsam ben de kim var kim yok diye hiçbir erkeğe kafamı kaldırıp bakmam.
Zaten illa ya sevgilisinin, evliyse de kocasının en büyük aşkıdır.
O sırada lavaboda olan arkadaşım masaya dönünce kadını gösteriyorum, arkadaşıma diyorum ki “yahu bakar mısın şu güzelliğe, var mı böyle bir şey ya?”
Gülüyor. “Tanıştırayım mı?” diyor. Aslında seni severse, bir de içini açarsa tam sana yazı konusu.”
Ben salak diyorum ki “yoksa bunu bile mi aldattılar? Ha bir de Türk mü?”
“Evet.”
“Ee nasıl tanımıyoruz, böyle güzel birini?”
“Dur Ayşe, dur.”
Yanına gidiyor, kod adı Leyla olsun, alıp geliyor. Merhabalardan sonra sohbet başlıyor.
Diyorum ki “nasıl güzel bir kadınsın yaaaa.”
Arkadaşım kim olduğumu tanıtırken söylediğinden, önce “sağ ol” diyor. “Sonra Amerika’dayken seni okuyordum arada” diye devam edip beni yere düşürecek cümleyi patlatıyor:
“Dokuz senedir kadınım Ayşe, hem de tescilli, aslında erkektim.”
“Şaka yapıyorsun” diyorum.
Hemen düzeltiyorum. “Yani o kadar güzelsin ki, o kadar natürel, hani hiç mi belli olmaz?” diyorum.
Saçmaladıkça saçmalıyorum, şaşkınlıktan abuk sabuk konuşuyorum. “Sesin” diyorum, “benim sesim senden kart çıkıyor mesela? Anlatsana, yazmama da müsaade eder misin ayrıca?”
“Tabi” diyor, “yaz, isim yazma ama...”
Amerikalı babanın Türk annenin oğlu olarak dünyaya geliyor.
25 yaşına kadar daha çok Amerika’da yaşıyorlar, okulu falan orada okuyor. Yazları İstanbul’dalar üç ay.
“Öyle kız elbiseleri falan giydirmediler Ayşe. Bebeklerle de oynatmadılar. İçim kadın- kızdı sadece hep, ruhum yani.
Ama 25 yaşına kadar ne bir kadınla ne bir erkekle cinsellik yaşadım. Erkeklere ilgi duysam da erkek bedenimle böyle bir şeye kalkışmadım çünkü ben gay değildim. Ailemin durumu çok iyidir. İyi okudum, avukatım ben. Aileme açıldım, hiç yargılanmadım. Onlar maddi- manevi hep yanımda oldular, eh benim de param vardı ve cinsiyet değişimi sürecim dokuz sene önce başladı. Amerika’da (sanıyorum Türkiye’de de kolay değildir bu işler) insanı hemen bıçak altına yatırmazlar.
Gerçekten hazır mısınız, akıl sağlığınız ne derece yerinde, bu bir heves mi, sağlık problemleriniz var mı, bir sürü testlere tabi tutulursunuz. Okeylenirseniz süreç başlar.
Ve de yavaş yavaş. Üç buçuk sene sürdü benim tam kadın olmam. Psikiyatrım demişti ki sakın olacağın ameliyat sayısını sayma. Psikolojik olarak beynini yorma. Haplar var ayrıca, biliyorsun. Disiplin gerektiren bir süreç. Yan etkiler, vücudundaki değişimler...”
“Nereden kalkıştım bu işe, canım yanıyor, yeter, kahretsin demedin mi hiç?”
Cinsel organ ameli-yatından sonra acıdan kafamı duvarlara vurdum ama yine demedim.”
“Peki nasıl bu kadar natürelsin? İri durmuyorsun, mesela suratın minicik.”
“Çene daraltma, yüz daraltma ameliyatlarına kadar geçirdim.
Brezilya’dan sırf popom için doktor getirttim Amerika’ya.”
İçimden diyordum ki biraz sonra bana; “Nasıl da yedin, hahahaa” falan diyecek benim kız arkadaşım, kesin valla.
Devam etti.
“Tam bir kadın olabilmek ve yapay gözükmemek için yapmadığım şey kalmadı anlayacağın.”
“Bunlar bir servet!”
“Gerçekten öyle Ayşe. Sana söyleyeyim ama sakın yazmayacaksın, söz mü?”
“Söz” diyorum, rakamı duyuyorum.
“Baban ne iş yapıyordu?” diye sorma ihtiyacı hissediyorum, meşhur bir firmanın CEO’su.
“Peki Türkiye’ye gelince seni tanıyanlar ne dedi?”
Hangileri? Pislik olanlar mı, dost olanlar mı?”
Cevabımı almış oluyorum.
“Peki kadın olarak hayatın nasıl geçiyor?”
“Senin gibi” diyor, gülüyor...
“Her kadın gibi yani. Ben hem Amerika, hem Türk vatandaşıyım. İki ülkede de kimliklerimde kadın yazıyor. Harika Amerikalı bir aşkım var. Amerika’da hâlâ avukatlık yapıyorum. Evlenmeyi düşünüyoruz, sonra da evlat edinmek için başvuracağız.
Geçen yaz Bodrum’dan harika bir ev aldım. Yazları Bodrum’da geçirmeyi planlıyoruz. Bakarsın bir gün temelli Türkiye’ye yerleşirim, hatta Türk bir çocuk da evlat edinmek istiyorum.”
Bu kadını çok seviyorum, içim ısınıyor, iyi ki değişik mekan aramışız bu akşam için, yeni bir dost kazanıyorum.

Yazarın Tüm Yazıları