Çıplak ayaklı ‘Kudret’...

“CUMHURİYET kurulurken, kurucular, Cumhuriyeti’i “kimsesizlerin kimsesi” olarak tarif etmişlerdi...

Haberin Devamı

Bugün Türkiye dünyanın en büyük ekonomileri arasında sayılıyor, işadamları özel jetlerle uçuyor, devlet büyükleri bütün dünya ile yüz yüze temas halinde bir özel uçaktan iniyor, diğer özel uçağa biniyor.. Milyonlarla ifade edilen göçmeni barındırmaya çalışıyor, aş veriyor, barınma sağlıyor... İktidarın icraatlarını destekleyenler bölge liderliğinden, dünya çapında yol gösterici olmaktan bahsediyorlar. Milyar dolarlık projeler leblebi çekirdek gibi başlıyor, bitiriliyor. Bütün icraatlar mega ölçeklerde planlanıyor.
Her ne kadar orta gelir tuzağına düşülmüş gibi gözüküyorsa da, kişi başı on bin doları aşan milli gelir seviyelerinde olduğumuz söyleniyor. Bu görkemli sayılabilecek tablo içinde bir resim bütün fiyakayı bozdu. Okullar açılırken yapılan uyum programına katılan, altı yaşındaki Kudret, ayakkabısı olmadığı için, okula yalınayak gitti, sınıfını buldu, çıkışta okulu sevdiğini ve hasta babasını tedavi etmek için doktor olmak istediğini söyledi... Ayakkabısı yoktu, çantası yırtıktı, özetle, üstte yok, başta yoktu ama okuluna gitme cesaretini göstermişti. Başı dik, eğitimine başladı...
Adana Yüreğir’de yaşayan Kudret’e, ayakkabıdan önce, Türkiye Cumhuriyeti devletinin, “Senin farkına varamadık, bizi affet” diyerek bir özür borcu vardır...”
Bu gözleminden ötürü Süha Bey’e teşekkürler.

Haberin Devamı

Tribünlerin sosyal paylaşım sitesi olduğunu bilmiyoruz


Futbolcularımız kendilerini Muhteşem Süleyman mı sanıyor

‘SAKAL futbol’a 3-0’lık İzlanda maçını daha sormaya kalmadan “Bizim milli takım kadar, maddi olanaklara sahip bir başka takım var mıdır?” diye sordu. Yanıtını yine kendi verdi:
“İzlanda ile iklim benzerliği nedeniyle, maça İskoçya’da hazırlandılar. Değişik ülkelerle hazırlık maçları oynadılar, yeterli hazırlık yaptılar, yedikleri önlerinde yemedikleri arkalarında...”
Ders veriyor:
“Türkiye’de İzlanda’nın nüfusu kadar belki de fazla lisanslı futbolcu var, büyük ve kaliteli bir havuz söz konusu.. İzlanda’ya gelince toplam nüfusu, neredeyse İstanbul’un büyücek bir mahallesi kadar... Dolayısıyla daha sınırlı bir futbolcu kaynağından milli takımlarına futbolcu devşiriyorlar. Bizim futbolcuların kazançları ile mukayese edilirlerse, daha mütevazı gelirlere sahip oldukları bir gerçek.
Terim, önemli bir mentör ve motivasyonu önde tutuyor... İzlanda’nın hocası, galip durumdayken bile, yardımcısı ile sürekli notlar alarak oyunu rasyonel bir gözlem altında tuttu. Milli takım, futbol olarak analiz edilmeyi dahi gerektirmeyecek ölçüde düzensizlik içinde bir futbol oynadı.
İzlanda istatistik olarak, çok gol atan ve çok da gol yiyen bir takım, buna rağmen, bizden gol yemediler. Henüz yolun başındayken tedbir almak lazım, şike süreci ve yöneticiler arasındaki çekişmeler, tribünlerde yaşanan gerginlikler, televizyonlardaki ağız dalaşı üzerinden yapılan yetersiz futbol yorumları vs. nedenlerle, futbol seyri cazibesini kaybetti ve seyirci erimesi dikkati çeker boyutlarda. Futbol, Türkiye’de, önemli bir kitlenin eğlence ve mensubiyet hassasiyetine hitap ediyor. Federasyon, kulüpler ve tribünler son dönemlerin krizini aşmak için ortak bir tutum içinde olmak zorunda. Çarşı grubu hakkında düzenlenen iddianame gerginlikleri arttıracak gibi gözüküyor, tribünler aynı zamanda sosyal paylaşım alanlarıdır, siyaset adına korkular üretmek, futbolun cazibesini bitirir ve bu ne yazık ki, futbolun uluslararası marka değerine de yansır.
‘Muhteşem Süleyman’dan esinlenmiş olabilirler ama, yeni sakal düzeni de olmamış!

Haberin Devamı

Adalet ve kanun önünde eşitlik nerede kaldı

‘Fatmagül’ün suçu neydi?’


BİR
üniversitenin hukuk hocası (malum sebeplerden ötürü ismini veremiyoruz) telefonda anlatıyor:
“Ankara 8. Ağır Ceza Mahkemesi, sürgündeki kürt parlamentosu üyesi Kürtçü siyasetçiler (Zübeyir Aydar, Remzi Kartal ile birlikte 21 kişi) için ‘tutuklamama’ güvencesi vermiş, gelenler neredeyse ‘Sizi buraya kadar yorduk, serbestsiniz’ denilerek yol edilmiş! Gelmeyenler için de 4 ay bir ek garanti süresi vererek beklediklerini bildirmiş.
Bedrettin Dalan’ın avukatları da aynı güvenceyi istemişti, fakat İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi karar yetkilerinde olan bu talebi, takdiren reddettiklerini açıklamışlardı.
Devlete karşı isyan etmiş, sürgün olduklarını söylerek, kaçtıkları yurtdışında, TBMM’ye sözde paralel ve yine sözde parlamento kurmuş, Kürtçü siyasetin ağaları, (bir tanesi, mahkeme mal varlığını sorunca, köyüm var değerini bilmiyorum demiş, hakiki ağa!) nerdeyse kırmızı dipli mumla çağrılıyor. Aynı talep başkasından gelince, reddediliyor... Talebi kabul edilenler, devlete isyan etmiş olduklarını açık açık söylüyorlar.
Talebi reddedilenler, hükümeti devirmekle suçlanıyorlar.
Yargı, devlete karşı suç işleyenlere karşı daha hoşgörülü davranma konusunda bir takdir hakkına sahip olabilir mi? Yargının, tabiidir ki, takdir hakkı vardır ama yargı standardı da, ceza kanununun 3. maddesinde düzenlenen, -adalet ve kanun önünde eşitlik- gereği hayati bir önemi haizdir...”
Bilmeyenlere değil de kasten unutanlara hatırlatılır.

Haberin Devamı

Kaç türlü üzüldüm...

4 EYLÜl 2014 tarihli gazetenizin 42. sayfasında ülkemizi sömüren profesyonel futbol sisteminin bir parçası olan, (belki de çok az bir vergi veren) yabancı futbolcu Jose Sosa’nın etlerin dizildiği masanın başında gülerek baktığı büyük bir fotoğrafı vardı. Şimdi;
-Ben bir vejetaryenim, benim gibi vejetaryen veya vegan olan binlerce kişi bu fotoğraftan hiç ama hiç hoşlanmadı!
-Bu etleri satın alamayacak olan, milyonlarca insanla adeta alay edildi.
-Bu futbolcunun kendisi için hazırlanan bu etleri bitiremeyeceği aşikâr. Dinimize de aykırı olan ‘israf’ bu fotoğrafla teşvik edilmiş oldu. Zaten başka canlılardan beslenen sistemden fazlası beklenemez! Bu yazımı nasıl değerlendirirsiniz bilemem. Ama yazmam gerekirdi.
Prof. Dr. Orhan KURAL-İTÜ

Haberin Devamı

BİLİYOR MUSUNUZ?


-CHP Konya Milletvekili Atilla Kart’nın, IŞİD örgütlenmesi başta olmak üzere Konya’nın temel sorunlarıyla ilgili olarak 13 sayfalık bir değerlendirme notunu, Başbakan Davutoğlu’na, bugün elden teslim edeceğini açıkladığını...


Meslekte iz bırakanlar; İlhan ve Turhan Selçuk anıldılar


TÜRKİYE Gazeteciler Cemiyeti’nin (TGC) ‘Meslekte İz Bırakanlar’ toplantısında Cumhuriyet Gazetesi’nin imtiyaz sahiplerinden gazeteci İlhan Selçuk ve kardeşi karikatürist Turhan Selçuk anıldı. Çemberlitaş’ta bulunan Basın Müzesi’nde düzenlenen toplantıya; TGC Başkanı Turgay Olcayto, TGC Önceki Başkanı Orhan Erinç, TGC Genel Sekreteri Sibel Güneş, TGC Yönetim Kurulu Üyesi Kamil Masaracı, TGC Balotaj Kurulu Üyesi Haşmet Levent Yavuz, Turhan Selçuk’un eşi Ruhan Selçuk, Cumhuriyet yazarlarından Meriç Velidedeoğlu ile Güray Öz’ün de aralarında bulunduğu çok sayıda davetli katıldı.
TGC Başkanı Turgay Olcayto’nun açılış konuşmasında şöyle dedi:
“İlhan ağabey gerçekten Babıali’de bizim ağabeyimizdi. İlhan Selçuk’u elbette Cumhuriyet’ten çok yakın tanıyorduk; ama İlhan ağabey konusunda bazı eksiklerim olduğunu 12 Mart olayları sırasında anladım. O zamana kadar İlhan ağabey, bizler için iyi bir gazeteciydi, usta bir yazardı. Ama 12 Mart duruşmalarında izlediğim İlhan Selçuk düşüncelerinden asla ödün vermeyen en zor koşullarda bile dimdik duran, cesur bir gazeteci duruşu sergiledi. O zaman kendisine bir kez daha hayran olmuştum. Sonraları bunu kendisine de ifade ettim. İlhan ağabey, o zor dönemlerde örnek bir gazetecilik, yöneticilik yaptı. Yazılarıyla okurlarına ve biz dönemin genç gazetecilerine ışık oldu. İlhan Selçuk’tan gazetecilik ilkelerine bağlı kalmanın önemini, köşe yazarlığının nasıl yapılacağını kısa yazarak çok şeyi anlatmanın nasıl mümkün olduğunu da öğrendik. Kendisini şükranla anıyorum.”
Turhan ağabey de yine benim hayran olduğum çizerlerden biriydi. İki kardeşin de Türkiye basınına yaptığı katkılar unutulmayacak. Turhan Selçuk’un Abdülcanbaz’ı bundan sonraki kuşakların da gözdesi olacak. Türkiye’de demokrasicilik oyunu devam ettiği sürece tabii Abdülcanbazlar çıkacak.”

Haberin Devamı

BASINDAKİ KARDEŞ GAZETECİLER


Toplantının moderatörlüğünü üstlenen TGC Önceki Başkanı, Cumhuriyet Vakfı Başkanı ve Cumhuriyet Gazetesi yazarı Orhan Erinç, şunları dile getirdi:
“Sanıyorum ki; övünebileceğim iki özelliğim var. Bunlardan birincisi 1963’te İlhan Selçuk’un Penceresi, ikinci sayfanın sol tarafındaydı. Bir gün ilan azlığı nedeniyle İlhan Ağabeyinin bölümünden boş kalan yerde benim Muazzez İlmiye Çığ ile yaptığım röportajım yayınlandı. Yani İlhan ağabeyinin köşesinde yazısı çıkan ilk ve tek muhabir olmak gibi bir özelliğim söz konusu. Bunun yanı sıra onun aramızdan ayrılmasından sonra vakıf yönetim kurulunun onun boşalttığı yere beni seçmiş olması da tabii meslek hayatımın en onur verici olaylarının başında yer alıyor. Türk basınında kardeş gazeteciler çok fazla yok ama; Selçuk kardeşler kadar etkili ve ünlü olanları da anımsamak biraz zor olur diye düşünüyorum. ”

YALIN YAŞADILAR


‘İlhan Abi’ kitabının yazarı Miyase İlknur’un konuşması da şöyle:
“Selçuk kardeşler, dallarında bana göre bir numaralar. İlhan Selçuk’un özellikle kitap yazarken araştırdığımda geçmişten bu yana bir şeye çok önem verdiğini gördüm. Yazının bir mimarisi olduğuna inanırdı. Yazının mimarisinde hep mükemmelliği arardı. ‘Bunu başaracağım, başarma yolunda çalışıyorum ama çok emek vermem gerekiyor. Bunu da biliyorum’ diye sürekli ailesine, dostlarına yazdığı mektuplarında dile getiriyor. O dönemde yazdığı makaleleri masanın bir kenarına koyduğunuzda; sonraki makaleleri diğer tarafa koyduğunuzda İlhan Selçuk’un yazının mimarisinde olgunlaştığını da görmüş oluyorsunuz. Yazısının mimarisi olduğu gibi konuşmasının da bir mimarisi vardı. Yazdığı gibi yalın yaşayan biriydi. Tevazü sahibiydi. Bir kere bile sesini kimseye yükselttiğini hatırlamam.”


ÇİZGİLERİNİN BENZERİ YOK

Karikatürist Kamil Masaracı, şöyle konuştu:
“Bence İlhan ağabey gizli bir çizerdi. Turhan ağabey de gizli bir yazardı. İkisi de soğukkanlıydı hem yaratırken hem de yaşarken. Turhan ağabeyin çizerken hiç telaşlandığını görmedim. Çizgilerini heyecanla beklerdik. ‘Nasıl toplumu bu kadar ayrıntılı çizebiliyor? Nasıl kuşbakışı bakabiliyor?’ diye merak ederdik. Yıllardır karikatür çiziyorum. Çizgilerinin benzeri yok. Turhan ağabeyin gerçekten dahi olduğunu söyleyebilirim. Dünya karikatüründe benzeri yok. Çizgideki o yoğunlaşma, o özetleme becerisiyle yol gösterirdi. Ben ikisiyle de milyarca yılda oluşmuş bu evrenin ortasında aynı zamana denk geldiğim için kendimi şanslı hissediyorum.”


YOL GÖSTEREN AYDINLARDI


Gazeteci Şükran Soner, İlhan Selçuk ve Turhan Selçuk’un insan haklarına saygılı, aydın kişiliklerine değindi. Öngörülerinin, demokrasiyi savunuşlarının, dik duruşlarının örnek olduğunu dile getirdi. “Batı toplumlarda bu kadar yol gösteren aydınlar çıkmadı” diyen Soner, şunları dile getirdi:
“Cumhuriyet’teki yazılarının, çizgilerin ötesinde o dönem çağın aydınlanma ve sola açılma hareketinde, çok genç yaşlarda bu kavganın içinde yer almaya, devrimci olmaya karar vermiş iki kardeştiler. Gazetecilik kimliklerinin ötesinde aydın sorumluluğunu ve duyarlılığını yaşamın her alanına karşı duyduklarını görüyoruz. İlhan Selçuk ve Turhan Selçuk öyle çok kimlikliydiler ki; yaşamın her alanını birleştirirlerdi. Her yerde vardılar. Yaşamın her alanında her kesimine ulaşmak çok farklı bir yetidir.”


ESERLERİYLE YAŞAYACAKLAR


Turhan Selçuk’un eşi Ruhan Selçuk ise şöyle konuştu:
“Bir ömürlük, çizgili ve yazılı bir yaşam mücadelesi. Turhan ve İlhan Selçuk kardeşler… Toplumsal hayatı, insanları aydınlatma adına bize anlatmaya çalıştılar. Şimdi aramızda değiller; ama eserleriyle her zaman yanı başımızda olacaklar.”

Yazarın Tüm Yazıları