Kabın iyisi kalayda, liderin iyisi kurultayda belli olur...

BU partinin on sekizinci olağanüstü kurultayı.

Haberin Devamı

Bu kez nasıl olağanüstü bir hal yaşandı da kurultaya gidildi söktüremedim. Benim için gizemini koruyan bu durumun partililere göre bir anlamı var.
Bir Altı Kazık Partili için ‘Kurultay’ demek “Yine birilerinin arasında niza çıktı” demektir.
Bu partinin içindeki kavgalar “keçi otlatma meselesinden” veya “kadın yüzünden” çıkmaz. Şeytana uyan hiziplerden biri, vakitsiz olarak bir lider adayı yumurtlar. Kuluçka süresindeki lider adayı, makamında taş gibi oturmakta olan lidere kafa tutar. Çıkan kavgada kim haklı kim değil, bilmek için kurultaya giderler.
Bu gidişata bakıp bir Altı Kazık Partisi kurultayını şöyle formüle etmek mümkündür:
“Taşla yumurta kavga etmiş, tavuğun gerisini şahit yazmışlar.”

***

Altı Kazık Partisi’nin ihtiyaç üzerine toplanan kurultayı, Ampul Partisi’nin güvenlik denetimleri sekiz yüz metreden başlayan kongresinden çok farklıydı. Ortam canlı ve hareketliydi.
Kendini gıda sektörüne adamış ne kadar seyyar dönercisi, köftecisi, sandviççisi varsa hepsi oradaydı. Esnafın gururuna bakılırsa sanki orada “Uluslararası Seyyar Köfteci ve Dönerciler Fuarı” düzenlenmişti.
Binaya girişte arama tarama ise hak getire. Metal detektörden geçenler ötseler de aranmıyordu. Temsil ben yemek yediğim lokantadan çatal-bıçak çalar gibi öttüm. Güvenlikçiler yüzüme bile bakmadı.

ERKENCİ MUSTAFA

Binaya en erken Mustafa Sarıgül gelmiş. İstanbul’dan militanlarını da getirtmiş. Salonda en iyi yerleri tutmuşlar. Amaç onları Kılıçdaroğlu için bağırtmak ki Genel Başkan olanları gördüğünde “Bu Mustafa iyi çocuk...” desin.
Sarıgül ön sıralara oturmuştu. Eski genel başkanlara da orada yer ayrılmıştı. Deniz Baykal salona gelip de Sarıgül’ü orada görünce oraya oturmaktan vazgeçti. Arka sıralara gitti.
Tabii yakın adamı Yılmaz Ateş de yanındaydı ve Ateş’in saçları yine simsiyahtı. Herkesin saçı ağardı, onun saçında hâlâ ak yok.
Eline nasıl bir tabanca boyası geçirdiyse artık, veriyor boyayı saçına. İster yakından bak ister uzaktan. Görüntüde Mustafa Keser gibi.
Emine Ülker Tarhan’ı da uzaktan gördüm. Hep giydiği gri ceket ve pantolondan oluşan takımı üzerinde yoktu. Çizgili gömlek daha yakışmış.
Yalnız bu hanımın ezik bir görünümü var.
Yürürken boynunu içeri çekiyor, başını kabahatli gibi öne eğiyor. Bu haliyle “Okula vaktinde gelmiş ama ödevini evde unutmuş memur kızı” fotoğrafı veriyor.

ADAYLARI DİNLEDİM

İki başkan adayını da dinledim. Bakırköy Belediyesi’nin gönderdiği Senfoni Orkestrası’nın verdiği küçük konseri dinlemedim.
Zaten kimse dinlememiş. Kime “Ne çaldılar?” diye sordumsa cevap alamadım. Çocuklar Şenay’ın ünlü “Sev Kardeşim” şarkısını icra etmişler. Delegeler onu “Gesi Bağları” niyetine dinlemiş.
Kafalar karışıktı yani. Kimi “Çav Bella’yı dinledik” diyordu. Kimi de “Ankara’nın bağları türküsü ile Mozart’ın Kırkıncı Senfonisi’ni çok güzel birleştirmişler” diye görüş belirtiyordu. Görüş birliğine varamadık..

***

Yalova’da muzaffer olmuş ‘İnce Aday’ bence daha iyi konuştu, söyleminin içi daha doluydu.
“Mülayim Bakışlı Gözlüklü Şahsiyet” ise kulağa hoş gelen ama içi boş bir konuşma yaptı. Anladığım kadarı ile birileri onun için orada burada “Artık sağa kaydı” diye dedikodu yapmış.
O da cevaben “Ben mi sağa kaydım? Taş yok mu taş?” kıvamında bir konuşma yaptı. Kaybedilen yerel seçimlere ve seçilen köşk adayına dair kurultaya tek satırlık bilgi vermedi.
“Pehlivan kispetiyle, gelin kız kısmetiyle övünür” derler ya! “Mülayim Bakışlı Gözlüklü Şahsiyet” de onlar gibi yapıp, solculuğu ile bolca övündü.
Haa! Bir de rakı sofrasında siyaset yapanlara savaş açtığını ilan etti.
“Bana Dersimli Kemal derler...” babalanması, konuşmasının zirvesiydi. Bence sıkı bir nara ile nokta koymak daha güzel olurdu.

Yazarın Tüm Yazıları