Yargıya adeta kezzap döküldü

YARGI büyük bir kriz içinde; hizip çatışmaları, baskılar, linç kampanyaları ve yerlerde sürünen güvenilirlik adeta kezzap dökülmüş gibi adaleti çürütüyor.

Haberin Devamı

Elbette yargının her kademesinde büyük çoğunluğu oluşturan namuslu ve tarafsız hâkim ve savcılar bu tabloyu derin bir ıstırapla görüyorlar. Fakat kararlarını dürüstçe vermeye çalışmaktan başka ellerinden bir şey gelmiyor.
İktisattaki gibi yargıda da “kötü paranın iyi parayı kovması”, namuslu ve tarafsız hâkim ve savcıların etkisizleşmesi ihtimali, hepimizin uykularını kaçırması gereken milli bir tehlikedir.

YARGININ HAL-İ PÜRMELALİ

İktidar yanlılarına göre sebep, sadece “paralel yapı”dır. Ergenekon ve Balyoz gibi davalardaki ölçüsüzlükler gerçekten de gözler önündedir.
Fakat, iktidar da bunu kullanarak HSYK’yı Adalet Bakanlığı’nın bir şubesi haline getirmek, bu yolla yargıyı gözetim altına almak için çalışıyor.
Adli Kolluk Yönetmeliği’nde ve HSYK Kanunu’nda yapılan değişiklikler... HSYK’ya kendi yönetmeliğini çiğneterek yaptırılan savcı ve hâkim atamaları...
Kritik adli görevlere özel kanunla ‘tercihli’ hâkim ve savcıların getirilmesi... Bakanlık tarafından organize edilen HSYK seçimleri kampanyası...
Dahası, yargıda açıkça ifade edilen hizipleşmeler... Artık bir YARSAV değil, birçok resmi ve gayriresmi hizip var...
Mahkemelik olursak hangi hizbin, hangi kudretin eline düşeceğiz?!

Haberin Devamı

HSYK İÇİN SEÇİM SAVAŞI!

HSYK eskiden ideolojik bir oligarşiydi, dar bir taban tarafından seçiliyordu; 12 Eylül öyle yapılandırmıştı. 2010 referandumuyla Venedik Kriterleri’ndeki “çeşitlilik” ve “geniş taban” ilkeleri benimsendi. Fakat...
Ortaya sandık konularak HSYK’ya 10 üye seçilecek olması, HSYK’yı ele geçirme çabalarına, dolayısıyla yargıdaki çeşitli eğilimlerin keskinleşip hizipleşmesine yol açtı.
O zaman çeşitli yazılarımla bu tehlikeye dikkat çekmiştim.
Bir yazımda “en tehlikeli husus” diye vurgulayarak, şunları yazmıştım:
“HSYK seçimleri için... ortaya sandık konulacak!
Bu tür seçimlerde mesleki liyakatten ziyade ‘başka faktörler’ devreye girer, yargı tahribata uğrar diye endişeliyim.
Bunun yerine kıdem, master, doktora, bilimsel hukuki yayın ve performans gibi kıstaslarla yapılacak bir sıralamaya göre üye belirlenmelidir.
Yargıtay’da bile ‘Daire Başkanı’ seçimlerinin ne sorunlar yarattığını bilmiyor muyuz?! Şimdi de adaletin tabanını mı hiziplere bölelim!
Bunun vebali büyüktür.”
(Milliyet, 9 Nisan 2010)
Aynı yazımda HSYK’da yüksek yargının temsilinin azaltılmasını ve HSYK üyelerinin kendilerini Yargıtay’a seçtirmeye çalışması ihtimalini de eleştiriyordum.

Haberin Devamı

NİYE ‘EVET’ DENİLMİŞTİ?

Bu sakıncayı azaltmak için HSYK seçimlerinde her bir hâkim ve savcının listeye değil tek bir adaya oy vermesi hükmü konulmuştu. Böylece herhangi bir hizbin veya siyasi kudretin kendi “liste”sini seçtirmesi hayli zor olacak, HSYK’da çoğulculuk gelişecekti...
İkincisi, hâkim ve savcıların özlük işlerine bakan bürokrasi ile birlikte adliye müfettişleri Bakanlık’tan alınıyor, bağımsız HSYK’ya devrediliyordu.
Referandumda “evet” demek için, Anayasa Mahkemesi’nde “bireysel başvuru” yolunun açılması gibi başka birçok sebep de vardı.
Fakat referandumdan sonra, o zamanki Anayasa Mahkemesi, yetkisini aşarak, “tek adaya tek oy” maddesini iptal etti; yargıdaki bugünkü “liste”ler savaşını tetikledi!
İktidar da “Hata etmişiz” diyerek, HSYK bürokrasisini ve Teftiş Kurulu’nu boşaltan ve tercih ettiği isimlerle dolduran bir kanun çıkardı!
Bütün bunların sonucu ortada; yargının bugünkü hali! Yarın devam edeceğim.

Yazarın Tüm Yazıları