Ürkütücü, uğursuz bir senaryo

BAŞTAN uyarıyorum.

Haberin Devamı

Bu bir senaryo. Tehlikeli, ürkütücü, tüyleri diken diken edecek bir senaryo.
Seçime bir yıl var.
Ülke kutuplaşmış. Herkesin eli ötekinin yakasında.
Biri ötekine ırkçı, öteki berikine şucu bucu diye bağırıyor. Ne adalet kalmış ne vicdan, ne devlet kalmış ne vatandaş...

* * *

En kuvvetli aday, devasa salonun önünde, birazdan başlayacak yemekli toplantıdan önce etrafını saran kalabalığa konuşuyor.
“Son 5 yılda yaşanan olaylara, bölünmüşlüğümüze, şiddete, zenginle fakirin, muhafazakârla laiğin, gençlerle yaşlıların, birbiriyle çatışmasına, bütün bu bölünmüşlüğümüze rağmen, biz harika bir ülkeyiz.
Fedakâr ve sevgi dolu insanlarız.

Bir arada yaşayabiliriz.
Seçime kadar geçecek bu süre içinde bütün kampanyam, işte bu duygu ve inanç üzerine kurulu olacaktır.”
Konuşmasını tamamlayıp ona büyük sevgi gösterisi içinde elini sıkmaya çalışan insanların arasından geçerken bir tabanca uzanıyor ve ateş etmeye başlıyor.
Siyasetçi yere yıkılıyor.

* * *

Haberin Devamı

Bu bir senaryo değil... Gerçek. O gün 6 Haziran 1968...
Öldürülen siyasetçi Robert Kennedy’dir...
Geçen cumartesi günü, Emilio Estevez’in onun öldürüldüğü günü anlatan harika filmi “Bobby”yi seyrettim.
Filmin sonunda, Kennedy öldürüldükten sonra insanların çaresizliğini ve hüznünü gösteren sahneler geçerken, fonda bir ses olağanüstü bir konuşma yapıyor.
Hayatım boyunca dinlediğim en etkileyici konuşmalardan biri.
Araştırdım bulamadım ama muhtemelen o günden sonra yapılmış bir konuşmadır.
Size bu konuşmayı aynen aktarıyorum.
Belagat şehveti, eğer siyasette hayırlı bir amaca hizmet edecekse...
İşte belagat budur...


Bunu kendi günahlarınızla aynı masada oturup okuyun


“BUGÜN siyaset yapma günü değil...
Bugün yapacağım tek şey, ülkemizde yaşanan, ülkemizi ve her birimizi lekeleyen bu bilinçsiz şiddetten kısaca bahsetmek olacak.

* * *

Haberin Devamı

Şiddetin kurbanları hem siyahlar hem beyazlardır.
Zenginler ve fakirlerdir.
Gençler ve yaşlılardır.
Meşhur ve meşhur olmayan insanlardır.
Ama en önemlisi hepsi insandır.
Başka insanların sevdiği ve ihtiyaç duyduğu insanlar.
Nerede yaşarsa yaşasın, ne iş yaparsa yapsın, kimse hunharca dökülen kanın bir sonraki kurbanının kim olacağını tahmin edemez.
Bu gerçeğe rağmen şiddet ülkemizde bütün gücüyle devam ediyor.
Neden?
Şiddet bugüne kadar neyi başarabildi, ne yapabildi?
Ne zaman bir Amerikalının canı, bir başka Amerikalı tarafından alınsa, bu, kanun adına veya kanuna karşı bir kişi veya çete tarafından alınsa, soğukkanlı bir cinayet veya herhangi bir tutkuyla, inançla işlenmiş bir cinayet de olsa...
Şiddetin bizzat kendisi veya şiddete verilen tepki ile bile yapılsa...
Şiddet hayatımızın dokusunu ne zaman bozsa, ne zaman başka biri gaddarca ve acı içinde hayatından ve çocuklarından alınsa...
Bunu ne zaman yaparsak yapalım bütün ülke alçalmış sayılır.

* * *

Haberin Devamı

Açıkça söyleyelim: İnsanlığımızı hiçe sayan ve uygarlığımızı kökünden sarsan bu şiddete gitgide daha müsamaha gösterir gibiyiz.
Sıklıkla zorbalığı, kabadayılığı veya kaba kuvvet kullananları övüyoruz.
Sıklıkla kendi hayatlarını, başkalarının hayatlarını paramparça ederek kazanmayı seçen insanları mazur görüyoruz.
Bilelim ki, şiddet şiddeti, baskı karşılığını doğurur.

* * *

Ruhumuzdaki bu hastalığı iyileştirebilecek tek şey toplum çapında bir temizliktir.
Bir insana kendi kardeşinden nefret edip, korkmayı öğrettiğinizde, derisinin rengi, inançları veya politik görüşü sebebiyle daha aşağı biri olduğunu öğrettiğinizde...
Sizden farklı olanların özgürlüğünüzü, işinizi veya yuvanızı tehdit ettiğini öğrettiğinizde, başkalarını vatandaşınız olarak değil, düşman olarak görmeyi de öğretmiş olursunuz.
O zaman o insanlarla birlikte yaşamak için değil fethetmek için karşı karşıya gelirsiniz.
Boyun eğdirmek ve ezmek için karşısına çıkarsınız.
Geldiğimiz nokta şudur: Kardeşlerinize, aynı şehri paylaştığınız insanlara yabancı gözüyle bakmayı öğrenmişsinizdir.
Paylaşmayı öğrendiğiniz tek şey, sadece ortak korkulardır. Öğrendiğiniz tek şey, anlaşmazlıkları kaba kuvvetle çözmektir.

* * *

Haberin Devamı

Bu dünyadaki hayatımız çok kısa, yapmamız gereken işler ise çok büyüktür.
O da ülkemizde bu ruh halinin daha da büyümesine izin vermemektir.
Biliniz ki, bunu kanunlarla veya hükümet programlarıyla yok etmeniz mümkün değildir.
Birbirimizin kardeşi olduğumuzu, aynı kısa hayatı paylaştığımızı, başkalarının da bizim gibi mutlu yaşamayı arzuladıklarını hatırlamak...
İşte bunu yapabiliriz.”


Bir cinayet nutkunu iyi okuma kılavuzu


BU konuşmayı alın.
-“Nefret”, “düşman”, “öteki”, “yabancı”, “bizden olmayan” gibi kavramları alt alta yazın.
-Şiddeti, sadece kanuna karşı olanların değil, bizzat kanunları yapanların veya uygulayanların da kullanabileceğini bir kenara yazın.
-Kötülükleri sadece kötü insanların değil, kendini iyi sanan insanların da yapabileceğini, bunu yaparken “inanç”, “ideal”, “dava”, “kavga”, “ahlak” gibi kavramların arkasında saf tutabileceğini de bir kenara yazın.
-“İnsanlara korkmayı öğretmek” lafının altını çizin.
-Şiddetin şiddeti, baskının baskıyı getireceği cümlesini tekrar tekrar okuyun.
-Bir cinayetin ardından yapılan bu konuşmayı, Amerika’dan getirip ülkenizin gündeminin içine yerleştirin...
Anlayacaksınız... Hissedeceksiniz.
Başörtüsüyle okuyamayan kızları da anlayacaksınız, askeri darbelerin kötülüğünü de anlayacaksınız.
Geçmişte mağdur olup da şimdi sıra bana geldi nobranlığı ile intikam maninası haline gelmenin günahını da anlayacaksınız.
Siyaset meydanlarında inancın sömürülmesinin açtığı yaraları da...
Gezi’de çocukların öldürülmesi günahını ve suçunu da...
Özel mahkemelerle, kanunsuz telefon dinlemeleriyle, pusularla insanların hayatının nasıl karartıldığını, işin ucu kendimize dokununcaya kadar bunları yapanlarla aynı sokaklarda kol kola yürümenin, aynı yağmur altında ıslanmanın günahını da anlayacaksınız.
Tek şartı var...
Sadece kendinize dokunan yanıyla değil, kendi günahlarınız, kendi sırtınızdaki bagajınızla okuyacaksınız...
İster “günah çıkarma” deyin, ister “tövbe...”
Toplum olarak bu kolektif duyguya çok ihtiyacımız var.

Yazarın Tüm Yazıları