Sen ne yaptığının farkında mısın?

Haberin Devamı

KIZIM Fenerbahçeli...
Sen daha doğmadan, ben Fenerbahçeliydim;
Babam rahmetli Cehdi Bey de ben doğmadan...
Sen ne yaptığının farkında mısın?
Maç gecesi, (Ben -Süper Kupa- terimini reddettiğim ve adını hâlâ Cumhurbaşkanlığı Kupası olarak telâffuz ettiğim için...) “İki takıma da başarılar; Cumhuriyetin ilk Cumhurbaşkanı’nın onuru ve aziz hâtırası için” diye tweet attım da hattâ... “Taraftarlar, bahsettiğiniz kişiyi pek umursamıyorlar galiba. Zira daha maç başlamadan önce birbirleriyle kapıştılar...” diye cevap verene de, “umursamamaktan değil, anlamamaktandır. Onlar edepsizliğe alıştırıldı çünkü...” diye cevap verdim. Onun için böyle “hayretle, kızgın ve kırgın bir tavırla” soruyorum; Sen ne yaptığının farkında mısın?
Biliyor musun, sen ve senin gibilerin bitmeyen hırçınlıkları yüzünden, artık kimse maç seyretmiyor? Kimse heyecanlanmıyor. Kimse sevinemiyor, kimse üzülemiyor. Kimse kimseyi kutlamıyor; kızdırmıyor bile... Sen ne yaptığının farkında mısın? Bir yanlış anlaşılmaya da sebep olmak istemem. Seni eleştirdiğim bu yazı, “formasına yakışmayan diğer FB’li ve GS’li futbolcuları asla aklamaz...” Onları zaten çoktan silmişiz defterden. Ama (damarına ne kadar basılırsa basılsın) sen bunları yapmayacaksın! Yakışmıyor! Ötesinde, hakkın da yok! Neden mi? Çünkü sen, başarılı bir futbolcusun. Bu memleketin yetiştirdiği en büyük kalecilerden birisin. Bu millet sana ay-yıldızlı formayı emanet etmiş, “kaptan” demiş; daha ne yapsın? Gençlerin duvarında posterin, sırtında forman, başucunda eldivenlerin, rüyalarında gölgen, ideallerinde ismin var. Bunları yerle bir etme!
Çünkü sen, Fenerbahçe’nin kalecisisin... Çünkü o kale, Fenerbahçe’nin kalesi; kimsenin babasının malı değil! O direkler, Cihat’ları, Şükrü’leri, Datcu’ları Rüştü’leri gördü. Nasıl oynadığın, kaç kez millî olduğun, kaç penaltı kurtardığın, hattâ kaç kupa kaldırdığın dahi önemli değil; nasıl hatırlanacağın önemli... Sen ne yaptığının farkında mısın?
Şimdi, “kalem oynatmaya bile değmez” diyen okuyucular çıkacaktır; desinler... Bunları yazıyorum, çünkü sana ve arkanda bırakacağın “zeki, çevik, ahlâklı ve sevilen” isme Türk sporunun ihtiyacı var. Bir de Çetin Altan üstadın 1996’da dediği gibi, “Bunu ben yazmazsam, ola ki bir gün torunlarımın gözü ilişeceği fotoğraflarımda, gölgem kızarır...” diye düşündüm.
Gelelim işin “sokak köpeği” kısmına... “Onu kastetmedim, bunu kastetmedim” diye sözde izah etmişsin. İnsanlar zehirlenirken kılı kıpırdamayanlara, olmadık bir degajla pas verip, onları bedavadan gol pozisyonuna soktun; yazık değil mi ? (Kaldı ki haklılar...) Burada biz susalım ve artık iyice ayağa düşen bu sataşmayı, Nef’î Ustamız, (...ki, edebî sanatlardan biridir. Aynı kelimenin, bir dizede, beyitte, dörtlükte, iki gerçek anlama gelecek biçimde kullanılmasına ve bir sözcüğün yakın anlamını söyleyip uzak anlamını kastetmeye denir...) “tevriye” ile yanıtlasın: “Tahir Efendi bana kelp demiş / İltifâtı bu sözde zâhirdir / Mâlik-i mezhebim benim zirâ / İtikadımca kelp tâhirdir...” (Yani, Tahir Efendi bana köpek demiş / -temiz anlamında kullanılsa da- iltifâtı bu sözde görünüştedir / Zira, mensubu olduğum Malikî mezhebinde / İnancıma göre köpek temiz hayvandır – köpek Tahir Efendi’nin kendisidir...)
Kızım Fenerbahçeli...
Sen daha doğmadan, ben Fenerbahçeliydim;
Babam rahmetli Cehdi Bey de ben doğmadan...
Sen ne yaptığının farkında mısın?

Haberin Devamı

NOT: Geçen seneki yazımın son satırını tekrarlamak istiyorum: “Artık, Bu Zafer’i hak etmediğimizi düşünüyorum... Onun için, 30 Ağustos yazısı yazmayacağım...”

Yazarın Tüm Yazıları